Yenişafak Gazetesinin internet yazarlarından Furkan Çalışkan, 19 Ocak 2017 günü yayınlanan “Fazilet Mükâfatı” başlıklı yazısında, Reşat Nuri Güntekin’in aynı adlı hikayesini konu edinmiş; ancak, hikayeyi biraz farklı aktarmış:
"Reşat Nuri Güntekin'in çok uzun zaman önce okuduğum bir hikâyesi bugünlerde sık sık aklıma geliyor; Fazilet Mükâfatı. Önce hikâyeden sonrada neden gündemime girdiğinden bahsedeceğim."
Bahsetsin, biz de aktaralım…
"Bir kasabanın belediye meclisi, kasabadaki en dürüst, en ahlaklı, en güvenilir yani en faziletli insanı seçmeye karar verir. Bu insanı seçerek mükâfatlandıracaklardır. Böylece kasabadaki gençlere iyi ve doğru bir insan olmanın takdir edildiğini, toplumda saygın bir yere sahip olacağının onaylandığını göstermek isterler."
Kasabanın belediye meclisi, durup dururken en faziletliyi seçmeye karar vermez. Kasabadaki gençlere iyi ve doğru insan olmanın gerekliliğini kendileri göstermek istemez. Bu motivasyonu, vefat eden belde sakinlerinden Buzcuzade Hacı Bahaeddin Efendi’nin servetinin dağıtım koşullarını aktardığı mirasına uymak için yaparlar.
Hikayedeki ilgili bölümü aktaralım:
“Buzcuzâde Hacı Bahaeddin Efendi merhum, dört yüz bin liraya baliğ olan servetinden bir kısmını bazı umur-u hayriyeye teberrüğ etmek faziletperverliğini göstermiş ve bunun için vasiyetnamesine, bir fıkra-i mahsusa dercetmiş ki”
“İffet ve istikamet erbabının, maalesef günden güne azaldığı görülüyor. Bu hale mühimmâ emken-i devasâz olmak ve erbab-ı iffeti teşciğ ve teşvik etmek için müttebakı iki yüz liranın iffet ve istikamet mükafatı namıyle, şehrimizin en afif ve müstakim adamına verilmesini arzu ediyorum. Nail-i mükafat olacak şahsın, iffet ve istikameti şehadet-i umum ile sabit olacak ve bu babda verilecek karar, şehrimiz vücuh-u mu’teberânından mürekkeb bir heyet tarafından ittihaz edilecektir. İffet ve istikamet mükafatını alacak şahıs, şerait-i atiyenin ifasını, mealkasem, taahhüd eyleyecektir. Evvela her fırsatta iffet ve istikametin dünya ve ahirette mucib fevz ü necat olduğuna dair, irşadâtta bulunacak ve nail olduğu mükafatı misal olarak zikr edecektir. Saniyen, her Perşembe akşamı, Yasin-i şerif tilavet edecek. Salisen, senede iki defa mevlüt okutacak. Rabian, haftada bir kabrimi ziyaretle, şayet etraf ve eknâfında hass ü haşa ke tesadüf ederse….”
"Önce kasabanın en faziletli insanı olabileceklerin bir listesini yaparlar. Daha sonra oylamaya geçerler. En sonunda bir isim üzerinde ittifak sağlanır. Kasabanın en faziletli insanı Hafız Raif Efendi seçilmiştir. Buraya kadar her şey normal."
Anlattığı kendi versiyonu pek normal değil ancak.
Hafız Raif Efendi, listenin değerlendirilmesinin ardından en faziletli insan seçilmez. 5 kişilik kısa listede yer alır ismi. Bu isimlerin ilki de kendisidir. Bu adayların üzerinden tek tek giderler. Haliyle, ilk önce Hafız Raif Efendi’den başlarlar.
Yine hikayeden ilgili bölümü aktaralım:
“Efendim, yetmiş bire baliğ olan bu şartları okumaya lüzum görmüyorum. Bizim vazifemiz, beldenin en afif ve müstakim şahsı olduğu şehadet-i umum ile sabit olacak zatı ta’yin etmek…Heyet-i muhteremenizin vazifesini teshil etmek için, Belediye Reisi, Paşa ve Hakim Efendi Hazerâtıyla beraber bir namzed listesi yaptık. Fakat liste, mealteessüf, pek zengin değil. Mahalle heyet-i ihtiyariyeleri nezdinde, tahkikat yaptırdık. Ve şerait-i lazımeyi haiz ancak beş kişi bulabildik. Mahkeme ve belediye ve mutasarrıflık daireleri ile bazı mahallelere ilanlar yapıştırttık. Halkın bu şahıslar hakkında bütün bildiklerini, (Rızaenlillahi Teala) heyete bildirmesini rica ettik.
( Sesler)..Muvafık….Muvafık…
Reis: Namzedlerden birincisi belediye katiplerinden, Hafız Raif Efendi’dir…Hafız Raif Efendi’yi herkes tanır ve sever. Otuz seneden beri belediyemizde sadıkane çalışan bu adamın hiçbir fenalığını gören olmamıştır.”
"Asıl hikâye şimdi başlıyor; meclis üyelerinden biri söz alır."
Hikayede böyle bir ifade yok tabiki.
"Bu üye Hafız Raif efendinin komşusudur. Hafız'ın iyi bir insan olduğunu tasdik ederek söze başlayıp" fakat…" diyerek devam eder. Geçenlerde iki insan kavga eder ve o sırada orada olan Hafız'ı şahit yazmak istemişler. Hafız razı gelmemiş, olayı görmediğini söylemiş. Oysa kavga sırasında orada olduğunu görenler olmuş. Alenen yalan söylemiş."
Hikayede, Hafız Raif Efendi hakkında kimse bizzat gelip söz almaz. Kendisi hakkında iletilen 11 adet mektup okunur. Yani, komşusu da gelip söz almaz, mektubu okunur. Onun dışında hikayenin bu bölümünü doğru aktarmış.
Reis: Müzakereye devam ediyoruz. Gelen mektupları Katip Efendi tasnif etti. Müsaade buyurursanız, hülasalarını arz etsin.
Katip: Birinci mektup Hafız Raif Efendi’nin bir komşusundan… “Efendi-i mumaileyhin iyi bir adam olduğunu tasdik ediyor. Ancak geçenlerde mahallede iki kişi arasında bir kavga zuhur etmiş. Raif Efendi’yi şahit yazmak istemişler. Razı olmamış. Görmediğini söylemiş. Halbuki gördüğünü görenler varmış.
"Derken başka birisi söz alır. Hafız Raif Efendi'nin kiracılarından aldığı ücretleri vergi tahsildarlarına noksan bildirip vergi kaçırdığı ile ilgili bir söylenti duyduğunu söyler."
Kiracısı da söz almaz. Okunan 4. mektup kiracısına aittir.
“Katip: Dördüncü mektup Raif Efendi’nin sabık bir kiracısından ki, Hafız’ı vergi fiyatlarını noksan yazdırmakla itham ediyor.”
"Burada kalmaz, bir başka üye de oğlunun bir arkadaşını darp ettiğini, bu yüzden hapis yattığını bildiğini söyler. Bu kadar faziletli birisi olsa imiş eğer önce oğluna gereken terbiyeyi verirmiş."
Bak işte burası doğru. Nadiren de olsa doğru aktarılan bölümler görüyoruz köşe yazısında…
Katip: Beşinci mektubun imza yerinde “Varsa adalet, imzaya ne hacet?” diye bir beyit var. Bu mektup Hafız Raif Efendi’nin hayat-ı hususiyyesine mütealık bazı ifşââtı muhtevî bulunuyor.
Doktor: Allah aşkınıza bunu olsun bırakınız. Canım herifin hayat-ı hususiyyesini karıştırmaya ne hakkımız var?
Müderris: Allah Allah. Hayat-ı hususiyyesini karıştırmazsak, fazilet ve iffetini ne ile mertebe-i sübuta vardıracağız. Devam et Katip Efendi.
Katip: Bazı fıkraları okuyorum. “Mumaileyh, ilk zevcesinin vefatını müteakip aldığı kadına gelince, bu, ihtiyar Ceza Reisi’nin zevcesi idi. Bu kadın bazı işlerini takip için belediyeye gelir giderdi. Raif Efendi onu belediyede tanıdı. Tam o sırada Ceza Reisi vefa ettiği için Hafız Efendi bu kadını taht-ı nikahına aldı.
Müderris: Aman Ya rabbi! Fazilet-i mücesseme telakki ettiğimiz bu adamın hayatında ne vicdansız safahât varmış….. Vazife başında…. ifâ-yı vazife halinde…. Ee devam et Katip Efendi..
Katip: Küçük oğlu, bir komşuyu darp ederek, iki dişini kırdığı için bir buçuk ay hapis yatmıştır.
Doktor: Peki bütün bu şeyler, hep bu biçare adamın zimmetine mi kaydediliyor? Oğlundan ona ne?
Müderris: Rica ederim Doktor Efendi. Raif Efendi, cidden sahib-i fazilet bir adam olsaydı ve çocuklarına sağlam bir terbiyye-i diniye ve ahlakıyye verseydi bunlar olur muydu?
"Bu böyle devam eder, ilk söz alan üye itirazını söyleyince diğerlerinin de söz barajı yıkılır. Az önce kasabanın en faziletli adamı olarak seçtikleri kişi meğer kasabanın en namussuz, en güvenilmez adamı imiş. En sonunda yargılanmasına karar vererek meclis oturumunu kapatırlar."
Hikayeyi japoncasında okumuş galiba Furkan Çalışkan. Ya da “paragraftaki anlam” sorularını çözmede ciddi sorunlar yaşıyor.
Öncelikle, daha önce aktarıldığı üzere, Hafız Raif Efendi faziletli adam seçilmedi. 5 kişilik kısa listede ismi vardı.
İlk söz alan üye dediği, Belediye Meclisinde görev alan doktordur.
Hikayenin başından itibaren Doktor Bey, Buzcuzâde Hacı Bahaeddin Efendi’nin mirasının kötü amaçlı olduğunu, faziletli bir insan seçmeye çalışmanın nafile bir çaba olduğunu, böyle birinin seçilmeye çalışılması halinde ilgili kişinin halkın garezine ve manevi lincine maruz kalacağını söyler.
Tüm mektuplar okunurken de Doktor, mektupların okunmasına bir son verilmesini talep edip, Hafız Raif Efendinin insan içine çıkamayacak hale geldiğini belirtmiştir.
Ardından, Müderris söz alıp Hafız Raif Efendinin “namzedler” arasından çıkarılmasını talep eder.
Furkan Çalışkan’ın aktardığı gibi bir durum yok yani. Ne yargılama, ne en faziletli adamın en namussuz & güvenilmez adam olduğunun anlaşıldığı gibi bir ifade.
Kendinden de bir şeyler katmış hikayeye galiba.
Hikayenin son bölümünü aşağıya kopyalayalım da, belki hatırlamasına yardımcı olur:
Doktor: ( Avaz avaz haykırarak) Efendiler, dininiz, imanınız, namusunuz varsa, bu adamı azl edin, şehirden kovun, ne isterseniz yapın. Çünkü zaten insan içine çıkacak suratı kalmadı. Fakat artık mektuplara nihayet verin.
Reis: Devamda ne mahzur görüyorsunuz?
Doktor: Ne mahzur mu görüyorum? Onları okumaya devam edersek, belki öyle şeyler çıkacak ki, bir saat evvel iffet timsali olarak halka göstermek istediğimiz biçareyi, yarın sabah darağacına çekmek mecburiyetinde kalacağız.
Müderris: Fikirleriniz batıl. Ancak müzakereyi ben de kafi görüyorum. Çünkü gaye bu adamı muhakeme etmek değil. Yalnız iffet ve istikamet sahibi bir adam olup olmadığını tahkik etmekti. ” Çok hacıların çıktı haçı zîr-i bagalde” fehvasınca, Hafız Raif Efendi’nin ipliği pazara çıktı. Reis Beyefendi, emredin de bu şahsı namzedler cetvelinden çıkarsınlar. Gelecek defa diğer namzedler hakkında tahkikat icra ederiz.
Doktor: ( Haykırarak) Hoca Efendi Hazretleri, zat-ı aliniz galiba erbab-ı iffeti birer birer sürdürüp astırarak, tek başınıza şehirde kalmaya azmettiniz.
Durum böyle.
Hikayenin tamamını şuradan okuyabilirsiniz.
Dikkatli okuyun ki Furkan Çalışkan gibi hatalar yapmayın başkasına anlatırken…