1920-1938 yılları arasında beş dönem milletvekilliği, 1925-1939 yılları arasında Türkiye Dışişleri Bakanlığı görevlerinde bulunan Tevfik Rüştü Aras‘a (11 Şubat 1883 – 5 Ocak 1972) atfedilen “domuz eti” hakkındaki ifadelerin kaynağına değineceğiz.

 

tevfik rustu aras
Tevfik Rüştü Aras

 

Tevfik Rüştü Aras’ın The Times’ta 23 Ağustos 1927 tarihinde yayımlandığı iddiasıyla paylaşılan sözleri şu şekilde:

“Domuz eti güzel bir yiyecek. En iyilerinden biri. Din bunu yasaklıyor olabilir, fakat bu fikir eski kuşakla beraber ölecektir. Domuz etinden kuşaklar boyunca temiz olmadığı gerekçesiyle kaçınılmışken, şimdi bizim gençliğimiz bu eti yiyor.”

Söz konusu ifadelerin kaynağı The Times gazetesi değil, Time adlı dergi.

Bahsi geçen ifadeler, 1927 yılında dönemin Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü (Aras) Bey’in demecine yer veren Time dergisinin 15 Ağustos 1927 tarihli sayısında yayımlanan haberinden (“Turkey: Dying Beliefs“. Time. c. X, n. 7, 15 Ağustos 1927. Sf: 12).

Başlığı “Ölen İnançlar” olarak Türkçemize çevrilebilecek metin şu şekildeydi:

‘Pork is a good food. One of the best. Religion may forbid it, but that idea will die with the older generation. While pork has been avoided with horror for generations as ‘unclean,’ it is now being eaten by our younger generation.’

Such were words spoken last week in Constantinople by the great Tewfik Rushdi Bey, perhaps the most wholesomely feared and respected Near Eastern statesman. As he talked, the slender, expressive hands of Tewfik Rushdi Bey seemed to articulate his meaning almost more effectively than his precise, somewhat mincing words. As always, the eyes of the Turkish Foreign Minister seemed abnormally large and penetrating by reason of the thick, magnifying lenses of his glasses.

Since no issue immediately affecting Turkey loomed last week, Tewfik Rushdi Bey consented to chat informatively about the progress of Dictator Mustafa Kemal Pasha’s regime. Said he:

“We have no enemies. . . . We really want peace. . . . Hard work and not too much talk is the program of Turkey as she arrives at what may be called the halfway point of our present development. . . .”

The present eating of pork by Mohammedans, he continued, is but one example of the voluntary acceptance of new customs by the people, once they had been jolted from old ruts of thought by such laws as that compelling the substitution of the hat for the fez (TIME, Feb. 21).

“The time will come, later, when any Turk can wear any hat he chooses or none!” said Tewfik Rushdi Bey with emphasis “But the fez was a symbol and had to be abolished because it represented a psychological state that was wrong.””

 

Metnin Türkçemize çevirisi şöyle sunulabilir:

‘Domuz eti güzel bir yiyecek. En iyilerinden biri. Din bunu yasaklıyor olabilir, fakat bu fikir eski kuşakla beraber ölecektir. Domuz etinden kuşaklar boyunca temiz olmadığı gerekçesiyle kaçınılmışken, şimdi bizim gençliğimiz bu eti yiyor.’

Geçen hafta Konstantinopolis’te, belki de en çok korkulan ve saygı duyulan Yakın Doğu devlet adamı olan büyük Tevfik Rüşdi Bey tarafından söylenen sözler bunlardı. Konuşurken, Tevfik Rüşdi Bey’in narin, anlamlı elleri, anlamını kesin, biraz da incelikli sözlerinden neredeyse daha etkili bir şekilde ifade ediyor gibiydi. Her zaman olduğu gibi, Türk Dışişleri Bakanı’nın gözleri, gözlüklerinin kalın, büyüteç lensleri nedeniyle anormal derecede büyük ve delici görünüyordu.

Geçen hafta Türkiye’yi hemen etkileyen herhangi bir sorun ortaya çıkmadığı için Tevfik Rüşdi Bey, Diktatör Mustafa Kemal Paşa rejiminin gidişatı hakkında bilgilendirici bir şekilde sohbet etmeyi kabul etti. Dedi o:

“Düşmanımız yok… Gerçekten barış istiyoruz.

Muhammed’in şu anda domuz eti yemesi, diye devam etti, fesin yerine şapkayı koymayı zorunlu kılan yasalarla eski düşünce kalıplarından kurtulduktan sonra, yeni geleneklerin halk tarafından gönüllü olarak kabul edilmesinin sadece bir örneğidir. (TIME, 21 Şubat).

“Herhangi bir Türk’ün istediği şapkayı takabileceği ya da hiçbirini giyemeyeceği zaman gelecek!” Tevfik Rüşdi Bey, “Fakat fes bir semboldü ve yanlış olan bir psikolojik durumu temsil ettiği için kaldırılması gerekiyordu” dedi.

 

time-tevfik-rustu-bey

 

Time’da yer alan bu haber, ABD’deki gazetelerde de aktarılmış (Bkz: Star Tribune adlı gazetenin 28 Ağustos 1927 tarihli sayısı) (The Times’tan alıntı olduğu iddiasıyla paylaşılan aşağıdaki görsellerin ABD’de yayın yapan gazetelere ait olduğu, Time dergisinden olmadığı anlaşılıyor).

 

tevfik rustu aras domuz

 

İlgili dönemde Amerikan basınında Türkiye’de dinî açıdan yasak olan domuz eti tüketiminin görülebileceği yorumlarına rastlandığı aktarılmaktadır (Kenan Özkan (2021). “Amerikan Basını ve Türkiye’de Görev Yapan Amerikalı Diplomatların Gözüyle ‘Yeni Türkiye’nin Oluşumunda Atatürk’ün Rolü”. Ankara Üniversitesi Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü Atatürk Yolu Dergisi. 69 (2021): 396-429).

Domuz eti yenilmesine yönelik tartışmalara değinen “The Helâl Pork Debate in Early Republican Turkey (1920-1950)” adlı makalenin ve “MutfakTarih Yemeğin Politik Serüvenleri” adlı kitabın yazarı Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nden Burak Onaran, verdiği bir röportajda Cumhuriyet’in ilk yıllarında domuz tüketiminin savunulmasına şöyle değinmişti:

– Kanımca kitapta en dikkat çeken bölüm, Cumhuriyetin ilk dönemlerinde domuz etinin yenmesinin teşvik edilmesi olması gerek. Devletin domuz eti yemek teşvikinin altında ne yatıyordu?

 

Bu durumu Cumhuriyet kadrolarının Batı’dan daha Batılı olma arzusuyla okuyabilir miyiz? Bu benim için de kitaptaki en kıymetli bölüm diyebilirim. Üzerinde en uzun süre çalıştığım konu oldu domuz eti meselesi. Bu yazının arşiv araştırmasına da çok daha fazla zaman harcadım. Burada Cumhuriyet tarihinin hafızamızdan tamamen silinmiş olan bir parçasını ele alıyorum. Cumhuriyetin ilk yıllarında domuzun helal ilan edilmesine yönelik bir dizi argüman ortaya çıkıyor. Bu tartışmanın izini sürmeye çalıştım öncelikle. Çok yaygın bilinen bir tartışma olduğunu söyleyemeyiz tabii o dönem için de. Ama yine de varlığını tespit etmek ve ne kadar uzun süre devam etmiş olduğuna dikkat çekmek önemli. Bir yandan sağlık ve dediğiniz üzere Batılılaşmaya dair argümanlar var domuz tüketimini savunmak için öne sürülen. Diğer yandan domuz etinin yenilmesinde sakınca olmadığını dini olarak temellendirmeye gayret edenler, domuzu helal ilan etmeye çalışanlar da var. Burada en ilginç figür kuşkusuz Milaslı İsmail Hakkı. Sebil’ür Reşad çevresinden gelen bir modernist-islamcı entelektüel. Maide suresi 4. ayeti yeniden tefsir ederek domuzun aslında tamamen haram kılınmadığını iddia ediyor. Milaslı’da da Batıcılık temelli argümanlar mevcut. Kendisi bir Cumhuriyet dönemi insanı, tipik sayılamasa da bir geç Osmanlı erken Cumhuriyet entelektüeli. Ama yine de Cumhuriyet kadrosundan sayılamaz kanımca. Öte yandan, Tevfik Rüştü (Aras) gibi erken Cumhuriyet döneminin önemli bir simasının da bu domuz konusunda söz aldığını görüyoruz. Atatürk ölene kadar aralıksız Dışişleri Bakanlığı mevkiinde bulunmuş birisi Tevfik Rüştü ve Time’da yayımlanan bir röportajında o dönem Türkiye’de domuz tabusunun artık aşıldığını iddia ediyor, mealen “domuz en güzel gıdadır” beyanında bulunuyor. Tevfik Rüştü’de de bahsettiğiniz, batının kültürel pratiklerinde onun politik, iktisadi, ekonomik başarısının kerametini arayan Batıcı [occidentalist] bakışın izlerini görebilmek mümkün.

 

– Bu genel bir politika mı?

 

Erken Cumhuriyet dönemi hükümetlerinin veya topyekûn kadrolarının domuz tüketimini teşvik etmeye çalıştığını söylemek doğru olmaz. Evet, bir yandan Tevfik Rüştü’nün beyanı var veya resmi yayınlarda domuza kıymet veren bazı makalelerin basıldığını görüyoruz . Ama öncelikle bunların oldukça nadir beyanlar olduğunu not etmek gerekir. Kararlı, bütünlüklü ve ısrarlı bir politik tutum yok bu konuda. Bazı devlet üretme çiftlikleri ve şeker fabrikalarında domuz yetiştirilmeye başlanıyor 1930’ların sonundan itibaren. Bu da domuz meselesinin bir başka önemli veçhesi haliyle; devletin doğrudan inisiyatif aldığını gösteriyor. Ancak buradaki üretim toplam hayvancılıkla kıyaslanmayacak kadar küçük. Yani neredeyse sembolik bir düzeyde kaldığına dikkat etmek gerek üretimin. Nihai hedef tüketicisi de yurt dışı, özellikle savaş dönemi ve sonrası Avrupa gibi gözüküyor. Ayrıca devlet bu dönemde domuz yetiştiriyorsa da, domuzdan alınan vergi, daima yüksek tutuluyor, hatta zaman zaman yetiştiriciliği neredeyse imkânsız kılacak boyutlara çıkıyor.

 

– Devletin domuz yetiştiriciliğinde aktif rol oynaması çok şaşırtıcı değil mi?

 

Tabii, bugünden bakınca şaşırtıcı bir şey. Daha da şaşırtıcı olanı buradaki domuzları gazete ilanıyla satıyor olması. Yalnız burada tabunun bugünkü kadar dikkatle ve sansür oluşturacak şekilde uygulanmıyor olmasının belirleyici olduğunu hesaba katmak şart. Bugünle kıyasla tespit edebileceğimiz bu sansür veya otosansür “eksiği” de 1930’lara özgü değil aslında. Türkiye için neredeyse 2000’lere kadar helal şartına dikkat o kadar yüksek değil zaten. Domuzdan bahsetmek de kabaca 1990’lara kadar pek şok edici sayılmaz. Gazetelerde çıkan restoran değerlendirme yazıları, 1980’lerde domuzlu yemeklere hayli sık yer ayırıyor mesela veya Cumhuriyet gazetesinde Mustafa Ekmekçi domuz tüketiminin yaygınlaşmasını1997’de hayatını kaybedene kadar ısrarla savunabilmiştir. Helale verilen dikkat aslında son 30yılda giderek artıyor dünyada, Türkiye’deki artışta içerideki politik faktörlerin etkisi yadsınamaz elbet ama asıl olarak bu küresel politik ve ekonomik eğilimin bir parçası sanıyorum.

 

Yorumunuzu yazınız...