Yeni Şafak Gazetesi Köşe Yazarı Yusuf Kaplan’ın 20 Yıldır FETÖ Tehlikesini Yazdığı İddiası Gerçeği Yansıtmıyor
Yeni Şafak Gazetesi köşe yazarı Yusuf Kaplan, Habertürk Gazetesi’nden Kübra Par’a verdiği ve 11 Haziran 2017 tarihinde yayınlanan demecinde “KHK’lar ile görevden almaları eleştirmeniz çok yankı uyandırdı” değerlendirmesine yanıt olarak, yıllardır FETÖ tehlikesini yazdığını şu sözlerle iddia etmişti:
“Ben bunları yazıyorum ama çok riskli. O kadar berbat bir dönem var ki anında FETÖ’cü damgası yiyorsunuz. 15-20 yıldır FETÖ’yü eleştiren yazılar yazıyorsunuz ama bu damgayı yiyorsunuz. Bunu kripto FETÖ’cüler yapıyor. Türkiye’de şu an seyreden manzara iyi değil. Türkiye’yi zor durumda bırakacak tutuklamalara kalkışılmaması gerekiyor.”
Kendisine yöneltilen eleştirilere Yusuf Kaplan, Yeni Şafak’ta 3 Ekim 2016 tarihinde yayınlanan “Ben de FETÖcüysem, bu ülkede FETÖcü olmayan yok demektir!” başlıklı yazısında “Oysa bu ülkede FETÖ hareketini bu gazetenin kurulduğu 1994 yılından itibaren İslâm’ı Protestanlaştırma Projesi olarak 20 küsur yıldır en çok tartışan ve eleştiren yazar benim Türk medyasında” cümlesiyle yanıt vermişti.
Aynı yazıda, yıllardır FETÖ’yü eleştiren yazılar yazdığını şöyle öne sürmüştü:
“Bu hareketle ilgili 2012’den önce ve sonra yazdığım tonlarca eleştiri yazısı var. Bu yazıların hiçbirini görmüyorlar; 3-4 yazıdaki Müslümanca bir duyarlıkla hüsnüzan ilkesinden hareketle ve yönlendirmek amacıyla yazdığım 4-5 cümlelik nezaket ifadelerini cımbızlayıp saldırıyorlar! Ahlâksızlık değil de, ne bu!”
Ancak, her ne kadar Yeni Şafak yazarı Yusuf Kaplan, 15-20 yıldır FETÖ’yü eleştiren yazılar yazdığını iddia etse de, yaptığımız taramada Yusuf Kaplan’ın 17-25 Aralık operasyonları ve 15 Temmuz Darbe Girişimi öncesinde FETÖ tehlikesine işaret ettiği bir yazının varlığına rastlayamadık. Hatta, Yeni Şafak’ın elektronik arşivinde yer alan geçmişte kaleme almış olduğu yazılar aksini gösteriyor. Yusuf Kaplan’ın köşe yazısı arşivi FETÖ güzellemeleriyle dolu.
Fethullah Gülen ile ilgili kaleme aldığı övgü dolu yazıların yanı sıra Pensilyanya’ya giderek Gülen’e yaptığı ziyaret hâlâ hatırlarda olan gazetecilerden biri olan Yusuf Kaplan’ın kendi iddiasını çürüten yazılarını bazı örnekleriyle aktaralım:
Kaplan Yeni Şafak Gazetesi’nde 22 Haziran 2007 tarihli yayınlanmış olan “Amerika İzlenimleri: Fethullah Hoca”nın ufku (2)” başlıklı yazısında Hocaefendi olarak bahsettiği Gülen’e karşı övgü dolu sözlere yer vermiş:
“Fethullah Hoca''nın ufkunun ve çalışmalarının hakkıyla takdir edilemediğini söylemiştim; bunun için, Türkiye''yi İslâmî iddialardan, medeniyet yürüyüşüne öncülük edebilecek imkânlardan mahrum etmeyi amaçlayan içerdeki ve dışardaki çıkarperest aktörlerin gerçekleştirdikleri çifte kıskaçın çok iyi kavranması gerekiyor.”
"Fethullah Hoca, işte bu çifte kıskacı kavrayan ve yarmaya çalışan ender kişilerden biri. O yüzden büyük düşünüyor; 50 yıl, 100 yıl sonrasına bakarak bütün dünyaya İslâm'ın adalet, hakkaniyet, saadet, kardeşlik, özetle medeniyet iddiasını ulaştıracak büyük işlere imza atmak için çırpınıp duruyor."
"Fethullah Hoca, İslâm'ın içerde ve dışarda önyargılı, saplantılı ve azılı düşmanlarının olduğunu bilerek, İslâm'ın mesajının ürkülecek, korkulacak bir mesaj olmadığını anlatabilmek için, işe, bu düşmanlığı, önyargıları ortadan kaldıracak bir yerden başladı: Fethullah Hoca'nın eğitim ve medya üzerinde bu kadar durmasının nedeni bu: Dünyanın hemen her ülkesinde orta (ve kısmen yüksek) öğrenim düzeyinde birinci sınıf bir eğitim sisteminin nasıl kurulabileceğinin gözdoldurucu bir şekilde ispatlanması, öyle hafife alınacak bir şey değildir."
"Fethullah Hoca'nın destek verdiği okullarda İslâmî bir eğitim modeli geliştirilmiyor; müslüman toplumlar bundan şikâyetçi; ama müslüman ahlâkı, ferağatı ve fedakârlığını; paylaşma, dayanışma ilkerini önemseyen güzel insanlar yetiştiriliyor."
12 Ekim 2012 tarihli Yeni Şafak Gazetesi’nde yayınlanmış olan “Hocaefendi’yle görüşme, sorunlar ve sorular…” başlıklı yazısında Kaplan, Gülen ile yaptığı ziyaretinden notlarını aktarmıştı:
“Hava soğuk ve rüzgârlı… Bizi, Hocaefendi'ye götürecek araçla, şiddetli yağmur eşliğinde yol alıyoruz… Dışarıda göz gözü görmüyor… Yaklaşık üç saat sonra akşamın ilerleyen ve kararan saatlerinde, Hocaefendi'nin kaldığı "çiftliğe" varıyoruz. Odasına alındığımızda Hocaefendi, koltuğuna oturmuyor; "aranızda en yaşlı kimse o otursun" diyor. Kendisi, yan tarafta bir koltuğa ilişiyor: Arkasındaki duvarda, "Ya Hayy"el-Kayyûm" yazan bir tablo var.”
Yusuf Kaplan, methiyeler düzdüğü kişiye “Hocaefendi” demesini nezaket olarak tanımlamış ve 3 Ekim 2016 tarihinde yayınlanan “Ben de FETÖcüysem, bu ülkede FETÖcü olmayan yok demektir!” başlıklı yazısında kendisini eleştirenleri FETÖcü olmakla itham etmişti:
"Bir defa da Pensilvanya'ya götürdüler. “Tek şartla gelirim” dedim: “Beni Gülen'le görüştüreceksiniz. Soracağım 40 civarında soru var. Bunları kaydedeceğim,” dedim. Söz verdiler ama görüştürmediler." [...] "Sözkonusu yazının başında nezaketen kullandığım ifadeleri bahane ederek bana saldırıyor FETÖ'ye her fırsatta methiyeler dizen, yere göğe sığdıramayan fitne-fesatçı, FETÖcü, kripto FETÖcü ve yeni-FETÖCÜ tipler!"
“Bütün yollar Türkiye”den geçecek…” başlığıyla 1 Ocak 2010 tarihli yazısında Fethullah hocasına şükranlarını dile getirmiş Kaplan:
"Bu süreçte Türkiye''nin önünü açan bazı kurumlar ve “aktör”ler var. Bunların başında Fethullah Hoca geliyor. O yüzden Fethullah Hoca''ya şükran borçluyuz. Fethullah Hoca, sabırla, basiretle, ferasetle -köklü ve uzun vadeli sonuçları olacak- bir dışarıdan yarma harekâtı gerçekleştiriyor. Büyük risk alıyor: “Hain”, “satılmış” gibi zor zamanlarda kolaylıkla yapıştırılacak damgaları, karalamaları göze alarak gerçekleştiriyor yürüyüşünü. Fethullah Hoca''ya bu tür damgaları yapıştıranları aynaya bakmaya davet ediyorum yalnızca. Fethullah Hoca, “ılımlı İslâm”ın, İslâm''ın Protestanlaştırılması, ehlileştirilmesi projesinin bayraktarlığını mı yapıyor peki? Eğer böyle bir şey sözkonusu olsaydı, Türkiye''de Batılıların gönüllü acentaları / laikçi şebeke, Fethullah Hoca''ya topyekûn saldırmak yerine, baş tacı yapardı Fethullah Hoca''yı…"
Kaplan, yine 12 Mart 2012 tarihinde Yeni Şafak Gazetesi’nde yayınlanan “Eğitim Modeli Arayışı” başlıklı eğitim meselelerine yer verdiği yazısında zamanında eleştirmek yerine desteklediği düşünceleri aktarmıştı:
“Yine Türk eğitim sisteminin Tanzimat’tan bu yana başaramadığı şeyi -pek çok bakımdan- tek başına başardığını söyleyebileceğimiz Fethullah Gülen Hocaefendi’nin “öğrenci”lerinin gerek ülkemizde, gerekse bütün dünyada açtıkları okullarla gerçekleştirdikleri eğitim modeli de çeşitli yönleriyle irdelenmeli/ydi.”
Yeni Şafak Gazetesi’nde 20 Ocak 2012 tarihinde yayınlanan “Bediüzzaman”ın açtığı nebevî çığır-3” başlıklı yazısından:
"Bediüzzaman, insanlığın, hakikatten kopmasını ve inançsızlık bataklığının eşiğine sürüklenmesini önleyebilecek ve insanlığı, hayatın bütün zahirî-batınî tezahürlerinden sanata, estetikten tarih felsefesine kadar tefekkürün bütün alanlarında sarsılmaz / istikamet üzere sürdürülebilecek bir diriliş ve varoluş yolculuğuna soyunduracak medeniyet yolculuğunun yapı taşlarını bu tefekkür sürecinde muhkem bir şekilde döşemişti. (Fethullah Gülen Hocefendi''nin Kalbin Zümrüt Tepeleri''nde bu Tevhid tasavvurunun nasıl engin boyutlar kazanabileceğini gösteren ve takvim / “yaratılış”, ikamet / sükûn ve istikamet süreçleri olarak belirlediği “istikamet faslı”nda söyledikleri nefes kesicidir)."
Yeni Şafak Gazetesi’nde 13 Ocak 2012’de yayınlanan “Bediüzzaman”ın açtığı nebevî çığır” başlıklı yazısından bir kesit:
“Bediüzzaman, ilim, irfan ve hikmet gelenekleri inşa etmemesine rağmen, Gazalî, İbn Arabî ve İbn Haldun’un yaptıklarına benzer bir şeyi tek başına nasıl yapabilmişti? Üç Said, neydi? (Dikkat: “Kimdi?”, değil; ne’ydi?) Bediüzzaman’ın gerçekleştirdiği bu çağ aşan ve çağ açacak çığır, Fethullah Gülen Hocaefendi’nin (şimdiden çağımızın tasavvuf klasiği olarak görülmeyi hak eden ama “cemaat” fazlasıyla “siyasallaştığı” için henüz fark edilemeyen) Kalbin Zümrüt Tepeleri şaheserinin dışında, neden çaplı eserlerin yazılmasına, çaplı düşünürlerin, sanatçıların çıkmasına yol açamadı?...”
Biraz daha geriye gidelim: Yeni Şafak’taki 5 Şubat 2001 tarihli “Türkiye’nin Müslümanlık’la İmtihanı” başlıklı yazısından:
"("Görünmeyen üniversite" olarak adlandırılan bu kutlu insanlar arasında Fethullah Hoca'nın da büyük bir yeri olduğunu vurgulamakta yarar görüyorum.) Bu kutlu insanlar, ülkede barışın, kardeşliğin, selametin, huzur ve sükun ortamının tesis ve temin edilmesinde gerçekten "görünmeyen üniversite" gibi gecelerini gündüzlerine katarak çaba ve gayret gösteren kamil insanlardır: Bir yandan nefsimizin terbiye ve tezkiyesi için, öte yandan da neslimizin talim, terbiye ve tekamülü için cehdü cefa çeken kutlu insanlar."
Kaplan’ın, Fethullah Gülen’den övgüyle bahseden yazılarını unuttuğunu sanmıyoruz. FETÖ hakkında eleştirel bir yazı kaleme almamış olduğunu hatırlamıyor olması daha olası geliyor.
Yusuf Kaplan’ın, ancak 17-25 Aralık’tan sonra FETÖ’ye eleştirilerini köşesinde şiddetle yöneltmeye başladığını görüyoruz. Öncesinde böylesi bir yazı, daha önce aktardığımız üzere göremedik.
Hatta, FETÖ’ye yönelik ilk eleştirisinin Yeni Şafak Gazetesi’nde yayınlanan 22 Aralık 2013 tarihli “İntihar bu; hepimizin intiharı! Aklınızı başınıza devşirin lütfen!” başlıklı yazısında yer aldığı görülüyor. “Bu yazıyı o ürpertici bedduadan sonra gözyaşlarına boğularak yazıyorum” cümlesiyle başladığı yazısında Kaplan, şu satırlara yer vermişti:
“Ama bunların hiç biri şu an yaşadığımız saldırı kadar büyük ve ürkütücü olmadı. Olamazdı; çünkü hiç biri, Erdoğan"ın birlikte yola çıktığı, kardeş bildiği insanlardan gelmemişti. Erdoğan"ın, önlerini sonuna kadar açtığı insanlar tarafından, tam da Türkiye"nin küresel sistemin büyük oyunlarını -Allah"ın yardımıyla- püskürtmeye başladığı bir zaman diliminde arkadan hançerlenmesi, bu ülkenin başına gelebilecek en büyük felâketti.”