Tatyos Efendi’nin “Gamzedeyim Deva Bulmam” adlı parçasını besteledikten 1 ay sonra vefat ettiği, şarkının sözlerindeki gibi yuva kuramadan, reha bulamadan ve garip bir insan olarak öldüğü, cenazesinde kendisine aşık bir kadının yazdığı “Gam-zedesin devan benim / Garip kuşsun yuvan benim / Çektiğimiz yeter gayri / Kaderimsin inan benim” dizelerini içeren şiiri tabutuna koyulmasını istediği iddiaları KURGU
Daha önce, “Gamzedeyim devam bulmam” adlı şarkıdaki “gamzedeyim” ifadesinin, yüzdeki çukur anlamına gelen “gamze” vurgusunu değil, “tasalıyım/hüzünlüyüm/kederliyim” anlamına gelen “gamzede”yi içerdiğine değinmiştik.
Bugünkü konumuz, “Gamzedeyim Deva Bulmam” adlı şarkının hikâyesine dair iddialar…
Öncelikle şarkıyı hatırlatalım:
Gamzedeyim devâ bulmam
Garibim bir yuva bulmam
Kaderimdir her çektiğim
İnlerim hiç rehâ bulmam
Elem beni terk etmiyor
Hiç te fâsıla vermiyor
Nihâyetsiz bu ta’kîbe
Doğrusu tâkat yetmiyor
Uşşak makamındaki sofyan usûlündeki “Gamzedeyim Deva Bulmam” adlı parçanın bestesi ve güftesi, asıl adı Tateos Enkserciyan olan Kemânî Tatyos Efendi’ye (1858-1913) ait.
Şarkı hakkındaki yanlış iddia, Tatyos Efendi’nin şarkıyı besteledikten 1 ay sonra vefat ettiği, şarkının sözlerindeki gibi “yuva kuramadan, reha bulamadan ve garip bir insan olarak” öldüğü şeklinde.
Tatyos Efendi’nin Gamzedeyim Deva Bulmam’ı yazma sürecini aktardığı iddiasıyla uydurulan hikâye şöyle:
“Tatyos Efendi bu eserin sözlerini yazdıktan 1 ay sonra vefat eder, dediği gibi yuva kuramadan göçüp gider bu diyardan, ince hastalığa yakalanır, aşık olur ve sonun başlangıcı olan hikayesi böyle başlar. Tatyos Efendi gün geçtikçe içine kapanır, meyhanelerde onun bestesi çalarken o yalnız başına susmayı tercih etmektedir. Dönemin meşhur yazarı aynı zamanda yakın dostu Ahmet Rasim meraklanır, halinin iyi olmadığı haberini alır, yanına gider derdiğini öğrenmeye çalışır. Tatyos Efendi anlatmaz derdini fakat bestesinden bellidir, bir ahuya tutulmuştur. Dili çözülür Tatyos Efendi’nin şöyle der ; ‘Bir dilberin gamına düştüm, gamzesine düştüm ,tek gerçek onun gamzesidir, kan çanağı gibidir, gören gördüm diye ölür, görmeyen pişmanlıktan ölür.’
Ahmet Rasim Efendi bakıyor dostu körkütük aşık; ’Gidelim konuşalım, sanatkar adamsın bestelerin dillerde, hele ki bu son şarkının kendisine yazıldığını duysa o da seni sever belki, evlenirsiniz mesut olursunuz.’ diyerek dostunu cesaretlendirmeye çalışır fakat Tatyos Efendi uzaktan sevmenin, platonik aşkın, karşılıksız sevmenin cazibesine kapılmıştır. Tatyos Efendi; ’Benim gibi çulsuz, yalnız, unutulmuş bir bestekarı kim sevsin, bugüne kadar kim sevdi.’ diye dertlenirken meyhaneye dönemin külhanbeylerinden Arap Abdullah gelir, rica eder gamzedeyim şarkısını Tatyos Efendinin ağzından duymak ister, okur meyhanedekiler kendilerinden geçer, Ahmet Rasim Efendi ortak dostlarının derdini Arap Abdullah’la paylaşır.
Tatyos Efendi şöyle anlatır durumunu; Kim olduğunu bilmiyorum ama evini biliyorum diyor her gece eve giderken görüyorum onu o da beni görüyor. Bu sözlerden sonra Arap Abdullah şaşkın bir şekilde karşılık veriyor; Orada kimse oturmaz, oranın ışıkları yanmaz, yıllar önce Madam Bella diye birisi orada bir meyhane işletirdi şimdi yok öldü, gitti der. Tatyos Efendi inanmaz söylenenlere; ’Gidelim bakalım ,sizde göreceksiniz orada biri var, her gece beni bekliyor bende ona tutuldum’. Bu sözlerin üzerine gidip bakarlar, Tatyos Efendi bakın orada işte görmüyor musunuz der fakat yanındaki ne Ahmet Rasim Efendi ne de Arap Abdullah kimseyi göremez. Aslında bir hayale aşık olmuştur Tatyos Efendi, konuyla alakalı farklı rivayetlerde vardır, inanılması güç, önümüzdeki günlerde kağıda dökeriz onları da, fakat gerçek olan Tatyos Efendinin yaşadıklarıdır, hissettikleri ve kağıda döktükleridir. Bazı duyguları hissederek yaşarsanız karşınızda ki bir hayal bile olsa, gerçek bile olmasa, siz onu gerçek bir hale getirebilirsiniz ve yüzlerce sene yaşatabilirsiniz. Herkesin hikayesi kendi yüreğinde başlar, kendi yüreğinde biter…”
Gamzedeyim Deva Bulmam, Tatyos Efendi için bir “safiyane hâl tasviri” niteliğinde olsa da “yuva kuramama” iddiası gerçeği yansıtmıyor.
Tatyos Efendi’nin çoğu kayıt altına alınamadığı için nota bilmesine karşın unutulan eserleri arasında belki de en ünlüsü olan “Gamzedeyim deva bulmam” için yakın dostu Ahmed Rasim Bey, “onun ömrünün hâsılasıdır” yorumunda bulunmuştu.
Karaciğer kaynaklı sağlık sorunuyla birlikte son yıllarını büyük bir yoksulluk ve kimsesizlik içinde geçirerek 16 Mart 1913 tarihinde vefat eden Tatyos Efendi, 10-15 kişilik cemaatle Kadıköy Uzunçayır’daki Ermeni Mezarlığı’na defnedilmişti.
Kurgu metinde aktarılanın aksine, Tatyos Efendi bir yuva kuramadan bu dünyadan göçüp gitmemişti (Şarkı sözleri “yuva kurmam” değil “yuva bulmam” biçiminde).
Ahmed Rasim Bey, 1 Nisan 1913 günü Tasvir-i Efkâr gazetesinde yayımlanan yazısında fakruzaruret için vefat eden dostu Tatyos Efendi’nin bir dul eş geride bıraktığını şöyle belirtmişti:
“Yine bir sanatkâr, kefen be-dûş-i zaruret [kefenlenmiş] olarak memleketin bir bucağında açılmış olan hufre-i ademiyete [yok oluş çukuruna] yuvarlandı, gitti; ne matbuat, ne Ermenilik müteessir oldu. Ne de Osmanlı musikiperverliği, uful-i üstattan [üstadın ölümünden] haberdar bulunduğunu ispat edecek bir sada-yı teessüf [üzüntüye dair ses] çıkardı.
Arada sırada değil, hemen ekseriya sanat ve marifete karşı gösterdiğimiz küfran [nankörlük] ve lakaydiden dolayı yazık bize!
Zavallı musikişinas, evâhir-i ömrünü [hayatının son zamanlarını] fakr ü sefalet [yoksulluk] içinde geçiriyordu. Bir buçuk seneden beri çektiği karaciğer hastalığı, senelerden beri uğradığı müzâyaka-i maddiyyenin [maddi sıkıntıların] sima-yı gam-âgînine [gamlı yüzüne] serptiği sarılığı siyaha tebdil ede ede biçareyi kara toprağa kadar sürükledi. Efsûs [ne yazık] ki, cenazesini kaldıracak para değil, akrabasına çekilecek vefat telgrafnamesine kifayet edecek yüz para bile yok idi.
Son bestelerinden olan kesik kerem tarzındaki dilnişîn [gönüllerde yer etmiş] bir eserciğinin iki kıta-i tarumarında halini ne kadar safiyane tasvir etmiş idi:
“Gamzedeyim, deva bulmam
Garîbim bir yuva bulmam
Kaderimdir hep çektiren
İnlerim hiç reha bulmam
*
Ehl-i dilin yoktur kadri
Uğraşma Tatyos gayri
Neşâtın çok, kıymetin yok
Tâliine gel küs bârî”
Bilmem daha ne zamana kadar erbab-ı liyakat ve ehliyete karşı miskin, kadirnaşinas kalacağız? Bir zamanlar kemanının nagamât-ı hoş-âyendesini [beğenilen nağmelerini] dinlemek için etrafına cem olan bin, bin beş yüz müstemiden [dinleyenlerinden], dün cenazesinde on, on beş fert bulunamadı. Kadıköy Ermeni Kilisesi’nde istirahat-ı ruhu için ayin-i ruhani icra edildiği zaman derun-i mabet gayetle tenha idi. Ârâmgâh-ı ebedîsine [ebedî dinlenme yerine] cesedini nakleden arabadan maada üç araba ardı sıra koşuyordu. Mezaristanda kabrini bile adeden ihata edemedik. İnsanın, “Yuh olsun sana ey sanat, buralarda ne sürünüp duruyorsun?” diyeceği geliyordu.
*
Üstad-ı şehîr Tatyos Efendi Manok Ağa namında birinin sulbünden Ortaköy’de dünyaya gelmiştir. Hîn-i vefatında [öldüğü zaman] 55 yaşlarında olduğu kayd-ı mahsusundan anlaşıldı. Şu halde 1274 [1858-59] senesinde doğmuş demektir.
Üç fakir hemşiresi, bir dul haremi, şimdi matem-güzârıdırlar.”
“Gamzedeyim Deva Bulmam Şarkısının Hazin Hikâyesi” başlığıyla aktarılan bir diğer uydurma anlatı da şu şekilde:
Tüm şarkıların bir hikayesi vardır. Şarkılar, kendisini severek dinleyen her gönülde gizli kalmış bir aşk hikayesini çağrıştırır.
Gamzedeyim Deva Bulmam şarkısı da bu tür şarkılardan biridir.
Hikayenin kahramanı Kemani Tatyos Efendidir. 1858 yılında İstanbul’da doğmuş Türk musikisine bestekar, güftekar olarak 50 ye yakın eser bırakmış, ömrü yokluk içinde geçen öldüğünde kilise defterine ‘Tatyos, 1913 Çalgıcı’ olarak kaydı yapılan bir keman virtiözü…
Tatyos pek konuşkan biri değilmiş. Onun ne düşündüğünü neler hissettiğini okuyabilen anlayabilen birkaç arkadaşı, dostu varmış. Koltuğunun altında kemanı, tütünden sararmış bıyıkları, çökmüş avurtları, uykusuzluk ve aşırı içkiden kan çanağına dönmüş göz çukurları ile hayatın yükünü omuzlarında taşıyan, çocukluğundan beri dilini gönlüne hapseden ruhuyla ancak kemanıyla anlatacaklarını anlatan, önceleri düğünlerden kıt kanaat geçimini temin eden daha sonra Galata’daki Pirinççi gazinosundaki hayatı ve yaptığı besteler, semailer, peşrevlerle tanınmış ve İstanbul’un dört bir yanında düzenlenen fasıl heyetlerinde Tatyos Efendinin eserleri çalınır olmuş.
Tatyos Efendinin en yakın iki dostu yazar, gazeteci, besteci Ahmet Rasim Bey ve gazinodan arkadaşı kemençeci Vasili’dir. Bir akşam Beyoğlu’ında Ahmet Rasim, Vasili ve Tatyos Efendi ‘Ehl-i aşkın neşvegah-ı kuşe-i meyhanedir. İle başlattıkları musiki meşki ‘Bilsen ne bela geçti şu biçare serimden’ semaisiyle devam etmiş Tatyos Efendi gece boyunca kemanı elinden hiç bırakmamış. ‘Mani oluyor halimi takrire hicabım’ gibi içli şarkıları peş peşe döktürmüş.
Gece nihayete ererken meyhanede birkaç müşteri ve sandalyeleri toplayıp yerleri süpüren birkaç çocuktan başka kimse kalmamışken Vasili ve Ahmet Rasim Bey’de tam gitmeye hazırlanırken Tatyos Efendi kemana uzanmış sanki saatlerdir içen ve çalan o değilmiş gibi kemanı omuzuna yerleştirip, hafifçe başını kemana eğerek, dudaklarında acı bir tebessümle o ana kadar duyulmamış o uşşak şarkıya giriş yapıyor;
Gam-zedeyim deva bulmam/Garibim bir yuva kurmam/Kaderimdir hep çektiren/İnlerim hiç reha bulmam.
Elem beni terketmiyor/Hiç de fasıla vermiyor/Nihayetsiz bu takibe/Doğrusu takat yetmiyor.
Ehl-i dilin yoktur kadri/Uğraşma gel Tatyos gayri/Eserin çok kıymetin yok/Git talihine küs bari.
Tatyos kemanı omuzundan indirdiğinde hiç kimsenin tek bir kelime edecek hali yoktur. Vasili hıçkıra hıçkıra ağlıyor meyhane de kalanlar da göz yaşlarını birbirlerine sezdirmeden silmeye çalışıyorlar. Birkaç hafta içinde İstanbul’da bu şarkıyı ezberlemeyen ne hanende ne sazende kalıyor.
Tatyos’un naaşı Kadıköy’de bir kilisenin ayin salonuna getirildiğinde, iki elin parmaklarını geçmeyen kalabalığa ibretle bakan Ahmet Rasim, daha dün Galata’da Beyoğlu’nda onu dinlemek için yüzlerce kişinin akın ettiği salonları düşününce, insanların vefasızlığına hayıflanıyor.
Cenazesinde üç bacısı, dul eşi, Ahmet Rasim, kendisiyle yıllardır çalıştığı iki sazende ve kilisenin uzak köşesinde ağlayan bir kadından ibaret küçük bir topluluk uğurluyor son yolculuğuna Tatyos’u…
Bu şarkının hikayesini Ahmet Rasim’e vefatından hemen önce Vasili hasta halinde anlatıyor:
-Tatyos’un Ortaköy’de bir çocukluk aşkı varmış. Kendi cemaatinden olan kızın ailesi aniden Erivan’a göçünce kavuşamamışlar. Tatyos da sonradan şimdiki eşiyle evlendirilmiş. Beraber içtikleri o gece kızın İstanbul’a döndüğünü ve otuz yıldır evlenmeyip kendisini beklediğini öğrenmiş Tatyos.
Ahmet Rasim Bey Tatyos’un kilisede yapılan cenaze töreninin sonunda oturduğu yerden kalkarken kilise sırasına bırakılmış bir zarfı fark ediyor. Zarfın üzerinde ‘Tatyos ile birlikte defnedilecektir’ yazmaktadır.
Zarfı otuz yıl önceki çocukluk aşkı olan kadın Ahmet Rasim Bey’e fark ettirmeden onun yanındaki sıraya koymuştur. Ahmet Rasim zarfı alıp usulca ceketinin cebine koyar. Zarfın kendi yanına konulmasının bir tesadüf olamayacağını düşünüp ve zarfın içindekileri okumanın belki de Tatyos’a karşı ifa edilecek son görev olacağına kanaat getirerek yalnız Ahmet Rasim Bey tarafından görülen ve yarım saat sonra Tatyos’un naaşı ile birlikte toprağa verilen zarfın içinde ki kağıt da şu dizeler yazılıdır:
Gam-zedesin devan benim / Garip kuşsun yuvan benim / Çektiğimiz yeter gayri / Kaderimsin inan benim
Takat yetişmez eleme / Bülbül imrenir çileme / Bizim şu kara sevdamız / Kalsın öteki aleme /
Elbet kadrini bilirim / İste canımı veririm / Küsme talihine Tatyos / Çok durmam ben de gelirim.
Bu anlatının izine sosyal medya platformlarında da rastlanıyor.
Gamzedeyim, deva bulmam sözlerinin acıklı hikayesi. Kesinlikle dinleyin… pic.twitter.com/1M8D1yxVJW
— Edebiyat Cephesi (@edebiyatcephesi) April 14, 2024
Paylaşılan metnin Ahmet Rasim Bey’in tanıklığıyla aktarıldığına dair bir kaynak atfı bulunmuyor.
(Eczacı Naci Konyar imzasını taşıyan) Hikâyenin, 2020 yılı sonrasında kurgulanarak dolaşıma sokulduğu anlaşılıyor. Bahsi geçen tarih öncesinde bir izine rastlanamıyor.
Ahmet Rasim Bey’in yukarıdaki yazısında aktarıldığı üzere Tatyos Efendi ömrünün son yıllarını evli, maddi sıkıntılar ve karaciğer kaynaklı sağlık soruları ile geçirmişti.
Cenazesinde bulunduğu uydurulan zarftan çıktığı iddia olunan şarkı sözleri de dönemin üslubuna uygunluk arz etmemektedir.
Sami Dayangaç, Yaşar Eyice, Kemal Ak, Ertan Karakanlı, Erdem Akyüz gibi yazarlar bu uydurma anlatıya yazılarında yer vermişti.