Nilgün Marmara’nın şiir yazdığı intiharından önce bir sır değildi

 

 

Daha önce Malumatfurus.org’da Nilgün Marmara’ya (13 Şubat 1958 – 13 Ekim 1987) ait olduğu iddiasıyla paylaşılan, Bak bu yara annemden, işte bu babamdan, buradaki ilkokul öğretmenimden, ha şu en derin olan mı onu ben açtım bilmeden. En çok da o acıtıyor canımı, en çok o kanıyor.”, Ağrımasa bilir miydim, yüreğimin yerini ve “Beklentim yokmuş gibi davranıp içime dünyalar kadar umudu sığdırmaktan yoruldum.” sözlerini, “Öyle güzelsin ki kuş koysunlar yoluna” dizesini ve “Mezar” ile “Yalnızlık” başlıklı şiirleri incelemiştik.

Bugünkü konumuz, Nilgün Marmara’nın intiharından sonra eşi Kağan Önal’ın kendisinin yazar / şair olduğunu bilmediğini söylediği iddiası.

 

Nilgün Marmara Kimdir?

1958’de İstanbul’ da doğdu.

Kadıköy Maarif Koleji’ni birirdi. Yüksek öğrenimini Boğaziçi Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyarı Bölümü’nde tamamladı. Bitirme tezi Sylvia Plath üzerineydi.

Varoluşçuluk akımından etkilenen Nilgün Marmara, bu edebiyat akımında sık rastlanan hüzün, yalnızlık, iç dalışları, yabancılaşma, kendilik, iç dalış, bunalım, umutsuzluk, intihar gibi konulara eserlerinde yer verdi.

13 Ekim 1987’de intihar etti.

Tüm eserleri: Daktiloya Çekilmiş Şiirler (1988), Metinler (1990), Kırmızı Kahverengi Defter (1993), Sylvia Plath’ın Şairliğinin İntiharı Bağlamında Analizi (2006), Defterler (2016), Kağıtlar (2016)

nilgun marmara

 

 

Son günlerde dikkat çeken sosyal medya paylaşımıyla bu iddiayı örnekleyecek olursak:

berkuş (@berraksntrk): “Ümit yaşar defalarca intihar etmiş ama ölmemiş oğlu da buna dayanamayıp öyle ölünmez böyle ölünür baba diye galata kulesinden atlamış. Nilgün marmara’nın yazar olduğunu kocası bilmiyormuş yatak odalarında hiç açmadıkları pencereden atlayarak intihar etmiş kocası O pencereyi açık görüp aşağı bakınca evlerinin arka bahçesinde Nilgün’ün cansız bedenini görmüş ve ölümünden sonra yazar olduğunu öğrenmiş kocası. En sevdiğim sözü de ‘Ey iki adımlık yerküre senin tüm arka bahçelerini gördüm ben.’ sözüdür. Aynı zamanda Sylvia Plath’in Şairliği bağlamında intiharının analizi de ing dil edb. bitirme tezidir ki Sylvia Plath’de kafasını fırına sokarak intihar etmiştir.”

 

Kağan Önal’ın Nilgün Marmara’nın yazar olduğunu bilmemesi mümkün değil. Çünkü, yaşadığı dönemde Nilgün Marmara’nın yayımlanan yazıları ve eserleri mevcuttu.

Sosyal medyaya yansıyan bu yanlış aktarımdan yıllar önce Kağan Önal’ın Nilgün Marmara hakkında intiharının ardından “Şiir yazdığını bile bilmezdim, bir kenarda pıtır pıtır bir şeyler yazardı.” dediği yönündeki rivayet paylaşılmaktaydı.

Bu rivayeti yıllar öncesinden sosyal medya paylaşımlarıyla örnekleyecek olursak:

Melek (@AnemonMelek): “Nilgün Marmara ‘ nın intihar mektubu açıklandığında eşi “ben onun şiir yazdığını bile bilmiyordum, öyle bir köşede pıtır pıtır bir şeyler yazardı ” demiş. İşte bu kadar basit aslında her şey… Anlaşılamamak iki insan arasındaki en büyük uçurum…”

seval esaslı (@sesasli): “”Nilgün’ün (Marmara) şiir yazdığını bile bilmezdim. Bir kenarda pıtır pıtır bir şeyler yazardı.” diyor Kağan Önal. (kocası) – Acı.”

 

 

Yaptığımız taramada Kağan Önal’ın “Nilgün’ün şiir yazdığını bile bilmezdim. Bir kenarda pıtır pıtır bir şeyler yazardı.” dediği ileri sürülen bir röportajına rastlayamadık.

Sosyal medya hesabı üzerinden ulaştığımız Önal’dan konuyla ilgili bir yanıt alamadık.

Ancak, Nilgün Marmara’nın yaşadığı dönemde şiirler yazdığının eşi ve diğer şairler tarafından bilindiği yönünde kuvvetli deliller mevcut.

Nilgün Marmara’nın şiirlerini hiç kimseye göstermediği, kimseyle paylaşmadığı da iddiası gerçeği yansıtmıyor. Marmara’nın yazdığı şiirlerin “bir köşede pıtır pıtır bir şeyler karalamaktan öteye geçmediği” iddiası asılsız.

Nilgün Marmara, edebiyat dünyasından birçok şairle tanış ve ahbap olmasının yanı sıra yaşadığı dönemde şiirleri matbu edilmişti.

 

nilgun marmara
Nilgün Marmara

 

Nilgün Marmara, 13 Ekim 1987 tarihinde 29 yaşındayken -önemli ölçüde etkilendiği Slyvia Plath’ın yolunu takip ederek- intihar etti. Evinin penceresinden kendini boşluğa bırakarak, Kırmızı Kahverengi Defter’de yayımlanan, eşi Kağan Önal’ın “hayat yine de üzülmeye değer” sözünün altına düştüğü “hayatın neresinden dönülse kârdır” cümlesini gerçeğe dönüştürdü.

 

Ünlü şair Cemal Süreya, Günler’de (841. Gün) Nilgün Marmara’nın vefat haberini aldıktan sonra kaleme aldığı kısa pasajda Marmara’da yabancılaşmayla ifadesini bulan ve tüm yapıtlarına sirayet eden dünyayla uzlaşamama hâlini şöyle özetledi:

“Nilgün ölmüş. Beşinci kattaki evinin penceresinden kendini aşağı atarak canına kıymış. Ece Ayhan söyledi. Çok değişik bir insandı Zelda. Akşamları belli saatten sonra kişilik, hatta beden değiştiriyor gibi gelirdi bana. Yüzü alarır, bakışlarına çok güzel, ama ürkütücü bir parıltı eklenirdi. Çok da gençti. Sanırım, otuzuna değmemişti daha. Ece ile gergedan için yaptığımız aylık söyleşide ondan şöyle söz ettim: Bu dünyayı başka bir hayatın bekleme salonu ya da vakit geçirme yeri olarak görüyordu. Dönüp baktığımda bir acı da buluyorum Nilgün’ün yüzünde. O zamanlar görememişim. bugün ortaya çıkıyor.”

 

Nilgün Marmara, yaşarken “Yabancıların en yakınısın sen” diye seslendiği eşine şu intihar mektubunu bıraktı:

“13 Ekim 1987 Salı

Sevgilim,

Her gün kötücül bir düşü kurmak ve onu taşımak artık kılgıyı gerektiriyor. Sana böyle bir yük bırakmak istemezdim ama sen akıllı ve güçlüsün çabuk unutursun. Bu durumdan kimse kimseyi ya da kendini sorumlu, suçlu saymasın çünkü suç yok yalnızca ırmağın akışına bir müdahale söz konusu! Her anın niye’sini sorgulayan bir varlığın saygısızlığını yok etmek için kararlaştırılmış bir eylem bu! Çocukluğun kendini saf bir biçimde akışa bırakması ne güzeldi. Yiten bu işte! Bu tükenişle hiçbir yeni yaşama başlanamaz, bu nedenle tüm sevdiklerime elveda diyorum. Beni bağışlayın! Bunu en çok annemden babamdan ablamdan ve Kağan, senden diliyorum. Dostlarımdan da!

Nilgün Marmara Önal

Seni hep sevdim Kağan!

Hoşça kalın!

P.S.1 Cenaze töreni istemiyorum, mümkünse yakınız lütfen!

P.S.2 Kuşlar ölünceye kadar iyi bakınız onlara.

3. Sahneden çekilirken yaşamıma karışmış herkesi selamlıyorum.

4. Kağan arzu edersen ileride, daktiloya çekilmiş olan şiirleri bastırabilirsin.”

nilgun-marmara-intihar-notu

 

Nilgün Marmara, eşi Kağan Önal’a bıraktığı mektupta intiharından önce, daktiloya çekip dosyaladığı şiirleri isterse bastırabileceğini vasiyet etti. Önal da Marmara’nın vasiyeti üzerine dosyalanmış bu şiirleri “Daktiloya Çekilmiş Şiirler” adıyla yayımladı.

 

kagan onal defterler onsoz

 

Kağan Önal Vatan gazetesinin kitap ekinde yayımlanan Buket Aşçı’ya verdiği röportajda Nilgün Marmara’nın şiirlerinin kitaplaştırılma sürecine şöyle değindi:

“Nilgün intihar notunda “İstersen daktiloya çekilmiş şiirlerimi bastırabilirsin” demişti. Biz de, ben ve dostları, ölümünden sonra bunları “Daktiloya Çekilmiş Şiirler” ve “Daktiloya Çekilmiş Metinler” diye iki ayrı kitap olarak Şiir Atı’ndan yayımladık. Sanırım o günlerdi, Nilgün’ün annesi (Perihan Marmara) aradı; “Gülseli (İnal) Nilgün’ün günlüklerini bastırmak istiyor” dedi. Annesinin acısı çok tazeydi. Yani Nilgün’ün her şeyinin yayımlanmasını istiyor du. Ama bu vasiyetine aykırıydı. Ben de “Vasiyetinde daktiloya çekilmişleri bastırabilirsin diyor, bu vasiyetine aykırı” dedim. Bir de bunlar günlüktü yani çok özel şeyler… O yüzden “Basmayalım, buna taraftar değilim ” dedim. Ama ikna etmeye çalıştı. “Ben yine de doğru bulmuyorum” dedim.

Bunun üzerine bana “İçinde hoşlanmayacağın şeyler mi var ?” dedi. Oysa günlükleri hiç okumamıştım bile… Bu gücü kendimde bir türlü bulamıyordum. Ama o ısrar edince günlükleri annesine verdim. Keşke fotokopilerini çektirip verseydim. Ama “Bir şeyler mi sakladı” demesinler diye orijinalleri verdim. Annesi de Gülseli İnal’a verdi. Bir süre sonra da kitap Telos Yayınevi’den çıktı. ”

“Evet, defterleri vermiyor! Bunun üzerine annesini arayıp “Siz verdiniz, siz alın. Umut sizsiniz” dedim. Annesi ne de vermeyeceğini söylemiş. Bir Yalova’da çiftlikte demiş, bir Süleymaniye Kütüphanesi’nde. Dahası annesinden aldığı fotoğrafları da vermiyor. Nilgün’ün yasal varisi annesi, ablası ve benim. Yani şu an bize ait bir malın gaspı söz konusu. Ne yazık ki bu iş, bu noktaya geldi ve ben de durumun bilinmesini istiyorum. Bakın, Nilgün adı bilinen, okuru olan bir şair. Onun günlüklerinin yok olması edebiyat tarihi için çok acı bir durum. Biz onun adının duyulması ve yaşatılmasını isterken böyle bir şeyle karşılaşmak gerçekten çok üzücü. Eşi olarak kızgınlık duyuyorum. Kendime de çok kızıyorum keşke o zaman vermeseydim diye… Ama o zamanki ruh halim, annesi de “çekindiğin bir şeyler mi var” dediği için defterleri verdirmişti. Bu defterlerde intiharına ilişkin cümleler, satır araları da olabilir…

Yok çünkü intiharının sebebi belliydi; manik depresifti Nilgün. Zaten şiirlerine bakarsanız, intihar ve ölüm teması olduğunu görürsünüz.”

 

Marmara’nın Daktiloya Çekilmiş Şiirler’de yayımlanan şiirleri, 1977 yılı ile 1987 Ağustos ayı arasında kaleme alınmış.

Nilgün Marmara’nın ilk olarak “Kan Atlası”(Aralık 1986)  ve “Değmedikleri Yerde Bahçeler” (Ekim 1986) başlıklı 2 şiiri Şiir Atı Kitap’ın 3. sayısında 1987 yılı Nisan ayında, ardından “Vahşet Koşusu” (Mayıs 1986) başlıklı şiiri de Beyaz Kitap’ın 1987 yılı güz döneminde çıkan 12. sayısında yayımlanmış.

İntiharından önce hazırladığı “Sylvia Plath Yaprakları” adlı dosya ve “Su Kaplumbağaları ve Komşumuz Hiçlik” (Ocak 1986), “Düşü Ne Biliyorum” (Şubat 1987) ve “Mısırlılar” (Haziran 1985) başlıklı 3 şiiri de Şiir Atı’nın 1987 yılı Aralık ayında çıkan 4. sayısında yayımlanmış.

Nilgün Marmara, W.H. Auden, Rene Char, T.S. Elliot, E.E. Cummings gibi birçok yabancı şairin şiirlerini de Türkçemize çevirmişti.

 

Nilgün Marmara ve Kağan Önal’ın 1982 yılındaki evliliğinde nikâh şahitliğini yapan, bir dönem haftasonları Kızıltoprak’taki evlerinde kalan aile dostları Ece Ayhan, Nilgün Marmara’nın şiirler yazdığını eserlerinde aktarmıştı.

Ayhan, Bir Şiirin Bakır Çağı /Dip Yazılar adlı kitabındaki “Aldırma Nilgün Marmara” ve “Umutsuzlar Merdiveni” başlıklı yazılarında Nilgün Marmara’nın şiirlerinin yayımlanmasına şöyle değinmişti (İstanbul. YKY. 2002. Sf: 31 & 70):

“Nilgün Marmara gibi ‘Yeni Marjinaller’den ya da ‘benzemezlikler’den; Sami Baydar, büyük harfli ‘acı’yı bilen Turgay Özen (nitekim aile dergisi olmaktan hızla çıkarılması gereken Beyaz’ın son 12. sayısında üçünün de şiirleri vardır), Metin Altıok… sayılabilirler.”

“‘Marjinallik’ üzerine, ‘uç’ta bir dergi ve giderek topluluk olan ya da oluşturan Beyaz’ın 12. son sayısında, ‘Marjinal Bir İnsan Olarak Fikret Ürgüp’ yazısında, bam teli olarak şunları yazmışım:”

“(Beyaz dergisinin sözünü ettiğim aynı sayısında Nilgün Marmara’nın 2 ilginç ve güzel şiiri var. Çarpıcı ve çok değişiktir. ‘Vahşet Kokusu’ ve ‘Beden’. Tarihten üç ay önce de Şiir Atı dergisinde ilk kez 2 şiiri çıkmıştır.)”

 

Ece Ayhan, Nilgün Marmara’nın yazdığı şiirleri kendisine gönderdiğini Aynalı Denemeler adlı kitabında şöyle belirtmişti (İstanbul. YKY. 2014. Sf: 58-59):

Tekrar ediyorum! Evet, ‘bu dünyanın renkleri solmuş arka bahçesini de görmüştü ayrıca.’ Ve bir kez, alabildiğine ve görülmemiş bir biçimde ‘sahiciydi.’ Sahicilik konusunda ender biriydi. Zaten ‘Sen alçakgönüllü davranırsan, kendiliğinden özgünlük ortaya çıkar.’ Bunu bile yanlış algıladılar; hınzırlıkla ve saflıkla. Doğrusu ne olursa olsun. İş yanlışlıktaydı. Fiziksel olarak değil ama, kendisi yalnız güzel bir kız değil, aslında (mecazi anlamda) tam bir erkekti. Ona Turgut Uyar’ın öldüğü 1985 yılında yazardım: ‘Şiir yalnız dallara özgü bir olgudur.’ Nilgün Marmara erkek ya; mektuplarıyla birlikte bana ilginç ve değişik şiirlerini gönderdi postayla ve de ısrarla. Bence şiirlerinin bütünü, sonradan bulunan, şiirlerle birlikte yeniden basılması gerekir. Bir dolu kimi yeni şairden, özellikle sahicilik ve kimseye benzemezlik açısından bin kat daha iyidir. Nilgün Marmara’nın şiiri, o iki kitabı da, varsın Anglosakson şiirinin etkisinde olsun! Bundan ne çıkar. Biraz Sylvia Plath’a yakınmış filan! Ama kesinlikle bir arayış ya da arama içinde filan değildi. Şiiri bulduğu yerde: Libya’da, Avusturya’da, Bodrum’da, Marmaris’te ve İstanbul’da da deşiyor ve derinleştiriyordu durmadan.”

 

Şair Seyhan Erözçelik, Nilgün Marmara’nın vasiyeti üzerine şiirlerinin derlendiği Daktiloya Çekilmiş Şiirler adlı kitaptaki önsözünde merhumenin yaşadığı dönemde şiir yazımından şöyle bahsetmişti:

“Nilgün Marmara, her şeyden önce, küçücük bir çocukken, İngilizce “öğretilen”, hakikaten İngilizce öğretikn bir okulda okumaya gönderildi. Bu okula girmek zordu. Nilgün Marmara girdi. Çünkü zekiydi, akıllıydı. Duyarlıydı. Çünkü geleceğin mimarları, bu okulda yetişecekti. Bu bir “proje'”dir. Nilgün Marmara, çok iyi hocalardan ders aldı, çok iyi lıocalar tarafından eğitildi. (Günümüzdeki hocalara benzemeyen hocalar.) En iyi şairlerle arkadaşlık kurdu. Öğrenmek istiyordu. Öğrendi. İzledi. Baktı.

Ne var ki, Nilgün Marmara, o “proje”ye inanmadı. O, her zaman kendi yolunu seçti. Onu tercih etti. Ha, okul arkadaşları da öyle. Aynı acıları, zevkleri, arzularıhep aynı şeyleri gördüler. Türkiye’nin karartıldığı zamanları gördüler, geçtiler. Sonra, şiir yazmaya başladı. İlk dönem şiirlerinde, yer yer, iyi şairlerden etkilendiği apaçık bellidir. (Bu neyi değipirir ki?) Ne var ki, etkilendiği şairleri, tavrıyla, duruşuyla o etkilemiştir. O, bir hanımefendidir. Çomk Hanımefendi. Her türlü bilgiye açık. Soran, gören, sorgulayan, izleyen gözleriyle. İnanmayan. Çünkü her şey yalan. Biz, neyiz? Hepimiz. Hepimiziz. Belki de, gam çekmeye feryadımız vardı.”

 

Nilgün Marmara’nın şiirlerinin derlendiği diğer eser olan Kâğıtlar’ı yayıma hazırlayan Bilge Barhana, kitabın önsözünde Marmara’nın eline geçen kâğır parçalarına şiir yazdığını şöyle anlatmış:

“… Çünkü Nilgün Marmara’nın defterlerine eşlik eden bir tomar kâğıt arasından seçilmiş fragmanlardan oluşmaktadır elinizde tutmakta olduğunuz kitap.

Söz konusu kâğıtlar aynen üzerinde yazanlar gibi büyük bir çeşitliliğe sahip: Teksir kâğıtları, bir zamanlar bakkallarda mektup kağıdı diye satılan kâğıtlar, iş ajandalarından ya da okul defterlerinden, bloknotlardan kopartılmış sayfalar, bilgisayar çıktılarının arkaları. Nilgün Marmara eline geçirdiği her kağıdın hangi yüzü müsaitse orasına, yazmış, yazmış, yazmış.

Kağıtlar arasında Nilgün Marmara’nın yapılarını inceleyebilmek için Türkçe’ye çevirdiği W.H. Auden, Rene Char, T.S. Elliot, E.E. Cummings gibi şairlerin çok sayıda şiiri bulunuyor. Anlaşılabilecek sebeplerle bunları ve yine kağıtların arasında bulunan bazı ticari çevirilerini kitabın dışında tuttuk. Fakat, okuyucu pek az şiirin doğumuna ve büyümesine şahit olur. 0 yüzden daha evvel hiçbir yerde yayımlanmamış -kendi deyimiyle- poeme en prose’ları, şiirleri, bağımsız dizeleri ve bir-iki dost mektubunun eskiziyle birlikte Daktiloya Çekilmiş Şiirler’de yayımlanmış bazı şiirlerin ilk denemelerini de dahil ettik kitaba. Daktiloya çekilmiş hallerine ne kadar yakın olduklarını keşfetmek ilginç olabilir.”

 

Nilgün Marmara – Kağan Önal çiftinin Kızıltoprak ya da -kendi deyişiyle- Terra Rosa’daki evlerinde birçok yazar ve şair buluşması düzenlenmiş.

 

Nilgun Marmara Tomris Uyar Ece Ayhan Tevfik Akdag Cemal Sureya Ilhan Berk
Nilgün Marmara, Tomris Uyar, Ece Ayhan, Tevfik Akdağ, Cemal Süreya, İlhan Berk

 

Örneğin, Nilgün Marmara, Kağan Önal, Ece Ayhan, Cemal Süreya, Tomris Uyar, Seyhan Erözçelik’in yer aldığı fotoğraf da 1984 yılı yazında Kızıltoprak’taki evde kaydedilmiş.

 

nilgun-marmara-ece-ayhan-cemal-sureya-tomris-uyar-seyhan-ozcelik-kagan-onal
Ayaktakiler: Ece Ayhan, Kağan Önal, Nilgün Marmara, Seyhan Erözçelik, Cemal Uzunoğlu
Oturanlar: Tomris Uyar, İlhan Berk, Cemal Süreya, Tevfik Akdağ

 

 

Marmara ve Önal çifti, farklı yazar ve şair etkinliklerine katılmış.

 

Cemal Süreya’nın Avusturalya’ya seyahat etmeden önce arkadaşı Nihat Ziyalan için düzenlediği yemekte Ece Ayhan’ın yanı sıra Nilgün Marmara ile Kağan Önal da vardı.

 

nilgun-marmara-cemal-sureya-nihat-ziyalan-ece-ayhan
Sol taraf: Kağan Önal ve Nilgün Marmara / Sağ taraf: Nihat Ziyalan, Cemal Süreya ve Ece Ayhan

 

 

Ezcümle, Nilgün Marmara’nın şiir yazdığı hususu intiharından önce bir sır değildi.

 

Ayfer Ferihan Nujen’in T24’teki “Sen ki, dünya güzelinin aynısısın…” başlıklı 24 Ekim 2021 tarihli yazısında, Nilgün Marmara’nın şair olduğunun ölümünden önce sır olmadığını, Kağan Önal’ın eşinin şiir yazdığını bilmemesinin anormal bir durum olmadığını, bu durum nedeniyle yine kendisinin suçlanamayacağını vurguladığı satırlarıyla işbu yazıyı noktalayalım…

“Kağan Önal’la evliliği ona yalnızlığı, bir başınalığı, yokluğu verdiği kadar -bu genç adam işe gidip çalışmak zorundaydı çünkü. Başında durup bekleyemezdi çocuk gibi- bir de cemiyet hayatı verdi. Bu cemiyet pek çok şairi içine alır. Ve hatta Nilgün Marmara’yla hiç karşılaşmadığı, tanışmadığı halde onunla sırdaş olduğunu ve hatta utanmak yerin dibine girsin, yatıp kalktığını söyleyecek olanları bile. Hatta öyle yakın dostları vardır ki, ilk dosyasını ölümüne kadar okumaya tenezzül etmemiş ve ancak ölümünden hemen sonra yayınlamışlardır. Demek ki, ölümünden önce şiirler yazdığı bir sır değilmiş. Bu kadar şairin arasında olup şiirle ilgili olmamak mümkün müydü zaten? “Onlar sormadı ben de söylemedim” diye bir şey söz konusu bile değil.”

“”Yabancıların en yakınıydın sen” cümlesi yüzünden eşi Kağan Önal’ı ilgisizlikle suçlayanlar şu ayrıntıyı hep gözden kaçırırlar. Nilgün Marmara kendisini de hep bir yabancı olarak tasvir etmiş, konumlandırmıştır metinlerinde, şiirlerinde. Kağan Önal’ı bir başına suçlamak elbette doğru değil, ama suçlu olduğu kısımları da yontup atamayız meseleden. Gerçekten tarafsız olmak gerekirse eğer. İyi niyetli genç insanlar olarak belki de o çok iyi şiirler yazan kötü insanlara bu kadar saygılı davranmamalı, mesafeli olmalıydılar. Kağan Önal’la bir kez Kuzguncuk’taki o küçük marangoz atölyesinde çok kısa bir zaman daha çocuk sayılacağım bir dönemde oturup uzun uzun susmuş ve bunları biraz konuşmuştuk. Belki de o zaman kurtuldu hayatım sanırım. Ben edindiğim ses kayıtlarından sonra Ece Ayhan’dan neredeyse tiksinmiştim. Oysa o kimseyi suçlamıyordu. Öfkeliydi tabii. İnsanların ön yargıları karşısında kendini savunmuyordu, kaybettiği insanı özlüyordu. Durup durup “Çok gençtik” diyordu. Yorgundu. Sanki konuşurken geçmişe gidiyor, geri dönmekte zorlanıyordu. Ona müdahale edemediği için. “Zaten hastaydı. Bütün gün oturup öylece bakardı ve hiç konuşmazdı” diyordu. Kimseyi ama kimseyi bundan sorumlu tutmuyordu.”

” O evde hiçbir şair şiirler yazan bir Nilgün Marmara’yı konuşmadı hiçbir zaman. Yediler, içtiler, güldüler, eğlendiler, dedikodu yaptılar ve sonra çıkıp inlerine döndüler. Ama Nilgün Marmara’nın şiirlerinden bihaber olmanın cezasını hep Kağan Önal’a kestiler. Kağan ne yayıncıydı, ne şair ne de yazan biri. Kağan Önal’ın o şiirleri okuması, beğenmesi hiçbir anlamaya gelmeyecekti zaten Nilgün Marmara için. O yazanların edebiyat beğenisiyle ilgileniyordu, yazmayan birinin değil.”

 

 

Yorumunuzu yazınız...