1939 Erzincan Depremi’nin Ardından Yaralılara Yardım Etmeleri İçin Serbest Bırakılan Mahkumların Kaçmadıkları İddiası
DOĞRU
Ancak Anlatı İle Gerçekler Biraz Farklı
Malumatfuruş‘ta açık kaynaklardan yanlışlanabilecek somut iddiaları ele almaya gayret ediyoruz. Ancak bu defa incelediğimiz iddianın -ufak farklılıklar barındırsa da- doğru olduğunu fark edince bu ilkeden taviz vererek bu incelemeyi yayımlamaya karar verdik.
Konumuz: 1939 Erzincan Depremi sonrasında serbest bırakılan mahkumların kaçmadığı iddiası.
Hapishanedeki mahkumların depremin ardından enkaz yardım çalışmalarına katılmaları şartıyla gündüzleri serbest bırakılmaya başlandığı ve hiçbir mahkumun kaçmadığı iddiasını içeren bazı paylaşımlar şu şekilde:
“1939 Erzincan Depremi sonrasında dönemin Erzincan Savcısı İzzet Akçal, mahkumlarla bir konuşma yaparak onları yardım etmeleri için serbest bırakır. Tek bir koşulu vardır, “Hiçbiriniz kaçmayacaksınız. Canla başla çalışıp işiniz bitince de cezaevine döneceksiniz.’’ der.
Mahkümlar, büyük fedekarlık göstererek günlerce depremzedeler için çalışır ve sonrasında eksiksiz olarak cezaevine dönerler. Bir mahkum bile firar etmez. Kurtarma ve yardım çalışmalarına katılan bu mahkumlar, devlet tarafından 1940’da çıkarılan özel bir kanunla affedildiler.”
“Her deprem gündeminde aklıma gelen mevzu; 1939 Erzincan depreminde yaralılara yardım etsinler diye mahkumları 1 günlüğüne serbest bırakmışlar, gün sonunda hepsi tek fire olmadan hapishaneye dönmüş. İşte kim olduğundan statünden diğer tüm özelliklerinden bağımsız bi şey insanlık”
“1939 Erzincan depremi O tarihte maddi şartlar ve müdahale sistemi yeterli olmadığından il savcısı riske girip depremzedelere yardım etmeleri için mahkumları 1 günlüğüne serbest bırakır O gün, görev yapan mahkumlardan hiç biri firar etmez Özel bir kanunla affedilirler”
Türkiye Tarihinin En Acı Depremi 1939’da Erzincan’da Meydana Geldi
Ülkemizin en acı ve en büyük depremi 81 yıl önce 27 Aralık 1939 tarihinde Erzincan’da yaşandı. 27 Aralık 1939 tarihinde saat 02:00 sularında meydana gelen yüzey dalgası büyüklüğü 7,9, Richter ölçeğine göre büyüklüğü 7,2 olan Erzincan merkezli deprem sonucunda toplam 32.962 vatandaşımız hayatını kaybetmiş, yaklaşık 100.000 vatandaşımız da yaralanmıştı. Oluşan çok şiddetli yer sarsıntısının etkisiyle -çoğu kerpiçten yapılan- 116.720 bina yıkılmıştı. 1939 Erzincan Depremi, sadece Erzincan’ı değil tüm ülkeyi etkilemiş ve toplam alanının 1/20’sinde hasara yol açmıştı. Kış şartlarında dış dünyayla bağlantısı kesilen Erzincan’da tam anlamıyla bir can pazarı yaşanmıştı. Kış şartlarının ve deprem nedeniyle iletişim ağlarının kopması sebebiyle bu zorlu coğrafyaya gereken yardım da vakitlice gönderilememişti.
1939 Erzincan Depreminin Basına Yansıması
27 Aralık 1939 Erzincan Depremi, Ulus Gazetesince “Müthiş bir zelzele felaketi oldu” manşetiyle haberleşmişti.
Cumhuriyet Gazetesi ise Erzincan’da meydana gelen depremi 28 Aralık 1938 tarihli sayısında “Şiddetli zelzele neticesinde Erzincan tamamen enkaz yığını haline geldi” manşetiyle okurlarına aktarmıştı.
Tan Gazetesinin 28 Aralık 1939 tarihli sayısına “Erzincan Civarı Korkunç Bir Zelzele Felâketine Uğradı” manşetini atmıştı:
Akşam Gazetesi ise “Erzincan vilâyeti ile Kemah bir enkaz yığını halini aldı” başlığını atmıştı.
Ulus Gazetesi 31 Aralık 2019 tarihli sayısının manşetinde Erzincan’da yaşanan felaketin boyutlarını “Erzincan’da ölü miktarı yüzde 50!” manşetiyle aktarmıştı.
Depremin ardından Cumhurbaşkanı İsmet İnönü de bölgeye intikal ederek vaziyeti yakından müşahede etmişti.
Mahkum ve Tutukluların Serbest Kalması Pek İddia Edildiği Gibi Değil
Kurtarma ve enkaz kaldırma çalışmalarında bulunmaları için Erzincan hapishanesinde bulunan tutuklu ve mahkûmların cezalarının ertelenmesi ve serbest bırakılmaları, eşine pek rastlanmayan bir durum teşkil etmiştir. Ancak, tutuklu ve hükümlülerin depremin ardından yardım çalışmalarına katılması sürecinde yanlış algılanan husus, mahkumların serbest kalma anıyla ilgili. Kaldıkları cezaevi yıkılan mahkumlar depremin hemen ardından kaçma fırsatları bulunduğu hâlde kaçmamışlardı. Tutuklu ve hükümlülerin serbest bırakılmalarının kaynağı savcının aldığı karar değildi.
Meydana gelen şiddetli depremin ardından şehirde ayakta kalan az sayıda bina arasında Erzincan Cezaevi yer alamamıştır. Cezaevi binasının aldığı ağır hasarın etkisiyle yıkılmasıyla birlikte mahkumların bazıları yaşamını yitirirken geri kalanı serbest kalmıştır.
Tek duvarı dışındaki tüm duvarlarının yıkıldığı aktarılan hapishane nedeniyle bazı mahkûmların vefat ettiği, ekseriyetinin ise açıkta kaldıkları; ancak, hiçbirinin kaçmadığı bir gazete haberinde şöyle aktarılmıştı (Akşam, “Erzincandan lzmire gelen bir yaralı anlatıyor“, 3 Ocak 1940):
“Umumi hapishanenin duvarları yıkıldığı için bütün mahkûmlar açıkta kalmıştı, fakat ne gariptir ki bunlardan bir tanesi bile kaçmamış ve kaçmağa teşebbüs etmemişti. Mahkûmlardan telef olanlar da vardı. Erzincan müddeiumumisi B. İzzet bu mahkûmların hepsini bir araya topladı. Aralarında İmralı hapishanesinden getirilmiş 40 kadar mahkûm da vardı.”
Erzincan Hapishanesinden sağ kurtulan tutuklu ve hükümlüler, kurtarma çalışmalarına önemli katkı sunmuştu. Bu yönde dönemin yayınlarında birçok anlatıya erişmek mümkün.
Erzincan Cezaevi dışında barakalarda kalan inşaat işlerinde çalışan 50 kadar mahkumun depremden etkilenmediği ve kaçmak yerine kurtarma çabasına girişerek 1000’den fazla vatandaşın hayatını kurtardıkları, hatta kurtardıkları vatandaşları kendi barakalarında barındırdıkları bilinmektedir. Son Posta’da yayımlanan “fedakâr mahkumlar” başlıklı haberde bu durum şöyle aktarılmıştı (Son Posta, 4 Ocak 1940):
“Erzincandan buraya nakledilen yaralılarla görüştüm. Bunlar, Erzincanda inşaat işlerinde çalışan 50 kadar mahpusun gösterdikleri fedakârlıktan hayranlıkla bahsetmektedirler. Yaralıların verdikleri malumata göre bu fedakâr mahkûmlar cezaevinin dışında bir takım barakalarda yatıyorlarmış. Zelzele gecesi bunlara bir şey olmamış.
Bir anda mahalleler arasında dağılan bu mahpuslar birçok tehlikeleri göze alarak maili inhidam evlere dalmışlar, yahud yıkılan enkazı kaldırmışlar, 1000 kişiden fazla vatandaşı muhakkak bir ölümden kurtarmışlardır. Mahkûmlar kurtardıkları vatandaşları kendi barakalarında da iskan etmişlerdir.
Bu fedakâr mahkûmlar kaçabilirlerdi. mahkûm olmalarına rağmen her Türk gibi bunlar da vazife karşısında kaçmadılar.”
Yıkılan Erzincan Hapishanesi’nden sağ kurtulan tutuklu ve hükümlülerin ilk anda kaçma fırsatları varken kaçmadıkları, Erzincan Savcısının talimatları ile enkaz kurtarma faaliyetlerine katıldıkları Tan Gazetesinde yayımlanan “Kurtulan Mahkumlar İş Başında” başlıklı haberde şöyle aktarılmıştı (Tan, “Kurtulan Mahkumlar İş Başında“, 3 Ocak 1940):
“Zelzeleden umumî hapishane tamamen yıkıldığı için mahkûmlardan bir kısmı, yani ölümden kurtulabilenler açıkta kalmışlardı. Fakat kaçmadılar, Erzincan müddeiumumîsi İzzet geldi. Mahkûm ve mevkuflardan sağ kalanları topladı. Bunların arasında İmralı hapishanesinden nakledilmiş 40 mahkum da vardı. Hepsine vazife verdi. Ve hepsi felâketzedelere yardım için çok büyük gayret göstererek, geceli gündüzlü çalıştılar. Enkaz altından birçok cesetler çıkardılar, yüzlerce yaralıyı kurtardılar.”
Dönemin Erzincan Cumhuriyet Savcısı İzzet Akçal’ın mahkumları toplayarak “Sizi şimdi kurtarma çalışmalarında görev almak üzere serbest bırakacağım. Aranızda civar köylerden olanlar varsa iki günlüğüne köylerine gidip, ailelerini görebilirler. Ancak bir koşulum var; hiçbiriniz kaçmayacaksınız. Canla başla çalışacaksınız. İşimiz bitince cezaevine döneceksiniz” dediği iddia edilmektedir (Abdullah Bozdemir (1999). “1939 Erzincan Depremi”, Hürriyet, “İnsanlık Dersi”, 18 Ağustos 1999’dan aktaran Can Yavuz (2015). “1939 Erzincan Depremi Kurtarma Çalışmalarında Yer Alan Mâhkumların Affı Bağlamında Türkiye’deki Af Uygulaması”).
Cumhuriyet’te yayımlanan Mekki Said Esen’in hazırladığı haberde yıkılan Erzincan Cezaevi’nden sağ kurtulan mahkûmların enkaz kurtarma faaliyetlerinde çalıştıkları ve akşam sayıldıkları şu şekilde aktarılmıştı (Cumhuriyet, “Sen Sağol Paşam“, 6 Ocak 1940):
“Akşam karanlığı çöküyor. Az ileride toplanarak sıraya dizilmiş adamlar gördük: Erzincan hapishanesinden sağ çıkan mahkûmlar! Hepsi açıktalar, sabahtan akşama kadar enkaz arasından insan kurtarmaya çalışıyorlar. Bugünkü işlerini bitirerek, tam saatinde Müddeiumuminin karşısında toplanmışlar.
Birer birer sayıldı: Tamam!
Bir mahkûm:
– Tamam tabii, dedi. Böyle günde eksilen yalnız hapishaneden değil, millet hizmetinden kardeşine yardımdan, insanlıktan kaçmış olur. Bu ise alçaklıkların en büyüğüdür ve katil de olsa, hiçbirimizin suçu böyle bir cinayetten daha ağır olamaz!”
Erzincan savcısı tarafından yıkılan hapishaneden sağ kurtulan mahkumlara ailelerine yardım etmek üzere izin verildiği de basına yansıyan haberler vasıtasıyla anlaşılmaktadır.
Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün trenle Erzincan’a doğru hareket ederken Kemah’ta verilen mola esnasında Erzincan Cezaevi’nden bir hükümlü ile diyalogu da bu hususu doğrulamaktadır. Cumhuriyet’te yayımlanan Mekki Said Esen’e ait haberde Erzincan Hapishanesi’nde kalan bir hükümlünün yardım çalışmalarına katılan mahkumlar hakkında bilgi sunduğu ve başsavcının verdiği izinle Kemah’taki ailesini kurtarmak üzere hareket ettiğini aktardığı görülmektedir (Cumhuriyet, “Müddeiumumiden izin alarak Kemaha çocuklarını aramaya gelen bir mahkum Millî Şef’e neler anlattı?”, 6 Ocak 1940).
Bahse konu haber metni şu şekildedir:
Kemahta Reisicumhurumuz trenden indiler. Zelzelenin tahribatı hakkında sualler soruyorlardı. Kalabalık arasında birinin Erzincanın feci vaziyetini bildiği, muhaverelere gösterdiği alakadan anlaşılıyordu. Milli Şefimiz kendisini çağırdılar:
– Oradan mı geliyorsun?
– Erzincandan geldim. Gene Erzincana gidiyorum. Katilden altı buçuk seneye mahkûmum, adım Osmandır. Hapisane başımıza yıkıldı. Kurtulabilen arkadaşlarla vakit kaybetmeden enkazı temizlemeğe koyulduk. Bazı taraflarda yangın başlamıştı. Biz ancak yakından sesi gelenleri kurtarabiliyorduk. daha derinde kalanlara gücümüz yetmiyordu…
– Buraya niçin geldin?
– Çocuklarım Kemahta otururlar. Köyümüz de zelzeleye uğradı. Müddeiumumiden izin alarak onları kurtarmaya çıktım.
– Çocuklarına bir zarar olmuş mu?
Mahkumun yüzünde acı bir tebessüm belirdi. Başını öne iğdi, sadece
– Sen sağol Paşam! dedi.
Erzincan’da gördüklerini aktaran Nusret Safa Coşkun, mahkumların hapishaneleri yıkıldığı hâlde kaçmadıklarını, deprem enkazını kaldırmaya çabaladıklarını şöyle aktarmıştı (Son Posta, “Erzincanda neler gördüm?“, 5 Ocak 1940):
Ordu Müfettişliği binasının önündeyim. Koca bina mukavva bir kutu gibi yamyassı olmuş. Sağlam bir duvar kalmış. Üzerinde Atatürkün büyük bir camlı resmi ayakta duruyor. Duvara cama reme bir şey olmamış.
Müfettişliğin karşısındaki sokakta hummalı bir tarama faaliyeti. Mahkûmlar enkazı kaldırmağa uğraşıyorlar. Evet mahkûmlar. Hapishanenin kapısı değil, dört duvarı indiği hâlde kaçmıyan, kaçmaya teşebbüsü akıllarına getirmiyen, kazmayı, küreği omuzlıyarak; dört gün dört gece aç, susuz, uykusuz yüzlerce vatandaşın hayatını kurtaran mahkûmlar. Bir tanesi bile kaçmamış…
Müddeiumumî geçerken sesleniyorlar:
– Merak etme efendi, bıraktığın gibiyiz.
Mahkumların kaldıkları hapishane yıkıldığı hâlde kaçmak yerine yardım elini uzattıkları depremzedeler arasında ağır ceza hakimi de bulunmaktaydı. Erzincan Hakimi, mahkumlar tarafından kurtarılmasını şöyle anlatmıştı (Vakit, “Felaket içinde Türk büyüklüğü“, 3 Ocak 1940):
Şimdi Ankara Memleket hastanesinde yatan Erzincan hâkimi:
– Kıyamet koptu sandık. İçinden çığlıklar kopan enkaz arasında kaldık. Beni, karımı, çocuklarımı mahpuslar kurtardı.
Enkaz altından çıkan yaralıların yardımına koşan mahkumların, kendi üzerlerindeki elbiseleri yaralılarla paylaştıkları ve mahkum paltolu yaralıların etrafta dolaşmasının dikkat çektiği bilinmektedir.
Deprem bölgesinde yapılan röportajlarda rastlanan bu yönde bir beyan şu şekildedir (Tan, 10 Ocak 1940):
Kütahyalıdan ayrılışımdan bir gün sonra idi: İstasyon arkasındaki meydanlıkta, uzun boylu, sanşın, ve soluk, adeta ölgün benizli bir genç gördüm. Üzerinde bir mahkum esvabı vardı. Sokularak sordum:
– “Sen neden yatıyordun?”
O bir iftiraya uğramış gibi reddetti:
– “Ben mahküm değilim!”
Gözlerim hayretle açıldı:
– “Ya bu elbise?”
O gözbebekleri minnetle parlıyarak üzerindeki esvabın hatırasını anlattı:
– “Beni, evimin enkazı altından bir mahkum kurtardı. Yatağundan çıkarıldığım için, cırılçıplaktım. Tirtir titrivordum. Soğuktan öleceğim muhakkaktı. O zarman beni kurtaran adam üzerindeki ceketi çıkarıp zorla sırtıma giydirdi. Ve: “Mahkum elbisesidir amma aldırma… Dedi… Evvela canını kurtar, sonra bu esvabın sana ait olmadığını ispat edebilirsin. Vakıa bunun adı soğuktur amma, iyi ısınacaksın: Halis çuhadır, insanı ateş gibi tutar!”
Vakit Gazetesinden Hakkı Süha Gezgin kaçmak yerine depremzedelere yardım eden mahkumlar hakkında “Erzincan mahkûmlarını -insan adaleti, kanun terazileri ne derlerse desinler- ben, bütün günahlarından sıyrılmış görüyorum. Bunda milli gururu okşayacak bir büyüklük var.” yorumunda bulunmuştu (Vakit, “Felaket içinde Türk büyüklüğü“, 3 Ocak 1940).
Erzincan Depremi sonrasında enkaz çalışmalarına yardım edenler sadece kaldıkları hapishane yıkılan mahkum ve mevkuflar değildi. Ankara Cezaevi’nden 100 mahkum da Erzincan’a enkaz kaldırma çalışmalarına katılmak üzere gönderilmişti (Son Posta, 10 Ocak 1941).
Deprem Nedeniyle Cezaların İnfazı Ertelenmişti
Erzincan’da meydana gelen felaketin etkisiyle deprem bölgesinde cezai soruşturma ve infaz işlemlerinde aksama yaşanmıştı. Kolluğun ve adlî makamların yaşadığı suç takibi, delil toplama ve muhafaza etme gibi işlemlerdeki sorunlar nedeniyle Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne (TBMM) deprem bölgesindeki ceza infaz işlemlerinin ertelenmesi için bir kanun teklifi sunulmuştu.
Adliye Vekili Fethi Okyar, mahkûm ve tutuklular hakkındaki infaz kararlarının tehirine ilişkin kanun tasarısı hakkında Meclis konuşmasında önergenin sebeplerini deprem nedeniyle cezaevlerinin yıkılması ya da içinde durulmayacak ölçüde hasara uğraması nedeniyle mahkûm ve tutukluların açıkta kalmış olmaları ile mahkûm ve tutukluların felaketten etkilenen ailelerine yardım etmelerinin sağlanması olarak aktarmıştır. Okyar’ın Meclis’teki konuşmasında kullandığı ifadeler şu şekildeydi (TBMM Zabıt Ceridesi, Devre 6, Cilt 8, İçtima Senesi 1, Sf: 36-37):
“Efendim bu kanun layihasını meclise sevketmek için Hükümeti tahrik eden sebepleri biraz izah etmek isterim. Malumu aliniz zelzele felaketine uğramış olan birçok yerlerde ceza evleri yıkılmıştır ve birçok yerlerde de ceza evleri içinde durulamayacak kadar hasara uğramıştır. Bu suretle birçok mahkum ve mevkuflar açıkta kalmışlardır. Kışın bu şiddetli zamanında bunları açıkta ve çadır altında muhafaza etmekteki müşkülatı takdir buyurursunuz. İkinci bir sebep de; insani bir mülahazadır. Bu mahkum ve mevkuflar herkesle beraber aynı suretle felakete uğramış olan ve evleri yıkılmış bulunan birer ailenin istinadgahı addolunabilir. Bunlar hiç olmazsa felakete uğramış olan ailelerinin yanında bu zamanda bulunup da onlara az çok yardım ederlerse, elbette faydalı olur. Bu itibarla mevkuflar hakkındaki tevkif müzekkerelerinin ve mahkumlar hakkındaki mahkumiyet kararlarının tehiri infazını teklif ettik”
Deprem bölgesindeki ceza hükümleri ile tutuklama kararlarının infazının ertelenmesine ilişkin hazırlanan kanun tasarısına ilişkin gerekçede de aynı hususlar şu şekilde aktarılmıştı:
Zelzele mıntıkasındaki ceza. evlerinin bir kısmı yıkılmış bir kısmı da istifade olunmayacak- surette hasara uğramıştır. Ciddî surette hasara uğrayan ceza evlerinde mahkûmlarla) mevkuflarm muhafazaları, iaşeleri ve inzibatlarının temini imkânsız veya tehlikeli bir hal almıştır. Bazı-yerlerde de mahkûmlarla mevkuflar açıkta kalmıştır. İklimin şiddeti dolayısile hayatları tehlikeye maruzdur. Zelzele mmtakası geniş olduğu için bunların bu mıntaka haricine Sakilleri de vesaitsizlik ve orada husule gelen yeni şerait dolayısile müşkül ve bazı yerlerde imkânsız bir hal almıştır. Binaenaleyh bu mıntakada müsaid bir vaziyet husule gelinceye kadar serbestilerinin iadesi hayat ve sıhhatleri noktasından en muvafık ve seri bir çare olarak düşünülmüştür. Mahkûmların’ serbest bırakılmamaları için Adliye vekâleti bütün imkânlara müracaat edecektir. Bunun için vekâlet ceza evlerinin gerek bina itibarile gerek bulundukları şehir ve kasabalarda zelzele üzerine husule gelen yeni şerait itibarile zaruret hâsıl olan yerlerde bu zaruretin devam ettiği müddetçe Heyeti Vekile kararile mahkûm ve mevkufların tamamı veya bir kısmı üzerinde kullanmak üzere bu kanunla selâhiyet almayı faydalı görmüştür. Ayni mülâhaza ile bu yerlerde zelzele vukua gelinceye kadar işlenmiş olan suçlar hakkındaki takibatın da müsaid vaziyet husule gelinceye kadar icra Vekilleri Heyeti kararile tehir olunabilmesi muvafık bulunmuştur.
13 Ocak 1940 tarihli 4409 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 3768 sayılı 10 Ocak 1940 tarihli “Zelzele mıntakasında ceza hükümlerile tevkif kararlarının infazının tehirine dair kanun” ile tutuklu ve hükümülerin cezalarının ertelenmesi yetkisi Adalet Bakanlığına verilmişti.
Bahse konu Kanun’un maddeleri şu şekilde idi:
Kanun No: 3768 Kabul tarihi: 10/1/1940
Madde 1 — 27 kânunuevvel 1939 tarihinde ve müteakib günlerde vukua gelmiş olan zelzeleden ehemmiyetli surette hasara uğrayan yerlerdeki mahkûm ve mevkuflardan bir kısmı veya tamamı hakkında verilmiş olan ceza hükümlerile tevkif kararlarının infazı müsaid vaziyet avdet edinceye kadar Adliye Vekâletince tehir olunabilir.
Madde 2 — Birinci maddenin tatbik edileceği yerlerle bu yerlerin hepsinde veya bazısında müsaid vaziyetin avdet eylemiş olduğu İcra Vekilleri Heyeti kararile tayin olunur.
Madde 3 — Bu kanun 31/12/1941 tarihine kadar mer’idir.
Madde 4 — Bu kanun neşri tarihinden muteberdir.
Madde 5 — Bu kanunun icrasına icra Vekilleri Heyeti memurdur.
Deprem Sonrasında Kurtarma Çalışmalarına Katılan Mahkumların Affına İlişkin Kanunlar
Zelzelenin yol açtığı enkaz altından can kurtarmak için cansiparane efor sergileyen mahkûmların cezalarının affı için TBMM’den bu yönde bir af kanunu çıkarılması beklentisi oluşmuş ve Meclis de harekete geçmişti.
Basına yansıyan af tasarısına ilişkin bazı haberler şu şekildeydi:
“İmralı’dan evvelce Erzincan hapishanesine gönderilmiş ve elli kadar mahkûm, Erzincan hapishanesinin yıkılması üzerinde sokaklara dağılarak iki bin kişinin kurtulmasına yardım ettiklerinden, kalan mahkûmûmiyet müddetlerinin affı Büyük Millet Meclisinden istenecektir.”
“Adliye Vekâleti, Erzincan felâketinde cansiparane hizmetleri görülen elli kadar mahkûmun isimlerini mahallinden istemiştir. Bunların geriye kalan mahkumiyet müddetlerinin affedilmesi için bir kanun lâyihası hazırlanacaktır.”
Bu beklenti çerçevesinde TBMM’de kabul edilen 3804, 3999 ve 4162 sayılı özel af kanunlarıyla toplam 277 mahkumun hapis cezalarının 4/5’i af edilmişti.
Erzincan Depreminin kurtarma çalışmalarına katılım sağlayan 241 mahkumun hapis cezalarının 4/5’i ve para cezalarının affına ilişkin 3804 sayılı 19 Nisan 1940 tarihli “27 kânunuevvel 1939 tarihinde ve müteakib günlerde vukubulan zelzelede felâkete uğrayanların kurtarılmasında fevkalâde hizmetleri görülen bazı mahkûmların cezalarının affı hakkında kanun” TBMM’de kabul edilmişti.
26 Nisan 1940 tarihli 4494 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 3804 sayılı Kanun’un maddeleri şu şekildeydi:
27 kânunuevvel 1939 tarihinde ve müteakib günlerde vukubulan zelzelede felâkete uğrayanların kurtarılmasında fevkalâde hizmetleri görülen bazı mahkûmların cezalarının affı hakkında kanun
Kanun No: 3804 Kabul tarihi: 19/4/1940
Madde 1 — Bağlı listede adları ve soy adları yazılı (241) mahkûmun mahkûmiyet müddetlerinin beşte dördü ve hukuku amme ve tazminat kabilinden olan para cezaları affedilmiştir. Bunların muhakeme
masraflar ile iaşe bedelinden olan borçları da terkin olunmuştur.Madde 2 — Bu kanunun inzibatî cezalara tesiri yoktur.
Madde 3 — Bu kanun neşri tarihinden muteberdir.
Madde 4 — Bu kanunun icrasına İcra Vekilleri Heyeti memurdur.
24/4/1940
Kanun tasarısı için Meclis oturumunda söz alan Erzincan milletvekilleri, mahkûmların deprem sornasında büyük gayret ve fedakârlık gösterdiğini belirterek, cezalarının tamamen affedilmesinin yerinde olacağını beyan etmiştir (Yenigün, 20 Nisan 1940).
TBMM’deki oturum esnasında Erzincan Milletvekili Abdülhak Fırat kanun tasarısına ilişkin “Biliyorsunuz ki, bu insanlar hakikaten hayatlarında bazı günahlar işlemiş, hatta can acıtmışlardır, fakat buna mukabil yüzlerce can kurtarmak suretiyle yararlıklar ve fedakârlıklar, ahlâkî birçok vasıflar da göstermişlerdir” ifadelerini kullanmıştı (Cumhuriyet, 20 Nisan 1940).
Adliye Encümeni Reisi ve Adliye Vekili’nin tamamen af keyfiyetinin asayiş bakımından doğru olmadığını aktarmasının ardından sunulan kesinleşmiş cezaların 4/5’inin affını öngören kanun teklifi aynen kabul edilmiştir.
Ancak 3804 sayılı Kanun ile getirilen aftan (cezalarının ya da soruşturmasının sonuçlanmaması sebebiyle) faydalanamayan Erzincan ve çevre illerdeki kurtarma çalışmalarına “feragat ve fedakârlıkla” çalıştığı tespit edilen ilave mahkumların bulunması sebebiyle 2 özel af kanunu daha çıkarılmıştır.
19 Nisan 1941 tarihli 4789 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 3999 sayılı 14 Nisan 1941 tarihli “27 kânunuevvel 1939 tarihinde ve müleakib günlerde vukubulan zelzelede felâkete uğrayanların kurtarılmasında fevkalâde hizmetleri görülen bazı mahkûmların cezalarının affı hakkında kanun” ile 32 mahkumun cezalarına da af getirilmişti.
5 Ocak 1942 tarihli 4998 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 4162 sayılı 26.12.1941 tarihli “27 kânunuevve l 1939 tarihinde ve müteakip günlerde vukubulatı zelzelede felâkete uğrayanların kurtarılmasında fevkalâde hizmetleri görülen bazı mahkûmların cezalarının affı hakkında kanun” ile 4 mahkumun da cezalarına aynı şekilde af getirilmişti.
Böylelikle, ilgili Kanun ekindeki listelerde ismi yer alan 273 mahkumun adam öldürmek, ölüme sebebiyet, yaralamak, dövmek, katle teşebbüs, gasp, ihtilâs, soygun, hırsızlık, sirkat, kız kaçırmak, kızlık bozmak, ırza geçmek, zina, emniyeti suistimal, yalan şehadet, sahte hüviyet taşımak, vazifede hakaret gibi suçlardan aldıkları hükümler Erzincan Depremi’nde gösterdiği çabalardan ötürü affedilmişti. Cezaları affedilen mahkumların (İmralı’dan gelenler haricindeki) büyük çoğunluğunun Erzincan, Erzurum, Erbaa, Şebin Karahisar, Aluçra, Fatsa, Niksar’dan olduğu aktarılmaktadır (Cumhuriyet, 19 Nisan 1940).
1939 Erzincan Depremi ve Mahkumların Salıverilmesi Hakkında Yanlış Bilgi Paylaşan Yazarlar
Sözcü yazarı Yılmaz Özdil 8 Kasım 2020 tarihli “İnsanlık destanı” başlıklı yazısında 1939 Erzincan Depremi esnasında Celal Bayar’ın Başbakan, Refik Saydam’ın ise İçişleri Bakanı olduğunu iddia etmişti:
“Birincisi…
Erzincan depremi olduğunda Celal Bayar başbakandı, 10’uncu hükümet işbaşındaydı, içişleri bakanı Refik Saydam’dı, bugünkü Faik Öztrak’ın dedesi Faik Öztrak bakan değildi, kabinede yoktu.
İkincisi…
Başbakan Celal Bayar, Erzincan depreminden bir ay sonra görevi bıraktı, 11’inci hükümet kuruldu, Faik Öztrak anca o zaman, yani depremden bri ay sonra içişleri bakanı oldu.”
Ancak, Özdil’in iddiası doğru değil. Erzincan Depremi gerçekleştiğinde Refik Saydam Başbakan, Faik Öztrak ise İçişleri Bakanı idi. Refik Saydam, 25 Ocak 1939 tarihinde devraldığı Başbakanlık pozisyonunu vefat ettiği 8 Temmuz 1942 gününe değin sürdürmüştü.
27 Aralık 1939 tarihinde saat 02:00 sularında meydana gelen Erzincan Depremi’nin hemen ertesi günü 28 Aralık 1939 günü yayımlanan Resmi Gazete‘de Faik Öztrak’ın Dahiliye Vekili, yani İçişleri Bakanı olduğu görülebiliyor. Faik Öztrak 26 Ocak 1939 – 07 Mayıs 1942 tarihleri arasında İçleri Bakanlığı görevini üstlenmişti.
Nâzım Hikmet’in 1929 Erzincan Depremi sonrasında kaleme aldığı Kara Haber başlıklı şiiriyle yazıyı noktalayalım…
Erzincan’da bir kuş var
Kanadında gümüş yok.
Gitti yarim gelmedi
gayrı bunda bir iş yok.
Oy, dağlar, dağlar, dağlar…
Aldı ellerine kanlı başını
karın ortasında Erzincan ağlar…
O ağlamasında kimler ağlasın…Kar yağar lapa lapa
tipidir gelir geçer…
Yan yana sırt üstü yatan ölülerakşam olur tandıramaz
ateşini yandıramaz
Gün ağarır, şafak söker
kimsecikler gitmez suya.
Ezilmiş başlarıyla ölüler
vardılar uyanılmaz uykuya.
Ses edip geceye beyaz taşından
kışlanın saati çaldı ikiyi.
Ne çabuk, lahzada bitti yaşamak.
Kimisi altı aylık,
kiminin sakalı ak,
kimi on üç, on dört yaşında;
kimi yola gidecek,
kimisi mektup bekler
yan yana sırtüstü yatan ölüler…Yayıkta yağ vardı, dövülemedi,
akpeynir torbaya koyulamadı,
hasret gitti ölüler
dünyaya doyulamadı…
Uyanıp kaçamadılar,
kuş olup uçamadılar,
açıldı kuyular kimse inemez.
Erzincan Beygiri rahvandır amma
ölüler ata binemez
yan yana sırtüstü yatan ölüler…
3 Yorumlar
Babam Mehmet Somer, annem ve ablam 1939 Erzincan depremini yaşamışlar, babam sırtına bir kalas düştüğü için yaralanmış, pijaması kan içindeymiş, soğukta kan kuruyunca vücuduna yapışmış..
Onları bir idam mahkumu kurtarmış, babama ceketini vermiş, sığınma yeri olan istasyona kadar ablamı sırtında taşımış, cebindeki tayın ekmeğini ablama vermiş, paylaştığınız gazete haberlerinden birinde babamın adı geçiyor zaten.
Ayrıca tedavi için gittiği İzmir’de Yeni Asır ve Akşam gazetelerinde de ropörtajları var.
Allah gizlerini tür felaketlerden korusun.
Erzincan depremi de çok büyük bir depremdi. Allah bir daha böylé felâketler yaşarmasın.