Sosyal medya platformlarında “romanı yazılıp, tiyatro oyunu hâline getirilip, filmi, dizisi çekilecek olay” olarak yorumlanan, 3 kafadar emekli polis memurunun sahte bir karakol kurduğu iddiası bir KURGU

 

1950’li yıllarda Sirkeci Emniyet Amirliği’nde görevli üç polis memurunun “Neden kendi karakolumuzu kurmayalım?” diyerek sahte bir karakol kurduğu yönündeki anlatıyı ele alacağız.

 

1950’li yıllarda Sirkeci Emniyet Amirliği’ndeki görevlerinden emekli olan üç cesur polis memurunun geçim sıkıntısıyla karşılaşınca kendi karakollarını kurmaya karar verip İstanbul’un Fatih ilçesindeki Küçükpazar semtinde sahte bir karakol açtığı, normal bir emniyet birimi gibi işlemeye başlayan sahte karakolda esnafı koruma kisvesi altında haraç toplamaya başladıkları, geçici görevle gelen bir memurun sorgulaması ve Emniyet Müdürlüğü’nün dikkati sonucu karakolun sahte olduğunun anlaşıldığı, olayın basına sızmaması için resmî statü verilen sahte karakolun yasallaştığı sanılarak paylaşılan kurgu metin şöyle:

 

“SAHTE KARAKOL…

1950’li yıllarda Sirkeci Emniyet Amirliği’nde görevli üç polis memuru emekli olurlar.
Emekli olurlar ama geçim kaygısına da düşerler. Yaşları da henüz genç olduğundan bir iş yapma konusunda kafa yorarlar.
Şu işi yapalım, yok bu işi yapalım derler ama bir baltaya sap olamazlar.
Derken içlerinden biri bir düşünce atar ortaya :
“Karakol kuralım !..”
Ölçerler, biçerler, şu içinde bulunduğumuz karakol binasını kiralarlar.
Daha önceden Sirkeci Emniyet Amirliği’nde görev yaptıklarından ve çevrede tanındıklarından bu bölgeyi seçerler. Tabelacıya gidip “Küçükpazar Karakolu” yazan tabelayı yaptırır, binaya asarlar.
Üç kafadar emekli, masaydı, sandalyeydi, daktiloydu, dosyaydı, kağıttı, stampaydı, mühürdü, bir karakolda bulunması gereken bütün iaşeyi alıp karakolu tefriş ederler. Türkiye’nin, ne Türkiye’si herhalde dünyanın ilk özel karakolunu hizmete açarlar!.. Karakol hizmete açılınca da bölge esnafından haraçlarını toplamaya eskisi gibi sürdürürler..
O sırada da Sirkeci Emniyet Amiri değiştiğinden bölgede Küçükpazar Karakolu diye bir karakol var mı yok mu bilmemektedir…
Bu arada, normal bir karakol hangi görevleri yapıyorsa sahte karakolda da aynı işler normal seyrinde yapılmaktadır.
Vukuat işlerini de tabii…
Uygun bir fırsat kollayıp yeni göreve gelen Sirkeci Emniyet Amiri’ne de bir kutu çikolatayla “Hoşgeldin”e bile giden üç kafadar, memur azlığından yakınıp takviye memur talep ederler. Sirkeci Emniyet Amiri de, “Bende memur çok, birkaçını sizde görevlendirelim” diyerek Küçükpazar Karakolu’nun emrine üç polis memurunu verir. Böylece bir karakolda olması gereken tüm düzenek kurulmuş olur. Suçlular adliyeye götürülmekte, evraklar gelmekte, evraklar gitmekte, yazışmalar dosyalanmakta, suçüstüler yapılmaktadır.
Bildiğiniz karakol gibi yani!..
İşler o kadar aksamadan ve mevzuata uygun yürümektedir ki, izin programları bile oluşturulmakta ama karakolun “kurucu” üç memurundan ikisi izne ayrılırsa biri işler karışmasın diye muhakkak karakolda kalmaktadır..
İki memurun yine yıllık izin kullandıkları bir gün, nöbetçi kalan memurun bir yakını vefat edince, o da iki üç günlüğüne memleketine gitmek zorunda kalır.
Aynı günlerde de Sirkeci Emniyet Amirliği’nden bir memur geçici görevle Küçükpazar Karakolu’na gönderilir. Bu memur daha önce İl Emniyet Müdürlüğü’nde karakolların kömür dağıtım işini yaptığından hemen tüm karakolları ezbere bildiğinden, Küçükpazar Karakolu diye bir karakolda görevlendirilince şaşırır. Karakoldaki diğer memurların da pek bir şey bildikleri yoktur.
Bu arada kış da yaklaştığından kömür dağıtım işinin bittiğini de bilmektedir.
Oysa Küçükpazar Karakolu’na henüz kömür filan gelmemiştir.
Bir gün kendine iş edinir,
“Herkesin karakolunun kömürü geldi de bizimkine niye gelmiyor ?” diye meraklanıp Emniyet Müdürlüğü’nün kömür dağıtım bölümünde eski arkadaşlarının yanına gider..

“Yahu arkadaş, herkesin karakoluna kömür verdiniz de bizim karakola niye vermiyorsunuz ?..”
“-Sizin karakol neresi ?”
“Küçükpazar Karakolu.”
“-Ne yanda bu karakol ?”
“Unkapanı’nda..”
“-Cık, biz öyle bir karakol bilmiyoruz !..”
“Hemşehrim nasıl olur, binası var, memurları var, ben orada görev yapıyorum..”

Karakol listeleri çıkarılır, ama böyle bir karakolun izine rastlanmaz.
Yine de eski arkadaşlarının elini boş göndermez, kömür verirler.
Kömürün geldiği gün, karakolun kurucusu üç memur da izinden dönmüş, ekmek tekneleri karakolda göreve başlamışlardır..

“Ne var ne yok arkadaşlar ?..”
“-İyi, ne olsun..”
“Biz yokken ne yaptınız ?”
“-Kömür aldık..”
“Ne kömürü ?..”

Üç kafadar, karakolun elektrik, su ve kömür giderlerini kendi ceplerinden karşıladıkları için kafalarında bir şimşek çakar…
Üçü de şaşkın, sararmış bir yüzle birbirlerine bakakalırlar. Ama yapacakları bir şey de yoktur.
Kömürü geri de gönderemezler.
Olanı biteni gözleyen ve kömürü temin eden işgüzar memur, ertesi gün yanına bir arkadaşını da alıp Sirkeci Emniyet Amiri’ne gider.
Olup biteni amire anlatırlar.

Emniyet Amiri, yanına iki polis memurunu da alıp İstanbul Emniyet Müdürü’nün huzuruna çıkar.
Olayı anlatır.
Zamanın Emniyet Müdürü gün görmüş uyanık bir adamdır.
Su bastı, sel oldu gibisinden bir yazı yazdırıp Ankara Emniyet Genel Müdürlüğü’nden Küçükpazar Karakolu’nun demirbaş dökümünü ister.
Kısa bir süre sonra Genel Müdürlükten
“Böyle bir karakolumuz yoktur…”
yanıtı gelir.
Emniyet Müdürü ildeki bütün şube müdürlerini çağırtır, olayı özetler ve hep birlikte Küçükpazar Karakolu’nun yolunu tutarlar.
Karakoldaki tüm memurlar da haberdar edilmiştir. Emniyet Müdürü memurları şube müdürlerinin önünde sorguya çeker..
“Sen kaç yıldır bu karakoldasın ?”
“Sen kaç yıldır görev yapıyorsun ?”
Ayrıla ayrıla geriye karakolu kuran üç eski memur kalır..
“Siz geldiğinizde bu karakol var mıydı ?”
Biraz kem kümden sonra karakol kurucusu üç memur da konuşmaya başlar.
“-Valla müdürüm emekli olduktan sonra bir iş kuramadık, aklımıza karakol kurmak geldi, biz de kurduk…”
Müdür öyküyü dinledikten sonra, “tamam tamam” der ve ekler :
“bu olayı hiçbir zaman, hiçbir yerde anlatmayacaksınız ve derhal İstanbul’u terk edip, ailenizle birlikte izinizi kaybettireceksiniz..”
Sonra da şube müdürlerine dönerek şu talimatı verir :
“Bu karakol bugünden itibaren yasal hale gelecek.
Ankara’ya bir yazı yazın, su baskını, sel filan bir şeyler uydurun..”
Sahte olarak kurulan Küçükpazar Karakolu yasal hale büründükten sonra yıllarca hizmet verir!..”

 

Paylaşılan metin Miyase İlknur’un Cumhuriyet Gazetesi Pazar Dergi’de 10 Aralık 2016 günü yayımlanan “Girişimci polislerin sahte karakolu” başlıklı yazısından alıntı.

Bahsi geçen yazıda İstanbul’da kurulan sahte karakol anlatısı için Lütfü Dağtaş kaynak olarak sunulmuş. Lütfü Dağtaş’ın öyküyü “Kanun Müstafa” lakaplı bir komiserden dinlediği aktarılmış. Kanun Mustafa lakaplı şahsın da Küçükpazar Karakolu’na atfedilen hikâyeyi 1980 yılında komiserlik kursu için geldiği İstanbul’da bir komiserden duyduğu anlatılmış.

 

Kemal Sunal’ın rol aldığı Deli Deli Küpeli adlı filmi akla getiren anlatı benzer bir hikâye 2012 yapımı Öz Hakiki Karakol adlı komedi filmde konu edilmişti.

İbrahim Güler de, yönettiği Öz Hakiki Karakol adlı film için verdiği röportajda “sahte karakol” hadisesinden esinlendiğini şöyle söylemiş:

Senaryoyu yazarken gerçek bir olaydan yola çıkmışsınız…

Evet, hikâye gerçek bir olaya dayanıyor. Ancak biz o olaydan sadece sahte karakol kurma fikrini aldık.

Size esin kaynağı olan o hikaye neydi?

Eyüplü Halit adında, Rum asıllı eski bir dolandırıcının öyküsü. Eyüplü Halit, işgal altındaki İstanbul’da sahte bir karakol kurup gayrimüslimleri dolandırıyor. Dönemin ünlü dolandırıcılarından. Cumhuriyet’in kurulmasından sonra cezaevine atılıyor. İçerideyken Mussolini’ye mektup yazıyor, “Antalya’nın size ait olduğunu düşündüğüm için beni burada hapse attılar” diye. Bir süre sonra elçiyle para geliyor kendisine. Türk yetkililer adamları zor ikna ediyor adamın dolandırıcı olduğuna…

 

“Gerçek” addedilen, üç kafadar polisin 1950’li yılların ortasında Küçükpazar’da sahte karakol kurarak yıllarca çalıştırdığı ve bölgenin haracını topladığı anlatısı sadece bir “hikâye”.

 

İstanbul’un göbeğinde bir karakolun nasıl devletten gizli ama devlet imkanlarını kullanarak kurulduğu anlatısı Türkiye’de “sahte karakol kurma” öykülerinden sadece biri.

 

Bu anlatının geçmişte anlatılan benzer kurgu hikâyelerden esinlendiği anlaşılıyor.

Osmanlı Devleti’nin son günlerinde işgal altındaki İstanbul’dan İngilizler çekildiğinde oluşan boşluktan faydalanan 3 arkadaşın Galata’da sahte bir karakol kurup gayrimüslimleri haraca bağladığı, İstiklâl Harbi’nin kazanılmasının ardından İstanbul’un kurtarılmasının akabinde kaçmak isteyen sahte karakol kurucularının askerler tarafından yakalanıp yargılandıkları hikâyesi anlatılagelir.

Aziz Nesin’in “Selamün Kavlen Karakolu” adlı öyküsünde iki dolandırıcının kendilerini polis olarak tanıtıp mahalleye sahte bir karakol açması, halkın polis korkusundan dolayı üçkağıtçılara inanıp itaat etmeleri, devletin de sahte karakolu ciddiye alıp resmi yazışma yapıp karakola bekçi, polis, komiser tayin etmesi aktarılmıştı.

Cevat Fehmi Başkut’un ilk defa 1964-1965 sezonunda temsil edilen “Buzlar Çözülmeden” adlı oyununda da karla kaplı Anadolu’nun uzak bir kasabasında, yolların kapanmasıyla yeni gelen deli kaymakam ve arkadaşlarının yönetime el koyma hikâyesi anlatılmıştı.

 

“ABD konsolosluk çalışanı” kılığında İngilizce ve Felemenkçe konuşan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının da içinde yer aldığı bir suç şebekesinin Gana’da sahte ABD Büyükelçiliği açtığı, yaklaşık 10 yıldır işletilen sahte konsoloslukta Ganalı yetkililere rüşvet vererek yıllarca insanlardan sahte ABD vizesi başvurusu yoluyla para toplandığı 2016 yılında ortaya çıkmıştı.

 

 

Küçükpazar Karakolu, İstanbul’un Avrupa Yakası’nda bulunan Fatih ilçesindeki Küçükpazar semtinde bulunuyor.

Cibali ve Yavuzsinan Mahalleleri arasındaki semtteki (şu an kapalı olan) karakol binasının bulunduğu sokağa Küçükpazar Karakol Sokak ismi verilmiş.

 


Arşiv taraması Küçükpazar Karakolu’nun 1950’li yıllar öncesinde hizmette olduğunu ortaya koyuyor.

Gazete arşivlerini taradığımızda 2 Ağustos 1929 tarihli Akşam Gazetesi’nde (Sf: 8), 1 Aralık 1930 tarihli Vakit Gazetesi’nde (Sf: 6), 27 Mart 1930 tarihli Milliyet Gazetesi’nde (Sf: 8), 1 Aralık 1930 tarihli Vakit Gazetesi’nde (Sf: 12), 17 Temmuz 1931 tarihli Cumhuriyet Gazetesi’nde (Sf: 8), 7 Haziran 1935 tarihli Cumhuriyet Gazetesi’nde (Sf: 12), 29 Ocak 1938 tarihli Tan Gazetesi’nde (Sf: 4) ve 17 Şubat 1940 tarihli Son Posta Gazetesi’nde (Sf: 8) Küçükpazarı Karakolu’nun bahsinin geçtiği görülüyor.

Selim Efe Erdem de “İstanbulun Yaşayan Efsanesi” adlı kitabında 1934-35 yıllarında Küçük Pazar Karakolu’na gittiğini belirtmiş.

 

Bir karakolun kendi mıntıkasında sahte bir karakol kurulmasından haberdar olmaması anlatının kurgu yapısının bir diğer emaresi.

 

Yorumunuzu yazınız...