“Ne Kendi Etti Rahat Ne Âlem Buldu Huzur, Yıkılıp Gitti Cihandan Dayansın Ehli Kubur” Sözü Anonim Olarak Değerlendirilebilir

Ne kendisi rahat etti ne de halka huzur verdi. Bu dünyadan yıkılıp gitti, artık bundan sonra kabirdekiler ona katlansınlar” anlamında kullanılan “Ne kendi eyledi rahat, ne âlem buldu huzur, Yıkılıp gitti cihandan, dayansın ehli kubur” mısraları Osmanlı devlet adamı Hâlet Efendi’nin vefatının ardından söylenmiştir. Bu mısraları söyleyen kişi hakkında rivayetler muhtelif olup, sahih bir kaynak yokluğunda anonim olarak değerlendirilebileceği düşünülmektedir.

 

“Ne kendi eyledi rahat, ne âlem buldu huzur,

Yıkılıp gitti cihandan, dayansın ehli kubur”

 

Günümüz Türkçesine daha da yakınlaştırıldığında “Ne kendi rahat etti, ne de halka huzur verdi, bu dünyadan göçtü gitti, şimdi kabirdekiler düşünsün” anlamına gelen bu mısralar, II. Mahmut döneminin pek sevilmeyen devlet adamlarından Mehmet Said Halet Efendi’nin (1760-1822) ölümünün ardından söylenmiştir. Çağdaşlarınca merhametsiz, kindar biri olarak nitelendirilen ve pek sevilmeyen, birçok rakip devlet adamının görevden alınmasına, sürgününe ve idamına sebep olan Hâlet Efendi’nin ölümünün ardından halk tarafından yaygın şekilde bu mısraların dile getirildiği belirtilmektedir (Hâlet Efendi hakkında detaylı bilgi için Süheyla Yenidünya’nın “Mehmet Sait Hâlet Efendi Hayatı İdari ve Siyasi Faaliyetleri (1760-1822)” başlıklı Doktora tezi incelenebilir).

Şair bu meşhur hiciv beytiyle, ölüp giden kişinin karakterinin insanları inciten, halka rahat vermeyen, kendine de hiç bir iyilik sağlamayan, öbür dünyada bile kötülük yapmaya devam edecek şekilde olduğunu ima etmektedir. Kubûr kelimesi, kabrin çoğuludur. Ehl-i Kubûr ile de kabirdeki ölüler kastedilmektedir.

Günümüzde de genelde pek sevilmeyen şahsiyetlerin vefatlarının akabinde paylaşılan söz konusu dizelerin müellifliğinin Arif Paşa, Malumatçı Baba Tâhir, Şair Eşref ve Vecdî gibi isimlere izafe edildiği görülmektedir. Bazı eserlerde ise kaynağının “Lâ edrî” yani Arapça “bilinmeyen” olarak gösterildiği anlaşılmaktadır.

Kaynaklarda, bahse konu mısraları kaleme alan kişi olarak Arif Paşa isminin ön plana çıktığı görülse de Hâlet Efendi’nin vefat ettiği dönemde Arif Paşa isimli ünlü bir şairin varlığı tespit edilememiştir. Bahse konu Arif Paşa’nın Menakıb-ı Kethüdazade Mehmed Arif Efendi (1771-1849) olabileceği düşünülse de Hâlet Efendi ile Arif Efendi arasındaki ilişkinin saygı çerçevesinde ilerlediği bilindiği için Kethüdazade Arif Efendi’nin bu mısraları kaleme alan kişi olamayacağı değerlendirilmektedir. 19. yüzyıl Osmanlı Devlet adamı ve ilk Türk ressamlarından Ârif Mehmed Paşa‘nın (1808-1865) Hâlet Efendi öldüğü yıl henüz 14 yaşında olmuş olması nedeniyle bahse konu Arif Paşa olamayacağı anlaşılmaktadır. Osmanlı şeyhülislâmı, şair ve tezkire yazarı Ârif Hikmet Bey’in (1786-1859) ise bu satırları yazdığına dair bir bulguya ulaşılamamıştır. Osmanlı devlet yapısında çıkardığı fitnelerle giderek tehlikeli hâle gelmeye başlayan Hâlet Efendi, 2. Mahmut’un emriyle Beylik koruları ağası Hassa Hasekilerinden Mehmet Arif Ağa tarafından öldürülmüştür. Bahse konu mısraları Hâlet Efendi’yi öldüren Arif Ağa’nın söylediğine dair de bir ize rastlanılamamıştır.

Arif Paşa dışında, zikredilen diğer isimlerin anılan mısraların sahibi olduğuna ilişkin herhangi bir güvenilir kaynak bulunamamıştır.

İlaveten, bahse konu mısraların Hâlet Efendi’nin vefatı öncesinde bir başkası tarafından kaleme alınarak Hâlet Efendi’nin ölümüyle birlikte yaygın şekilde kullanılmış olmasının da ihtimal dahilinde olduğunun not edilmesi gerekmektedir.

Peyami Safa’nın Cumhuriyet’te 17 Mayıs 1938 günü yayınlanan (Ötüken Yayınları’ndan çıkan “Osmanlıca Türkçe Uydurmaca” (2016)adlı kitabında da yer verilen) “Bir Gramer İhtilâfı” başlıklı incelemesinde “Ne kendi eyledi rahat, ne halka verdi huzur” mısrasını herhangi bir şair ismi vermeden anonim şekilde incelediği görülmektedir

Mezkur nedenlerle, “ne kendi eyledi rahat, ne âlem buldu huzur, yıkılıp gitti cihandan, dayansın ehli kubur” dizelerinin Arif Paşa tarafından Hâlet Efendi için söylendiği iddia edilse de bu iddianın doğrulanamadığı, beytin imzasız ve mahlassız kullanılır şekle büründüğü ve anonim hale geldiği (sahih bir kaynak yokluğunda) değerlendirilmektedir.

 

“Ne Kendi Etti Rahat Ne Âlem Buldu Huzur, Yıkılıp Gitti Cihandan Dayansın Ehli Kubur” Mısraları Hakkında Hatalı Bilgi Paylaşan Yazarlar

Türkiye Gazetesi’nden Abdüllatif Uyan, “Muhammed bin Münkedir “kuddise sirruh”” başlıklı 22 Nisan 2002 tarihli köşe yazısında bu mısraların bir İslâm düşmanı için yazıldığını iddia etmiş:

İslâm düşmanlarından bir zâlim öldüğünde, Bir şâir, şu beyiti söylemiştir o günde: "Ne kendi etti rahat, ne âlem buldu huzur, Yıkılıp gitti cihandan, dayansın ehli kubur"

Galata mevlevîhânesi şeyhi meşhur Şâir Galip Dede’nin dergâhından bir müslüman olan Halet Efendi’nin İslâm düşmanı olduğuna dair herhangi bir kanıt ya da bilgi bulunmamaktadır. Zalimliği konusunda net bilgiler olsa da İslâm düşmanı olarak nitelenmemesi gerekmektedir.

Nihat Demirkol Hürriyet Gazetesi‘ndeki “Yas hakkında düşünceler” başlıklı 26 Ocak 2015 tarihli yazısında bu mısraların Arif Paşa’ya ait olduğunu iddia etmiş:

 "(Sultan II. Mahmud devri devlet adamlarından Mehmed Said Halet Efendi öldüğü zaman) Arîf Paşa tarafından yazıldığı söylenen meşhur hiciv beyti kaleme alınmazdı: “Ne kendi eyledi rahat, ne halka verdi huzur, yıkıldı gitti cihandan, dayansın ehl-i kubûr.”"

Akif Beki de, Hürriyet Gazetesi’nde yayınlanan “Gelenlerin gidenleri aratma ihtimali” başlıklı 26 Aralık 2015 tarihli yazısında bu mısraların anonim bir dörtlük olduğunu iddia etmiş:

"Unutmayalım ki Bülent Arınç'ın yokluğu devasa bir yokluktur. Onu aratmayacaksa en azından "Ne kendi etti rahat/ne âleme verdi huzur/yıkıldı gitti bu cihandan/dayansın ehli kubur"a benzer birkaç anonim hiciv dörtlüğü tutmalı ezberinde."

Daha çok iki dizelik olarak kullanılan bu şiiri dörtlük olarak algılaması gayet normal. Ancak, Arif Paşa’nın kaleminden çıktığı iddiası çerçevesinde anonim olmadığı aşikâr.

İsmail Şahin, Yeniçağ Gazetesi’nde 11 Mayıs 2015 günü yayınlanan “Paul, senin çocuk öldü…” başlıklı yazısında bahse konu mısraları Arif Paşa’ya atfetmiş:

"Halet Efendi’nin zülmünden “İllallah” eden, öldüğü zaman kabir ahalisinin durumuna üzülmekten kendi kurtuluşuna sevinemeyen Arif Paşa’yı rahlesine diz çökmüş o muhteşem beyti karalarken görüyor gibiydim"

 

Yorumunuzu yazınız...