Fotoğrafın İskilipli Âtıf Hoca’nın 1926 Yılında İdam Edildiği Ana Ait Olduğu İddiası Doğru Değil

Yanlış İddia

 

İnternet sitemizde daha önce şapka takmadığı için idam edilen kişilere ait olduğu sanılarak paylaşılan fotoğraflara değinmiştik. Hatalı şekilde aktarılan fotoğraflara dair incelemelerimiz şu şekildeydi (“Şapka Takmadığı İçin İdam Edilen Kişilere Ait Olduğu İddiasıyla Paylaşılan Fotoğraflar” başlıklı derlememize de göz atabilirsiniz):

Bugünkü konumuz, İskilipli Mehmed Âtıf Hoca’nın (1875-1926) Şapka Kanunu’na muhalefet nedeniyle idam edildiği ana ait olduğu ileri sürülerek paylaşılan aşağıdaki fotoğraf:

 

haci sami cetesi idam

 

Bahse konu fotoğrafı İskilipli Âtıf Hoca’nın idam edildiği ana ait olduğu iddiasıyla sunan güncel sosyal medya paylaşımı örneği şöyle sunulabilir:

 

Nadir Tarihi Fotoğraflar:

“Mustafa Kemal Atatürk ve Kuvayı Milliyecilere hakaret eden ve vatana ihanet nedeniyle idam edilen İskilipli Atıf. Ankara 1926”

 

dar agacinda idam

 

İskilipli Âtıf Hoca’nın idamına değinen haber ve sair internet sitelerinin de bahse konu fotoğrafı yanlış aktarımla kullandığı görülüyor.

Fotoğraf ayrıca, “Beyazıd meydanında şapka takmayan alimlerin asılma görüntüsü” notuyla ya da Şeyh Said’in idamına ait olduğu iddiasıyla da paylaşılmıştı.

 

sapka takmayanlarin asilma goruntusu

 

İskilipli Âtıf Hoca’nın 3 Şubat 1926 günü Ankara İstasyon Caddesinde Taşhan önündeki meydanlıkta asılarak idamına ilişkin (bilinen) bir fotoğraf mevcut değil.

İskilipli Âtıf Hoca’nın idamını gösterdiği sanılarak paylaşılan fotoğraf aslında Mustafa Kemal Atatürk’e, bakanlara ve milletvekillerine suikast girişiminde bulunmayı amaçlayan Çerkez Hacı Sami çetesinin üç üyesinden birinin 18 Ocak 1928 tarihinde Eminönü’nde asılarak idamının ardından teşhirine ait. 

Görsel, Alamy ve Getty Images gibi internet sitelerinde George Rinhart arşivinden alıntı olduğu notuyla paylaşılmıştı.

Genel Af kapsamı dışında bırakılan Yüz ellilikler listesine Çerkez Ethem ve Yandaşları başlığı altında ve 61 sıra numarası ile giren Hacı Sami ve beraberindeki çetesi Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk’e, bakanlara ve milletvekillerine suikast düzenlemek amacıyla 24 Ağustos 1927 günü Kuşadası civarından Anadolu sahillerine çıkmıştı. Çine ile Bozdoğan arasındaki Madran Yaylası’nda Kozalaklı isimli eşkıyaya karşı hükümet tarafından silahlandırılmış olan Tahtacılar ile Hacı Sami çetesi arasındaki çatışmaya Bozdoğan Jandarma Komutanlığı’ndan kuvvetlerin destek vermesinin ardından Hacı Sami ile kardeşi Ahmet öldürülmüştü. Çetenin geri kalanı yapılan takip sonucunda yakalanmıştı. Çerkez İsmail Hakkı, Sökeli (Büyük) Mecid ve Düzceli (Küçük) Mecid, 18 Ocak 1928 günü sabaha karşı 04.30’da idam edilmelerinin ardından 09.00’a kadar darağacında ifşa edilmişlerdi.

Şaduman Halıcı’nın “Atatürk’e Suikast Girişimi: Hacı Sami ve Çetesi” başlıklı makalesinde konu hakkında şu özet sunulmuştu (2013. Çağdaş Türkiye Tarihi Araştırmaları Dergisi. XIII/27 (2013-Güz). Sf: 105-121):

“24 Ağustos 1927 günü Yüzelliliklerden Hacı Sami ve çetesi Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal’e, bakanlara ve milletvekillerine suikast düzenlemek amacıyla Kuşadası civarında Anadolu sahillerine çıkmıştı. Madran Yaylası’nda yerel halk ve güvenlik güçleri ile çete arasında çatışma yaşanmış, Hacı Sami ve kardeşi Ahmet öldürülmüş, Abaza Hakkı, Sökeli Mecid ile Düzceli Mecid de yakalanmıştı. Tutukluların İstanbul’daki sorguları sırasında suikast girişiminin ayrıntıları ortaya çıkarılmış, yeni tutuklamalar olmuştu. Sorguları tamamlanan tutuklular idamla yargılanmak üzere Ağır Ceza Mahkemesi’ne sevk edilmişti. Çete üyelerinin Yunan adasından Anadolu’ya geçmeleri Türk kamuoyunda büyük tepki ile karşılanmış, Türk-Yunan dostluğu da tartışmaya açılmıştı. İki gün süren yargılama sonunda çete üyelerinden Hakkı ile Sökeli Mecid ve Düzceli Mecid idam cezasına çarptırılmış ve hükümler 18 Ocak 1928’de infaz edilmişti.”

Anılı makalede, 19 Ocak 1928 tarihli Akşam gazetesi haberinden alıntıyla söz konusu idamlar hakkında şu detay sunulmuştu:

“1928 yılı Ocak ayının ikinci haftasında Ankara’dan cezaların infazı ile ilgili onay geldi. 18 Ocak 1928 gece yarısı saat üçte infaz için tutukevi hareketlendi. Sokaklar derin bir karanlık içindeydi. Ayasofya Meydanı sessiz ve ıssız, büyük bir mezarlık gibiydi. Tutukevinin köşesindeki sokağın başında titrek bir ışık yanıyordu. Sokak karanlık bir aydınlığın içindeydi. Tutukevinin demir kapısı uzaktan görünüyordu. Müdürün, Eminönü merkezini telefonla arayarak Sehpalar derhal kurulsun, hazırlanınız emri ile ortalık yeniden hareketlendi. Endişeli, heyecanlı adımlar atılmaya başlandı. Saat tam dörtte, Savcı Yardımcısı Mithat Bey, Tutukevi Müdürü Ziya Bey, Baştabip İbrahim Nafi Bey ile mahkûmlara dinsel tebligatta bulunacak olan imam efendi ve diğer memurlarla polis ve jandarma kuvvetleri müdürün odasında toplanmıştı. Telefon çaldı, haber geldi. Sehpalar kurulmuş, hazırlıklar tamamlanmıştı, emir bekleniyordu. Tutukevi müdürü Ziya Bey zili çaldı. Gardiyan geldi. Gözleri şişmişti. Belli ki hiç uyumamıştı. Ziya Bey emri verdi Mahkûmları alınan tertibat mucibince buraya getiriniz.

 

Mahkûmlar o gece asılacaklarından habersizdi. Küçük Mecid gece üçte uyanmış gardiyanlardan çay istemişti. Diğer ikisini de uyku tutmamış, kendiliklerinden uyanmışlardı. İki gardiyan yanlarında imam ile birlikte önce Küçük Mecid’in koğuşuna geldi. Yukarıda sorgu yapılacağını söyleyerek kalkmasını istedi. İmam, Mecid’den salavat getirmesini istedi ve ekledi Mecid sen memleketin büyüklerine, Mübeccel Cumhuriyetin esasına kastettin. Bu büyük cinayeti idam edilmekle ödeyeceksin. Şimdi idam olunacaksın! dedi. Mecid kalktı, koğuştan çıkarken yüksek sesle Allaha ısmarladık efendiler, hakkınızı helal ediniz, gidiyoruz artık dedi. Ardından Büyük Mecid’in koğuşuna gelindi. Mecid, Hoca demek idam ediliyoruz öyle mi diye sordu ve imamın isteği ile salavat getirdi. Koğuştakilere dönerek Biz rençber adamlarız. Allahtan bulsunlar bizi yakanlar. Biz kimiz, suikast kim, Cumhuriyet hükümetini devirmek kim? Allah o Ethem ile Hacı Sami’nin belasını versin onlardır bizi yakanlar, onlardır bizi bu hale getirenler. Allahısmarladık efendiler, hakkınızı helal ediniz. dedi. Sonra Abaza Hakkı’nın koğuşuna geldiler. Hoca efendi ondan tövbe etmesini ve salavat getirmesini istedi, ardından koğuştan çıkarıldı. Hakkı, taş odada beyaz gömlek giydirilen Büyük Mecid’in önünden geçerken Mecid haykırdı: bırakınız şu adamın yüzüne tüküreyim.

 

Mahkûmların tümüne beyaz gömlekleri giydirildi. Bu sırada Büyük Mecid bir sigara istedi. Sigaradan on bir nefes çektikten sonra yanındaki gardiyana dönerek: beş kuruşum var. Pantolonumun cebinde, o parayı alınız da sigarası olmayan bir fakire veriniz, sigara alsın dedi. Ardından da Söke’de çoluğum, çocuğum vardır. Onlara haber veriniz. Evimi satsınlar, paranın içinden ailemin nafakasını ayırsınlar, ruhuma bir de mevlit okutsunlar. Geriye kalan para ile de çocuklarımı okutsunlar. Çocuklarım benim gibi cahil kalmasınlar da millet ve devletlerine iyilik ederek babalarının yaptığı fenalıkları ödesinler diyerek vasiyet etti.

 

Saat tam beşte otomobiller Eminönü’ne hareket etti. Eminönü’nde üç sehpa kurulmuştu. Biri Rüsumat Müdüriyeti’ne giden caddenin köşe başında, ikincisi köprü başında köşede, üçüncüsü de tramvayların bekleme yerinde idi. İdam hükmünün infaz edileceğinden haberdar olan halk da akın akın Eminönü’ne gelmeyi sürdürüyordu. Mahkûmlar ayrı ayrı cezaevi otomobili ile idam edilecekleri sehpanın önüne getirildi. İlk olarak Küçük/Düzceli Mecid Reşadiye Camii önündeki sehpaya çıktı. Boğazına ip geçirildi. Mecid’in son sözü buna sebep olanlar Abaza Hakkı ile Hacı Sami’dir. Gözleri kör olsun, fakat hiç olmazsa Müslüman kardeşlerimin karşısında asılıyorum. Buna memnunum. Esir olarak, düşman bizi aldı, götürdü. Fakat kısmet yine burada olmakmış. Allahısmarladık oldu. Birkaç dakika sonra Büyük/Sökeli Mecid tramvayların bekleme noktasında kurulan sehpaya getirildi. Onun son sözü Biz esir düştük. Buraya geldik. Hacı Sami ile Abaza Hakkı bizi kandırdı. Ruz-ı mahşerde bu adamlardan hakkımızı alacağızoldu. Son olarak Abaza Hakkı sehpaya çıktı. Okunan idam kararını dinledikten sonra beni kardeşlerimin üzerine saldırtan Ethem’den intikam almadan öldüğüme yanıyorum. Elli beş yaşındayım. On üç sene hizmet ettim. Hakkınızı helal edeniz dedi. İdam hükümleri infaz edildikten sonra cesetler bir süre asılı bırakıldı, sonra indirildi. Sehpalar kaldırıldı”

 

İskilipli Âtıf Hoca’nın İdamı Hakkında İstiklâl Mahkemesi Kararı

İskilipli Âtıf Hoca, Şapka Kanunu öncesinde yazdığı Frenk Mukallitliği ve Şapka risalesi sebebiyle Şapka Kanunu sonrasında tutuklanmıştı. Giresun İstiklâl Mahkemesi’nin 16-18 Aralık 1925 tarihleri arasında gerçekleştirdiği yargılama sonucunda suçsuz olduğuna karar verilmiş ve İstanbul’a sevk edilmişti. Ancak, İstanbul’da salıverilmek yerine Frenk Mukallitliği ve Şapka risalesini yayımlayan ve dağıtanlarla birlikte yargılanmak üzere 26 sanıkla birlikte 24 Aralık 1926 günü Ankara İstiklâl Mahkemesi’ne sevk edilmişti. İskilipli Âtıf Hoca, 26 Ocak 1926 tarihinde mahkeme huzuruna çıkarılmış, 2 Şubat 1926 günü Savcı Necip Ali Küçüka’nın 3 yıl ağır hapis cezası talebine rağmen mahkeme heyetince idamına karar verilmişti. İlgili mahkeme kararı tutanağında idam cezası için gerekçe olarak halkı isyan ve irticaya teşvik etmek, şapka karşıtı propagandada kullanılan eserinin neşri yasaklandığı hâlde halkı iğfal ve irticaya teşvik için Anadolu’ya bedelsiz olarak gönderilmesi, başkanlığını üstlendiği Teâlî-i İslâm Cemiyeti adına Yunan uçaklarıyla Anadolu’ya atılarak dağıtılan Millî Mücadele karşıtı (fetva niteliğindeki) beyanname zikredilmişti. İdam cezası 3 Şubat 1926 günü Ankara İstasyon Caddesinde Taşhan önündeki meydanlıkta infaz edilen Âtıf Hoca’nın naaşı ailesine teslim edilmemişti.

 

iskilipli atif hoca dersiam vesika
“İskilibli Mehmet Atıf Hoca’nın Dersiâm Olduğunu Gösterir Vesikası”
(İkinci Dönem Ankara İstiklal Mahkemesi (1925-1927). Cilt 7/3. TBMM Kütüphane ve Arşiv Hizmetleri Başkanlığı Yayınları. No: 1. 2020. Sf: 405)

 

iskilipli atif hoca
İskilipli Âtıf Hoca

 

TBMM Kütüphane ve Arşiv Hizmetleri Başkanlığı Yayınları tarafından Latin alfabesine aktarılarak yayımlanan 1925-1927 yılları arasında faaliyetini sürdüren İkinci Dönem Ankara İstiklal Mahkemesine ait karar metinleri arasında İskilipli Âtıf Hoca’nın idam kararı şöyle yer almıştı (Orijinal mahkeme zabıtlarının 4. ve 5. defterleri kayıp olduğu için Âtıf Hoca’nın 5 celsedeki savunmasına ya da diğer sanıklarla yüzleştirildiğinde alınan ifadelere erişilememektedir) (İkinci Dönem Ankara İstiklal Mahkemesi (1925-1927). Cilt 7/3. TBMM Kütüphane ve Arşiv Hizmetleri Başkanlığı Yayınları. No: 1. 2020. Sf: 59-63) (Ankara İstiklâl Mahkemesi Zabıtları 1926. Belgelerle İstiklâl Mahkemeleri: 1. Hazırlayan Ahmed Nedim. İşaret Yayınları. 1993):

 

Sıra Numarası : 31

 

Esas Numarası : 16, 166/341, 181/341 Tevhid

 

Erzurum, Rize, Giresun hadise-i isyaniyesiyle alakadar ve işbu hadiselerin suret-i tertib ve ihzarında amil ve öteden beri Hükümet tarafından yapılan hamalât-ı teceddüdkaraneye karşı bir vaz’-ı muhalefet ahzıyla idare-i hazıra aleyhinde daima propagandada bulunmakla maznunun aleyhim olan ve 3/12/341 tarihinde taht-ı tevkife alınan Erzurum’un Dere mahallesinden Hoca Osman ve biraderi Hoca Mehmed ve Bakırcı mahallesinden Sami[h] ve Camiikebir’den Muhsin ve Sabuncuzade Mustafa, Erzurum Sulh Hakim-i sabıkı Zühdi, Muradpaşa mahallesinden Hacı Bey, Habibmolla mahallesinden Kara Sabri Bey ve kitapçı esnafından mütekaid Yüzbaşı İsmail Efendi, Hasankale Telgraf Müdürü Halid, Erzincan Murakıbı Ali ile [Frenk Mukallidliği ve Şapka] nam risaleyi tahrir ve muhtelif mahallere irsal ile halkı isyana teşvik ettiğinden dolayı İstanbul’da 7/12/341 tarihinde tevkif edilen Fatih dersiâmlarından Hoca Atıf ve rüfekasından Babaeski Müftü-i sabıkı Ali Rıza, Fatih’te Şeyh Süleyman, Fatih türbedarı Hasan Tahsin, Bakırköy’den Seydişehirli Hasan Fehmi, Suudûlmevlevi, Bayezid Dersiâmlarından Hoca Tahir, Hoca Fettah ve 19/Eylül/341’de tevkif edilen İstanbul’da Taladbey Hanında Yemenli Yusuf ve 16/Eylül/341 tarihinde tevkif edilen ve marü’l-beyan evrak ile muhakeme ve evrak-ı tahkikiyesi tevhid edilen Uşaklı saatçi Mustafa oğlu Süleyman Sami ve 31/Teşrinievvel/341 tarihinde tevkif edilen Uşak’tan Köseoğulları’ndan saatçi Hacı Ali oğlu Ahmed, Ayntabizade Rasih oğlu Salih, Kamil Paşa zade Muhlis ve rüfeka-yı sairesi haklarında icra kılınan muhakeme neticesinde:

Bunlardan Hoca Atıf Efendi’nin Türkiye Cumhuriyeti’nin teceddüd ve tekamüle doğru attığı hatvelere mani olmak ve halkı isyan ve irticaa teşci’ etmek kasdıyla İstanbul’da üç yüz kırk senesi nihayetlerinde [Frenk Mukallidliği ve Şapka] nam eseri neşr ve muhtelif vasıtalarla memleketin muhtelif mahallerine irsal ettiği esnada İstanbul Polis Müdüriyeti tarafından Birinci Şube ifadesiyle 24/8/341 tarihiyle Dahiliye Vekalet-i Celilesine ihbar edildiği vekalet-i müşarünileyhanın 26/9/341 tarih ve 4717 numaralı emriyle mezkur risalenin müsaderesiyle men’-i tevzii İstanbul’a bildirildiği ve kitapların bir miktarı derdest ve müsadere olunduğu halde ve emrin suduru tarihinden bir müddet sonra eser-i mezkurun isyanın zuhur ettiği mıntıkalarda yapılan taharriyatta elde edilmesi ve muhakemeleri icra edilen maznunlara vaki’ olan suallerden eserin isyandan bir, iki ay evvel mezkur muhitlere gelerek elden ele gezdirilmek suretiyle gizliden gizliye okutturulduğu ve şapka iksası hakkındaki kanunun kabul edilmesi üzerine muhtelif mahallerde şapka aleyhinde propagandada bulunan eşhasın tevkifi esnasında yapılan taharriyatta mezkur esere tesadüf edildiği ve icra edilen tahkikatta eser-i mezkurun efkar-ı masume-i halkı iğfal ve irticaa teşvik maksadıyla Anadolu’nun içerilerine ve bi’l-hassa vilayât-ı şarkiyeye bila-bedel gönderildiği ve eserin neşr ve tevzii Hükümetçe men’ edildiği halde neşr ve tamimine güna gün vasıtalarla çalışmak suretiyle mevâki-i muhtelifedeki isyanın zuhurunda amil ve muharrik-i yegane olduğu ve Atıf Efendi hayat-ı maziyesi itibarıyla da 31/Mart hadise-i irticaiyesinde ve Mahmud Şevket Paşa merhumun hadise-i şehadetinde alakadar olduğundan suver-i muhtelife ile tecziye ve Sinob’a nefy olunduğu ve bundan başka mücadele-i milliyenin en buhranlı zamanında Anadolu içerilerine doğru uzamış olan işgal ordusuna mukavemet edilmemesi zımnında riyasetinde bulunduğu Teali-i İslam Cemiyeti namına tanzim ettirdiği beyannameleri sonradan alındığını inkar tertibâtına rağmen Yunan tayyareleriyle istiklal ve hakk-ı hayatı için mücadele eden Anadolu köylerine attırdığı ve teceddüd ve cumhuriyetin fırsat kollayan daimi bir düşmanı vaz’ını almış olan mumaileyhin son hadise-i isyaniyede maddeten ve manen alakadar bulunduğunun delâil-i mesrude ile teeyyüd ve tahakkuk ettiği ve diğer maznun Babaeski Müftü-i sabıkı Ali Rıza Efendi’nin Giresun isyanının fail ve mürettiblerinden olduğundan dolayı idamına karar verilen ve hükmü infaz edilen Hafız Muharrem’in üzerinde derdest edilen ve tertibât-ı isyaniye ve fesatkarane hakkında teati-i malumattan ibaret olan Ali Rıza imzalı mektuplar hakkında huzur-ı mahkemede sorulan suallere cevaben [Efendim ben Giresun’a gelirken vaziyet ve şapka hususunda mahallin efkar ve ahvâl-i sairesini “hasta iyidir veya fenadır” parolasıyla bize malumat verdirmeleri üzerine ben de kendilerine bu suretle bildirmekte idim] diye vaki’ olan itifaratından hadise-i isyaniyenin muharrik ve müşevviklerinden olduğu ve Hafız Muharrem’le muhabere ile temasta ve İstanbul’da hin-i tevkifinde elde edilen ve Muharrem’den kendisine gönderilen ve aynı parola ile muhabere edildiğini mübeyyin mektupların bulunduğu ve mücadele-i milliye senelerinde Babaeski’de müftülüğü zamanında birçok masum halkı Yunanlılara teslim ve Yunan âmâline çalışmış olması hususunun tebeyyün eylemesinde ve ihanet-i harbiye ve hıyanet-i vataniyeden dolayı mahkum ve bi’l-ahire aftan istifade ederek tahliye kılındığı ve daima memleketin buhranlı zamanlarında bu gibi ef ’al-i hıyanetkaranede bulunması ve kendisinin son Giresun hadise-i isyaniyesinde üzerlerinde zuhur eden mektuplar mündericatı dolayısıyla Muharrem’le beraber müşterek bir surette hareket ettiklerine kanaat-ı vicdaniye hasıl olduğu gibi şuhûdun şehadâtı ve huzur-ı mahkemede merkumûnun müevvelen vaki’ olan ikrar ve itiraflarından ve Mahallî Hükümetinin bu hususa mütedair muhtelif raporlarından anlaşılmakla hareketlerine tevafuk eden Kanun-ı Ceza-yı Umumi’nin 45’inci maddesinin [Her biri cürmün husulü maksadıyla ef ’al-i mezbureden bir veya bir kaçını icra eylerse eşhas-ı mezkureye hemfiil denilir ve cümlesi fail-i müstakil gibi mucazat olunur] diye muharrer fıkrası delaletiyle kanun-ı mezkurun muaddel “55” inci maddesinin [Türkiye Cumhuriyeti’nin Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nu tamamen veya kısmen tağyir …… veya ifa-yı vazifeden men’e cebren teşebbüs edenler idam olunur] diye muharrer fıkrası mucibince İskilibli Hoca Atıf ve Babaeski Müftü-i sabıkı Ali Rıza Efendilerin salben idamlarına ve maslub Hafız Muharrem’in itaat-ı mutlaka ile merbut bulunduğu şeyhi olup efkar-ı irticakaranesinin fiiliyat sahasında intikalinde en büyük amil olan Fatih’te Sofular ve Talibanlılar şeyhi denilen Süleyman’ın ve Muharrem’le Babaeski Müftü-i sabıkı Ali Rıza’nın muhaberelerine tavassut ettiği anlaşılan Fatih türbedarı Hasan Tahsin ve Erzurum hadise-i isyaniyesinin amil ve mürettiblerinden bulunup Erzurum’da idam edilen Şeyh Hafız Osman’ı harekât-ı irticaiyeye tahrik mahiyetinde mektup yazmakla maznun Erzincan murakıbı Ali ve hadise-i isyaniye günü Hükümetin şifre miftahını elde etmek yolundaki hareket ve faaliyeti ve akrabalarına isyana takaddüm eden günlerde yazmış olduğu Bayburd havalisini tahrik mahiyetinde irticakarane mektuplarla Erzurum hadise-i isyaniyesinde fer’an zî-medhal olduğuna kanaat gelen Erzurum’un Hasankale kazası Telgraf Müdürü Halid ve Erzurum hadise-i isyaniyesine takaddüm eden günlerde ötede beride şapka aleyhinde propagandada bulunmakla keza maznun Erzurum’un Dere mahallesinden Hoca Osman ve biraderi Mehmed, Erzurum’un Muradpaşa mahallesinden Hacı Bey ve Habibmolla mahallesinden Kara Sabri Bey, Erzurum’da Yüzbaşılıktan mütekaid İsmail ve Uşak’ta şapkayı vesile ittihaz ederek teşkilat-ı idare-i hazıra aleyhinde bulunmakla müttehim Uşaklı Köseoğulları’ndan Ahmed ve Ayntabizade Salih, saatçi Süleyman, Kamil Paşa zade Muhlis Efendilerin haklarında isnad olunan ef ’ale mücaseretleri gerek haklarında tanzim edilen zabıt varakaları müfadı ve Mahallî Hükümetinin bu hususta vermiş olduğu raporlar ve isyan sahalarında tezahür eden hissiyât dolayısıyla [Frenk Mukallidliği ve Şapka] nam kitabın kıraatından mülhem olarak âmâl ve efkar-ı irticakaraneyi teyid eder mahiyette tezahürat ve teşvikâtta bulundukları evrak-ı tahkikiyede ifadeleri alınan şuhûdun şehadâtından ve huzur-ı mahkemede müevvelen vaki’ olan ikrar ve itiraflarından anlaşılmakla hareketlerine tevafuk eden Kanun-ı Ceza-yı Umumi’nin “45” inci maddesinin [Eğer fiil-i asli idam…… fer’an zî-medhal olanlar hakkında on seneden aşağı olmamak üzere muvakkatan küreğe konulur diye muharrer fıkrası delaletiyile kanun-ı mezkurun muaddel “55” inci maddesinin birinci fıkrası mucibince Erzurumlu Şeyh Süleyman’ın on, Fatih türbedarı Hasan Tahsin’in beş, Erzincan murakıbı Ali ve Erzurum’un Dere mahallesinden Hoca Osman ve Hacı Bey ve Hoca Mehmed ve Erzurumlu Kara Sabri ile Yüzbaşılıktan mütekaid İsmail’in yedişer sene ve Uşaklı Köseoğulları’ndan Ahmed, Ayntabizade Salih, Hasankale Telgraf Müdürü Halid’in onar, saatçi Süleyman, Kamil Paşa zade Muhlis’in on beşer sene küreğe konulmalarına ve keza isyana tekaddüm eden günlerde Adapazarı, Burusa mıntıkaları dahilindeki köylerde dolaşarak şapka aleyhinde beyanâtta bulunarak Hükümet-i hazıranın idaresine halkı isyana teşvik etmekle maznun İstanbul’da sabık komiser muavinlerinden Yusuf Kenan Efendi’nin hakkında isnad olunan ef ’ale mücasereti evrak-ı tahkikiyedeki ifadeleri bulunan şahitlerin şehadâtı ve keza ikrar ve itirafından anlaşılmakla hareketine tevafuk eden Kanun-ı Ceza-yı Umumi’nin 55 inci maddesinin [Ef ’al-i mezkûreyi ika’a fiilen tahrik …… ve madde-i fesadın icrasına başlanmış olursa yedi seneden ekal olmamak üzere küreğe konulur] diye muharrer fıkrası nucibince kendisinin on sene müddetle küreğe konulmasına ve İdare-i Hükümeti deruhde eden zevata harekât-ı teceddüdkaraneye devam ettikleri takdirde hayatlarına kast edileceği ve memleketin hayat-ı mazisi dolayısıyla bu gibi teceddüdâta tahammülü olmadığını sair tefevvühatı havi imzasız mektuplar göndermekle keza maznunun aleyh Suudûlmevlevi’nin ef ’al-i müddea biha mücasereti elde edilen mektuplardaki yazılarla mahkemede istiktab suretiyle yazdırılan yazıların aynı olması ve mektupların Suudûlmevlevi tarafından yazıldığı bu hususta teşekkül eden ehl-i hibrenin raporu müfadından anlaşıldığı ve bu hususa dair mahallî vilayetin göndermiş olduğu raporlarda müddeiyât-ı anifeyi teyid ettiği cihetle hareketine tevafuk eden Kanun-ı Ceza-yı Umumi’nin “191” inci maddesinin [Bir kimseye mühürlü veya mühürsüz veya imzalı …… teklifini icra eylemezse …… vukua getireceği …… beyan ettiği mazarrat faili hakkında idam …… fakat fiile çıkmamış olur…… muvakkaten küreğe konulur] diye muharrer fıkrası mucibince on sene müddetle küreğe konulmasına keza ötede beride idare-i hazıra aleyhinde beyanâtta bulunmak suretiyle halkın hissiyâtını Hükümet aleyhine tahrik eylemekle maznunun aleyhim İstanbul Bayezid dersiâmlarından Hoca Tahir, Hoca Fettah, Seydişehri Hasan Fehmi, Erzurumlu Samih, dava vekili Muhsin, Sabuncuzade Mustafa, Sulh Hakim-i sabıkı Zühdî Beylerin ef ’al-i müddea biha mücaseretleri haklarında tanzim edilen evrak-ı tahkikiyede ifadeleri tesbit edilen şahitlerin şehadâtından keza Mahallî Hükümetin vermiş olduğu raporlardan anlaşılmakla Kanun-ı Ceza-yı Umumi’nin muaddel “64” üncü maddesinin [Zikr olunan teşvikâtın bir güna eser-i fiilisi zuhur etmez ise muvakkat nefy cezasıyla mücazât olunur] diye muharrer fıkrası mucibince kendilerinin üçer sene müddetle tagriblerine ve bunlardan Hoca Fettah ve Hoca Tahir Efendilerin Adana, Seydişehirli Hasan Fehmi Efendi’nin Isparta, Erzurumlu Samih, Muhsin ve Sulh Hakim-i sabıkı Zühdî, Sabuncuzade Mustafa Efendilerin İstanbul vilayetlerinde müddet-i mahkume-i cezaiyelerini ikmallerine ve Kanun-ı Ceza-yı Umumi’nin “39” uncu maddesinin [Eğer mahkum-ı aleyh hakkında nefy cezası hükm olunmuş ise bir günlük mevkufiyet beş günlük nefye muadil add olunur] diye muharrer fıkrası mucibince tarih-i tevkiflerinden itibaren mevkuf kaldıkları müddetin de müddet-i mahkumelerinden icra-yı mahsup ve tenziline ve mevâki-i muhtelifede vücuda gelen harekât-ı isyaniyede alakadar oldukları iddiasıyla maznunun aleyhim Uşaklı saatçi Mustafa Asım, gazete muharrirlerinden Ömer Rıza, Nurıosmaniye Camii imamı Hafız Osman, Rize’den Gevelizade Yahya, Yüzbaşılıktan mütekaid Hıdır, mahdumu Muhyiddin, Maarif Vekaleti mümeyyizlerinden İhsan, Dağıstanlı Seyyid Tahir, Aziz bin Mahmud, yağlıkçı Mustafa ve biraderi Hüseyin, kitapçı Aziz, Cihan Kütübhanesi sahibi Mihran, Şeyh Ali Haydar, berber Mustafa, saatçi Hafız Nafiz, Gostivarlı Hasan, Uşak’tan saatçi Mülazım mütekaidi Halid, Sürmeneli Hafız Ali, Tahirülmevlevi, Erzurumlu Cafer Beylerin haklarında isnad olunan ef ’ale mücaseretlerine dair kanaat-ı vicdaniye temin edecek delâil-i kanuniye bulunamadığından beraetlerine ve sebeb-i aherle mevkuf değillerse ihla-yı sebillerine müttefikan karar verildi. 3/2/926

 

Aza Rize Mebusu Ali

Aza Aydın Mebusu Reşid

Reis Afyonkarahisar Mebusu Ali

 

iskilipli atif istiklal mahkemesi idam karariiskilipli atif istiklal mahkemesi idam karariiskilipli atif istiklal mahkemesi idam karari

 

İskilipli Âtıf Hoca’nın idamına ilişkin Türkiye Diyanet Vakfı tarafından hazırlanan İslâm Ansiklopedisi‘nde şu özet sunulmuştu:

“1924’te yazıp Maarif Vekâleti’nin ruhsatı ile bastırdığı Frenk Mukallidliği ve Şapka adlı risâlesi yüzünden şapka kanununa muhalefetten dolayı 7 Aralık 1925’te tutuklandı ve Ankara İstiklâl Mahkemesi tarafından Giresun’a sevkedildi. Ankara İstiklâl Mahkemesi Of, Erzurum, Rize vb. yörelerdeki şapka kanununa aykırı hareketlerle ilgisi olup olmadığını araştırdı. Söz konusu eserini, ilgili kanunun çıkmasından yaklaşık bir buçuk yıl önce yazmış olması ve suçunun sabit görülmemesi üzerine berat ettiyse de serbest bırakılmayarak İstanbul’a getirildi, oradan da tekrar Ankara’ya gönderildi. 1926 yılı başlarından itibaren Ankara İstiklâl Mahkemesi tarafından tutuklu olarak yargılandı. Savcı Necip Ali’nin (Küçüka) iddia makamı olarak istediği üç yıllık kürek cezasına karşılık mahkeme heyetince idama mahkûm edildi. 4 Şubat 1926’da Ankara’da eski meclis binası yakınlarındaki Karaoğlan Çarşısı’nda Babaeski müftüsü Ali Rızâ Efendi ile beraber idam edildi. “

 

İLAVE: Vatandaşların şapka takmadıkları gerekçesiyle idam edildikleri iddiasına ilaveten Cengiz Acar gibi isimlerin Mersin Barosu Dergisi’ni kaynak göstererek 1925 yılında Urfa ve Erzurum’da 56 kişinin başlarına çivi ile fötr şapka çakılarak Şapka Kanunu’na aykırılık mazereti ile idam edildiği uydurmasını paylaştığı görüldü.

 

baslarina-civi-ile-sapka-cakilan

 

2 Yorumlar

  1. remzi emiroglu Reply

    bana kalirsa bu foto Turkiyeden bile degil,,askeri uniformalar uymuyor.

  2. Şahin Ersoy Reply

    Tarihî gerçekleri inkar edip saptiratak Diktatörü temize çıkaramaz siniz istiklal mahkemelerinin aştığı insankaraf milli mücadelede şehit verilmedi zalimler için yaşasın cehennem

Yorumunuzu yazınız...