Celal Şengör’ün “Cumhuriyeti Sizin Türk Diye Bildiğini Ama Türk Olmayan Biz Sabetayist Dönmeler Kurduk” ve Orhan Pamuk’un “Bizim Bir Devlete İhtiyacımız Vardı. Önce Müslüman Olduk ve Uzun Maceralardan Sonra Türkiye’yi Elimize Geçirdik” Cümlelerini Kurduğu İddiası Doğru Değil

Yanlış İddia

 

E-posta zincirlerinde, internet forumlarında, sosyal medyada kurgulanan ifadelerin ya da ekleme ve çıkarmalarla oluşturulan sözlerin sıklıkla ünlü isimlere atfedildiğine şahit oluyoruz.

Bugünkü konumuz, Prof. Dr. Celal Şengör’e ve Orhan Pamuk’a atfedilen Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuyla ilgili sözler (işbu yazıda, Sabetay oldukları herhangi bir delile dayanmaksızın öne sürülen adı geçen kişilerin Sabetay olup olmadığına odaklanılmamış olup, şahıslarına atfedilen sözler ele alınmıştır).

Celal Şengör ve Orhan Pamuk’a yönelik iddiayı sosyal medya paylaşımlarıyla şöyle örnekleyebiliriz:

 

İşte Son Yüz Yılın En Büyük İtirafı:

Prof. Celal Şengör’den İTİRAF:

“Cumhuriyeti sizin ‘Türk’ diye bildiğiniz ama Türk olmayan bizler (sabatist dönmeler) KURDUK!”

SABETAYCI ORHAN PAMUK NEW YORK’TA BAKIN NE DEMİŞTİ

İÇİMİZDEKİ İNGİLİZ

“Bizim bir devlete ihtiyacımız vardı. Önce Müslüman olduk ve uzun maceralardan sonra Türkiye’yi elimize geçirdik”

 

sabetayism itiraflari iddiasi

 

cumhuriyeti biz sabetayist donmeler kurduk

 

orhan pamuk new yorkta ozel sohbette

 

Ancak işbu aktarımların kurgu ya da ekleme/çıkarma yoluyla oluşturulmuş olduğu anlaşılıyor.

Celal Şengör’e atfedilen ifadelerle başlayacak olursak…

Şengör’ün ilgili sözlerinde Sabetayist ya da dönme şeklinde bir atfın yer almadığı, atalarının Balkanlardan geldiğini, babaannesi ve dedesinin Arnavut – Sırp yapısına sahip olduğunu, atalarının Türk olduğunu, kalıtsal olarak Türk geni taşımasa da kendini Türk milliyetçisi olarak tanımladığı görülüyor.

Celal Şengör’ün Tarih notları için Selim Öztürk’e verdiği ilgili röportajında sarf ettiği sözleri şu şekilde (Bu sözle ilgili Doğrula.org‘un analizine de göz atabilirsiniz):

“Kaldı ki… Ben ismim Celal. Gidiyorum Belgrad’a. Vidoyko beni karşılıyor. Sarmaş dolaş. Sırp Bilimler  Akademisi’ne. Profesör Cekovic’le oturuyoruz. Sohbet ediyoruz. Bir de bakıyoruz ki belki akrabayız. Bugün ben Babaanneme bakıyorum mavi göz, sapsarı saç, şahane bir endam. Sırp kızı… Gayet açık. Dedeme bakıyorum. Tipik bir Arnavut. Sırp karışımı var belli. Anneanneme bakıyorum tipik bir Helen. Hepsi de Türk. Ortadoğulu. Pasaportlarında Türk yazıyor.

Ben Profesör Tollmann’la konuşuyorum Viyana’da jeoloji profesörü. Ailemi anlattım. İşte şeyde… Nedir efendim. Bir kısım Yanya, bir kısım Preveze, bir kısım Prizren, ‘Ah Şengör’ dedi, ‘siz tam bir monarşik tipisiniz’ dedi. Evet dedim karmakarışık.

Yani ben bugün kendimi Türk milliyetçisi olarak tanımlarım. Benim damarlarımda bir damla Türk kanı yok abi.

[Ziya Gökalp’in bahsettiği milliyetçilik]

Bravo evet Atatürk’ün milliyetçiliği kardeşim.

Biraz önce senin dediğine geliyoruz. Biz göçmen miyiz? Biz burayı kuranlarız be. Yani biz olmasak Türkiye Cumhuriyeti olmayacaktı belki, Sevr’e hapsolmuş oturuyor olacaktık. Ben burayı savunmak istiyoruz. Çünkü biz vatan kaybetmiş insanların çocuklarıyız.”

 

 

 

Orhan Pamuk’a atfedilen söze dönecek olursak…

Bizim bir devlete ihtiyacımız vardı. Önce Müslüman olduk ve uzun maceralardan sonra Türkiye’yi elimize geçirdik” sözünü Pamuk’un New York’ta bir özel sohbette dile getirildiği ileri sürülüyor.

Sözün kaynağını taradığımızda 2000’li yılların başlarında e-posta zincirleri ve internet forumlarında yayılan “Sabetaycı Yapılanmaya Karşı Bilinç ve Tercihli Alışveriş İnisiyatifi” (S.B.T.A.I.) adlı oluşumun iletilerine rastlıyoruz.

New York’taki özel sohbetin tarihi ya da katılımcıları hakkında herhangi bir detay sunulmaksızın bu iddianın dile getirildiği, delilsiz ve kaynaksız bu rivayetin mevcut hâliyle sahih özelliğe sahip olmadığı anlaşılıyor.

Orhan Pamuk, geçmişte verdiği demeçlerde Türk ve (Tanrı ile kişisel bir bağlantıya inanmayan, tarihî ve kültürel kimliği dinle ilişkilendiren bir) Müslüman olduğunu şu sözlerle belirtmişti:

“Ben ne ‘Türkler öldürdü’ ne ‘Soykırım yapıldı’ dedim. Ben de Türküm.”

“Kendimi Müslüman bir kültürden gelen biri olarak görüyorum. Her durumda, ben bir ateistim demezdim. Dolayısıyla ben, tarihi ve kültürel kimliği bu dinle ilişkilendiren bir Müslümanım. Tanrı ile kişisel bir bağlantıya inanmıyorum; aşkın hale geldiği yer burasıdır. Kendi kültürümle özdeşleşiyorum ama benim için büyük etkisi olan Dostoyevski ve Sartre ile anlaşabileceğim hoşgörülü, entelektüel bir adada yaşamaktan mutluyum.”

 

“I consider myself a person who comes from a Muslim culture. In any case, I would not say that I’m an atheist. So I’m a Muslim who associates historical and cultural identification with this religion. I do not believe in a personal connection to God; that’s where it gets transcendental. I identify with my culture, but I am happy to be living on a tolerant, intellectual island where I can deal with Dostoyevsky and Sartre, both great influences for me.”

 

Yorumunuzu yazınız...