“Sofuluk satıyorsun, elinde boy boy tesbih” ve “Bunların dilinde Hak; ama kalbi dolu put!” gibi dizeleriyle tanınan şiir Mehmet Âkif Ersoy’a ait değil
Mehmet Âkif Ersoy’un Safahat’ında geçtiği iddiasıyla “Sofuluk Şiiri” başlığıyla aktarılan dizeler şöyle:
Sofuluk satıyorsun, elinde boy boy tesbih
Çevrende dalkavuklar; tapınır gibi, la-teşbih!
Sarık cübbe ve şalvar; hepsi istismar, riya
Şekil yönünden sanki; Ömer’in devri, güya!
Herkes namaz oruçta; hepsi sözünü dinler
Zikir Kur’an sesinden, yerler ve gökler inler!
Ha bu din, iman, takva; inan ki hepsi yalan
Sen onları kendine taptırısın vesselam!
Derdin davan sadece, hep nefsi saltanatın
Şimdilik putu sensin, tapılan menfaatın!
Hey kukla kafalı adam, dinle sözümü tut
Bunların dilinde Hak; ama kalbi dolu put!
Şiirin sahipliğini yanlışlıkla Mehmet Âkif Ersoy’a izafe eden paylaşımlar şöyle örneklenebilir:
Mustafa İslamoğlu:
Selçuk Özdağ:
5/
Sofuluk satıyorsun elinde boy boy tesbih
Çevrende dalkavuklar; tapınır gibi lâ-teşbih
Sarık cübbe ve şalvar; hepsi istismar riya
Şekil yönünden sanki; Ömer’in devri güya
Herkes namaz oruçta; hepsi sözünü dinler
Zikir Kur’an sesinden yerler ve gökler inler— Selçuk ÖZDAĞ (@selcukozdag) December 27, 2021
Ali Aktaş:
“İstiklal Şairi’nin 1 asır önceki feryatları bunlar. Sorun hala devam ediyorsa dindarların İslam anlayışlarını hala düzeltmediklerinden başka manaya gelmez bu. Sonra “bunca başımıza gelenin sebebi nedir?” diye de sormazlar. Böyle devam edilirse terbiye etmeye kalkan çok olur.”
“Ha bu din, iman, takva; inan ki hepsi yalan
Sen onları kendine taptırısın vesselam!
Derdin davan sadece, hep nefsi saltanatın
Şimdilik putu sensin, tapılan menfaatın!
Hey kukla kafalı adam, dinle sözümü tut
Bunların dilinde Hak; ama kalbi dolu put!”Mehmet Akif Ersoy
— Ali Aktaş (@aliaktas7) August 27, 2019
Said Nursi’ye ya da Mustafa Kemal Atatürk’e ithafen yazıldığı ileri sürülerek aktarılan ve Safahat’te yer aldığı iddia olunan “Sofuluk” eleştirisi temalı şiir bu hâliyle Mehmet Âkif Ersoy’a ait değil.
Sıklıkla “Mehmet Âkif’in sanki bu günleri görmüş gibi yazdığı” minvalinde cümlelerle paylaşılan şiir bu hâliyle Safahat’te yok…
Üslup açısından benzerlik taşısa da bahsi geçen dizeler aruz vezniyle yazılmadığı, hece ölçüsünün dizeler arasında farklılık arz ettiği ve kullandığı bazı kelimelerin Âkif’in yaşadığı dönemle uyumluluk arz etmediği anlaşılıyor.
Söz konusu şiirin bu hâliyle İstiklâl Şairimize ait olduğuna dair yaşadığı dönemden bir delile de rastlanamıyor.
Safahat’ta Âsım bölümünde Mehmet Âkif Ersoy’un farklı kılıklara giren dalkavukları eleştirdiği aşağıdaki dizelerinin günümüz Türkçesiyle dönüştürülüp tahrif edilip paylaşıldığı anlaşılıyor:
Ömer’in işte, Hocam, çizdiği meslek buydu.
– Lâkin akvâline ef’âli bi-hakkın uydu.
– Sallanan çünkü kılıçlardı; ne kuyruk, ne kavuk!
Öyle bir devr-i şehâmette kolaydır ululuk.
Senin etrâfını alsın ki yığınlarca sefîl,
Kimi idmanlı edebsiz, kimi ta’limli rezîl.
Kiminin fıtratı âzâde hayâ kaydından;
Kiminin iffeti ikbâline etten kalkan.
O kumarbaz, bu harâmî, şunu dersen, ayyâş,
Sonra mecmû’u müzevvir, mütebasbıs , kallâş…
Bu muhîtin bakalım şimdi içinden çıkabil;
Ne yaparsın? Ömer olsan, yine hâlin müşkil.
Uğramaz doğru adam semtine, lâkin, heyhat,
Gece gündüz seni idlâle müvekkel haşerat!
Kulağın hak söze artık ebediyyen hasret;
Kustuğun herze: Ya hikmet, ya büyük bir ni’met!
Yutan olmazsa dedin, öyle mi? Beyhûde merak;
Dalkavuklar onu hazmetmeye candan müştak!
Geyirirsin herifin burnuna, oh der, ne nefîs!
Aksırırsın, vay efendim, bu ne âheng-i selîs !
Tükürürsün o mülevves yüze “Hak tû!” diyerek;
Sırıtır: “Sorma, samîmiyyetimiz pek yüksek.”
İçiyorsan, sofu, sarhoş sana herkes sâkî…
“İşretin hürmeti hâlâ mı? O sizler bâkî!”
Irza düşmansan eğer, âileler hep mahrem…
“Ne büyük vahşet esâsen bu selâmlıkla harem!”
Bir muhâlif hava yok, dinlediğin aynı sadâ:
“Zât-ı sâmînize millet de, hükûmet de fedâ.”
Menfa’attir seni tehdîd edecek tek mevcûd,
Çünkü çıksan da nebîyim diye, hasmın ma’bûd! (*12)Sofusun farz edelim, şimdi de boy boy tesbîh…
Dalkavuklar bütün insan kesilir, lâ-teşbîh!
Taylâsan , cübbe, kavuk, hırka, hep esbâb-ı riyâ,
Dış yüzünden Ömer’in devri muhîtin gûyâ.
Kimi sâim , kimi kâim, o tavanlar, yerler
“Kul hüva’llâhu ehad” zemzemesinden inler.
Sen bu coşkunluğa istersen inan, hepsi yalan,
“Hüve”nin merci’i artık ne “ehad”dir , ne filân.
Çünkü mâdem yürüyen sâde senin saltanatın,
Şimdilik heykeli sensin tapılan menfa’atın.
Kanma, hey kukla kıyâfetli adam, hey sersem,
Herifin ağzı “samed ”, mi’desi yüzlerce “sanem ”!
Sen de bir tekmede buldun mu, nihâyet, yerini,
Ne kılıktaysa gelen, hepsi hüviyyetlerini,
Aynı mâhiyyete aktarma ederler çabucak.
Sana her gün sekiz on kerre söverler mutlak.
Hani dillerde gezen nâmın, o hiçten şerefin?
Ne de sağlammış, evet, anlasın aptal halefin :“Âh efendim, o ne hayvan, o nasıl merkepti!
En hayır-hâhı idik, bizleri hattâ tepti.
Bu hayâ der, bu edeb der; verir evhâma vücud;
Bilmez aptal ki değil hiçbiri zâten mevcud.
Din, vatan, âile, millet, ebediyyet, vicdan,
Sonra haysiyyet-i zâtiyye , şeref, şöhret; şan,
Daha bir hayli hurâfâta herif olmuş esîr.
Sarımsak beynine etmez ki hakâik te’sîr,
Böyle Ankâ gibi medlûlü yok esmâya kanar;
Adamın sabrı tükenmek değil, esmâsı yanar.
Kız, kadın hepsi haremlerde bütün gün mahbûs,
Şu telâkkîye bakın, en kötü vahşet: Nâmûs!
Herifin sofrada şampanyası hâlâ: Ayran,
Bâri yirminci asırdan sıkıl artık, hayvan!
İçelim sıhhat-i sâmînize… Hay hay içeriz!
Biz, efendim, senin uğrunda bu candan geçeriz.
İçelim… Durmayalım… Âfiyet olsun… Şerefe!”
Sonra nevbetle, uzun boylu, söverler selefe.
Mehmet Âkif Ersoy’un Safahat adlı eserinde geçtiği iddiasıyla şiiri yazılarında kullanan yazarlardan tespit edebildiklerimiz şöyle:
- Arslan Bulut, Alev Uzunbaş, Zafer Karaer, İsmail Hakkı Cengiz, Aydın Tonga, Halis Güler, Ali Coşkun, Mustafa Küpçü, Necdet Topçuoğlu, Emre Dorman, Abdulbaki Erdoğmuş, Davut Fidanboy, Mazlum Yılmaz, Veysel Köse, Ahmet Yenilmez, Ahmet Kocabaş, Birkan Demirci, Veysel Köse, Ali Sandıkçıoğlu, Bekir Çöl, Ayşe Sucu
1 Yorum
Safahat’ın “Asım” bölümündeki sadeleştirilmemiş aslı şu şekildedir:
Sofusun farz edelim, şimdi de boy boy tesbîh…
Dalkavuklar bütün insan kesilir, lâ-teşbîh!
Taylâsan , cübbe, kavuk, hırka, hep esbâb-ı riyâ,
Dış yüzünden Ömer’in devri muhîtin gûyâ.
Kimi sâim , kimi kâim, o tavanlar, yerler
“Kul hüva’llâhu ehad” zemzemesinden inler.
Sen bu coşkunluğa istersen inan, hepsi yalan,
“Hüve”nin merci’i artık ne “ehad”dir , ne filân.
Çünkü mâdem yürüyen sâde senin saltanatın,
Şimdilik heykeli sensin tapılan menfa’atın.
Kanma, hey kukla kıyâfetli adam, hey sersem,
Herifin ağzı “samed ”, mi’desi yüzlerce “sanem ”!
Sen de bir tekmede buldun mu, nihâyet, yerini,
Ne kılıktaysa gelen, hepsi hüviyyetlerini,
Aynı mâhiyyete aktarma ederler çabucak.
Sana her gün sekiz on kerre söverler mutlak.
Hani dillerde gezen nâmın, o hiçten şerefin?
Ne de sağlammış, evet, anlasın aptal halefin :