Stalin’in “Umarım Boğazların Anahtarlarını Da Getirmişsinizdir” Sözüne Dönemin Başbakanı Şükrü Saraçoğlu’nun “Mustafa Kemal Anahtarları Beraberinde Götürdü” Yanıtını Verdiği İddia Edilen Anlatı

 

1942-1946 yılları arasında Başbakanlık, 1938-1942 yılları arasında Dışişleri Bakanlığı, 1948-1950 yılları arasında Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Başkanlığı görevlerini üstlenen Şükrü Saraçoğlu (1887-1953) ile Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) lideri Josef Stalin arasında geçtiği iddiasıyla paylaşılan bir anlatıyı konu edineceğiz.

Sosyal medyada paylaşılan Saraçoğlu ile Stalin arasında geçtiği rivayet olunan diyalog şu şekilde:

“Şükrü Saraçoğlu Dışişleri Bakanı olarak Rusyayı ziyaretinde, Josef V. Stalin onu, kollarını açarak dostça karşılıyor ve gülerek ‘umarım Boğazların anahtarlarını da getirmişsinizdir’ diyor.

 

Saraçoğlunun yanıtı tüm Hariciyecilerimize ders niteliğindedir:

 

‘Maalesef ekselansları, Mustafa Kemal anahtarları beraberinde götürdü!!”

 

şükrü saraçoğlu stalin

 

Çetiner Çetin Habertürk’teki “Boğazların anahtarı hala Ankara’da” başlıklı 8 Nisan 2021 tarihli yazısında bu anlatıyı şöyle özetlemişti:

"SSCB’nin en sert uygulamaları ile kendinden söz ettiren lideri Stalin 1939'un sonunda Moskova'da Türk Dışişleri Bakanı Şükrü Saraçoğlu'nu kabul ettiğinde onu "Umarım Boğazların anahtarlarını getirmişsinizdir," sözleriyle karşılamıştı.

Tecrübeli siyasetçi ise o tarihin en sert diktatörüne "Özür dilerim ekselansları. Mustafa Kemal yanına aldı." yanıtı vererek, Türkiye’nin Boğazlar konusundaki ilelebet tavrını net bir dille ortaya koymuştu."

 

Bahse konu anlatı şu şekilde de detaylandırılarak aktarılmaktadır:

Atatürk’ün vefatından yaklaşık bir yıl kadar sonra, dünyanın yeniden bir büyük savaşın eşiğine geldiği günlerin hemen arifesinde, zamanın Türk Dışişleri Bakanı Şükrü Saraçoğlu Sovyetler Birliği’ne resmi ziyarette bulunuyor. tarih: 26 eylül 1939.

 

Stalin, o’nu kollarını açarak ve dostça karşılıyor ve gülerek “umarım gelirken boğazların anahtarlarını da yanınızda getirmişsinizdir” diye takılıyor. Tabii her şakanın altında bir gerçek yatar felsefesiyle…

Saraçoğlu’nun bu takılmaya yanıtı hem tüm hariciyecilerimize ders verir niteliğindedir, hem de Türkiye’nin boğazlar konusundaki ilelebet tavrını net bir dille ortaya koymaktadır:

 

“Maalesef ekselansları, Mustafa Kemal giderken anahtarları da yanında götürdü!”

 

Stalin liderliğindeki SSCB’nin Türkiye’den toprak talebinde bulunduğuna dair iddiayı daha önce incelemiştik. Bahse konu yazıda, 2. Dünya Savaşı’nda Nazi Almanyasına karşı galip gelen Sovyet Rusya’dan yetkililer 17 Aralık 1925  tarihinde imzalanan ve her beş yılda bir yenilen Türk-Rus Dostluk Anlaşmasını yenilemediğini ve Türkiye’ye yönelik (Boğaz’da ortak üs inşası ile 16 Mart 1921 tarihli Moskova Antlaşması’yla Türkiye Cumhuriyeti’ne bırakılan Kars ve Ardahan’ı içeren) bazı hak taleplerinde bulunduğunu aktarmıştık.

 

Sovyet Rusya’nın Türkiye’den Toprak Talebinde BulunMAdığı İddiası

 

Paylaşılan anlatıda öne sürüldüğü üzere dönemin Dışişleri Bakanı Şükrü Saraçoğlu 1939 yılında Moskova’yı ziyaret etmiş ve bu ziyaret kapsamında Stalin ile de bir araya gelmişti. Ancak, Saraçoğlu ile Stalin arasında geçtiği iddia olunan diyalogu doğrulayabilecek ilgili dönemden güvenilir bir kaynağa erişemiyoruz.

 

Şükrü Saraçoğlu ve İsmet İnönü satranç oynarken
Şükrü Saraçoğlu ve İsmet İnönü satranç oynarken

 

Dönemin Dışişleri Bakanı Şükrü Saraçoğlu, Alman-Sovyet Paktı imzalanmadan 3 hafta kadar önce Ankara’daki Sovyet Büyükelçisi Alexander Terentieff tarafından 4 Ağustos 1939 tarihinde gerçekleştirilen ziyarette Türkiye ile Sovyetler Birliği arasında bir pakt ya da karşılıklı bir yardımlaşma antlaşması yapılması konusunda görüşmeler yapmak üzere Moskova’ya davet edilmişti. 24 Ağustos 1939 tarihinde bu davet yazılı olarak da iletilmişti. 4 Eylül 1939 tarihinde Sovyetler Birliği’nin resmi pozisyonunu deklare eden notanın ardından Dışişleri Bakanlığı ziyaret davetini 8 Eylül 1939 tarihinde olumlu yanıtlamıştı (Mustafa Aydın, “Savaş Kaosunda Türkiye: Göreli Özerklik 2, 1939–1945”. Türk Dış Politikası. C. 1. Editör: Baskın Oran. İletişim Yayınları. İstanbul. Sf: 418).

23 Eylül 1939 tarihinde Moskova’ya ulaşan Saraçoğlu, 26 Eylül 1939 tarihinde Sovyet Dışişleri Bakanı Vyaçeslav M. Molotov ve beraberindeki heyetle bir araya gelmişti. Bu toplantının ardından ara verilen ve 1 Ekim 1939 günü Stalin’in de katılımıyla devam eden görüşmelerin 13 Ekim ve 15 Ekim günleri gerçekleştirilen 3. ve 4. toplantıların ardından sonlandırılmasının akabinde Şükrü Saraçoğlu 17 Ekim 1939 tarihinde Moskova’dan ayrılmıştı.

Görüşmeler esnasında Türkiye ile SSCB arasında imzalanması düşünülen Türk-Sovyet işbirliği anlaşmasına dair müzakerelerin odağında Sovyetlerin 1936 yılında imzalanan Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin değiştirilmesi ve Boğazların ortak savunulması talepleri yer almıştı. Türk tarafının bu talepleri reddetmesiyle birlikte Türk-Sovyet Saldırmazlık Paktı’nın imzalanması mümkün olmamıştı (Feridun Cemal Erkin (1968). Türk-Sovyet İlişkileri ve Boğazlar Meselesi. Başnur Matbaası. Ankara. Sf: 140).

İmren Arbaç, “Türk-Sovyet İlişkilerinde Şükrü Saraçoğlu’nun 26 Eylül-16 Ekim 1939 Moskova Görüşmelerinin Önemi” başlıklı makalesinde konu edindiği Şükrü Saraçoğlu’nun 1939 yılındaki Moskova ziyaretini şöyle özetlemişti (2019. Siyasi, Sosyal ve Kültürel Yönleriyle Türkiye ve Rusya 2. Ankara):

“Avrupa’da hızla yaklaşan savaş tehdidi karşısında Türkiye, bir yandan İngiltere ve Fransa ile ittifak antlaşmalarına yönelirken, bir taraftan da Sovyetler Birliği ile yardımlaşma paktı yapılması için Türk Dışişleri Bakanı Şükrü Saraçoğlu’nu, Moskova’ya gönderir. Sovyetler Birliği’nin Almanya ile saldırmazlık anlaşması imzalaması ve iki devletin Polonya’yı paylaşması Türkiye’de büyük tedirginlik yaratır. Sovyetler Birliği’ne gitmeden önce İngiltere ve Fransa ile yapılan görüşmelerin sonunda hazırlanan Üçlü İşbirliği Antlaşması’nı parafe eden Dışişleri Bakanı Şükrü Saraçoğlu, Dışişleri Bakanlığı Genel Sekreter Yardımcısı Cevat Açıkalın, Siyasi Birinci Daire Genel Müdürü Feridun Cemal Erkin ve Özel Kalem Müdürü Zeki Polar’dan oluşan bir heyetle 25 Eylül 1939’da Moskova’ya ulaşır. 26 Eylül’de Vyaçeslav Mihayloviç Molotov ile yapılan görüşmelerin ikincisine İosif Vissarionoviç Stalin de katılır. Türk ve Sovyetler Birliği arasında imzalanması planlanan Yardımlaşma Paktı, Sovyetlerin Boğazlar’a yönelik talepleri ve Türkiye-İngiliz-Fransız Üçlü İttifak Anlaşması’na Alman çekincesi konulması üzerinde ısrar etmesi nedeniyle imzalanamaz.”

 

Yapılan taramada bahse konu anekdotu doğrulayabilecek güvenilir bir kaynak bulunamamıştır.

Her ne kadar bu anekdotun Prof. Seha L. Meray ve Osman Olcay’ın (sunuşu Cumhurbaşkanı Fahrettin S. Korutürk tarafından kaleme alınan) “Montrö Boğazlar Konferansı: Tutanaklar, Belgeler” adlı kitaplarında (1976. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları No 390) geçtiği iddia edilse de, bahse konu eserde bu yönde bir anlatının izine rastlanamamıştır.

Şükrü Saraçoğlu’nun 1939 yılındaki Moskova ziyaretinde yaşanan gerilimin ve Sovyet Rusyasının geri çevrilen Boğazlar üzerindeki taleplerinin etkisiyle bu yönde bir anlatının sonradan oluşturularak kulaktan kulağa yayılmış olmasının kuvvetle muhtemel olduğu söylenebilir.

Şükrü Saraçoğlu’nun Başbakanlığı döneminde Giresun milletvekilliği yapan Necmis Osten’in aktarımı bu düşünceyi teyit eder niteliktedir.

Necmi Osten, “İkinci Dünya Savaşının Bilinmeyen Yanları: Bir Milletvekilinin Anıları 1943-1952” adlı kitabında Şükrü Saraçoğlu’nun “aşağı yukarı böyle konuşmuştuk” (1992. İstanbul. Kişisel Yayınlar. Sf: 66) ifadelerini kullandığını şöyle öne sürmüştü:

“Dr. Refik Saydam’ın ölümünden sonra Şükrü Saraçoğlu başbakan olmuştu. Günün konusu yine Boğazlar’dı ve Boğazlar’ın nazik durumu idi, bu satırların yazarı milletvekili bulunuyordu, kendisine halk arasında dolanan bir yakıştırmayı sordum. ‘Başbakanım belki duymuşsunuzdur, halk arasında deniliyor ki, zatialiniz Moskova’da görüşme yaparken, Stalin, sizden Boğazlar’ın anahtarını istemiş. Siz de maalesef veremeyiz, çünkü Boğazlar’ın anahtarını Atatürk beraberinde götürdü, demişsiniz’. Saraçoğlu (saygıyla anarım) keyifli bir kahkaha attı ve ‘Hayır, duymamıştım, ama aşağı yukarı böyle konuşmuştuk’ demişti.”

 

Yorumunuzu yazınız...