SOSYAL MEDYANIN GİZLİ SÖMÜRÜLENİ: İLHAN BERK
Bugün, Memet Fuat’ın tabiriyle “Elini sürdüğü her şeyi şiire dönüştüren” İlhan Berk’in (1918-2008); 1935’ten 2008’e değin süren 75 yıllık şiir yaşamı bir kenara bırakılarak adıyla dijital medyada dolaşan ve sanat anlayışıyla bağdaşmayan sözlere odaklanacağız.
Sosyal medya paylaşımlarını taramamız neticesinde İlhan Berk imzasıyla dolaşımda olan çok fazla söze ulaştık. Bu sözlerin bazen şairin fotoğrafı bazen de kitapları kullanılarak defalarca paylaşıldığına şahit olduk. İkinci Yeni şiiri içinde nevi şahsına münhasır bir yere sahip olan ve şiir anlayışıyla belirgin bir biçimde çağdaşlarından ayrılan İlhan Berk’in bu sözlerle yan yana durmasının imkânsızlığı bu yazıyı yazmamıza sebep oldu.
İkinci Yeni şiiri üzerine yaptığı çalışmaları kitaplaştıran akademisyen Yalçın Armağan, bu şiir anlayışındaki şairleri, şiirleri bağlamında üç gruba ayırmıştır. Ona göre birinci grupta yer alan Turgut Uyar ve Edip Cansever tahkiyeye yaslanan, nispeten kolay algılanan, dili çok zorlamayan şiirler kaleme almıştır. İlhan Berk ve Ece Ayhan ise dille yoğun biçimde uğraşmışlar, sürekli dili bozup yeniden inşa etmişlerdir. Yeni birtakım göstergeler ortaya koymaya çalışarak anlaşılması çok zor, deneysel bir şiir anlayışı olan bu iki şair, ikinci gruptadır. Cemal Süreya ve Sezai Karakoç ise bu iki ucun tam ortasında konumlanır. Armağan’ın tasnifinden de anlaşılacağı gibi İlhan Berk, şiiri mesele hâline getirmiş bir şairdir. Onun için şiirde kullanılan dil, ses, ahenk her şeyin üstündedir. Anlamı kurmak gibi bir kaygı taşımayan şair, anlamsızlığın anlamına inanır. Bu nedenle sosyal medyada onun adıyla dolaşan yazılardaki düz anlatım onun şiir dilini karşılamayacaktır.
Şiir üzerine düşünen, yazan, poetika üreten bir şairdir.
İlhan Berk şiir yazmak dışında şiir poetikasına da kafa yormuş ve birçok yazı kaleme almıştır. Bu yazı ve söyleşilerden hareketle sosyal medyada dolaşan lalettayin sözlerin ona ait olamayacağı daha net anlaşılacaktır.
“Sözcüklerin anlamları yok, kullanımları vardır” diyen ve şiiri sözün en aza indirgenmesi olarak tanımlayan Berk’i, şiirini sürekli yenilediği, değiştirdiği ve uçlarda dolaşan bir şair olduğu için Behçet Necatigil “şiirimizin uç beyi” olarak tanımlamıştır.
Toplumcu gerçekçi şiirimizin en önemli şairlerinden biri olan Nâzım Hikmet’ten etkilendiği dönem için bile Berk, “Onun yalnız şiirinin yapısal cesareti ve kullandığı dille ilgiliydim.” demiştir.
Yine İkinci Yeni’yi Garip şiiriyle karşılaştırdığı bir yazısında sosyal medyada adıyla dolaşan sözlerin sahibi olamayacağını net bir şekilde görmek mümkündür: “İkinci Yeni’nin kendinden önceki bu şiir, anlama dayanan bir şiirdir. İkinci Yeni ise bu anlama karşıdır. Orhan Veli, Melih Cevdet, Oktay Rifat şiiri konuşma diline dayanır. İkinci Yeni konuşma diline karşıdır. Orhan Veli, Melih Cevdet, Oktay Rifat şiiri salt şiirden yana değildir. İkinci Yeni, salt şiirdir.” (İlhan Berk. (1992) Şairin Toprağı. İstanbul: Simavi Yayınları. s.95)
Şiir üzerine denemelerini içeren Poetika adlı kitabında Berk şöyle demiştir: “Dil, anlamın olmadığı yerde de işlevini sürdürür. Şiirde bu daha belirgindir. Özneyi dışlar, başına buyruk sürdürür edimini. Susabilir, susmayı yeğleyebilir. Sessizlikle ilerleyebilir. Sözsüz sese de bürünebilir. Konuşmaz. Sözün üstünü çize çize yürüyebilir.”
İlhan Berk, asıl şiirimizin divan şiiri olduğunu belirtirken bu şiir türüyle ilgilenmesinin nedeni olarak da divan şiiriyle “yapı olarak çağdaşlık kurduğunu” göstermiştir. O da divan şairleri gibi toplumdan uzak durarak kendi şiirleri içinde kalmış, şiiri büyük bir disiplin işi olarak ele almıştır.
Şair yine bir söyleşisinde “hepimiz Türkçe yazıyoruz; ama büyük şair, orada kendisine özgü bir ses buluyor.” derken şiir anlayışının da ipuçlarını vermektedir. Onun şiirinde dili deforme etmek, yeni bir dil inşa etmek, kendi dil anlayışını şiirinde açık etmek önemlidir. Bu nedenle de İlhan Berk’in sapma ve deformasyona uzanan farklı bir şiir dilinin olduğu görülmektedir.
Sosyal medyada dolaşan İlhan Berk imzalı sahte sözlere baktığımızda mesaj kaygılı, anlama yaslanan bir görüntü içinde olduklarını tespit ediyoruz. İlhan Berk ise “divan şiiri dışında” kalan tüm şiir serüvenimizin “anlam hastası” olduğunu söylemiştir, ona göre şiirimizin anlamla başı derttedir, ille de anlam kaygısı güdülmüştür. Fakat şiirde anlam şart değildir. Şiiri duymak, duyurmak, işaret etmek, hissettirmek önemlidir.
Şiirde anlamı sıfırlamak isteyen şair anlam kapalılığını savunur.
İlhan Berk şiirinin en belirgin yönünü kapalı anlam oluşturur. Berk’in şiir anlayışı üzerine yaptığı doktora çalışmasında Şaban Çobanoğlu şairin anlam hakkındaki görüşlerini şöyle ifade etmiştir: “Anlam bilinçli bir şekilde buharlaştırılır; yer altı suları gibi diplere çekilir. Berk, şiirde doğrudan bir mesaj iletilmesine karşıdır. Şiirde, her okurun farklı algılayarak, farklı üretebileceği mesajlar (imajlar) yatay bir anlam tayfı üzerinden değil, dikey katmanlar arasında kıymetli yeraltı madenleri gibi çağrışım ve sezgilerle damıtılarak elde edilir.”
Berk’in anlamı özellikle sıfırlamak istediğini, bunu gerçekleştirmek için ise gerçeküstücülük, nesnelerin soyut tasarımları, eksiltmeler, alışılmadık bağdaştırmalar, somut ve soyut imge tasarımları gibi çeşitli yöntemler kullandığını görmekteyiz.
Ona göre şiir Tanrı kelamı gibi derin, sarsıcı ve çok anlamlı olmalıdır.
Şaban Çobanoğlu Şiir Dilinin Sularında adlı kitabında İlhan Berk’in şiirinin Tanrı kelamı gibi sarsıcı, derin ve çeşitli tefsirlere açılım sağlamasını arzu ettiğini bu nedenle de sık sık İncil, Tevrat, Kur’an gibi kutsal kitapların dilini taklit ettiğini ve kutsal kitaplardan iktibaslar yaptığını belirtmektedir.
Aynı zamanda şiirde “tek tanrı dildir” anlayışına sahip olacak kadar dile kutsiyet atfeden bir şairin sosyal medyada dolaşan derinlikten ve sanattan yoksun sözlerin söyleyeni olmayacağı çok açıktır.
İlhan Berk adıyla paylaşılan sözleri şairin şiirleriyle yan yana koyduğumuzda sözlerin ona ait olmadığı daha net anlaşılacaktır.
- “Ben dostlarımı hiç satmadım! Çünkü; ya beş para etmez çıktılar ya da paha biçilemez.”
(2011 yılından bu yana İlhan Berk adıyla paylaşılıyor.)
- “Tek pişmanlığım, kelimelerimi bile hak etmeyen insanlara saatlerce cümleler kurmaktır.”
(2011 yılından bu yana Berk adıyla paylaşılıyor.)
- “Hesabını veremeyeceğiniz işlere kalkışmayın. Çünkü öteki tarafta bulaşık yıkatmıyorlar.”
Berk’in şiirinden:
“Şimdi şiirdeymiş bunlar Her şey bu hesap ruhum. Bu dünya güzel Gülhane ağaçlık.” (Galile Denizi) |
- “Yazı gelirse benimsin, tura gelirse seninim.”
(İlhan Berk dışında Murat Menteş ve Turgut Uyar isimleriyle de paylaşıldığı görülüyor.)
- “Manasız söz duymaktansa, horoz sesi duymayı tercih ederim; En azından öteceği zamanı bilir.”
- “Geleceği olmayan aşkın peşinden gidilmez; sen öldün benim için. Bilirim ki; ölenle ölünmez.”
Berk’in şiirinde “ölüm”:
“O zaman işte eğilir bakarım ölümüme Ve birden dağılmış, dökülmüş bulurum etimi ve sevmem Sevmem ölümün hiçbir biçimini Hele senin ölümünse Çözülüşüyse etinin.” (Eski Bir Han Kapısı) |
- “Seni anmamak için, dinlemediğim şarkılarım var benim.
Ne zaman ki dinlediğiniz şarkılar size O’nu hatırlatmaz; işte ancak o zaman hayattan bir tat alabilirsiniz.”
Berk’in şiirinden:
“Hiçbir şey yokken yaşamak arzusu verir insana Kimselerin dinlemediği bir radyo harp havadislerini bildirir.” (İstanbul) |
- “Buğulu camlardaki sözler gibisin, yani nefesim olmadan bir hiçsin.”
- “İstediğin kadar hayatımın kıyısında, köşesinde bulunabilirsin. Üzgünüm ama bir daha asla ‘merkezinde’ olmayacaksın.”
İlhan Berk’in “merkez” sözcüğüne şiirinde hiç yer vermediğini görmekteyiz. |
- “Ağzıyla kuş tutsa da sevemediğim insanlar var benim! Bir de canıma okusa bile sevmekten vazgeçemediklerim.”
Berk’in şiirinden:
“ve bir kuş konuyor bir sütuna Bızanslı arsız bir oğlan gibi bakıyor sen geçerken.” |
- “Dikkat et amalarla beni kaybettin, keşkeler ile kendini mahvedeceksin!”
- “Umudunu kaybetme belki döner. Ama çok da ümitli olma; Belki de gittiğini senden daha çok sever.”
Berk’in şiirinde “umut”:
“Ne varsa umutlu umutsuz sıkıntılı sıkıntısız o cumartesi akşamları frengili ağaçlar çekip gidiyor Yeşil zeytin, limon gibi bir lstanbul sarısı kalıyor geriye” (Ağıt) |
- “Sesini hatırlamıyorum bile; ama söyledikleri hala aklımda.”
Berk’in şiirinden:
“Gün düşüyordu oturdum sonra sesleri dinledim: Sesini bir kadının hiç bitmeyen ağaçlık yollar gibi Bir karabatağın bir kuyudan su çeker gibi Sonra yaşlı otların yaşlı ormanların sesini Bir dükkan yavaş yavaş kendini kapatıyordu, onu Sonra kalabalıkların artık kalabalık olan sesini Sonra gün çakıldı sonra kalktım. Düzelte düzelte gidiyordu yakasındaki çiçeği bir adam.” (Sesler) |
- “Akla gelen, başa gelir diyorlar ya, yalan! Öyle olsa, milyonlarca sen düşerdi başıma.”
(Cemal Süreya’ya da atfediliyor.)
Berk’in şiirinden:
“Dünyayı görmeye geldiği biliniyordu mesela milyonlarca tomurcuğun” |
- “Fazla büyütme kendini, en fazla sevebildiğim kadarsın; dahası yok.”
- “Kadının yaşı sorulmaz çünkü o da bilmez ağladığı, sızladığı gecelerin hesabını!”
Berk’in şiirinden:
“Her şey benden sorulur, der kapının yüreği. işte bir kadın önünde gelip durmuştur; tokmağa da uzandı, uzanacaktır eli. Hem onu ilk kez görüyordur. Bunun için kaşlarını çatmayacak da ne yapacaktır? Kapı = ev Ev ki olmuş mudur? Ev ki yoktur Ev ki ölmek içindir.”(Ev) |
- “Kötü bir niyeti yoktu aslında, sakarlık işte. kalbimi kırdı gitti.”
- “Allah’a emanet ol, dedi ve gitti. – güldüm. Zaten başka Kimim var ki?”
(Cemal Süreya’ya da atfediliyor.)
- “Akla gelen, başa gelir diyorlar ya, yalan! Öyle olsa, milyonlarca sen düşerdi başıma.”
(Cemal Süreya da atfedilmiş.)
- “Geleceği olmayan aşkın peşinden gidilmez; sen öldün benim için. Bilirim ki; ölenle ölünmez.”
Berk’in şiirinden:
“Ben ki aşkım, ben ki kendisiyim aşkın (Siz, yani güneşler, gökyüzleri) Bir kardelen bir yerlerde solur şimdi sizi Akar giysin” (Sözcükler) |
- “İlk izlenim çok önemlidir. İlk iki dakika kocaman bir yüreği var sanırsın; sonra bir ömür o yürekte, ilk iki dakikayı ararsın.”
Berk’in şiirinden:
“Kocaman gemi direkleriyle dolu gökyüzü için şiir yazıldı Birinde senin iyi yüreğin yoktur Geceleri el kadar bayraklı gemiler kızların rüyalarına girip dolaşır Bir meyvedir intihar sabah akşam bölüşülür” (İstanbul) |
- “Hani ne yaparlarsa yapsınlar hep çok sevdiğin insanlar var ya, onların seni en çok üzenler olması, ne garip.”
Berk’in şiirinden:
“Ve en çok balıkların gözlerine baktığın Adlarını hep karıştırdığın balıkların Ve eskici dükkanlarına girip çıktığın, saatleri ve eskicileri sevdiğin Ve içtiğin Giresunlu bir yüzle” (Üsküdar) |
- “Annemin “Allah belanı versin” dediği gün tanışmıştık seninle.”
Berk’in şiirinden:
“Ovada her şey isyan halindeydi Ovada Allahdiyen Dağı Allah demiyordu” (Ovada Allahdiyen Dağı) |
- “Kimseyi kırmayayım diyorum, bir de bakıyorum kendim paramparçayım!”
Berk’in şiirinde “kimseyi”:
“Bu gelip geçenlere gülen kadın artık hiç kimseyi beklemediği için neşeli Bu en çok aşktan korkar Bu sıkıntıyı sevmez başını alıp gider Ben onlar kadar dünyayı sevenlere rastlamadım Benim onlar için yazdığım şiirlerim vardır Neşredemem” (İstanbul s. 49) |
- “Geleceği olmayan aşkın peşinden gidilmez; Sen öldün benim için. Bilirim ki; Ölenle ölünmez.”
Berk’in şiirinde “aşk” sözcüğü
“Sen şu mavi gökyüzü gibisindir Baktıkça ferahlık verirsin insana Aşkın, buğdayın yanı sıra gelir adın Biz de, dünya da” |
- “Ne gerek var kafiyeli cümleler kurmaya. Özledim işte, o kadar.”
Berk’in şiirinden (Şiirinde tek bir kez bile “özledim” sözü geçmez) (Akşama Doğru’da geçtiği iddia ediliyor):
“Gökkubbeyi sessiz bulduğundan cık cık’lara boğarak yaşar. Buda gibi de sahiplenmediği şeyin özlemini çekmez. Gene Buda gibi sessiz. Tokgözlü.” (Serçe) |
- “Varsa karşılığı, sonuna dek gideceksin! Ama yoksa karşılığı; ilk kavşaktan döneceksin.”
Berk’in şiirinde “sonuna dek” geçen bir dize:
“-Açıverme Herakleitos’u yaprağın sonuna dek. .. diyecektir.” |
- “Korkuyorum, bir gün biri çıkıp Ey İnsanoğlu! diyecek ve kimse üstüne alınmayacak.”
Berk’in şiirinde insanoğlu
“Balık Sokağı’nın sanki bütün bu insanlardan haberi yoktur; ve de yalnızlığı, yalnız onu almış çekilmiştir. Sanki yalnızlığı insanoğluna armağan etmek için hurdadır. Bunu böyle düşünmeliyiz.” (Balık Sokağı) |
İlhan Berk’e sosyal medyada gösterilen ilginin nedenini şairin şiirinde bulamadık. Adıyla yan yana getirilen sözlerle edebi üretimi arasında sanat yaşamının hiçbir döneminde bir yakınlık kurulamıyor. Belki de cevabı şairlerden bağımsız sosyal medya kullanıcılarında aramak daha doğru olacaktır.
Sosyal medya kurbanlarını neye göre seçiyor?
Her yazar az ya da çok bu durumdan nasibini almış olsa da neden uydurma sözlerle anılan yazarlar çoğunlukla Turgut Uyar, Cemal Süreya, Edip Cansever, Can Yücel, Necip Fazıl ya da İlhan Berk olmaktadır?
Özellikle İkinci Yeni şairlerine ilginin fazla olduğunu görüyoruz. Bunun nedenlerinden birinde günümüz Türk şiirini en fazla etkileyen akımın İkinci Yeni olduğu gerçeği yatmaktadır.
Sosyal medya kullanıcıları ise gerçeğin peşine düşmeden, içinde bulunduğu hâli anlatmanın derdiyle önüne çıkan sözü kaynağından aktarmadan paylaşmakta beis görmüyor. Hele sözün altında bildiği, tanıdığı bir isim varsa paylaşılma sıklığının daha fazla olduğu görülmektedir.
Sözlerin gerçek sahibiyle anılması konusunda hassas olanlar için sosyal medyadaki edebi akışı takip etmek, doğrusunu sunmak giderek güçleşmektedir. Çok iyi tanıdığınız bir yazarın asla söylemeyeceğini bildiğiniz bir cümlesini ayırt etmek zor olmasa da bazen onun üslubuna çok da ters düşmeyen bir cümleyle karşılaşmanız mümkün. Bu durumda yazarın tüm metinlerine, açıklamalarına, söyleşilerine, konuşmalarına dönmeniz gerekebiliyor. Uyarılarla hakikatin sunulmasının yanlış bilginin etkisine kıyasla devede kulak kaldığını da belirtelim.
Birçok alanda olduğu gibi bugün edebiyatta da sosyal medyanın hâkimiyetini kabul etmeliyiz. Bu denli geniş bir alanda icra edilen edebi üretim ve talep edebiyatı negatif olarak da etkilemektedir. Barry Sanders’ın dijital medyayla post-cehalet dönemine girdiğimizi belirtmesi pek de yersiz değildir. Kitap okumayan, hatta okumayı hor gören nesiller elektronik medyanın imkânları içinde çok da sorgulamadan ve araştırmadan önlerine çıkan bilgiyi yeterli görmektedir. Baudrillard’ın meşhur ifadesiyle belki de “gerçek bir daha asla geri dönmeyecektir.” Yine de sosyal medyanın kurbanı olan şairlere isnat edilen ve sanat anlayışlarıyla bağdaşmayan sözlerden isimlerini arındırmak için neler yapılacağına dair zihnimizi işe koşmak istiyoruz:
Sorgulamayı kim, nasıl yapacak?
- Bu hususu doğrulama kuruluşlarına tevdi etmek etkili ama yetersiz bir çaba. Sorgulama okuyanda, paylaşanda ve paylaşıma maruz kalanda başlamalı. Bugün paylaşımlar sonrasında kullanıcıların geçmişe nazaran daha fazla sorguladıklarını ve bazen ironik bir dille yanlışın yayılmasına sebep olanları alaya aldıklarını görüyoruz.
- Dijital medyada yer alan metinler, alıntılar karşısındaki tutum her zaman negatiften başlamalı. Doğrulanmadan paylaşılmamalı!
- Alvin Toppler’ın ifadesiyle söyleyecek olursak “Geleceğin cahili, okumayan kişi olmayacaktır. Nasıl öğreneceğini bilmeyen kişi olacaktır.” Bilgisizliğiyle övünen ve aradığı her şeyi dijital ortamda anında bulduğunu iddia eden bir nesil var. Bu neslin arama motorunda karşısına çıkan ilk cevabın her zaman sorusunun gerçek cevabı olmadığını öğrenmesi gerekiyor.
Taşın altına elini kimler koymalı?
- İşin ehli olanların bu çabaya katkı sunması önemli.Aziz Nesin Vakfı tarafından yürütülen Aziz Nesin Arşivi adlı sosyal medya hesabı ya da Necip Fazıl Kısakürek’in bütün eserlerini yayımlayan Büyük Doğu’nun doğrulama yapanlara yardımcı olması gibi yayınevleri, uzmanlar ve yazarların dolaşımda olan sahte sözlerle ilgili gösterilen çabanın yanında yer alan bir tutum sergilemesi gerekiyor.
- Sosyal medya okuryazarlığına ihtiyacımız olduğunu her geçen gün daha fazla fark ediyoruz. Bu nedenle medya okuryazarlığına gereken hassasiyet tüm kurumlar tarafından gösterilmeli, teşvik edilmeli.
- Zahmete girmeden veriye ulaşma kolaylığı muhakkak internetin sağladığı olanaklardan. Arama motoruna yazılacak birkaç anahtar kelimeyle birçok söze ulaşmak kitap karıştırmaktan yahut okumaktan daha kestirme bir yol. “Beğen” butonuna basmadan, RT’lemeden önce süzgeçten geçirme ihtiyacı hissetmek gerekiyor. Kullanıcılar karşılarına çıkan sözlere kuşkuyla yaklaşmayı alışkanlık hâline getirip araştırıp doğrulamadan paylaşmamalı!