25 Kasım 2023 Günü Resmî Gazete’de Yayımlanan “Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele” Konulu 2023/16 Sayılı Genelge İle “Kadının Beyanı Esastır” Yerine “Kadının Kanıtı Esastır” İlkesinin Getirildiği İddiası Doğru Değil

6284 sayılı Kanun’da ya da 2023/16 sayılı Genelge’de “kadının beyan esastır” ya da “kadının kanıtı esastır” nevinden bir hüküm bulunmuyor.

Yanlış İddia

 

25 Kasım 2023 tarihli 32380 sayılı Resmî Gazete’de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan imzalı “Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele” konulu 2023/16 sayılı genelge yayımlandı.

Yayımlanan genelge ile “Çocuk ve Kadınlara Yönelik Şiddet Hareketleriyle Töre ve Namus Cinayetlerinin Önlenmesi İçin Alınacak Tedbirler” konulu 2006/17 sayılı Genelge yürürlükten kaldırıldı.

Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş bahsi geçen genelgenin yayımlandığını sosyal medya hesabında “Şiddete karşı sıfır tolerans ilkesini merkeze alan ulusal eylem planımızla birlikte şiddetin her türlüsüyle mücadele etmeye ve kapsayıcı çözüm önerileri geliştirmeye devam edeceğiz.” ifadeleriyle duyurdu.

Kadına yönelik şiddetin önlenmesi ve mağdurların korunması amacıyla belirlenen tedbirlere odaklanan genelge “Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele ile İlgili 2023/16 Sayılı Cumhurbaşkanlığı Genelgesi”nin 6. maddesinde şu ifadelere yer verildi:

“Kadına yönelik şiddetle mücadele alanında kanıta dayalı politikaların geliştirilmesine temel oluşturacak ve uluslararası standartlarda istatistik üretilmesine imkân sağlayacak verilerin elde edilmesi amacıyla nüfus temelli saha araştırmaları gerçekleştirilecektir.”

 

kadina-yonelik-siddetle-mucadele-genelgesi

 

Bahsi geçen genelgenin yayımıyla kanunda “kadının beyanı esastır” şeklinde geçtiği sanılan hükmün yerine “kadının kanıtı esastır” ilkesinin getirildiği iddiası basına ve sosyal medyaya yansıdı.

 

Yanlış yorum içeren paylaşım örnekleri şöyle sıralanabilir:

 

23 Derece (@yirmiucderece):

“Psikolojik şiddet mağdurları yine yok sayıldı: Kadının beyanı değil, kanıtı esas oldu. Resmi Gazete’de yayınlanan genelgeye göre; kadına şiddete yönelik mücadelede kanıta dayalı politikalar geliştirilecek.”

 

 

 

Ahmet Şimşirgil (@ahmetsimsirgil): “Kırmızı çizgisi olanlar bakalım ne yapacak? Teşekkürler sayın Cumhurbaşkanım @RTErdogan 6284 nolu yasada KADININ BEYANI ESAS İKEN KADININ KANITI ESAS ALINIR OLARAK RESMİ GAZETEDE DÜZELTME YAYINLANMIŞTIR. İnşallah bu sayede yalan ve iftira ile yuvaların yıkılması son bulur!”

 

Şevki Karabekiroğlu (@karabekiroglu_s):

“Cumhurbaşkanlığı Kararnamesiyle 6284 Sayılı Kanun içerisinde Yer Alan “Kadının Beyanı Esastır” Yerine “Kadının Kanıtı Esastır” Getirildi.”

 

 

İddia, “Özlem Zengin, kırmızı çizgimiz dedi ama Erbakan’ın dediği oldu” gibi ifadelerle de paylaşıldı.

 

Abdülhamid Gözcü (@AbdulhamidGozcu):

“Cumhurbaşkanlığı Kararnamesiyle 6284 Sayılı Kanun içerisinde yer alan “Kadının Beyanı Esastır” yerine “Kadının Kanıtı Esastır” getirildi. Yaşa ERBAKAN ! Bir sen varsın zaten.. Fatih Erbakan”

 

 

Normlar hiyerarşisini, mevzuat metnini göz ardı eden sosyal medya profillerinin paylaştığı iddia gerçeği yansıtmıyor.

6284 sayılı Kanun’a 25 Kasım 2023 günü yayımlanan Cumhurbaşkanlığı Genelgesi ile “kadının beyanı esastır” yerine “kadının kanıtı esastır” ibaresi eklenmedi.

Genelgede yer alan ibareler yanlış yorumlanmış.

Genelge kanunu ilga edemez.

Kanun hükmü genelge ile değiştirilemez.

Kanun, tüzük ve yönetmelik maddelerinin nasıl uygulanacaklarını gösteren genelgelerin kanun içeriğini değiştirme gibi bir yetkisi yoktur.

Resmî Gazete’de yayımlanan “Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele” konulu genelge ile 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun‘da bir değişiklik yapılamaz.

Hiyerarşi bakımından genelgeler yönetmeliklerden sonra gelir.

Resmî Gazete’de yayımlanan mevzuat bir “genelge”, “kanun hükmünde kararname” ya da “Cumhurbaşkanlığı kararnamesi” değil.

Kanunla düzenlenen konularda zaten Cumhurbaşkanı kararnamesi çıkarılamaz. Kararname ile kanunlarda farklı hükümler bulunması hâlinde, kanun hükümleri uygulanır.

Kanun yapma ve değiştirme yetkisi münhasıran Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde olup belirli usullere tabidir.

Söz konusu genelgede kanun hükmünü geçersiz hâle getiren bir ifade geçmiyor.

Genelgede “kadının kanıtı esastır” şeklinde bir madde yer almıyor.

Genelgenin 6 . maddesindeki “Kadına yönelik şiddetle mücadele alanında kanıta dayalı politikaların geliştirilmesine temel oluşturacak ve uluslararası standartlarda istatistik üretilmesine imkân sağlayacak verilerin elde edilmesi amacıyla nüfus temelli saha araştırmaları gerçekleştirilecektir.” cümlesi ile yargılamalarda “kadının kanıtı esastır” şeklinde bir ilk yürürlüğe konulmuş değil.

Bahsi geçen maddede geçen “kanıta dayalılık” ifadesi bu şekilde yorumlanamaz.

Söz konusu genelge maddesi ile kadına şiddet hakkında kanıta dayalı politikaların geliştirilmesi ve “istatistiksel veri” toplanmasının sağlanması amaçlanmaktadır.

“Kadının beyanı esastır” şeklinde bir ilk mevzuatta hiçbir zaman var olmadığı gibi, olmayan hüküm genelge maddesi ile yürürlükten kaldırılmış değil.

Kanunda geçmeyen hüküm mülga edilemez.

6284 sayılı 8 Mart 2012 tarihli “Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun” metninde “kadının beyanı esastır” şeklinde bir ifade yer almıyor.

“Kadının kanıtı esastır” şeklinde bir ibare hukuk esasına aykırıdır.

Kimin olduğuna bakılmaksızın “kanıt” her daim esastır.

“Kanıtın ve beyanın” “kadını erkeği olmaz”…

Ceza soruşturması ve kovuşturması aşamalarında “kanıt” / “delil” her iki cinsiyet için de eşittir.

6284 sayılı Kanun metninde tedbir kararı verilirken “delil veya belge” aranmayacağı hükmü geçmektedir. Bu atıf, kadının beyanı ile yargılama yapılacağı anlamına gelmez. Şiddet gördüğünü beyan eden kadın için delil veya belge sunmadan koruyucu tedbir kararı verilebilmesini sağlar.

Adı geçen kanundaki “Tedbir kararının verilmesi, tebliği ve gizlilik” hakkındaki 8. madde şu şekildedir:

“(3) Koruyucu tedbir kararı verilebilmesi için, şiddetin uygulandığı hususunda delil veya belge aranmaz. Önleyici tedbir kararı, geciktirilmeksizin verilir. Bu kararın verilmesi, bu Kanunun amacını gerçekleştirmeyi tehlikeye sokabilecek şekilde geciktirilemez.”

Usûl açısından soruşturmaya başlamak açısından delil veya belge aranmaması normaldir.

Soruşturmanın ilerletilmesi ve kovuşturma aşamasına geçilmesi için, mahkemede yargılama için delil aranması şarttır.

6284 sayılı Kanun ile cinsiyet ayrımı gözetilmeksizin şiddet mağdurunun beyanı, akut şiddetten korunmak üzere, koruyucu ve önleyici tedbirler kapsamında esas kabul edilmektedir.

Kanundaki “şiddet mağduru” tanımı; “bu kanuna göre şiddet olarak tanımlanan tutum ve davranışlara doğrudan veya dolaylı olarak maruz kalan veya kalma tehlikesi bulunan kişiyi ve şiddetten etkilenen veya etkilenme tehlikesi bulunan kişileri” ifade etmektedir.

Tedbir talebi varsa geciktirmeden yerine getirilir.

İşbu karar da itiraza açıktır. Aksinin ispat edilmesi durumunda koruma tedbiri kaldırılmaktadır.

Şiddet gören, ölümle tehdit edilen, tacize uğrayan kadının soruşturma aşamasında delilin toplanıp iddianamenin hazırlanmasına kadar zaman kaybetmeksizin korunması amaçlanmaktadır.

Kadının beyanı soruşturmanın başlatılması için esas kabul alınmaktadır.

Delilin durumuna göre soruşturma ilerletilmektedir.

Yargılama aşamasında sadece kadının beyanına dayanılarak aksi deliller mevcutken ceza verilmesi mümkün değildir.

Niteliği gereği sadece mağdur ile fail arasında geçen suçların başka bir tanık veya delil bulunmadan işlenmesi oldukça yaygındır. Çoğu durumda tek delil, mağdurun beyanları olabilmektedir. Bu nedenle, yargılama sırasında beyan edilen delillerinin, ispat açısından ayrı bir değere sahip olduğu düşünülmektedir.

Yargıtay içtihadına göre belirlenen şartları taşıyan mağdur beyanına mahkemenin delil değerlendirmesinde üstünlük tanınmaktadır.

Yargıtay Ceza Daireleri bazı temyiz başvurularında kadının beyanının şüpheye düşürmeyecek şekilde tutarlı ve hayatın olağan akışına uygun olması, sanığa iftira atması için yeterli hiçbir nedenin bulunmaması, faili tanımaması, aralarında husumet bulunmaması, aleyhte delil bulunmaması, diğer delillerle çelişmemesi gibi nedenleri esas alarak kadının beyanını sanığın mahkumiyetinde kesin delil olarak kabul etmiştir.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun içtihadı da “özünde değişmeyen ve birbirini destekleyen beyanlarının tamamının doğru kabul edilmesi gerektiğinden bahisle bu beyanlara itibar edilmesi gerektiği” yönündedir.

Yargıtay kararlarından bazı örnekler sunacak olursak:

“…Suç kanıtı aramanın birçok olayın karşılıksız ve cezasız kalması gibi istenmeyen bir sonuca yol açacağı ve şikayetçinin başkasına zarar vermek için kendisine zarar vermesinin hayatın olağan akışına uygun olmadığı , söz konusu olan olayda henüz avukatlık mesleğinin başlangıcında bekar genç bir bayan olup kendisiyle ilgili böyle bir iddiayı ortaya koymasında toplumumuzda hakim olan sosyal ve ahlaki değerler de gözetildiğinde, kişiliğinin ve mesleki saygınlığının zarara uğrayacağı muhakkaktır. Başkasını zarara uğratmak isterken kendisini zarara uğratması insanın doğasına aykırı bir olgudur…”

Yargıtay 5. Ceza Dairesi E: 2003/4048 K:2004/2528 sayılı kararı

 

“…mağdure aşamalarda genel hatlarıyla sanığın kendisine yönelik cinsel istismar eylemini istikrarlı bir şekilde anlatmış ve ifade etmiştir. Mağdurenin sanığın kendisine cinsel istismarda bulunduğunu isnat etmesini gerektirecek herhangi bir husumeti olmadığı gibi, sanığın olay öncesinde birkaç aydan beri de mağdure ile aynı evde kaldığı, gerek sanığın beyanları gerek mağdur ve tanık anlatımları ile sabittir. Öncelikle arada her hangi bir gönül ilişkisi ve yakınlaşma olmayan sanık ile mağdurenin herhangi bir gerekçe veya amaç olmaksızın evden birlikte kaçıp metruk bir binada 3 gün boyunca arada hiçbir cinsel yakınlaşma geçmeden kalmaları olayın gelişimi nazara alındığında mahkememizce mümkün görülmemektedir…”

Yargıtay Ceza Genel Kurulu E: 2019/481 K:.2019/652 sayılı 7 Kasım 2019 tarihli kararı

 

“Mağdurenin beyanlarının aşamalarda tutarlı ve istikrarlı olduğu, olaydan hemen sonra durumu tanıklar M.Ö.ve M. N.Ö..’e anlatıp şikayetçi olduğu, sanığa iftira atması için geçerli hiçbir neden bulunmadığı, dinlenen tanıkların mağdurenin beyanlarını doğruladığı…”

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2013/14.MD-97 E. , 2013/331 K. sayılı kararı

 

“Yargılama sırasında şikayetinden vazgeçen mağdurenin çelişkili ve tutarsız beyanları, savunma, mağdure tarafından kovuşturma evresinde kabul edilen yazışma içerikleriyle sanık müdafisinin temyiz dilekçesi ekinde yer alan yazışma muhtevasının mağdurenin soruşturma evresindeki beyanına aykırı oluşu ve tüm dosya kapsamı nazara alındığında sanığın, mağdurenin rızası dışında konutuna girerek cinsel ilişkide bulunduğuna dair cezalandırılmasına yeter, her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunmayıp, mevcut haliyle mağdureye gönderdiği tespit edilen mesaj içerikleri nedeniyle eyleminin kül halinde tehdit suçunu oluşturduğu gözetilmeden, yazılı şekilde mahkumiyeti hükümleri kurulması”

Yargıtay 14. Ceza Dairesi 2015/8542 E. , 2019/11684 K. sayılı kararı

 

“Mağdurenin tüm aşamalardaki samimiyetinden şüpheye düşülecek bir tutarsızlık görülmeyen iddialarına, bunu doğrulayan 25.12.2001 tarihli tutanak içeriğine, mesajların gönderildiği telefon hattının sanığa ait olmasına göre sanığa isnad edilen suçların sübuta erdiğinin anlaşılması karşısında, mahkumiyetine karar verilmesinin gerekeceği…”

Yargıtay 5. Ceza Dairesi 2006/1043 E. 2006/1460 K. sayılı kararı

 

Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun  tecavüz suçunun mağduru olan bir kadının, özünde değişmeyen ve birbirini destekleyen beyanlarının tamamının doğru kabul edilmesi gerektiğinden bahisle bu beyanlara itibar edilmesi gerektiğine hükmettiği 2010/202 E. 2010/251 K. sayılı 07.12. 2010 tarihli kararından ilgili kısım şöyledir:

Bu bilgiler ve açıklamalar ışığında uyuşmazlık konuları birlikte ele alınıp değerlendirildiğinde;
Sanıklar ile katılan arasında gerçekleşen olayın iki aşamadan ibaret olduğu ve ikinci kulübede sanık İ..ile inceleme dışı bırakılan sanık M…B…. katılanın rızası dışında vücuduna organ sokmak suretiyle cinsel saldırı suçunu işledikleri konusunda yerel mahkeme ile Özel Daire arasında bir uyuşmazlık ve bu kabulde dosya içeriği itibariyle de herhangi bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Uyuşmazlık, olayın ilk aşamasını oluşturan ve ilk kulübede sanıklar ile katılan arasında ayrı ayrı gerçekleştirilen cinsel ilişkilerin zora mı, yoksa katılanın rızasına mı dayandığı noktasında toplanmaktadır.
Görgü tanığı bulunmayan olayda, uyuşmazlığın çözümü için, katılanın anlatımları ve sanıkların savunmaları ile maddi kanıtların birlikte değerlendirilmesi gerekmektedir. Sadece inceleme dışı bırakılan sanık M. B..’ı kasaplık yaptığı için tanıdığını, diğer sanıkları ise tanımadığını belirten katılan, sanık M…’nin et alıp almayacağı bahanesiyle kendisine telefon etmesi sonucu sanıkların yanına gittiğini belirtmiş olup, katılan tarafından kullanılan ………. Numaraya ait HTS raporu incelendiğinde, olay günü saat 20:03 sıralarında sanık İ… K….’a ait ……… numaralı telefondan katılanın arandığı sabittir. Oysa sanıklar tüm aşamalarda birlikte eğlendikleri sırada katılanın telefonla sanık M… B…yı arayıp, kendilerine katılmak istediğini belirtmiş iseler de, katılanın anlatımlarını doğrulayan telefon kayıtları karşısında, sanıkların savunmasının doğru olmadığı görülmektedir.
Katılan tüm aşamalarda kendisini zorla kaçıran sanıklar İ…. , C… , A… Ve M…’nin mezbahane yakınında bulunan kulübede tüm karşı koymalarına rağmen sırayla vajinal yoldan ırzına geçtiklerini, ayrıca sanık M…’nin anal yoldan da bir kez ırzına geçtiğini anlatmış olup, olayın hemen sonrasında Turgutlu Devlet Hastanesince düzenlenen 29.04.2004 günlü rapor ile aynı günlü Adli Tıp Kurumu İzmir Şube Müdürlüğünce düzenlenen raporda anüs ve çevresinde hafif ödem, hiperemi ve yüzeysel sıyrık, sağ elmacık bölgede hafif ödem ve hiperemi ile palpasyonla hassasiyet saptandığının ve katılanın 2 gün mutad iştigaline engel halin oluştuğunun belirtilmesi karşısında, katılanın anlatımlarının doğru olduğunun kabulü gerekmektedir.
Nitekim katılanın başlangıçtan beri kendisine yönelik bir davranışının bulunmadığını ve bu nedenle kendisinden şikayetçi olmadığını belirttiği, cinsel saldırı ve hürriyeti tahdit suçlarından hakkında beraat kararı verilen sanık C… K… Savunmasında, diğer sanıkların zorlamaları sonucu yanına gittiği katılanın üşüdüğünü ve perişan bir halde olduğunu kendisine söylediğini belirtmiş olup, sanık C… ‘nin savunmaları da katılanın anlatımlarını doğrulamaktadır.
Bu nedenle katılanın aşamalarda vermiş olduğu, özde değişmeyen ve birbirini destekleyen anlatımlarının, yerel mahkeme tarafından yapıldığı gibi bir kısmının değil de, tamamının doğru kabul edilerek, bu beyanlara üstünlük tanınmasında, dolayısıyla katılanın olayın başlangıcında ilk kulübede sanıklar İ…, A…ve C… İle girdiği cinsel ilişkinin zora dayalı olduğunun ve cinsel saldırı suçunu oluşturduğunun kabulünde zorunluluk bulunmaktadır.
Bu itibarla kanıtlara ve dosya kapsamına uygun olmayan gerekçelerle, sanıklar C.. ve A…’nin cinsel saldırı suçundan beraatlarına, katılana karşı iki kez cinsel saldırı suçunu işleyen sanık İ…hakkında ise, 5237 sayılı TCY’nın 43. maddesinin uygulanmasına yer olmadığına ilişkin olan direnme kararı isabetsiz olup, yerel mahkeme hükmünün bozulmasına, uyma kararına konu edilen ve sanıklar A… Ç..ile C.. A…hakkında kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarına ilişkin olan hükmün ise temyizen incelenmek üzere Yargıtay 5. Ceza Dairesine gönderilmesine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan yedi Kurul Üyesi; sanıklar C..ve A…’nin cinsel saldırı suçundan beraatlarına yönelik,
Dört Kurul Üyesi ise; sanık İsmail hakkında 5237 sayılı TCY’nın 43. maddesinin uygulanmasına yer olmadığına yönelik yerel mahkeme direnme kararının,
Onanması yönünde karşı oy kullanmışlardır.”

 

Cinsel suçlar söz konusu olduğunda kadınların adalete erişimi bakımından son derece önemli olan kadının beyanının esas alınması faillere yönelik her suçlamanın doğru olduğunun kabulünün gerektiği anlamına gelmez.

Beyanlarında mağdurların kasten ya da sehven yanlış beyanda bulunmuş olma ihtimalleri de gözetilmektedir.

Tanık varlığı, doktor raporu, sair belgeler ile sanığın beyanları ve delilleri göz önünde bulundurulmaktadır.

Öte yandan, “uygulamada, beyanın yeterliliği ile ilgili hususların, kötü niyete açık olduğu, bunun kullanıldığı, bu beyanın birçok kere, nitelikli/niteliksiz cinsel saldırı gibi ağır davalara da sirayet ettiği, neredeyse kadının beyanı ile erkek sanıklara ceza verilmekte olduğu” ve “Yargıtay‘ın ispatı kolaylaştırmak adına geliştirmeye çalıştığı “mağdurun beyanının esas alınması” gibi tamamen sübjektif nitelikteki kriterleri bulunmakla birlikte, bu kaidelerin masumiyet karinesi ile açıkça çelişir olduğu ve gerek ceza muhakemesi hukuku gerekse evrensel hukuk kaideleri bakımından hukuka aykırı olduğu” gibi eleştiriler dile getirilmektedir.

 

Yorumunuzu yazınız...