Padişah 3. Murad’ın “Uyan Ey Gözlerim” Adlı İlahiyi Sabah Namazına Uyanamamasının Ardından Yazdığı ve Bestelediği İddiası
Muradî mahlasıyla şiirler kaleme almış olan Padişah Üçüncü Murad’ın (1546-1594) “Uyan Ey Gözlerim Gafletten Uyan” ilahisini sabah namazını kaçırmasının ardından yazdığı iddiasını ele alacağız.
Günümüzün en beğenilen tasavvufî eserlerinden biri olan “Uyan ey gözlerim gafletten uyan” dizesiyle adlandırılan ilahinin sözleri şu şekilde:
Uyan ey gözlerim gafletten uyan
Uyan uykusu çok gözlerim uyan
Azrail’in kastı canadır inan
Uyan ey gözlerim gafletten uyan
Uyan uykusu çok gözlerim uyan
Semavatın kapıların açarlar
Alemlere rahmet suyun saçarlar
Seherde kalkana hülle biçerler
Uyan ey gözlerim gafletten uyan
Uyan uykusu çok gözlerim uyan
Seherde uyanırlar cümle kuşlar
Dillu dillerince tesbihe başlar
Tevhid eyler dağlar, taşlar, ağaçlar
Uyan ey gözlerim gafletten uyan
Uyan uykusu çok gözlerim uyan
Bu dünya fanidir sakın aldanma
Mağrur olup tacu tahta dayanma
Yedi iklim benim diye güvenme
Uyan ey gözlerim gafletten uyanUyan uykusu çok gözlerim uyan
Benim, Murad kulun, suçumu affet
Suçum bağışlayıp günahım ref’et
Rasûl’ün sancağı dibinde haşret
Uyan ey gözlerim gafletten uyan
Uyan uykusu çok gözlerim uyan
“Uyan ey gözlerim gafletten uyan” nakaratıyla tanınan ilahi farklı kişi ve orkestralar tarafından seslendirilmişti:
“Uyan ey gözlerim” adlı ilâhinin farklı solistler tarafından söylendiği versiyonları derleyen uyaneygozlerim.com adlı bir internet sitesi dahi mevcuttu.
Osmanlı padişahlarından sanatçı yönüyle de ön plana çıkan 3. Murad’a dair anlatılan bir sabah namazını kaçırmasının ardından yazıldığı iddiasıyla şiirin defalarca paylaşıldığı görülmektedir.
Farklı rivayetlerle paylaşılan anlatının en yaygın biçimlerinden bir diğeri ise şöyledir:
“Devlet işlerinin yorgunluğuyla geç saatlerde uyuyan Sultan Üçüncü Murad, bir gün sabah namazı vaktinde Resûlullah’ı rüyasında gördü. Resûlullah ona ‘uyan Murad sabah namazı vakti’ Yorgunluktan uyanamadı Üçüncü Murad. Gözlerini açtığında ise güneş doğmuştu. Bir vakit kılamadığı sabah namazının nedametiyle, yatağında gözyaşları içinde iki büklüm halde bu dizeleri yazdı.”
Allah’a günahların bağışlanması amacı ile dua ve yakarış içeren münacat niteliğindeki bu esere ilişkin aktarılan rivayeti seslendiren/görselleştiren örnekler şöyle sunulabilir:
3. Murad’ın sabah namazını kaçırması hikâyesini klip haline getiren Ömer Faruk Güney gibi isimler de mevcut:
“Uyan Ey Gözlerim Gafletten Uyan” adlı eviç ilahisinin güftesi Padişah Üçüncü Murad’a (1546-1594) ya da Dördüncü Murad’a (1623-1640) aittir. Murad adlı her iki padişahın da divanlarının bulunduğu ve “Muradî” mahlasıyla şiirler yazdıkları bilinmektedir. Ancak, şiirin müellifinin hangi padişah olduğu konusunda bir uzlaşı bulunmamaktadır (Mehmet Fuat Köprülü ve Sadeddin Nüzhet Ergun gibi birçok isim “Uyan Ey Gözlerim” ilahisinin 3. Murad’a ait olduğunu aktarmaktadır (Mehmet Fuat Köprülü (1966). Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar. Ankara Üniversitesi Basımevi. Sf: 294) (Türk Musikisi Antolojisi Vadi Yayınları). TDV İslam Ansiklopedisi Uyan ey gözlerim gafletten uyan” mısrasıyla başlayan eviç ilâhisinin IV. Murad’a ait olduğunu belirtmektedir. Yılmaz Öztuna, Ali Ufkî Bey’in anılan şiiri 4. Murad’ın ölümünden 10 yıl sonra notaya aldığını belirterek “Türk Bestecileri Ansiklopedisi” (1969. İstanbul. Hayat Yayınları) ve “Sultan Genç Osman ve Sultan IV. Murad” (2017. Ötüken Neşriyat. İstanbul) adlı kitaplarında şiirin güftesini 4. Murad’a atfetmiştir. Ali Ufkî Bey’in Osmanlı İmparatorluğu’na IV. Murat döneminde geldiği ve bu devirdeki hocalardan musiki dersi aldığı aktarılmaktadır (Şükrü Elçin (1976). Ali Ufki Hayatı, Eserleri ve Mecmua-i Saz ü Söz. Kültür Bakanlığı Türk Musikisi Eserleri 1. Milli Eğitim Basımevi. İstanbul. Sf: 4). Bu husus nazara alındığında Ali Ufkî Bey’in eserinde yer alan Uyan Ey Gözlerim adlı ilahinin IV. Murad’a ait olma olasılığı da yüksektir).
İlahinin bestesi Leh asıllı Saray tercümanı Wojciech Bobowsky (Albertus Bobovius), yani bilinen adıyla Ali Ufkî Bey (1610 – 1675) tarafından yapılmıştır (Ali Ufkî, Hâzâ Mecmûa-i Sâz ü Söz: Çeviriyazım-İnceleme (haz. M. Hakan Cevher), İzmir 2003). Günümüzde seslendirilen ilahinin bestesi Ali Ufkî’nin “Mecmua-i Saz ü Söz” adlı eserindeki “Evc İlahi (Devr-i Revân)” başlıklı orijinal notalamaya dayanmaktadır (Sadun Aksüt (1993). Türk Musikîsinin 100 Bestekârı. İnkılâp Kitabevi. Sf: 26).
Dimitri Kantemiroğlu (1673-1723) tarafından yazılan ve Kısaca Kantemiroğlu Edvarı diye anılan, “Kitab-ı İlmü’l-musiki ala vechi’l-hurufat” (“Mûsikiyi Harflerle Tespit ve İcrâ İlminin Kitabı”) adlı eserde de kaydedilmiştir (Yalçın Tura (2001). Kantemiroğlu-Musikiyi Harflerle Tespit ve İcrâ İlminin Kitabı. Yapı Kredi Yayınları. İstanbul) (Alaeddin Yavaşça (2004). Osmanlı ve Mûsikî. T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayın No: 3003) (Ali Ufkî Bey’in vefat ettiği 1675 yılında Kantemiroğlu’nun henüz 2 yaşında olduğunu not edelim).
Mecmûa-i Sâz ü Söz adlı eserin esas nüshasının Londra’da British Museum Kütüphanesinde, müsveddesi niteliğinde olan defterin ise, Paris’te Bibliothèque Nationale de France’ta bulunduğu bilinmektedir. Paris Milli Kütüphanesinde Şark Yazmaları (Manuscrits Orientaux) bölümünde bulunan ve “Turc 292” katalog numarasıyla tasnif edilmiş vaziyette olan Ali Ufkî Bey’in bu el yazması eserinde “Uyan Ey Gözlerim Gafletten Uyan ” şiirinin bestesi (“İlahî Sultan Murad Han tâle bekahu der makam mezbur [eviç] usûleş devr-i revân”) notuyla yer almaktadır (Cem Behar (2008). Saklı Mecmua – Ali Ufkî’nin Bibliothèque Nationale de France’taki (Turc 292) Yazması. Yapı Kredi Yayınları. Sf: 200).
“Uyan ey gözlerim” ilahisinin Sultan Murad’a ait olduğu bilgisinin kaynağı Ali Ufkî Bey’e ait 17. yüzyıldan kalan bahsi geçen eserdir. 3. ya da 4. Murad’ın şiirin sözlerini yazılış hikâyesi aslında bir rivayete dayanmaktadır. Güvenilir kaynaklarda izine rastlanmayan hikâyenin, bestenin paylaşılmasının ardından bir anda ortaya çıkması ve o tarihlerden sonra anlatılmaya başlanması, anlatının gerçekliğinin teyide muhtaç olduğunu göstermektedir. Rivayetlerle yayılan bu olayın gerçekleştiğine dair bir kanıt, belge bulunamamıştır.
Ali Ufkî Bey’in Mecmûa-i Sâz ü Söz adlı eserinin ilim âlemine ilk defa Mustafa Çağatay Uluçay (1908-1970) tarafından tanıtıldığı bilinmektedir.
Sare Ebru Ekmekçioğlu, “Türk Müziğinde Geçmişten Günümüze Nota Yazıları” başlıklı yüksek lisans tezinde (1992. İstanbul Teknik Üniversitesi. Sosyal Bilimler Enstitüsü) Ali Ufkî Bey’in bu eserinin keşif hikâyesine şöyle değinmişti:
“Ali Ufkî, Osmanlı sarayında geçirdiği ondokuz yıl boyunca öğrendiği (Türk Sanat ve Halk müziğine ilişkin) 400 kadar parçayı (peşrevler, semailer, şarkılar, türküler ilahiler vb.)Avrupa nota yazısından yararlanarak geliştirdiği kendine özgü nota yazısıyla saptayarak iki kalın defter içinde toplamış. Fakat ilki “müsvedde” ikincisi ise “asıl nüsha” niteliği taşıyan bu defterlerden (dolayısıyla da içlerindeki nota yazısından) yaklaşık 300 yıl boyunca haberimiz bile olmamıştır.
Türk Müziğinin o devrine ilişkin en önemli belgelerden biri olan bu defterlerden “Hâz’a Mecmua-ı Saz-ü Söz” başlıklı esas nüsha Londra’da British Museum Kütüphanesinde (Catalogne of Oriental Depart, Türk yazmaları Sloane-3114 “Turkish Songs”), bu defterin müsveddesi niteliğinde olan ilk defter ise Paris Milli Kütüphanesinde (E. Bloched, Bibliotheque Nationale, Türk yazmaları no.292) bulunmaktadır. Anılan kütüphanelerde yıllarca unutulup kalmış olan bu defterlerden haberdar oluşumuz da ancak 1648’de* bir rastlantı sonucu British Museum’daki defteri gören tarihçi Çağatay Uluçay’ın yazdığı tanıtıcı makaleden sonra gerçekleşmiştir.”
* 1948 olması gereken yılın sehven 1648 olarak aktarıldığı anlaşılmaktadır
Murat Bardakçı ise, bahse konu olan ilahiyi Londra’da muhafaza edilen Mecmua-i Saz u Söz adlı bir el yazmasının fotoğraflarından kendisinin bugünün notasına naklettiğini ve müzisyen bir arkadaşına verdiğini Habertürk’teki 20 Ocak 2014 tarihli “Bunları Kim Uyduruyor” başlıklı yazısında belirtirken şiirin yazılma nedeniyle ilgili rivayetleri yalanlamıştı. Bardakçı yazısında şiire bu hikâyenin uydurulması hadisesini şöyle izah etmişti (Murat Bardakçı’nın aktarımının aksine, Uyan Ey Gözlerim adlı ilahi kendisinden çok daha önce keşfedilmişti):
1970’lerin sonu, 1980’li senelerin başı idi…
Dördüncü Mehmed zamanında, yani 17. asırda kaleme alınan ve şimdi Londra’da muhafaza edilen musiki konulu elyazmasının bendeki fotoğraflarından o yüzyılda bestelenmiş birkaç ilâhiyi bugünün notasına nakletmiş ve o günlerde arkadaşım olan bir müzisyene vermiştim…
İlâhiler o zaman bir üniversite korosunun konserinde icra edildi, sonra kaset halinde çıktı ve hayli meşhur oldu… Hâlâ da çalınırlar…
Bu eserlerden birini, güftesi Üçüncü Murad’a, bestesi aslen Polonyalı saray tercümanı Ali Ufkî’ye ait olan “Uyan ey gözlerim gafletten uyan / Uyan uykusu çok gözlerim uyan” sözleri ile başlayanını büyük ihtimalle işitmişsinizdir…
“Uyan ey gözlerim” öylesine tanındı ki, sonraki senelerde internette bu isimle bir site bile açıldı, hattâ hakkında bir hikâye de uyduruldu:
Üçüncü Murad bir sabah namaz saatinde uyanamamış, namazı kaçırmış, rüyasında hazreti peygamberi görmüş, peygamber “Kalk evlâdım, namazın gidiyor” demiş, padişah sıçrayarak gözlerini açmış ve öylesine pişman olmuş ki, gözyaşları içerisinde “Uyan ey gözlerim gafletten uyan” mısraı ile başlayan bu güfteyi kaleme almış! Ardarda birkaç dörtlükten meydana gelen sözleri daha sonra bestelemiş ve bugün sık sık icra edilen Irak makamındaki ilâhi işte böyle ortaya çıkmış!
Esere yakıştırılan hikâye öylesine ikna edici şekilde uydurulmuş idi ki, ilâhinin 17. asırdan kalma elyazması kitaptaki notasını günümüzün notasına bizzat nakletmemiş olsam, uydurulan bu rüya hadisesine belki ben de inanırdım.
Ama ilâhinin sözlerinin bu şekilde yazılmış olduğuna dair notanın yeraldığı “Mecmua-i Sâz ü Söz” isimli elyazmasında da, başka kaynaklarda da tek bir ifade yoktu! Melodi son derece basit ama akıcı, gayet güzel ve hatırda kalıcı olduğu için birileri esere bu hikâyeyi yakıştırmış, orada-burada yazmışlar, sonra internete koymuşlardı ve söylenti yayılıp gitmişti. Üstelik, ilâhinin bestesi değil, sadece sözleri Üçüncü Murad’a aitti, bestelenmesi güftenin yazılmasından 60-70 sene sonra idi, beste Ali Ufkî’ye aitti ve müziğin padişah ile hiçbir alâkası yoktu!
Ortaya atılan bu hayalî uyku hikâyesi artık öylesine dallanıp budaklanmıştır ki, bugün bu eseri bilen hangi müzisyene soracak olsanız, ilâhinin macerasını size böyle nakledecektir!
Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi’nden Doç. Dr. Türkan Alvan, Uyan Ey Gözlerim adlı ilahinin hangi padişaha ait olduğunun net şekilde bilenemediğini, ancak sahipliğinin 3. Murat’a yakıştırıldığını şu sözlerle belirtmişti:
“Ali Ufki Bey’in Mecmua-i Saz ü Söz’ünde geçiyor güftesi bu eser Uyan Ey Gözlerim Gafletten Uyan. Orada adını yazmamış edeben yazmadığını söyleyenler var bestekârının Ali Ufki Bey olduğunu söyleyenler var güftesinin de bestesinin de 3. Murad’a ait olduğunu söyleyenler var. 4. Murad’ın güftesi olduğunu söyleyenler var. İsim yazmadığı için kaçıncı padişah. Bendeniz divanına baktım. Divanında yok bu şiir. Üslubu da benzemiyor zaten. Ama divanında olmadığı için söylememiş olduğunu düşünemeyiz. Çünkü irticalen söylemiş olabilir. Yayılmış olabilir çünkü. Söylenişi kolay. Müziğe de düşkünlüğünü biliyoruz. Kişiliğine uygun olduğu için 3. Murad’a daha çok yakıştırıyoruz.”
“Uyan ey gözlerim gafletten uyan” ilahisi Sultan III. Murad’a mı ait ❔ @TurkanAlvan @pelitcikli #doğudanbatıyatarih pic.twitter.com/pVXwIo4Fn1
— Vav TV (@vavtvresmi) September 4, 2021
İlahiyle ilgili yanlış paylaşımlar şiirin hikâyesiyle sınırlı değil. Kimi kullanıcıların şiirin 5. Murad tarafından yazıldığı; kimi kullanıcıların ise ilahinin bestesinin de 3. Murad tarafından yapıldığı hatasına düştükleri görülmektedir.
İlahinin beste ve güftesini 5. Murad’a izafe eden paylaşım ve metinlere de rastlanabiliyor.
İlahinin bestecisinin de 3. Murad olduğunu iddia edenler de mevcut.
Sözlü dönemde toplumların üzerinde derin izler bırakan olayların nesilden nesile, çağdan çağa aktarılırken değişmesi, dönüşmesi, unutulması ve onlarca varyantının oluşması oldukça tabii karşılanacak bir durumdu. Teknoloji çağında ise yaşananlar yazıyla sabitleneceğini düşündüğümüz için değişime ve çeşitlenmeye karşı korunaklı görünüyordu. Sosyal medya durumun pek de öyle olmadığını, kullanıcıların eldeki bilgileri eğip büküp değiştirerek yeniden yarattığı hatta tamamen uydurduğu bir zemini gösterdi.
Sultan Murad’ın yazdığı bir şiire, şiirdeki sözlerden ilham alarak ilahinin derinliğinin aksi istikametinde zahire iktifa edip bir hikâye uydurulmasına neden ihtiyaç duyulur? Peki, üretilen bu hayali senaryoya neden inanmak isteriz? Şehir efsaneleri dosyamızda bu konuyu ayrıntılı bir biçimde irdelemiştik. Robert Fulford ise Anlatının Gücü adlı kitabında bu durumu “şehir efsanelerine karşı hissettiğimiz memnuniyetin şüpheciliğimizi etkisiz hale getirdiğinden, hikâyelere inanma eğilimimizi, ortak haz noktamız olarak belirdiği” şeklinde yorumluyor.
Fakat şehir efsanelerinin yol açacağı hasarların telafisinin de zor olduğu gerçeğini unutmamak gerekiyor. Yeniden üretilen/uydurulan bir anlatıya inanma eğilimine mahkûm olurken bir süre sonra önemini yitiren hakikati sorgulamayı bırakıyoruz. “Ne güzel bir hikâye, ne hoş bir rivayet”in ötesine gidiyor uydurulan yeni gerçeklik.