Mustafa Kemal Atatürk’e Atfedilen “Kaza ve Kader, Talih ve Tesadüf Tabirleri Arapçadır, Türkleri Alakadar Etmez.” Sözünün Kaynağı 1929 Yılında Vossische Zeitung Adlı Alman Gazetesine Verdiği Demeç
6 Şubat 2023 günü meydana gelen Kahramanmaraş merkezli depremlerin ardından dile getirilen “kader” vurgusuna karşın sosyal medya platformlarına ve haber sitelerine Mustafa Kemal Atatürk’e atfedilerek “Kaza ve kader, talih ve tesadüf deyimleri Arapçadır. Türkleri ilgilendirmez.” sözünün yaygın şekilde paylaşıldığına şahit olduk.
Bu yöndeki paylaşımlarda sıkça yer verilen görsellerden bazıları şöyle:
“Bir Sözün Atatürk’e Ait Olduğu Nasıl Doğrulanabilir?” başlıklı yazımızda aktardığımız adımları izleyerek mezkûr vecizenin Atatürk’e ait olup olmadığını taradık…
Söz 2014 yılı Mayıs ayından itibaren Twitter’da paylaşılmaya başlanmış.
Sözün kaynağı olarak Prof. Dr. İlhan Arsel’in (1920-2010) “Arap Milliyetçiliği ve Türkler” ve “Teokratik Devlet Anlayışından Laik Devlet Anlayışına” kitapları gösterilmiş.
İlhan Arsel’in “Arap Milliyetçiliği ve Türkler” adlı kitabının Kaynak Yayınları’ndan çıkan 2015 basımı incelendiğinde, giriş bölümünde bu söze Atatürk’e atıfla yer verildiği görülüyor.
Kitabın önceki basımları tarandığında birinci basımının 1973 yılında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınları tarafından yapıldığı anlaşılıyor.
“Teokratik Devlet Anlayışından Demokratik Devlet Anlayışına (Şeriat Devletinden Laik Cumhuriyete)” adlı (1. Basım Aralık 1993 İstanbul) kitabında bu söze şöyle yer verilmiş:
Teokratik Devlet Anlayışından Demokratik Devlet Anlayışı adlı kitabında alıntılanan “Kaza ve kader, talih ve tesadüf deyimleri Arapçadır. Türkleri ilgilendirmez.” sözü için “Atatürk 1930 konuşmasından” kaynak atfına yer verildiği, başka bir detay sunulmadığı görülüyor.
Atatürk’ün Bütün Eserleri (Kaynak Yayınları) ve Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri (Atatürk Araştırma Merkezi (2006). Divan Yayıncılık Ltd. Şti) adlı külliyatları incelediğimizde bu sözün kaynağının Vossische Zeitung adlı Alman gazetesinde 1930 yılında yayımlanan demecine dayandığı anlaşılıyor.
Mustafa Kemal Atatürk, 1929 yılı Kasım ayı sonunda Türkiye’ye gelen Alman Vossische Zeitung gazetesi muhabiri yazar Emil Ludwig’i Ankara’da kabul etmiş.
1 Aralık 1929 tarihli Hakimiyet-i Milliyet adlı gazetede Atatürk’ün Emil Ludwig’i kabul ettiği aktarılmış.
“Doğumundan Ölümüne Kadar Kaynakçalı Atatürk Günlüğü” adlı eserde bu ziyaret şöyle alıntılanmış:
30 Kasım 1929: “Atatürk’ün Çankaya’da Emil Ludwig’i kabulü ve görüşmesi: “… Kapıda duran nöbetçi bile benden korkmaz; isterseniz kendisine sorunuz. Korku üzerine egemenlik kurulamaz. Toplara dayalı egemenlik yaşamaz! Böyle bir egemenlik ve hatta diktatörlük, ancak ihtilâl halinde geçici bir zaman için gerekir.” (Ha. 1. 12. 1929; M. 1. 12. 1929; A.S.D.III, s. 84- 85).”
1 Aralık 1929: “Alman biyografi yazar› Emil Ludwig’in Ankara’dan ayrılırken gazetecilere demeci: “Gazi Hazretleri ile görüşmem o kadar kıymetlidir ki, bunu bir iki kelime ile sınırlamak imkânı yoktur. Bütün dünya Gazi Hazretleri’nin yalnız faaliyetini bilirler. Fakat, ben kendileri ile görüşürken dünyanın meçhulü olan diğer bir meziyetini keşfettim. Gazi Hazretleri eylem adamı oldukları kadar da bir düşünürdürler” (M. 3.12.1929).”
Atatürk’ün 30 Kasım 1929 tarihinde Vossische Zeitung muhabirine verdiği demeç, adı geçen yayında 9–11 Mart 1930 tarihlerinde yayımlanmış.
Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri adlı derlemede yer verilen demeçte Atatürk’ün kaza ve kader kelimelerinin Arapça olduğunu ve Türkleri ilgilendirmediğini söylediğinin aktarıldığı görülüyor:
“Gazi’ye dedim ki; kendisinin bu kanaati, en büyük akılların kanaatlerine tevafuk eder. ―Goethe‖ de bu tabiate ―Allahlar‖ namını vermiştir. Daha evvel bu memlekete aksettirilmesi uzak görülen bu sözleri Mustafa Kemal, Almanca ve onu yüksek sesiyle tekrar eylemiş ve bundan sonra şöyle demiştir:
― Ben bu muammayı kabul edemem, takdise lâyık ancak cemiyet-i beşeriyenin reisi olan kimsedir.
İlahiyat bahsinden kader meselesine geçtim. Ve ‘‘kaza ve kader‖ denilen bu iki kelimenin arasındaki farkı izah ettiğini ve bunların mânası ‘‘talih ve tesadüf‘‘ kelimelerinin mânasına yakın olduğunu söyledim. Kelimeleri işittiği zaman, biraz tevakkuf ettikten sonra bu iki kelimenin arapça olduğunu ve Türkleri alâkadar etmediğini söyledi:
— Talihten soruyorsunuz. Talihin esası, tatbiki mümkün olan mesailde tefekkür ve mülâhaza ettikten sonra işe başlamaktır. Kumandan olan bir kimsenin büyük bir azim ile fırsatları elden kaçırmaması icabeder. Aynı zamanda, akla muvafık olan şeyleri takip etmesi lâzım gelir. Tebeddülatın sabit ve muayyen vaziyetleri yoktur. Şu kadar varki, bu tebeddülat hal ve faaliyette bulunan kimseler için de bir kolaylık verir.”
Atatürk’ün Bütün Eserleri adlı derlemenin 23. cildinde bahsi geçen demeçten Atatürk’ün kader hakkındaki görüşü şöyle alıntılanmış (Sf: 272):
“İnsan tefekkür sahibi askerle tartışmalara girişemeyeceği ve bir yabancı ve misafir olarak, kesinlikle bir diktatöre karşı çıkmaması gerektiği için, lafı tanrı konusundan kadere çevirdim. [. . . ]
“Kader? Önce uygulanabilir bir mülahaza; yani fikir ve sonra fiil gelir. Bir lider uygun şartlardan yararlanmalı, kararlı olmalı, fakat aynı zamanda daima akla uygun olarak hareket etmelidir. Gelişme önceden belirlenmemiştir, ama aktörleri ileriye doğru iter.”
Atatürk’ün Bütün Eserleri’ndeki ilgili bölümde, bahse konu görüşmenin tarihi hakkında şu açıklama dipnot olarak sunulmuş:
“Vossiche Zeitung, 9, 11 Mart 1930, No: 59, 60; Ayın Tarihi, Nisan 1930, c.22, Sayı: 73, s.6049-6055. Cumhuriyet, 14 Mart 1930, Numara: 2102, s. I, 4 ve Vakit, 1 Nisan 1930, Numara: 4393, s. I, 4’te görüşmenin bazı kısımları yayımlanmıştır. Ayrıca bkz. Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri III, Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Yayınları, Ankara, 1954, s.83-88. “Besuch bei Mustafa Kemal. Die neue Türkei”, Für die Weimarer Republik und Europa, Ausgewaehlıe Zeitung-und Zeitschriftenartikel 1919-1932’den aktaran: Klaus Kreiser, “Din Sorusu Sorulmadan Verilen Açık Yanıt: Emil Ludwig’in Mustafa Kemal’le Yaptığı Mülakat ( 1929)”. Almuncadan çeviren: Semih Tezcan, Beşinci Uluslararası Atatürk Kongresi (11-12 Aralık 2003 ), c.2, Atatür Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara, 2005, s. 1 366- 1 374.”
“Vossische Zeitung’da görüşmenin açık tarihi yer almamaktadır. Ancak, Emil Ludwig Reisicumhur Gazi Mustafa Kemal tarafından 30 Kasım 1929 tarihinde kabul edilmiştir. Görüşme bu tarihte yapılmış olmalıdır. Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri III’te 21/24 Mart 1930 tarihiyle yayımlanmıştır. Bkz. Prof. Dr. Utkan Kocatürk, Doğumundan Ölümüne Kadar Kaynakçalı Atatürk Günlüğü. Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara, 1999, s.423. (Y.N.)”
Atatürk’ün Alman yazar Emil Ludwig’le görüşmesinde aktardığı hususların bazı bölümlerine 1930 yılında gazetelerde yer verilmiş.
Vossische Zeitung’un yayımladığı demeçteki aktarımlara dair ilgili dönemden herhangi bir tekzibe rastlanamıyor.
Atatürk’ün kader, mukadderat ve talih kelimelerini konuşmalarında kullandığı örnekler şöyle sunulabilir:
Sizin gibi kahramanlar; milletleri, birbirinin saadetleri ve kaderlerile alâkadar olan bir aile efradı haline getirirler.
(Newyork‘tan İstanbul‘a uçan Amerikalı tayyarecilere Yalova‘da demeçleri. (Hâkimiyet-i Milliye)) – 3 Ağustos 1931
“Büyük Millet Meclisi‘nin hayırlı ve feyizli eli, Türk milletinin mukadderatını idareye başladığının beşinci senesini idrak ediyoruz (Elhamdulillâh sesleri). Bu müteyemmin vesile ile de âza-yı kiramı hürmetle selâmlarım (teşekkür ederiz, arzı tazimat eyleriz sesleri).”
(2. Dönem 1. Toplanma Yılını Açarken – 1 Mart 1924)
“Türk milleti; mukadderatını Büyük Millet Meclisi‘nin kifayetli ve vatanperver eline tevdi ettiği günden itibaren karanlıkları sıyırıp kaldırmış ve ümitleri boğan felâketlerden milletlerin gözlerini kamaştıran güneşler ve zaferler çıkarmıştır.”
(2. Defa Cumhurbaşkanı Seçildikten Sonra 3. Dönem 1. Toplanma Yılını Açarken – 1 Kasım 1927)
“Bir Türk dostu için bu temasın hasıl edeceği intibaatın pek elîm ve dertnâk olacağını kabul etmek lâzımdır. O muhitte senelerden beri bu zavallı milletin talihini elinde tutmuş ve onun mukadderatiyle oynamış ve sonra kendisini terkedivermiş birtakım bedbahtların bulunması da elemli bir şeydir.”
(Claude Farrere‘in Mustafa Kemal‘i ziyaret etmek üzere İzmit‘e gelişinde – 18 Haziran 1922)
“Hâkimiyet bilâ kayduşart milletindir. Ve arzu ve iradei hakikîi milliyi tatbik eder ve ancak bu sayede millet mukadderatına sahip olur.”
(İstanbul gazeteleri temsilcilerine – 16 Ocak 1923)
“En karanlık ve en bedbaht günlerimizde Meclisimizin sarp ve yalçın bir kaya gibi azim ve imanı talihin bu parlak inkişafına erişmek için, lâzımgelen imkânı daima mahfuz tuttu.”
(Büyük zafer hakkında – 4 Ekim 1922)
“Bu intikali, menafii mülâhazatına münafi bulan bazı müfrezelerin ihanetkârane mukavemeti kal olundu. Talih ve huzur-u memleket muntazam bir ordunun yed-i emanetine tevdi edildi.”
(İkinci dönemi açarken – 13 Ağustos 1923)
“Meşkûk tedbirlere tevdii mukadderat etmekten fevkalâde içtinap etmek lâzımdır. Birçok felâketler gördük, talihin bunca darbelerine maruz kaldık. Bunlar bize memleket müdafaasında her vakit çok dikkatli olmak için icabeden dersi katiyetle vermiştir zannederim.”
(İzmir‘de Askeri Mahfelde yapılan harp oyunlarından sonra ordunun öğretim ve eğitimi üzerinde – 22 Şubat 1924)
5 Yorumlar
Birileri dini somurup siyaset yaparken bu tip araştırmaların arkasında bit yeniği arayan orospu cocuklarida ataturk u somurup serefsizlik pesinde koşuyor
Sen inanmayabilirsin ama herkez adına fetva veremezsin kim olursan ol türk halkına demiyor her müslümana diyor Allah ister arap olsyn ister kürt istersen amarikalı ol yeterki müslüman olsun ingiliz şapkası bizimmiydi bu halka zorla giydirdin giymeyenleri astırdınya
Bilgi çağında, halen daha “şapka takmayanı astırdı” safsatasını utanmadan yazabilen insanlar olması çok üzücü. Şapka yüzünden kimse asılmadı; Kurtuluş Savaşı sırasında düşmanla işbirliği yapan vatan hainleri asıldı. Gerçek bir vatansever iseniz “Keşke Yunan kazansaydı” diyen vatan haini fesli deli Kadir’in zırvalarına inanmayı bırakın.
Astırmadı mi?
Astırmadı kanka sadece hapse atılanlar oldu