Muhammed Berdibek, 14 Aralık 2015 günü Yeni Şafak Gazetesi’nde yayınlanan “Bir Müslüm Gürses hikayesi” başlıklı yazısında Müslüm Gürses’in hayat hikayesini internet kaynaklarından derleyerek paylaşmaya çalışmış ama bir dizi hataya imza atmış.

 

Muslum Gurses genclik

 

Hikâyesine, geçirdiği kazanın ardından ölü zannedilerek morga kaldırılan Müslüm Gürses’i, kazanın 1 (yazı ile bir) gün ardından sahneye çıkarmış ve taksiye bindirmiş:

"Genç “Taksinize binebilir miyim, gideceğiniz istikamete beni de götürür müsünüz?” diye sordu. Taksideki adam, belli ki gencin durumuna üzülmüş, ona yardım etmek istemişti. Teklifi hiç düşünmeden kabul etti. Usulca taksiye binen genç, sahne aldığı gece kulübünden çıktığını ve eve gideceğini anlattı. Ayrıca dün çok feci bir kaza geçirdiğini ve öldü denilerek morga kaldırıldığını; ancak bu durumun kendi çabasıyla fark edildiğini ve daha sonra tedavi gördüğünü anlattı."

Ne hayal gücü ama… Yüzü yara bere içindeki bu adamdan kastı Müslüm Gürses. Anlattığı hikaye yazısının ilerleyen bölümünde anlattığı gerçekle çelişiyor. Müslüm Gürses o kaza sonrasında hemen ayağa kalkamamıştı ki ertesi gün taksiye binsin.

Ve devam etmiş:

"Ailesi, o henüz üç yaşındayken, ekonomik sebeplerden dolayı Adana'ya göç etmiş; fakat şansları orada da yaver gitmemişti. Bir süre sonra annesini ciddi bir rahatsızlık sebebiyle kaybetmişti. Sonrasında ne yazık ki kardeş acısı da yaşamıştı."

Müslüm Gürses’in annesinin hastalık sebebiyle vefat ettiğini belirtmiş Muhammed Berdibek. Ancak, Müslüm Gürses’in babası Mehmet Akbaş, eşiyle Adana’ya göç etmiş, bir süre sonra ise eşini, yani Gürses’in annesini öldürüp cezaevine girmiştir. Hatta Gürses, annesini öldürdüğü için yıllarca babasıyla görüşmemiştir. Babası ise hapishaneden çıktıktan sonra Şanlıurfa’ya dönüp tekrar evlenmiştir.

"Bir yıl daha bu çay bahçesinde şarkı söyleyen Müslüm, aniden müziği bırakıp terziliğe geri döndü. Elbette sebep, onda saklıydı."

Sebebi onda saklı değil, kamuoyuyla paylaşılmış durumda. Verdiği bir mülakatta müziği geçici bir süre bırakmasının sebebini “işlerin kötüye gitmesine” bağlamıştır:

"Neticede, beni birinci seçtiler. Sene 1968... Bir süre bu çay bahçesinde söyledim şarkılarımı. Soyadımı da orada çalışırken Gürses yaptılar. Sonra baktım işler iyi gitmiyor, kendim ayrıldım ve müziğe de küstüm..."

İlerleyelim:

"O güne kadar adı Müslüm Akbaş'tı. Bu yarışmadan itibaren Müslüm Gürses olarak anılmaya başlandı."

Yarışmadan itibaren değil. Çay bahçesinde şarkı söylemeye devam ederken.

Müslüm Gürses soyadının değişmesini şu şekilde aktarmış:

"Neticede, beni birinci seçtiler. Sene 1968... Bir süre bu çay bahçesinde söyledim şarkılarımı. Soyadımı da orada çalışırken Gürses yaptılar."

Yazıyı incelemeye devam:

"Müslüm Gürses, her ne kadar 1967 yılında müziğe başlamış olsa da, ilk arabesk şarkılarını 1971 yılında “Ben İnsan Değil miyim?” albümüyle okumaya başladı."

Müslüm Gürses ilk arabesk parçalarını 1971’de okumaya başlamamıştır.  1971 öncesinde Müslüm Gürses pop ya da fantezi okumuyordu ya! Örneğin, 1969 yılında ilk çıkışını yaptığı “Sevda Yüklü Kervanlar” isimli plak, arabesk ağırlıklıdır.

"1978 yılında, gerçek manadaki ilk arabesk albümünü ve en çok sevilen şarkılarından birini yaptı: Esrarlı Gözler"

Esrarlı gözler 1980 yılında çıktı. Gerçek manadaki ilk arabesk albümü ile kastı ne bilemiyoruz; ancak, daha önceki albümleri de arabesk olarak nitelenmektedir.

"Bundan sonraki dönemlerde okuduğu şarkılarının esas konusu hep kader, hüzün ve ölümdü."

Kazadan önceki dönemde okuduğu şarkıların esas konuları da aynı şekildeydi. Radikal bir değişim olmadı. Kazadan önceki parçaları Türk Halk Müziği ya da pop müzik değildi ki. Yazısında bahsettiği esrarlı gözler albümü örneğin, Müslüm Gürses diskografisinin en ağır ve en damar albümü olarak nitelenir.

Yorumunuzu yazınız...