“Galat”, “hata; “fasih” ise “anlaşılır, açık, düzgün” anlamını taşımaktadır. “Galat-ı meşhûr lugat-ı fasîhten evlâdır” (ya da Galat-ı meşhûr fasîh-i mehcurdan evlâdır” ve Latince karşılığı olarak addedilebilecek “communis error facit jus”) sözü herkesin yanlış kullandığı bir ifadenin, doğru olup da kullanılmayandan daha iyi / yerinde olduğu anlamını taşımaktadır. Çok bilinen, yaygın kullanılan bir yanlış ifadenin sözlükteki doğrusundan iyi görüldüğü, genel şekilde kanıksanan hatalı kullanımın, kullanılmayan doğru şekline yeğlendiği durumu karşılamaktadır.
Türk Dil Kurumu ve Dil Derneği tarafından “galat-ı meşhur” yerine “galatımeşhur” kullanımı tercih edilmektedir. |
GALATLAR HAKKINDA
Bugün türlü değişikliklere uğrayarak dilimize yanlış (galat) olarak yerleşen bazı kelimelerin kullanımına karşı dil bilimcilerin bakışını ortaya koymaya çalışacağız.
Arapçada “yanılmak” anlamına gelen galat kelimesine Türkçe sözlüklerde “yanlış, yanlışlık, yanılma, yanılgı, dil bilgisi kuralına uymayan kelime veya ibare, dil yanlışı” gibi anlamlar verilmiştir (Mustafa Kaçalin. “Galat”. İslam Ansiklopedisi. 1996). Kâmûs-ı Türkî’de galat “yanlış, yanılma, hata” anlamında sunulur. Ferit Devellioğlu da “yanlış, yanılma” olarak vermiştir. Hayati Develi galatın dil bilgisi terimi olarak kullanıldığında “dildeki ses bilgisi, şekil bilgisi, sözdizimi ve anlam bilgisi yanlışlarını” ifade ettiğini belirtmiştir.
Türklerin İslamiyet’i kabulü sonrasında Arapça ve Farsçadan dilimize geçen kelimeler bazı değişikliklere uğrayarak Türkçeye yerleşmiş ve kabul görmüştür. Fakat bu sözcükler kaynak dilden farklılık arz ettiği için yanlış kabul edilmiştir. Osmanlı döneminde dildeki bu yanlışlıkları göstermek adına aydınlar tarafından galatlar hakkında eserler hazırlandığını görmekteyiz. Kaynak dildeki asıl biçimini ve anlamını vermenin amaçlandığı “galatat sözlükleri”nde yazım, anlama, ses ve yapı özelliklerini içeren geniş bir yelpazede değişen, bozulan yeni sözcükler ele alınmıştır. Bu sözlüklerde yabancı kökenli kelimelerin geldikleri dillere göre doğru okunup yazılması gerektiği belirtilerek sonradan ortaya çıkan tüm değişiklikler galat kabul edilmiştir.
Galatları içeren sözlüklerin yazılması bazı kelime ve deyimlerin asıllarının belirlenmesi açısından önemli bir çabadır. Bu sözlüklerde dilin kullanımına dair hassasiyet ortaya konarken dil çalışmalarının da kavramsallaşmasına katkıda bulunulmuştur. Dilimize yanlış biçimleriyle yerleşen bu kelimelerin ilk hâllerinin unutulduğu ve dilin yapısına uygun biçimde kullanıldığı görülmektedir.
Gerçekten de çok bilinen, yaygın kullanılan yanlışlar (galat-ı meşhûr) sözlükteki doğrusuna (lügati fasih) yeğ (evlâ) midir?
Bu soruya galat üzerine en detaylı incelemeyi yapan dil bilimci Prof. Dr. Mustafa Kaçalin “dil bunları artık kabul ettiğine göre yanlışlığı sözlükçülerin galata bakış açısında aramak gerekir.” şeklinde cevap vermiştir.
Galatların varlığı her zaman olumsuz bir durum olarak algılanmamalıdır. Canlı bir varlık olan dil, zamana ve mekâna bağlı olarak değişirken bu değişimin nasıl gerçekleştiği konusunda galatların fikir verdiğini görüyoruz. Sözvarlığının tespitinde, etimolojik incelemelerde, deyimlerin asıllarının nasıl olduğu hususunda günümüzde kullandığımız ve artık sözlüklerde kendilerine yer bulmuş, bir tanıma kavuşmuş sözcüklerin ilk biçimleriyle aralarında uçurum olması onların galat olarak addedilmesinin önüne geçmiştir.
Galatlar hakkında araştırma yaparken belli tavırların yerleştiğini gözlemledik. Buna göre yanlış oldukları geri plana itilerek herkesçe benimsenip kullanılan kelimelere galat-ımeşhur; Türkçedeki değişen/dönüşen kullanımı hiçbir şekilde uygun görülmeyen kelimelere ise galat-ı fahiş denilmektedir. Galat-ı meşhurlara nispeten hoşgörüyle yaklaşılırken galat-ı fahişlerin kullanımı uygun bulunmamış, hatta ayıplanmıştır. (Dil üzerine yazanların galat-ı meşhûrları da galat-ı fahişleri de reddettiğini belirtelim.) Bununla beraber telaffuzda söylenen ve imlâda görülen galatların da olduğunu görüyoruz.
Arapça ve Farsçaya hâkim Osmanlı aydınlarının dilimize değişip dönüşerek geçen kelimelerin asıllarını korumak amacıyla galatat sözlükleri yazdıklarını belirtmiştik. İbn Kemal’in 16. yüzyılda kaleme aldığı Galatâtü’l-‘avâm bu amaçla yazılan ilk sözlüktür.
Bu sözlüklerde ayrıntılı incelemeleri verilerek kullanılmaması tavsiye edilen, yanlış kullanılan, uydurulan, halk ağzına yerleşen yeni sözcüklerin birçoğunun zaman içinde kabul edildiğini görüyoruz. Cumhuriyet döneminde ise dil hassasiyetine sahip uzmanlar dili korumak amacıyla dil yanlışlarına dikkat çeken kitaplar kaleme almayı sürdürmüşlerdir.
16. yüzyıldan bu yana hazırlanan galatat sözlüklerinden örneklerle yanlışlığı tescillenmiş fakat kullanılmaya devam edilen kelimelere örnekler sunmak gerekirse:
Ebüssuûd Efendi’nin Saḳaṭâtü’l-ʿavâm adlı galatat defterlerinde bakire için “lafz-ı mezkûr kelâmı Arab’da olmayup cühelanın icadıdır.” denilerek galat-ı fahiş olarak görülmüştür. Yüzyıllar boyunca “bakire” sözcüğünün yanlış bir sözcük olduğu belirtilmiş olsa da sözcük varlığını sürdürmüştür. Bugün ise sözlüklerde kendisine yer bulduğunu görmekteyiz.
Kamus-i Türki’de Şemsettin Sami kaynatılıp kurutulduktan ve kabuğu çıkarıldıktan sonra kırılan buğdaya verilen isim olan “Bulgur”un galat olduğunu ve “bulgul” olarak kullanılması gerektiğini belirtmiştir. Bugün “bulgul” kullanımının olmadığı görüyoruz.
Filiz Tekin Hâlid, Yeni Galatat (1926) adlı eserinde doksan kelime incelenmiştir. “Elbet” için eksik bir galat olduğunu belirterek “elbette” şeklinde kullanılması gerektiğini belirtir. Bugün TDK sözlüğünde kelimeye yer verildiğini görüyoruz.
Biraz daha günümüze gelerek 1979 yılında Faruk Kadri Timurtaş tarafından kaleme alınmış Uydurma Olan ve Olmayan Yeni Kelimeler Sözlüğü’nden örnek vermek istiyoruz. Sözlüğün ilk bölümünde; 60 yeni kelimenin uydurma olduğu, yanlış kullanıldığı ve Türkçeye aykırı bulunduğu için kullanılmaması gerektiğini savunmuştur Timurtaş. Bu kelimelerden bazıları: öykü, düzyazı, yaşam, değinmek, egemen, doğa, imge, serüven, bellek, uğraş gibi sözcüklerdir. Örneğin Timurtaş “serüven” sözcüğüne şöyle bir açıklama getirmiştir: “Macera, sergüzeşt yerine kullanılan serüven kelimesi birkaç bakımdan yanlıştır. Herkesin bildiği macera kelimesini kullanmak istemiyorsak, ne idüğü belirsiz “serüven” kelimesine yer vermemeli, canlı dilde bulunan mesela “baştan geçen” gibi deyimleri icat etmeliyiz.”
Yine Dil Yanlışları’nın yazarı Ömer Asım Aksoy (1980) “peşinen” sözcüğü için Farsça “peşin” (pişin) sözcüğünün sonuna Arapça “-en” ekinin getirilmesini yanlış bulur ve kullanılmaması gerektiğini belirtir. Bugün baktığımızda sözcüğün yaygın biçimde kullanıldığını ve TDK Türkçe Sözlük’te yer aldığını görmekteyiz.
Sevan Nişanyan sözcüklere dair kaleme aldığı Kelimebaz’da (2013) “akil adamlar” sözü için “son yıllarda akil adamlar diye bir şey türedi, uzun a ile. Eskiden bu sözcük Iğdır’ın ı’sıyla telaffuz edilen âkıl idi, yüzyıllarca Türkçede ‘akıllı, uslu’ anlamında sık kullanıldı. Ancak 20. yüzyıl ortalarına doğru tedavülden düştü. Yanlış telaffuz ve yanlış imlayla piyasaya döndü.” demiştir. Bugün sözün varlığını sürdürdüğünü ve “akil insanlar” olarak yaygın olarak kullanıldığını görmekteyiz.
Diksiyon derslerinin temelinde kelimelerin doğru telaffuz edilmesi kadar kaynak dildeki anlamlarında kullanılması da önem verilen bir husustur. Bu derslerde sıkça anılan kelimelerden ikisi “cefakâr ve cefakeş”e yer vermek istiyoruz. Arapça “cefa” sözcüğü ile Farsça “-keş” ekinin birleşmesiyle türetilen “cefakeş” cefa çeken, sıkıntıya katlanan anlamındadır. “Cefakâr”da ise Farsça “-kâr” eki sözcüğe eziyet eden, edici anlamı katmıştır. Dolayısıyla bugün cefakâr kelimesini kullanırken kastettiğimiz anlam galat içermektedir. Fakat TDK Türkçe Sözlük’te “cefakâr”ın ikinci anlamı olarak “eziyet çeken, cefakeş”in kendisine yer bulduğunu görmekteyiz. Ne kadar ısrarcı olursanız olun halk arasında yerleşmiş bir sözcüğün kullanımını değiştirmek çok güçtür. Fakat bilinmesi önemlidir.
Bugüne geldiğimizde ise belki de en taze galat-ı meşhurlarımızdan biri “halis” sözcüğü. Sözlüklerdeki anlamının tamamen dışında yeni bir anlamla sosyal medyada sıklıkla kullanıldığını gördüğümüz kelime, dil kullanımına dair hassasiyet gösterenlerce galat-ı fahiş hükmünde görülerek ucube bir kullanım olarak değerlendiriliyor. “Hilesiz, katkısız, katışıksız, eksiksiz, tam” anlamına gelen halis, sosyal medyada bazen “gerçek” sözcüğünün yerine bazense “halüsinasyon” kelimesinin kısaltması olarak kullanılmaktadır (Halis sözcüğünün anlamına odaklandığımız yazımıza da göz atabilirsiniz).
“arkadaşlar fazla ağlamaktan halis görüyorum sanırım”
arkadaşlar fazla ağlamaktan halis görüyorum sanırım https://t.co/b9yzUSWbnB
— beyz. (@inthedaisy) May 29, 2022
“Sıcaktan halis görüyorum.”
sıcaktan halis görüyorum
— Furkan (@furkanaakyuz) May 30, 2022
“Tüm itüye bu kartın dağıtılması halis mi”
Tüm itüye bu kartın dağıtılması halis mi pic.twitter.com/K5r6ParvAi
— buse (@buseeakar) May 27, 2022
“fotoğrafların güzellikleri halis mi ya”
fotoğrafların güzellikleri halis mi ya pic.twitter.com/7al2V7SBZ2
— yelis (@yeliish) October 11, 2022
Galatı meşhur da olsa yanlışın kullanılmaması gerektiğini ve sözün aslının korunmasını, muhafaza edilmesini savunanların sayısının da az olmadığını belirtmek gerekir. Bugün şiddetle karşı çıktığımız dil yanlışları yaygınlaştıkça kabul görür hâle gelecek ve doğru olmasa da halk ağzına yerleşecektir.
Yanlış yazım için “galat-ı meşhur lugat-ı fasihten evladır” denmez… Elbet “takılacağız”… Her şeyi boşverir olduk https://t.co/bzuSQuE60y
— Sedef Kabaş (@SedefKabas) December 22, 2015
Galat-ı meşhur lugat-ı fasihten evlâdır denilerek yanlışın meşru hâle getirilmesi her durumda geçerli midir? Örneğin mütavazi şeklinde mi yazıp okumalıyız? Yaygınlığına baktığımızda “mütevazi” sözcüğü “mütevazı”ya nazaran çok daha fazla kullanılır durumdadır. Burada en azından aydınların, dil hassasiyeti geliştirmiş olanların dikkat etmesi öneriliyor. “Birbirine katmak, katıştırmak” anlamını taşıyan “mezcetmek” yerine bir sözü gerçek anlamı dışında kullanmak manasına gelen “meczetmek” sözcüğünün kullanıldığını görmekteyiz. Sözün aslını bilenlerin galata tevessül etmemesi, sözün hakikatini vermesi önemlidir.
Galat-ı meşhurlara karşı olan bakış açısını iki grupta toplayabiliriz:
- Dilin değişimine hoşgörüyle yaklaşanlar
Onlara göre lisan, insan için vardır. Dil kendisine hangi yolu bulduysa, nasıl bir değişime uğradıysa evlâ olan odur. Kabullenilmeli ve kullanmakta beis görülmemelidir.
- Muhafazakâr dilciler/Dili muhafaza ediciler
Dil, değişse de yanlışı doğru kılarak yanlışın bir parçası hâline gelinmemelidir görüşünü savunanlar, sözcüğün doğrusu biliniyorsa kullanılmalı, bu konuda ısrarcı bir tutum sergilenmelidir, anlayışındadırlar. Öte yandan bu grupta yer alanlar yanlışta ısrar edenlerin her surette düzeltilmesi gerektiğini düşünürler.
Bunun dışında bu görüşleri ayrıntılı olarak ele alan Prof. Dr. Emin Eminoğlu (2011) yazarların galat ve galatat hakkındaki görüşlerini özetleyerek şu şekilde vermiştir:
-
Bir dilden başka bir dile alıntılanmış sözcükler, alan dilde kabul gördüğü biçimiyle kullanılmalıdır. Bunların sözlüklere alınmasının sebebi, asıllarını ve kökenini göstermektir.
-
Alan dilde az kullanılan ve yaygınlık kazanmayan yanlışlar, değiştirilebilir. Bunları düzeltmek gerekir.
-
Tercüme yoluyla dile giren sözcükler, alan dilde değişikliğe uğrayabilir. Bu değişiklikler, anlamı bozuyorsa bunlar aslı gibi yazılmalıdır.
-
Galatlar, bilim adamlarınca kullanılabilir ama bilinmeden yapılan yanlışlar vardır ki bunlar ayıplanır. Ölçü, okuryazarlarca kullanılmak ve yaygınlaşmaktır.
-
Nakil yoluyla değil de ödünçleme yoluyla alınan sözcüklerdeki bazı yanlışlıklar kesinlikle kullanılmamalıdır.
-
Galatların bir kısmı halk için bir kısmı havas içindir.
-
Galat ile sahihi birbirinden ayırmak gerekir.
-
Ana dilin kuralları herkesçe bilinmelidir.
-
Halk gibi konuşmaya çalışarak dili yanlış kullanmak dili bozar.
Kaan Hasan Halıcı’nın “Günümüz Türkiye Türkçesinde Meşhur Galatlar” başlıklı yazısından ve diğer bazı galat sözlüklerinden hareketle
Galat-ı Meşhûr Örnekleri
Kaynak dilde çokluk anlamı taşıyan kelimelere Türkçe “-lar/-ler” çokluk eki getirmek
- Edebiyat tekili edebi
- evlât(lar) tekili Ar. Veled
- meşrubat(lar) tekili Ar. Meşrube
- ıslahat(lar) tekili Ar. Islah
- inşaat(lar) tekili Ar. İnşa
- mâlumat(lar) tekili Ar. Malum
- vukuat(lar) tekili Ar. vuḳū
- abdal(lar) tekili Ar. bedil (bedel)
- evham(lar) tekili Ar. vehim
- acâyip(ler) tekili Ar. acib (ilginç)
- evliya(lar) tekili Ar. veli
- ahbap(lar) tekili Ar. habib
- evrak(lar) tekili Ar. vakar
- ahlak(lar) tekili Ar. hulk (huy)
- evsaf(lar) tekili Ar. vasf (sıfat)
- akrabâ(lar) tekili Ar. karib (yakın)
- fukarâ(lar) tekili Ar. fakir
- akran(lar) tekili Ar. karin (eş, dost, yakın)
- hademe(ler) tekili Ar. hâdim (hizmetkâr)
- ambar(lar) tekili Ar. nibr
- havâdis(ler) tekili Ar. hadise (olay)
- erzak(lar) tekili Ar. rızık
- talebe(ler) tekili Ar. talib (isteyen, öğrenci)
- esnaf(lar) tekili Ar. sınıf
- tüccar(lar) tekili Ar. tacir (ticaret yapan)
- eşkiyâ(lar) tekili Ar. şâki (haydut)
- ukalâ(lar) tekili Ar. âkil (akıllı)
İki Aynı Anlama Gelen Kelimenin Beraber Kullanılmasıyla Yapılan Meşhur Galatlar
- Küçük / ince nüans: Nüans zaten küçük bir fark demektir. Bu nedenle “küçük” sıfatı gereksizdir.
- Mesire yeri: Mesire “gezilen yer” anlamına geldiğinden yer kelimesi gereksizdir.
Zamanla Bozularak Galatlaşmış Deyimler ve Atasözleri
Galat olarak kullanılan atasözleri ve deyimlerde dikkat çeken nokta genellikte galat unsurunun alıntı kelimelerde olmasıdır. Zamanla toplum alıntı veya anlamını unuttuğu eskimiş kelimeleri, konuştuğu ve ana dili olan günümüz Türkçesindeki kelimelere benzettiği şekilleriyle kullanmıştır.
Örnekleri şöyle sıralayabiliriz:
- Ana gibi yar, Bağdat gibi diyar olmaz: Doğrusu “ane gibi yar, Bağdat gibi diyar olmaz”dır. “Ane” o dönem Bağdat yakınlarındaki ünlü bir uçurumun adından gelmektedir.
- Su küçüğün, söz büyüğün: Doğrusu “sus küçüğün, söz büyüğündür”.
- Geçti Bolu’nun pazarı sür eşeği Niğde’ye: Doğrusu “Geçti Bor’un pazarı, sür eşeği Niğde’ye”dir. (Bor: Niğde’nin bir ilçesidir.)
- Sükûtu hayale uğramak: Doğrusu “sukutu hayale uğramak”tır. Sükût: sessizlik, sukut: kırılmak, parçalanmak anlamına gelir.
- Aptala malum olurmuş: Doğrusu “abdala malum olurmuş”tur.
- Ateş olsa cürmü kadar yer yakar: Doğrusu “Ateş olsa cirmi kadar yer yakar”dır. Cirim hacim,ebat, cüsse anlamına gelmektedir. Cürüm ise suç, kabahat anlamını taşımaktadır.
- Azimle sıçan duvarı deler: Doğrusu “azimli sıçan (hayvan) duvarı deler”dir.
- Cinnet geçirmek: Doğrusu ise cinnet getirmektir.
- Elinin körü: Doğrusu “ölünün kûru”. Kûr mezar demektir. (Ali Seydî akt. Kültüral 2008; 73)
- Enikonu: Doğrusu “önü sonu”dur. (Mustafa İzzet akt. Kültüral 2008; 77)
- Göz var, nizam var: Doğrusu “göz var, izan var”dır. İzan anlama yeteneği anlamındadır.
- Güzele bakmak sevaptır: Doğrusu “güzel bakmak sevap”tır (Sedat Balyemez’den itiraz).
- İnce eleyip sık dokumak: Doğrusu “ince eğirip sık dokumak”tır.
- Kelli felli: Doğrusu “kerli ferli”dir. Ker kuvvet, fer iktidar anlamına gelmektedir. Kel saçı olmayan, fel ise yarmak anlamına gelmektedir.
- Kısa kes Aydın havası olsun: Doğrusu “kısa kes Aydın abası olsun”dur.
- Saatler olsun: Doğrusu “sıhhatler olsun”dur.
- Şok olmak: Doğrusu şoke olmaktır.
- Zürafanın düşkünü, beyaz giyer kış günü: Doğrusu “zürefanın düşkünü, beyaz giyer kış günü”dür. “Zürefa” zarif kelimesinin çoğuludur.
Alıntı Kelimelerin Anlamının Bozulmasıyla Oluşan Galatlar
- Bendeniz: Bu sözcüğün ne “ben” adılıyla, ne de “deniz”le bir ilgisi vardır; ancak sondaki “-niz” eki Türkçedir. “Bende”, Farsçada, “kul, tutsak” anlamına gelmektedir. Yani kişi kendini sunarken – eski dönemlerin nezaketiyle -, “Ben kulunuz X kişi,” diye sunması gibi konuşmalarla geçmişten günümüze gelmiştir.
- Boa (Boğa Yılanı): Halk arasında boğa yılanı olarak galat kullanılan yılanın türü aslında“boa”dır ve Afrika dillerinden dilimize geçmiştir. “Yılanı” kelimesi ise gereksizdir.
- Namahrem: Bu kelimenin günümüz Türkçesinde “gizli” anlamında kullanılması bir galattır. Mahrem gizli demektir. –“Na” Farsça olumsuzluk ekidir. Böylelikle “namahrem” kelimesi“gizli olmayan” anlamı taşımaktadır.
Kamus-i Türki’den bazı örnekler:
- begenmezlik s. [ve ġl: begenmemezlik]
- bilmezlik s. || bilmezlige gelmek [bilmemezlig edémemeli] çekememezlik
- ṭonanma (طونانمه] (yā-ḫudṭonanma (طوننما (ve ġalaṭı: donanma (دونانمه) [.(s. 912/a-b)
- ṭoñuz s. [Ġalaṭzebān-zedi: ṭomuz] (s. 904/a)
- felāket s. [«felek»denmüştaḳ Ar. bir kelime gibi ḳullanılıyorsa da, ʿArabīolmayub uydurma ve yañlış bir lüġatdir.] (s.1002/c)
- ġıdıḳlamaḳfl. [Bunuñṣaḥīḥi: ġıcıḳlamaḳdır.] (s. 973/a)
- ḳayyimsẕ. Ar. [«ḳıyām»danṣş. — Ġalaṭ-ı fāḥiş olaraḳ zebān-zedi: ḳayyūm] (s. 1132/a) ḳayyūm ṣ. sẕ. Ar. [«ḳıyām»dansmb.] [«ḳayyim» yerine ḳayyūm telaffuẓ-ı ʿāmiyāne siġalaṭ-ı fāḥişdir.] (s. 1133/c)
- mundar ṣ. [«murdār»danġalaṭ.] ba: murdār. (s. 1413/c)
- sürc s. [ʿArabīẓannıyla «sürc-i lisān» démekḫaṭādır.] (s. 742/c)
- şimşir s. Ġalaṭ olaraḳ çimşir aġacına dérler. ba: çimşir. (s. 786/a)
- masal: Ar. “mesel” den galat: Çocuklara söylenen hikâye.