Beklentim Yokmuş Gibi Davranıp İçime Dünyalar Kadar Umudu Sığdırmaktan Yoruldum.” Sözünün Nilgün Marmara’ya Ait Olduğu İddiası Doğru Değil

Yanlış İddia

 

Bugün, kısa bir yaşam sürmesine karşın yazdıklarıyla edebiyatımızda iz bırakmış şairlerden Nilgün Marmara’yı (13 Şubat 1958 – 13 Ekim 1987) ve adına atfedilen “Beklentim yokmuş gibi davranıp içime dünyalar kadar umudu sığdırmaktan yoruldum.” sözünü konu edineceğiz.

 

Çeşitli platformlarda yaygın biçimde paylaşılan iddianın oldukça yüksek etkileşim aldığı görülüyor.

Birkaç örneğe bakalım:

 

https://nilgunmarmaraacisi.tumblr.com/post/650202104492965888/beklentim-yokmu%C5%9F-gibi-davran%C4%B1p-i%C3%A7ime-d%C3%BCnyalar

 

İncelemelerimizde örnek tararken hemen hemen tüm iddialarda karşımıza çıkan “Şiir Sokakta” isimli profil ile yollarımız mezkur iddiada “yeniden” kesişiyor:

 

 

İddianın sanal platformlarda dolaşıma girmesi görece yeni. Bahse konu olan söz, tespit edebildiğimiz kadarıyla 2018 yılından bu yana Nilgün Marmara ile anılıyor.

Daha hızlı ve kolay paylaşılması sebebiyle olsa gerek, ifadenin görsel materyal olarak da kendine geniş yer bulduğunu görüyoruz:

 

nilgun marmara beklentim yokmus gibi

 

nilgun marmara yoruldum

 

Paylaşımlar şairi işaret etse de “Beklentim yokmuş gibi davranıp içime dünyalar kadar umudu sığdırmaktan yoruldum.” şeklindeki ifade Nilgün Marmara’ya ait değil. Nilgün Marmara’nın hem şiir hem de düzyazı olmak üzere bütün kitaplarını taradık ancak ifadeye dair bir bulguya ulaşamadık.

İlk basım tarihleriyle beraber Nilgün Marmara’ya ait tüm kitaplar şu şekilde:

  • Daktiloya Çekilmiş Şiirler (1988)
  • Metinler (1990)
  • Kırmızı Kahverengi Defter (1993)
  • Sylvia Plath’ın ın Şairliğinin İntiharı Bağlamında Analizi (2006)
  • Defterler (2016)
  • Kağıtlar (2016)

Bahse konu olan ifade, yaşamını kendi istemiyle sonlandırmış olan Nilgün Marmara’nın şiirleriyle içerik açısından ilk bakışta bağdaşıyor gibi görünse de dikkatli Nilgün Marmara okurlarının fark edebileceği gibi mevzubahis “söz”ün karamsar bir yaklaşımla ele alınması dışında, şairin şiir tarzıyla hiçbir ortak yönü olmadığı görülüyor.

Nilgün Marmara’nın, türü ne olursa olsun, kaleme aldığı metinlerde çağrışım gücü yüksek, sıra dışı imgeler yarattığını ve günlük konuşma dilinde sık rastlamadığımız öz Türkçe sözcükleri yeğleyerek karakteristik bir üslup inşa ettiğini biliyoruz.

Dünya ile arasındaki uzlaşmazlığı şiirlerine ince bir duyarlılıkla aktaran şair için en isabetli tanımlamalardan birini Marmara’nın dostlarından, kendisi gibi şair olan Seyhan Erözçelik yapmıştı:

“Şiirlerindeki tuhaf matematik. Eşyanın öbür yanı. Eşyanın öbür yanını gören, öteleri de görebiliyor. Yeni çıkacak kitaplarında, şiirlerindeki tuhaf matematiğin ip uçlarını, aykırı imgelerini bulabilirsiniz. Yeni kitapları, yani, günlüğü ya da aforizmaları, fragmanları diyelim, has bir edebiyatçının düşünerek yazdıklarıdır. Çocuk Hanımefendinin dünyaya karşı kırılgan şaşkınlığı da var bu kitaplarda.”

 

(Seyhan Erözçelik, “Senin Gam Çekmeye Fermanın mı Vardı?”, Sombahar, Eylül-Ekim 1992, sayı:13, s.60)

 

Şairin varoluşa içkin izleklerle ördüğü metinleri, ruh hâlinin bir izdüşümü olarak değerlendirilebilir. Hislerini yetkin bir içgörüyle şiirlerine yansıtan Nilgün Marmara’nın, mezuniyet tezinde ele aldığı Sylvia Plath’a dair tespitlerini ise, hem kendi ruh hâline hem de şiir anlayışına dair işaretler olarak okuyabiliriz. Sylvia Plath’ınŞairliğinin İntiharı Bağlamında Analizi‘nde, Plath’ın şiirlerine de sirayet eden “psişik atmosfer”ine şu cümlelerle değinir Nilgün Marmara:

“Sylvia Plath’ın intiharına gelince; ailede yaşanan karanlık deneyimlerin sosyal, tarihsel ve otobiyografik yıkımlara eklenmesi, onu önsel bir ideal olarak kabullendiği belirgin, açık seçik bir kendini yok edişe zorlamıştır. Bu ideal, kendi akışını tamamen kendi içinde, ölümün zaruri ve saplantılı bir şekilde hayata yayılmasında bulmuştur. Kadınların toplumsal bir hastalığın sonucu olan perişanlığının kurbanı olmuştur. Plath’ın narin, incinebilir ruhani varlığı ve her şeyin sürekli kirlenişinin iç karartıcı bir şekilde farkında oluşu, onu ölüme sürüklemiştir. Karmaşık düşünce yapısının yol açtığı gerilimin niteliği çözümsüzlük doğururken, yaşamının gerilimi sonsuza doğru akar. Bu farklılık Ölümün seçilmesinde, zihnin karmaşıklığının kurgusal bir temelde yaşamın sonsuzluğuyla birleştirilmesinde ve saf insanilikle felaketimsi bir ölümlülüğe ulaşmak yolunda şiirler yaratılmasında sentezlenir. Zihnindeki çeşitli kasırgalardan kurtulamaz. Uygarlığa yönelik tehditlerin, kitlelerin ideal bir insanlığa ve var olmanın hazlarına veda edişlerinin yanı sıra, Plath’ın oluşturduğu psişik atmosferde önemli bir rol aldıkları için en küçük ayrıntıları bile abartma eğilimi, şiirle tanımlanacak vakumu oluşturur. Peki neden düşünceli bir sükûnet içinde mesafesini koruyup, estetik bir uzaklıkta duramaz? Plath’ın varoluşu, zalimliği doğal olarak kendisini yabancılaşmaya itecek olan şikâyetçi zihni tarafından beslenen bir yalnızlık peçesiyle örtülür. Istırap içinde yaşar ve kaçamak kederini kavramayı başarır. Şiirlerini köşkünün tamiratı sırasında konan tuğlalar, intiharınıysa tam bir başarısızlık olan bu evin tamamen yıkılması eylemi olarak görebiliriz.”

 

Peyami Safa’nın –Bir Tereddüdün Romanı isimli yapıtında yer alan- incelikli ifadesiyle söylersek, “birbirine benzer şeraitin merkezinde yaşayanlar arasındaki gıyabî dostluk” bağıyla bağlı olan bu iki edebiyatçıyı edebi anlamda birbirinden ayıran çeşitli unsurlar bulunsa da bu analizleri okurken iki ismin ruhsal bağlamda buluştukları ortak noktalara odaklanmamak hayli güç. Marmara, bu bağı bilinçli yahut bilinçdışı bir saikle hissetmesi sebebiyle Plath’ı incelemeyi tercih ettiği için mi yoksa onu çözümlerken adım adım kendisine yaklaştığı için mi böyle bir bağ oluştu bilinmez ancak aralarında kuvvetli bir “gıyabi dostluk alakası” bulunduğu aşikar.

 

Beklentim yokmuş gibi davranıp içime dünyalar kadar umudu sığdırmaktan yoruldum.” sözünün kime ait olduğu henüz tespit edilebilmiş değil.

 

Nilgun Marmara
Nilgün Marmara

 

Hem şairin kendine özgü üslubunu yansıtması hem de incelemeye konu olan “söz” ile mukayese edilmesi adına yazımızı “gerçek” bir Nilgün Marmara şiiriyle noktalıyoruz:

 

“Kim bilebilir koygun yüreğin ince çalkantısında alıkonan tılsımlı geceyi?

 

Biten arzu, büyük yalımın gücünü yok etti, varlığın yansıtılabilir gizemli kimliğini…

 

Nasıl’ı, nasıl niçine çevirmeli, ayırdetmeli gelmeyenleri hep gidenleri olanlardan; suyu karadan?

 

Beklentileri bir yakaya iliştirmiş, gözlerimiz düşsel doruğun parıltısına bağlanmış, duruyoruz ayakta.

 

Bir cüce işitti mi korku yönetmeliğinin acımasız maddesini? Yaptırım şu: Irmak örtülüyor.

İzlenemiyor yönleri akışın. Kaskatı bir devinimsizlikte, unutulmuş, yitik beden arzuları!

 

Aranan ve bulunamayan kaynakta gizli, her şey karanlık kesintilerinde saklı çevrimin; aklığa direnmek orada! Şimdinin açığa çıkarılması sayrı bilincin bulaşıcı akımıyla olası; acı yüzlü odalar donuk portakal rengi; portakalın tersi, direngen tenine sığmayan kara boşluklarda.

Geriye kalan, bir eskil tutkunun dinsel doyumu: saydam mavi kavanozlarda deniz kabukları biriktirmek sanki… Bir dilek, bir dilek: Gölgede kalan her kıpırtı gerçeğe bir adım, güne uymaya başkaldıran bir adım olsun!

 

GİDERLERSE-GİDERİZ!”

 

(Nilgün Marmara, Metinler, İstanbul: Everest Yayınları, 2020, s.44)

 

Nilgun Marmara
Nilgün Marmara

 

Beklentim Yokmuş Gibi Davranıp İçime Dünyalar Kadar Umudu Sığdırmaktan Yoruldum.” Sözünün Nilgün Marmara’ya Ait Olduğunu Zanneden Yazarlar

 

Yorumunuzu yazınız...