Eski Diyanet İşleri Başkanı Lütfi Doğan’la Eski Ermeni Patriği Şinork Kalustyan’ın (Öz / Üvey) Kardeş Oldukları İddiası Doğru Değil
Eski Ermeni Patriği Şinork Kalustyan’ın eski Diyanet İşleri Başkanı Lütfi Doğan’ın aynı anneden olma üvey kardeşi olduğu iddiası, Yeni Aktüel adlı dergide 2005 yılında yayımlanan bir söylemin çeşitli basılı yayın organlarınca haberleştirilmesine dayanıyor.
Söz konusu yayınlardaki iddia da Almanya Ermeni Cemaati lideri Başpiskopos Karekin Bekçiyan tarafından ileri sürülmüş.
Eski Diyanet İşleri Başkanı Lütfi Doğan’la eski Ermeni Patriği Şinork Kalustyan’ın kardeş oldukları iddiası Sabah gazetesinde şöyle aktarılmış:
“Yeni Aktüel, Türkiye’deki Ermeni cemaati içinde yıllardır kulaktan kulağa aktarılan, ancak hiçbir zaman resmen açıklanmayıp, aksine üstü örtülen 40 yıllık sırrı gün yüzüne çıkardı. Almanya Ermeni Cemaati lideri, Ermeni Kilisesi Başpiskoposu Karekin Bekçiyan, Yeni Aktüel’in soruları üzerine, ‘tarihi ifşaat’ı şöyle aktardı: “Ermeni Patriği Şinork Kalustyan, öksüzler yurdunda kalmış, Talas Amerikan Koleji’nde okumuş. Beyrut’ta yaşamış. Ben Marsilya’dayken bir gelişinde kilise idare heyetinden Mırgırdıç Deligazar ile karşılaştılar. O da Sivaslı. Birbirlerini tanıdılar. Deligazar da öksüzler yurdunda büyümüş, oradan da arkadaş çıktılar. Eskilerden, hatıralardan söze girildi. Sohbet koyulaştı. Ben de merak ediyorum ya! Fırsat bu fırsat, bir sorup soruştur bakalım dedim kendi kendime. İşte o zaman anlattı Sayın Kalustyan.
“Annesinin kaçırıldığını, kendisinin öksüz kaldığını, annesinin tekrar bir Müslüman’la evlendirildiğini, bu ikinci evlilikten şimdi tam hatırlamıyorum- iki ya da üç çocuğu olduğunu anlattı. Birinin Ankara’da yaşayan bir kadın olduğunu, bir diğerinin ise adının Lütfi Doğan olduğunu ve Türkiye’de Diyanet İşleri Başkanı olduğunu söyledi. Kalustyan, 1960’larda patrik oldu. 1965’ten sonra annesi onun yanındaydı. Adı Gül mü, Güldane miydi, tam hatırlamıyorum. Ben patrikhanede kaldığım için orada kaldığını iyi biliyorum. Nasıl geldiğini bilemiyorum ama. Kaçmış da mı gelmiş, ayrılmış mı ailesinden ya da terk mi etmişler bilemiyorum. Kudüs’teyken de kalmış yanında annesi. İstanbul’da oğlunun yanında ölmüş zaten.” Yeni Aktüel, patriğin kardeşinin, Diyanet İşleri Başkanlığı yapan iki Lütfi Doğan’dan hangisi olduğu sorusuna yanıt arıyor.
“Eski Diyanet İşleri Başkanı Lütfi Doğan Ermeni Patriği Şinork Kalustyan’ın Kardeşi miymiş?” gibi sorularla sosyal medyada paylaşılan bu iddianın doğruluk payı bulunmuyor.
Diyanet İşleri Başkanlığı görevini günümüze değin Lütfi Doğan isimli 2 kişi üstlenmiş. 1930 yılında Gümüşhane’nin Kelkit ilçesine bağlı Salyazı Köyünde 1930 yılında dünyaya gelen Lütfi Doğan 1968-1972 yılları arasında Diyanet İşleri Başkanlığı yapmış. 1927 yılında Karaman’ın Ermenek ilçesinde doğan (ve 22 Ocak 2017 tarihinde vefat eden) Lütfi Doğan ise 1972-1976 yıllarında bu pozisyonda bulunmuş.
10. ve 11. Diyanet İşleri Başkanı her iki Lütfi Doğan’ın kısa özgeçmişleri ve fotoğrafları sırasıyla şöyle:
Lütfi DOĞAN (15.01.1968 – 25.08.1972)
1930 yılında Gümüşhane Kelkit Salyazı Köyü’nde doğdu. Kur’ân-ı Kerim okumayı babası Mehmet Fehmi Efendi’den öğrendi. Dayısı Hafız Fevzi Efendi’nin derslerine devam etti. Küçük yaşta hafızlığını tamamladı. Samsunlu Hafız Muhyiddin Efendi’den tecvid ve tashih-i huruf okudu. Abdurrahman Efendi ile Gümüşhane eski müftüsü Mehmet Ragıp Efendi’den özel dersler aldı. İlkokulu dışarıdan bitirerek 1952 yılında Gümüşhane’de imam-hatiplik görevine başladı. 1954 yılında girdiği imtihanı kazanarak Kemah Müftüsü oldu. 1960 yılında Erzincan Müftülüğüne tayin edildi. Bu arada ortaokul ve liseyi dışarıdan imtihanlara girerek bitirdi. Daha sonra Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’ni kazanarak Ankara müftü yardımcılığına naklen atandı. Gezici vaizlik ve Ankara merkez vaizliği yaptı.
İlahiyat Fakültesi’ni bitirdikten sonra Diyanet İşleri Başkanlığı müfettişliğine atandı. 1965 yılında Din İşleri Yüksek Kurulu üyeliğine seçildi. Bir süre vekil olarak Diyanet İşleri Başkan Yardımcılığı yaptıktan sonra 15 Ocak 1968 tarihinde vekâleten Diyanet İşleri Başkanlığı görevine atandı ve 25.08.1972 tarihine kadar bu görevini sürdürdü. Daha sonra Başkanlık müşavirliğine ve Ankara Merkez vaizliğine naklen tayin edildi. 14 Ekim 1973 seçimlerinde Erzurum Senatörü seçildi. Bu görevi 12 Eylül 1980 tarihine kadar devam etti. 1991-2002 yılları arasında da Gümüşhane milletvekilliği yaptı.
Basılmış eserleri arasında “Toplumun Temelini Sarsan Belli Başlı Problemler”, “Mutluluğun Kazanılması”, “Kütübü Sitte Müelliflerinin Hayatı ve Eserleri” adlı kitapları bulunmaktadır.
Dr. Lütfi DOĞAN (26.08.1972–26.07.1976)
1927 yılında Ermenek’te doğdu. İlk, orta ve lise tahsilinden sonra Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nin Klasik Şark Dilleri (Arapça-Farsça) Bölümü’nden mezun oldu. Daha sonra Suriye Şam Edebiyat Fakültesi’nde Arapça ve İslâm ilimleri üzerinde çalıştı. 1952 yılında Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde Kelam asistanı oldu. Burada “En-Nizâm Fi Usuli’d- Din ve Eş’ari Ekolü” konusunda ilahiyat doktorası yaptı. Ankara bölge vaizliği, Ankara il müftülüğü yaptıktan sonra Müşavere ve Dinî Eserler İnceleme Kurulu azalığı ve Din işleri Yüksek Kurulu üyeliği görevlerinde bulundu. Bu arada Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde Arapça ve İslam Dini Esasları öğretim görevliliğini sürdürdü. 1972 yılında Diyanet İşleri Başkanlığı’na atandı. 1975 yılında diğer yönetici arkadaşları ve il müftüleriyle birlikte Türkiye Diyanet Vakfı’nın kurulmasını sağladı.
1976 yılında Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan ayrılarak, Başbakanlık uzman danışmanlığına atandı. 1977 seçimlerinde Malatya’dan milletvekili seçildi. Müteakiben kurulan Hükümette Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan sorumlu Devlet Bakanı oldu. Yayınlanan eserleri arasında, “Eş’ari Mektebi”, “İbn-i Fadlan Seyahatnamesi”, “Hz. Peygamberimiz”, “Ehli Sünnet Mektebi” ve “Adap” adlı kitapları sayılabilir. Ayrıca çeşitli dergi ve gazetelerde pek çok makaleleri yayınlandı. Dr. Lütfi DOĞAN, halen Türkiye Körler Vakfı Başkanı olarak Türkiye’de görme engelliler için eğitim ve sosyal hizmet çalışmalarında, ayrıca bazı gönüllü kuruluşların yönetim veya genel kurul üyeliği görevlerinde bulunmaktadır.
İddianın gündeme geldiği 2005 yılında her iki Lütfi Doğan da kendilerinin Patrik Şinork Kalutsyan ile herhangi bir akrabalıklarının bulunmadığını açıklamıştı.
11. Diyanet İşleri Başkanı Lütfi Doğan, iddianın gerçeği yansıtmadığını belirttiği açıklamasında Gümüşhaneli eski Diyanet İşleri Başkanı Lütfi Doğan’ın ailesini ise tanımadığını söylemiş.
Sosyal medyada bu asılsız iddiayı aktaran paylaşımlarda 10. Diyanet İşleri Başkanı, bilim insanı ve siyasetçi Lütfi Doğan’ın fotoğrafının kullanıldığı görülüyor.
10. Diyanet İşleri Başkanı Lütfi Doğan, eski Ermeni Patriği Kalustyan ile kardeş olduğu yönünde çıkan haberlerle ilgili yaptığı açıklamada iddiayı tekzip etmiş ve hiç üvey kardeşi olmadığını belirtmişti.
Eski Diyanet İşleri Başkanı Lütfi Doğan, iddianın gerçeği yansıtmadığını belirttiği 2005 yılından açıklamasında şu ifadeleri kullanmış:
“Bir gazete ve dergide hakkımda çıkan iddialar var. Bu konunun benimle hiçbir ilgisi yok. Ben Gümüşhane nin Kelkit İlçesi ne bağlı Salyazı Köyünde 1930 yılında doğdum. Babamın adı Mehmet Fehmi Efendi, annem ise Pullu Hanım, Pullu Hatun olarak tanınıyor. Annem köyümüze yakın Çatalçeşme Köyünden, annemin babası Eşref Ağa, annesi Gül Hanım’dır. Tüm bunları saymamdaki sebep kamuoyunu bu olayla daha fazla meşgul etmemektir.”
“Benim babam 1926 yılında bir hanımla evleniyor. O annemiz yani üvey annemiz ölüyor. İsmi Mecbure Hanım. 2 yıl evli kalıyorlar ve hiç çocukları olmuyor. Daha sonra annem Pullu Hatun ile evleniyor. 1943 yılına kadar birlikte yaşıyorlar, annem 1943 yılında vefat ediyor. Babamın Pullu Hatun ile evliliğinden 5 çocuğu oluyor. En büyükleri benim. Lütfi Doğan, Lütfiye, Meryem, İbrahim Ethem ve Meryem isminde 5 çocuk. Annemin vefatından sonra babam, annemin amcasının kızıyla evleniyor. İsmi Nuriye Hanım. Annemiz Nuriye Hanım ile birlikte 1979 yılına kadar beraber yaşadık. Memuriyet hayatımda memleketten ayrı kaldığım oldu. Annem Allah razı olsun, babamın hizmetinde daima bizim hürmetimizi aldı, biz de onun dualarını. Kardeşlerimin arasında hiç üvey olan yok. Annem ve babamın köylerinde yüzde 100 Türk var.”
“Mesela orada. Bir cenazede bulundu denilmiş. Ben böyle bir cenazeye asla katılmadım. Bu konuyu çok evvel bir gazeteci bana gelerek sordu. Filan yerde bir kitapta isminiz geçiyor diyerek. Böyle bir konuyla ilgim olmadığını sizlere anlattığım gibi ona da anlattım. Bundan tahminen 15 gün kadar evvel bir dergiden olduğunu söyleyen biri geldi. Ona da aynını anlattım; ama arzu ederdim ki, o kişi toplumumuza faydalı, doğru ve aydınlatıcı bilgiler versin. Ancak gerçek dışı ve benimle ilgisi olmayan konularla umumi efkarı yanıltmamalıydı.”
Verdiği bir röportajda Doğan, çocukluğunu ve liseyi dışardan tamamlama sürecine şöyle değinmişti:
Nüfusa kayıtlı eski adı Posus olan, daha sonra Salyazı adı verilen yaklaşık 300 hanenin bulunduğu büyük bir köyde 1930’da dünyaya geldim. Makamı cennet olsun, babamın adı Mehmet Fehmi Doğan. Babam askerden geldikten sonra komşular ve babamın arkadaşları ziyarete geldi. Babam, akrabaların yanında eliyle beni işaret ederek, ‘Benim babam ve 4 dayımın 3’ü hafız-ı kurra. Onlar vefat ettiler, geriye diğer dayım Kurra Hafız Fevzi Efendi kaldı. Hafız Fevzi Efendi de vefat ederse hafız kimse kalmayacak. Bundan dolayı bu çocuğu okutup hafız-ı kurra yapacağım.’ diyordu. Tabii kurra hafızın ne olduğunu bilmediğim için o zaman anlamadım bunu.
Bizim köylerde güzel bir gelenek vardır. Kış aylarında şartlar çok ağır olur. Köyümüzde 10-15 tane misafir odası vardır. Bunların hemen hemen birçoğunda mukabele okunur. Bildiğiniz gibi Kur’an-ı Kerim 30 cüzdür, her gün bir cüz okurlar ve 1 ayda hatim yaparlar. Mukabele okunurken ben de hıfzımı kuvvetlendirmek için çalışıyorum. Hacı Muhittin Efendi’nin odasında sabahları bir cüz okuyorum, ayda bir Kur’an-ı Kerim’i hatim ediyoruz. Bir kış mevsiminde 5 defa Kur’an-ı Kerim’i ezberden okuyordum, herkes elindeki Kur’an-ı Kerim’i takip ederek dinliyordu.
Köyde misafirhanelerde Hazreti Muhammed’in hayatının anlatıldığı Siretü’n Nebi (Erzurumlu Mustafa Darir’in 14’üncü yüzyılda kaleme aldığı ilk Türkçe Siyer kitabı), Ahmed Cevdet Paşa’nın Kısas-ı Enbiya adlı eseri, Ahmed Bican Efendi’nin Envarü’l Aşikin (Anadolu’da Müslüman-Türk kimliğinin şekillenmesinde etkili olmuş dini-didaktik eser) ve bazı tarih kitapları okunurdu. Bu kitapların gündelik işlerin tamamlamasının ardından akşam ve yatsı namazları arasında misafirhanede komşulara okunduğunu hatırlıyorum.
Ben 12-13 yaşlarımdayken köyümüzdeki camiye Abdurrahman İncesulu Efendi isimli bir zat-ı muhterem görevlendirilmişti. Abdurrahman İncesulu Efendi, Arapçaya aşina iyi bir ilim adamı. Ben ve 4-5 arkadaşım, bu imam efendiden Arapçayı öğrenmeye başladık. Daha sonra köyümüze Mehmet Ragıp Efendi (eski Gümüşhane Müftüsü) isimli genç bir imamı görevlendirdiler. Ragıp Efendi bizim köye imam olunca çok sevindim. Ragıp Efendi’ye dersleri yeniden okumaya başladık, daha sonra mantık, meani (Arap dilinde, sözün/ifadenin yerli yerinde olma şartlarını inceleyen edebiyat dalı) derslerini de okuduk. Mehmet Ragıp Efendi’nin bu derslerde çok güzel uygulaması oldu. Mehmet Ragıp Efendi’ye meani kitabını okumaya başladığımda, bana her gün bir hadisi şerifi defterime yazdırıp ezberletiyordu. Mesela defterime ‘Temizlik imandandır.’ hadisini yazmıştım. Az ve öz, ezberlenmesi de kolay. Derslere böyle bir uygulamayla devam ettik.
Gümüşhane’de dışarıdan imtihanlara girip ilkokul diplomasını aldım. Zaten müftü veya vaiz tayin edilmek için ilkokulun bitirilmesi şarttı. İlkokulu dışarıdan başarıyla bitirdim. Daha sonra Ankara’da Diyanet İşleri Başkanlığında müftülük imtihanına girdim. Dini eğitim alırken aslında Tevhid-i Tedrisat Kanunu’na aykırı hareket etmiyoruz. Diyelim ki siz fevkalade matematik biliyorsunuz, matematikte en ileri seviyede öğretmensiniz. Ben gelip sizden özel olarak matematiği öğrensem, bu özel eğitimi almak nasıl ki serbestse, bizim dini eğitim görmemiz de öyle serbestti. Ben Kur’an dilini öğreniyorum. Medresede değil özel ders aldım. Ben okuyorum, hocamız, ‘Bu güzeldir, şöyle yapacaksın.’ diyor. Hatta hoca dersi bazen anlamadığımı fark edince çeşitli şekilde anlatıyor. Bazen de çok iyi bildiğim bir konuda hocamız bir kelime eksik söylediyse, ‘Hocam böyle de yapabilir miyiz?’ diye sorabiliyorduk.
Netice itibarıyla Kemah Müftülüğüne 17 Kasım 1954’te başladım, 6 yıl görev yaptım. Tabii Kemah küçük olduğu için memurlar birbirini tanıyor. Sivas doğumlu İbrahim isminde bir ortaokul müdürü arkadaşımız var. ‘Fetvahane’ dediğimiz, resmi görevlerimizi yürüttüğümüz bir oda var. İbrahim Bey elinde bir ‘Tebliğler Dergisi’ ile fetvahaneye geldi. ‘Müftü Bey, biliyorsunuz ortaokullarda din dersi kabul edildi. Ben bu dersi size verdirmeyi düşünüyordum. Milli Eğitim Bakanlığının Tebliğler Dergisi’nde ortaokullarda iki saat din dersinin verileceği kabul edildi ama bu dersleri vereceklerin ilahiyat fakültesi mezunu olması lazımdır. İlahiyat fakültesi mezunu bulunmayan yerlerde okulun müdürü ya da öğretmenlerden arzu edenlere de verdirilebilir.’ dedi. Müdür Bey’e teşekkür ettim ama içimden kendi kendime şöyle dedim; ‘Benim bilgim sınırlı ama mesela fıkıh ve akaid gibi dini ilimlerde en ileri derecede dahi olsam, elimde bugünkü şartlara göre bir diplomam olmazsa buradaki bu memuriyetle yetinebilmem gerekir. O halde ben ortaokulu ve liseyi bitirmeliyim. Eğer Cenabıhak muvaffakiyet verir ve ömür ihsan buyurursa fakülteyi de okurum’. 1958 veya 1959’un haziranında ortaokulu, Eylül 1961’de liseyi dışarıdan bitirdim.
Eski Ermeni Patriği Şinork Kalustyan’ın yeğeni olan ve Yozgat’ın Çandır İlçesine bağlı İğdeli Köyü’nde yaşayan Hanifi Yılmaz, iddiayla ilgili yaptığı açıklamada, anneannesi Güldane Kalustyan’ın iki kez evlendiğini, ancak eski Diyanet İşleri Başkanı Lütfi Doğan ile hiçbir akrabalık ilişkisinin bulunmadığını söylemiş.
Anneannesi Güldane Kalustyan’ın yıllar önce Yozgat’ın Sarıkaya İlçesi’ne bağlı Bebek Köyü’nden İğdeli Köyü’ne gelerek Mihran Kalustyan ile ilk evliliğini yaptığını, eski Diyanet İşleri Başkanı Lütfi Doğan’ın Şinark Kalustyan’la kardeş oldukları iddialarının, anneannesi Güldane Kalustyan’ın İğdeli Köyü’nde ikinci kez evlendiği kişinin soyadının ”Doğan” olmasından kaynaklanmış olabileceğini, anneannesi Güldane Kalustyan’ın ikinci evliliğini yaptıktan sonra Müslümanlığı seçtiğini belirten Yılmaz şu ifadeleri kullanmış:
”Anneannem Güldane Kalustyan, 1910 yılında köyümüze gelin gelerek Mihran Kalustyan ile ilk evliliğini yapmış. Bu evlilikten daha sonra Ermeni Patriği görevine seçilen Şinork Kalustyan, Şinorik Kalustyan (kız çocuk) ve Arsek Kalustyan dünyaya gelmiş. Şinorek Kalustyan 12 yaşında iken İngiltere’de ölmüş. Şinork Kalustyan daha sonra akrabalarıyla birlikte yurt dışına gitmiş, Fransa’da din eğitimi alıp Türkiye’ye dönmüş ve bir süre sonra da Ermeni patriği görevine seçilmiş. Şinork Kalustyan patrik olduktan sonra köyümüze geldi, akrabalarıyla görüştü, köy çeşmesinden su içip özlem giderdi.”
”Güldane Kalustyan, ilk eşi ölünce 1920 yılında köyümüzden Hacı Doğan ile ikinci evliliğini yaptı. Bu evlilikten de annem olan Hanımkız Doğan ile teyzelerim, Gülizar ve Hürmet dünyaya gelmişler. Yani anneannem ikinci evliliğinden erkek çocuk doğurmamış. Bu nedenle Lütfi Doğan ile bir akrabalığımız söz konusu değil. Anneannemin ikinci evliliği yaptığı Ali Doğan’ın ilk eşi olan Nadire’den olan Halim, Şükrü, Mustafa ve Bahri adında 4 çocuğu daha varmış. Anneannemin, ikinci evliliğini yaptığı Hacı Doğan’ın soy ismindeki benzerlik nedeniyle Lütfi Doğan’ın Şinork Kalustyan ile kardeş olduğu iddia ediliyor ama bu doğru değil.”
‘Anneannem, Müslümanlığı seçince köyde kendisine ‘Gülkız’ adı verilmiş. Anneannem bir süre sonra İstanbul’a oğlu Şinork Kalustyan’ın yanına yerleşmiş. Annem olan Hanımkız, anneannemi İstanbul’a giderek, ziyaret etmiş. Anneannem, bu ziyaret sırasında anneme (ben Müslümanlığı seçtim ve Müslümanım. Oğlum Şinork da bunu biliyor. Şinork’a bir zarar gelmesin, çevresindekiler benden rahatsız olmasın diye Müslümanlığımı belli etmiyorum. İbadetimi çok gizli yapıyorum) demiş. Annem köye döndüğünde ağlayarak bize bunları anlattı” diye konuştu. İğdeli Köyü Muhtarı Erhan Korkmazyürek de, ”Şinork Kalustyan’ın Lütfi adında öz veya üvey kardeşi olmadı. Tek erkek kardeşi çocukken ölmüş. Köyümüzde Ermenilerle Türkler yıllar boyu dostça yaşamışlar”
Bu iddia, Soner Yalçın’ın “Beyaz Müslümanların Büyük Sırrı” adlı kitabında şöyle geçmiş:
ERMENİ DİYANET İŞLERİ BAŞKANI KİM?
Yazar Arsen Yarman, bundan üç yıl önce, Ermeni cemaatinde çok konuşulan bir olayı aktardı:
“İstanbul Kumkapı eski Ermeni patriği Şinork Kalustyan ölmeden önce çevresine, Diyanet İşleri eski başkam Lütfî Doğan’ın üvey kardeşi olduğunu açıklamış.”Hangi Lütfi Doğan’la kardeşti; aynı adı taşıyan biri MSP’li, diğeri CHP’li iki Diyanet İşleri başkanı vardı.
İkisi de milletvekilliği yaptıkları yıllarda bile karıştırılırdı.
MSP’li Lütfi Doğan, 1968-1972 yıllan arasında Diyanet İşleri başkanlığı yapmıştı. Gümüşhane Kelkitli’ydi.
CHP’li Lütfi Doğan 1972-1976 yıllan arasında Diyanet İşleri başkanlığı yapmıştı. Konya Ermenekli’ydi.
Biz, Arsen Yarmanla sohbetlerimizde o mu, bu mu derken, Almanya Ermeni Cemaati önderi Başpiskopos Karekin Bekçiyan, Yeni Aktüel dergisinden Mehmet Asal’a, “Kalustyan’ın üvey kardeşi din adamı Lütfi Doğan’dır” açıklamasında bulundu. (5 Eylül 2005.)Dergi, iyi bir habercilik örneği vererek, konuyu kapak haber yaptı. Her iki Lütfi Doğan’a da sordu.
Kalustyan Yozgat İğdeli’ydi. 1915 Ermeni tehcirinde ailesini kaybetmişti. Sonraki yıllar öğrendiğine göre, ailesinden herkes ölmüştü; hayatta kalan sadece annesi Şuşan’dı ve o da bir Türk Müslüman’la evliydi. Üvey kardeşi bu evliliktendi.Yıllar sonra, 1965’te, Kalustyan ve annesi Şuşan (Güldane) Hanım birbirlerine kavuştular. Annesi ölene kadar oğlunun yanında kaldı.
İddiaya göre, Şuşan Hanını, 1 Kasım 1969’da vefat ettiğinde oğlu Lütfi Doğan da, İstanbul Kumkapı Ermeni Patrikhanesi’ndeki cenazeye katıldı; Balıklı Ermeni Mezarlığı’na defin sırasında kendi inancında dua etti.
Her iki Lütfi Doğan da tüm iddiaları reddettiler.CHP’li Lütfi Doğan, “Ben Ermenekli’yim, Yozgat’la hiçbir ilgimiz yok” derken, MSP’li Lütfi Doğan’ın ailesinin, Birinci Dünya Savaşı sırasında Kelkit’ten Yozgat’a gelip iki yıl kaldıktan sonra tekrar memleketlerine döndükleri ortaya çıktı.
MSP’li Doğan, babasının o yıllarda daha reşit olmamış bir yaşta olduğunu; 1926’da Mecbure Hanım’la evlendiğini; onun ölümüyle, kendi annesi Pullu Hanım’la evlendiğini söylüyordu. Kardeşliği reddediyordu.
Tartışma, gazete-dergi ve televizyon haber bültenlerinde sürerken, olayla hiçbir ilgisi olmadığı halde, Diyanet İşleri eski başkanı Süleyman Ateş’in annesinin Ermeni olduğu ortaya çıktı!atv haber merkezine konuşan, Süleyman Ateş’in kardeşi Yavuz Ateş, annelerinin Ermeni olduğunu açıkladı. (8 Eylül 2005.)
Bu iddiayı yıllar önce, Prof. Zekeriya Beyaz Hür Gün gazetesinde ortaya atmış, Prof. Süleyman Ateş yalanlamıştı. (24 Nisan 1977.)
Sonuçta. Anadolu bir kavimler kapısı…