İzlanda’da Türkleri Öldürmenin 1970’lere Kadar Serbest Olduğu İddiası Asılsız
1627 yılında İzlanda’ya Osmanlı Donanması tarafından saldırıda bulunulduğu, bu olay nedeniyle Türklerin görüldüğü yerde öldürülmesine karar verildiği, 1970 yılına kadar İzlanda’da Türkleri öldürmenin yasal kabul edildiği iddiası yanlış hususlar içermektedir. İzlanda’da yürürlükte bulunan ceza kanununa göre kimsenin öldürülmesi yasal değildir. İzlanda’nın kuzeyinde yer alan Westfjords bölgesinde 1615 yılında Basklıların görüldüğü yerde öldürülmesine yönelik bir bölgesel kararın bulunduğu ve uygulamada bir karşılığı bulunmayan bu kararın 2015 yılında sembolik şekilde kaldırıldığı bilinmekle birlikte, benzer şekilde İzlanda’da Türklerin öldürülmesinin serbest olduğuna dair bir yasanın var olduğuna dair bir bulguya rastlanılamamıştır. Türklerin öldürülmesine dair çıkarılıp yaklaşık 350 yıl yürürlükte kaldığı iddia edilen yasanın varlığı rivayetin ötesine geçememektedir. İzlanda Dışişleri Bakanlığı da bu iddiaları tarafımıza yalanlamıştır. 1627 yılındaki saldırı Osmanlı donanması tarafından değil, Osmanlı’ya otonom şekilde bağlı olan Cezayir’den korsanlar tarafından gerçekleştirilmiştir.
Millî futbol takımları arasındaki maçla birlikte Türkiye-İzlanda ilişkilerinin gerilmesi, şehir efsanesi olduğunu düşündüğümüz bir iddiayı tekrar gündeme getirdi: İzlanda’da Türkleri öldürmenin yasal olduğu iddiası.
Bahse konu iddiaya ilişkin sıklıkla paylaşılan metin şu şekildedir:
“1627’de Murat Reis önderliğindeki Osmanlı Donanması, yaklaşık 26 günde 400 civarında İzlandalı’yı esir aldı. Grindavik, Austfiroir ve Vestmannaeyjar şehirlerinde gerçekleşen adam kaçırmalar nedeniyle 1627 yılında İzlanda’ya ayak basan Türk vatandaşlarının öldürülmesi serbest bırakıldı.
Türklerin öldürülmesine serbestlik tanıyan bu yasa 1970’lerde kaldırıldı. Ancak İzlanda’da bu üç şehirde hala türkler zaman zaman ‘Tyrkjaranid’ yani ‘insan çalan Türk’ olarak anılabiliyor.”
Bahse konu Türklere dair “katli vacip” yasasının kökeni 17. yüzyılda Osmanlı korsanları tarafından gerçekleştirilen “İzlanda Seferi” ya da “Türk Baskını” olarak tanımlanan korsan saldırılarına dayanmaktadır.
İddiaya göre, 17. yüzyılın ortalarında çıkarılan bir yasayla İzlanda’da Türk öldürmek meşru bir eylem olarak kabul edilir ve Türk öldürenlere hiçbir ceza verilmeyeceği duyurulur. Bu yasa yaklaşık 350 yıl boyunca yürürlükte kaldıktan sonra, 1990’larda başkent Reykjavik’te Türk milli hentbol takımı ile İzlanda arasında oynanacak Dünya Kupası eleme maçı öncesi fark edilerek apar topar ilga edilir.
Ancak, hem bu saldırılar hem de Türklerin öldürülmesine izin verdiği iddia edilen yasal mevzuata ilişkin yanlış hususlar bulunmaktadır.
İzlanda yasalarına göre insan öldürmek suçtur ve bu suç kapsamında Türklere özgü bir istisna yer almamaktadır. Türklerin görüldüğü yerde öldürülmesine yönelik bir kanunun ya da kararın bulunduğuna dair bir bilgiye rastlanılamamıştır. Türklerin öldürülmesine dair çıkarılıp yaklaşık 350 yıl yürürlükte kaldığı iddia edilen yasanın varlığı rivayetin ötesine geçememektedir.
İzlanda’da yürürlükte bulunan anayasa ve ceza kanununda yer alan “cinayet” yasağına ilişkin amir hüküm, Türklerin öldürülmesine yönelik böyle bir kararın 17. yüzyılda alınmış olması halinde dahi uygulamada bir karşılığının bulunmamasını sağlamaktadır. İzlanda’da ölüm cezası bulunmamaktadır. İzlanda’nın ceza kanununun mevcut halinde, kabul edildiği 1940 yılında ya da 1970li yıllarda kanunda yapılan değişikliklerde Türklerin görüldüğü yerde öldürülebileceğine dair bir atıf yoktur. Türkçe kaynaklar dışında yabancı kaynaklarda bu yönde bir yasanın bulunduğuna dair bir bilgiye rastlanılamamıştır.
İzlanda’da Türklerin görüldüğü yerde öldürülmesine dair bir kanun ya da daha düşük dereceli hukuki metin bulunamasa da, benzer bir bölgesel/topluluk kararının Basklılar için alındığı anlaşılıyor. İzlanda’nın kuzeyinde yer alan Westfjords bölgesinde, 400 yıldır yürürlükte olduğu belirtilen Bask Bölgesinden İspanyolların görüldüğü yerde öldürülmesini emreden yasayı 2015 yılında yürürlükten kaldırmıştı. Basklıların görüldüğü yerde öldürülmesi emri, balina avcılığı için İzlanda sularına gelen Basklılarla yaşanan anlaşmazlık ve çatışma sonucunda 1615 yılında Westfjords şerifi olan Ari Magnusson tarafından verilmiş ve bu karar kapsamında 32 denizci infaz edilmişti. Anılan infaz emrinin yüzyıllardır uygulanmadığı ve emre ilişkin ilga kararının, yürürlükte olmayan bir hükmün sembolik bir şekilde kaldırılmasından ibaret olduğu belirtilmektedir.
Basklılar için 17. yüzyılda alınan “infaz” kararına benzer bir yasanın 1627’deki baskınlar sonrası Türkler için de çıkarıldığı 1970’lerde kaldırıldığı iddia edilmektedir. Ancak, daha önce aktarıldığı üzere Türklerin öldürülmesine serbestlik tanıdığı ve 1970’lerde kaldırıldığı iddia edilen bu yönde bir yasal metine denk gelinememiştir. Söz konusu iddiayı öne süren yüzlerce kişinin hiçbirinin bahse konu yasaya ilişkin geleneksel ifadeler dışında bir detay sunamadığı dikkat çekmektedir.
İzlandalıların sosyal medyada ve internet forumlarında Türklerin öldürülmesi gerekliliğine ilişkin bir yasanın mevcudiyetine ilişkin bilgi sahibi olmadıklarını belirttikleri görülmüştür.
İddiayı teyit maksadıyla İzlanda Başbakanlık Ofisi ve Dışişleri Bakanlığı’na yapmış olduğumuz bilgi talebi başvurusuna verilen yanıtta İzlanda’da Türklerin görüldüğü yerde öldürülmesine yönelik bir kanun maddesinin hiçbir zaman yürürlükte olmadığı belirtilmiştir.
Tarafımıza iletilen açıklamanın İngilizce orijinali ilgilenenler için şöyledir:
“This claim is patently false. Killing of another human has been illegal in Iceland for centuries. The General Penal Code from 1940 No. 19 Chapter XXIII states that anyone who takes another person’s life shall be imprisoned for a minimum of five years or for life. No exceptions with regard to nationality has ever been applied to this part of the law.
Also, there has never been any law in Iceland allowing, let alone ordering, killings of Basques. However, in 2015 a district magistrate in West Iceland symbolically rescinded a declaration by his 17th century predecessor that Basques in the region of the Westfjords should be killed on sight. The declaration followed a series of conflicts in 1615 where 32 Basque whalers were killed by locals. There are no examples of this declaration ever been used as a justification for violence after the killings in 1615.”
Bahse konu açıklamanın tarafımızca yapılan gayrıresmi çevirisi ise şöyle:
“Bu iddia açıkça yanlıştır. İzlanda’da yüzyıllarca başka bir insanın öldürülmesi yasadışı olmuştur. 1940 yılında çıkarılan 19 sayılı Genel Ceza Kanunu’nun 13. bölümünde, bir başkasını öldüren herhangi bir kişinin, en az beş yıl ya da ömür boyu hapis cezası alacağı belirtilmektedir. Yasanın bu bölümünde herhangi bir ülke vatandaşına dair bir istisna uygulanmamıştır.
Ayrıca, İzlanda’da hiçbir zaman Bask’ların öldürülmesine izin veren, emreden hiçbir yasa olmamıştır. Ancak, 2015 yılında, Batı İzlanda’daki bir bölge hakimi, 17. yüzyıldaki selefinin Westfjords bölgesindeki Baskların görür görmez öldürülmesi gerektiğini belirten bir bildiriyi sembolik olarak iptal etmişti. Bahse konu bildiri, 1615’te 32 Basklı balina avcısının yerel halk tarafından öldürüldüğü bir dizi anlaşmazlığın ardından açıklanmıştır. 1615’teki cinayetlerden sonra, bahse konu bildirinin bir şiddet eylemine gerekçe olarak kullanıldığı hiçbir vaka görülmemiştir.”
Bernard Lewis’in “İzlanda’da Türkler” başlıklı makaleisnde ve Yılmaz Öztuna’nın “Atlas Okyanusunda Türkler” adlı kitabında bu iddiaya yer verildiği görülemiyor. Ólafur Egilsson’ın “Papaz Olafur Egilsson’ın Seyahatleri” (“The Travels of Reverend Olafur Egilsson“) adlı kitabında İzlanda’da Türklerin görüldüğü yerde öldürülmesinin yasal olduğu iddiasının bir şehir efsanesi olduğu aktarılmaktadır. Adrian Tinniswood adlı İngiliz tarihçi yazar, İzlandalıların Türklerin görüldüğü yerde öldürülmesini yasal hâle getirdiğini iddia etse de, bu hususa ilişkin günümüzde dile getirilen genel geçer bilgiler ötesinde herhangi bir detay sunamamaktadır.
Mütekabil şekilde başkentlerde büyükelçilik bulundurmayan Türkiye ile İzlanda arasında siyasi, sosyal ya da sportif alanlarda her temasta gündeme gelen bu iddianın 2009 yılı öncesinde sanal dünyada bir izini göremiyoruz.
Ayrıca, 1627 yılında İzlanda’ya yapılan baskın, iddia edildiği gibi Osmanlı Donanması tarafından yapılmamıştır. Osmanlı Devleti’ne otonom şekilde bağlı olan Kuzey Afrika’daki Cezayir ve Fas gibi ülkelerden korsanların Osmanlı sancağı altında sefere çıkmaları, bahse konu baskının Osmanlı Donanması tarafından organize edildiği algısı oluşturmaktadır. Halbuki, İzlandacada “Tyrkjaránið”, yani “Türk İstilâsı” olarak anılan 20 Haziran – 16 Temmuz 1627 tarihleri arasında gerçekleşen söz konusu saldırı, Cezayirli korsanlar tarafından ele geçirildikten sonra (Küçük) Murat Reis adını alan Hollanda doğumlu Jan Jansen Van Haarlem (Jan Janszoon) liderliğindeki Cezayirli korsanlar gerçekleştirilmiştir.
Avrupalılarca 17. yüzyılda Müslümanların tamamına “Türk” şeklinde tanım yapılması nedeniyle bahse konu saldırıya katılanların Türk olarak adlandırıldığı ve istila saldırısının “Türk İstilâsı” olarak nitelendirildiği anlaşılmaktadır.
Sultanın Korsanları adlı kitabın yazarı Emrah Safa Gürkan, İzlanda’ya yapılan korsan saldırısının İstanbul’un kararıyla Türk denizciler tarafından değil, Cezayir’e ait 3 gemi ile gerçekleştirildiğini, amacın fetih değil yağma olduğunu şu şekilde aktarmıştı:
- Bu 3 gemiyle yapılan bir yağma seferidir. Fetih değildir. Zaten kim İzlanda’yı niye fethetsin
- Korsanların inisiyatifiyle yapılmıştır. İstanbul ile alakası yoktur. Hukuken İstanbul’a bağlı olsa da pratikte otonom olan Cezayir’e ait 3 gemi ve 1 adet de Fas’ın Sela limanına ait yelkenli tarafından gerçekleştirilmiştir.
- Seferi gerçekleştiren denizciler etnik olarak Türk değildir. Çoğunluğu kuzeyli mühtedilerdir, İngiliz Hollandalı vs. İsp-İng savaşı bitince işsiz kalan bu denizciler Cezayir’e geçmişlerdir Çoğunluğu Müslüman olurken bir kısmı Hristiyan kalmış ve buradan korsanlık yapmışlardır.
Bahse konu dönemde nüfusunun 60.000 civarında olan düşünülen İzlanda’nın güneybatısında yer alan Grindavík’de 1627 yılında gerçekleştirilen saldırıda 400 kadar kişinin esir alındığı, bu kişilerin Kuzey Afrika’da köle pazarlarında esir olarak satıldığı, esir alınan kişilerin birçoğunun ilk aylarda hastalık nedeniyle öldüğü, diğerlerinin Müslüman olduğu ve 40 kişinin serbest kaldığı belirtilmektedir. 400 esir arasında en ünlü kişinin Tyrkja-Gudda olarak tanınan, İzlanda’nın ünlü tarihi şairlerinden Hallgrímur Pétursson’ın eşi Gudrídur Símonardóttir olduğu, esir alınan Gudrídur Símonardóttir’in Cezayir’de yıllarca süren esaretinin ardından İzlanda’ya döndüğü ifade edilmektedir. İzlanda’nın başkenti Reykjavik’te yer alan, ülkenin en büyük ve en ünlü kilisesi olan Hallgrímskirkja Kilisesi, Hallgrímur Pétursson’un ardından isimlendirilmiştir.
1627 yılında düzenlenen esir odaklı saldırının dramatik etkilerini kültüründe derinden hisseden İzlandalıların bu hadiseyi birçok sanat ürününe yansıttığı görülmektedir. Tyrkjaránid adlı İzlanda halk şarkısı da bunlardan biridir:
İzlanda’da Türkleri Öldürmenin Yasal Olduğunu İddia Eden Yazarlar
İzlanda’da Türklerin öldürülmesinin serbest olduğuna dair lehte herhangi bir kanıt bulunmasa da bu şehir efsanesine ezberden konuşarak yazılarında yer veren yazarlar şu şekilde:
Sözcü Gazetesindeki “Terbiyesiz İzlanda” başlıklı 11 Haziran 2019 tarihli yazısıyla Yılmaz Özdil:
"... Ve, bu travmatik hadiseden hemen sonra "bize özel" bir kanun hazırladılkar. İzlanda topraklarında Türk öldürmeyi suç olmaktan çıkardılar! Evet Türk öldürmeyi serbest bıraktılar. Taa ki 1970'e kadar. 1970 yılında bu kanunu iptal ettiler."
Yılmaz Özdil’in aynı iddiaya “Daniel” başlıklı 24 Ekim 2010 tarihli yazısında da yer verdiği görülüyor.
Habertürk Gazetesindeki “Ah İzlanda, vah İzlanda…” başlıklı 11 Eylül 2014 tarihli yazısıyla Atilla Türker:
"Bu olayların ardından... İzlanda’da özel bir kanun yürürlüğe girdi. Korkunç bir kanundu bu... İzlanda topraklarında Türk öldürmek, suç olmaktan çıkartıldı."
Ali Kuzu, Muhteşem Türkler Altın Çağ adlı kitabında bu iddiaya yer vermiştir:
"Bu kuşatmanın ardından İzlanda'da ilginç bir yasa yürürlüğe girdi ve Türk öldürmek cinayet suçu olarak tanımlanmaktan çıkarıldı (Bu yasa 1972'ye kadar yürürlükte kalmaya devam etmiştir)."