Rakı İçerken Görüntülendiği İddiasıyla Paylaşılan ve Satışa Sunulan Fotoğrafta Atatürk Aslında Ayran İçiyor
E-ticaret sitelerinde ve sosyal medya platformlarında “Atatürk rakı içerken” kaydedildiği iddiasıyla paylaşılan fotoğraf şu şekilde:
Rakı içen vatandaşların Atatürk’ün ayran içtiği fotoğrafla birlikte görüntülerini sosyal medyada paylaştığına şahit oluyoruz:
Kurutulmuş ve tütsülenmiş domuz sucuğunu hayatında bir kere rakıya meze yapmadıysan ől kardeşim. pic.twitter.com/Rr0LY1mw1U
— Leyla smrc (@lyl_smrc_) November 24, 2023
Nejat İşler’in e-ticaret sitelerinde Atatürk’ün rakı içtiği anı yansıttığı iddiasıyla satılan tabloyla kadeh tokuştururken görüntülendiği fotoğraf da bir hayli ünlü.
Evet Atatürk rakı içerdi. Ancak, elinde bardakla görüntülendiği fotoğrafta Çiftlik’te yanında Yunus Nadi ile ikram edilen ayranı içiyordu.
Atatürk’ün Gazi Orman Çiftliği’nin kuruluş yıl dönümünde 5 Mayıs 1930 günü Yunus Nadi ile ikram edilen ayranı içerken görüntülendiği fotoğraf “rakı içtiği” anı yansıttığı iddiasıyla (yanındaki ilk Diyanet İşleri Başkanı Rıfat Börekçi makaslanarak) servis edilmiş.
Söz konusu fotoğraf 7 Mayıs 1930 tarihli Cumhuriyet gazetesinde “Gazi Çiftliğinde Yıl Dönümü” başlıklı haberde “Gazi Hz. ve Başmuharririmiz Yunus Nadi B. Sıra ile Şükrü Kaya, Tevfik Beyler, İsmet Pş. ayran içerken” cümlesiyle aktarılmış.
6 Mayıs 1931 tarihli Cumhuriyet gazetesinde Çiftlik’teki etkinliğin yıl dönümünde bahsi geçen fotoğraf yeniden şu ifadelerle paylaşılmış:
“Gazi çiftliğinin geçen senede tes’it edilen yıl dönümünden iki hatıra: Gazi ve Başmuharririmiz ve misafirler ayran içerlerken, Başvekil İsmet Pş. Kâtibi umumî Tevfik, Şükrü Kaya ve Abdülhalik B.lerle görüşürken”
AOÇ internet sitesinde yer verilen Hanri Benazus’un fotoğraf arşivinde ise 1930 yılından fotoğrafın tarihi 5 Temmuz 1931 olarak aktarılmış.
Atatürk’ün rakı ve bira içtiği biliniyor.
Falih Rıfkı Atay Çankaya adlı eserinde Atatürk’ün ilk defa rakı içişini şöyle anlatmış (Çankaya I. Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş. Ekim 1999):
Genç Mustafa Kemal arkadaşları ile Beyoğlu eğlence yerlerine giderdi. İyi giyinmeyi ve yaşamayı severdi. İstanbul’a gelinceye kadar biradan başka içki kullanmamıştı. Bir gün arkadaşı Ali Fuad’la (Cebesoy) beraber Büyükada’ya gitmişler. Ne lokantada yiyip içecek, ne de otelde geceliyebilecek paraları yok. Ali Fuad bir şişe rakı, bir şişe bira, ekmek ve yemiş alıp çamlığa yürümüşler. Mustafa Kemal bir şişe birayı bitirince:
– Şimdi ne yapacağım? demiş.
İlk defa rakıyı o akşam denemiş. Başı bir hoş dönmüş. Güneş batmak üzere; sigara paketinin altına resimler çizmiş, sonra:
– Fuad, demiş, ne iyi içki imiş bu… İnsanın şair de olası geliyor.
Bu ağır ve sert içki bir daha yakasını bırakmamıştı.
Falih Rıfkı Atay, Çankaya’da Atatürk’ün rakı temalı bir hikâyeyi severek tekrarladığını şöyle aktarmıştı:
Bu münasebetle şu hatıram da tekrarlanmaya değer:
Rahmetli Ahmet Rasim’in hikâyesi idi bu… Yeşilay Derneği’nin bir toplantısında konferansçı sorar:
– Sevgili dinleyicilerim, bir eşeğin önüne bir kova su, bir kova rakı koysanız hangisini içer?
Hemen biri cevap verir:
– Tabiî suyu…
– Neden? Bir keyif ehli de orada imiş.
İkinci cevabı o verir:
– Eşekliğinden!
Atatürk hikâyeye bayıldı idi. Sık sık tekrar ederdi.
Bir akşam çiftlikte eski küçük köşkün önünde oturuyorduk. Uzakça duran bir işçi çocuğu bizi seyrediyordu.
Atatürk:
– Gel çocuğum buraya… dedi.
Çocuk sofraya yanaştı.
Atatürk sordu:
– Bir eşeğin önüne bir kova su, bir kova da rakı koysalar hangisini içer?
Çocuk önümüzdeki kadehlere bakarak:
– Rakıyı efendim, demesin mi?
Atatürk gülerek:
– Aman neden olduğunu sormayalım, demişti.
Atay’ın İzmir’in Yunan işgalinden kurtarılmasından sonra Atatürk’ün Kral Konstantin’in Naim Palas’ta rakı içip içmediğini sorgulamasına dair anısı ise şöyleydi:
“Otel yabancı ve yerli Hristiyanlarla dolu idi. Sonradan bize anlattıklarına göre Mustafa Kemal de şehre girince bu otele uğramış. Ne sırması, ne de önünde arkasında koşuşan generalleri ve subayları var. Dolu salona girmek isteyince, garson yer olmadığını söylemiş. Fakat müşterilerden biri tanıyıp da:
– Mustafa Kemal… Mustafa Kemal… diye bağırınca, kalabalık birbirine girer. İhtimal hepsi dağılacaklar. Mustafa Kemal kimsenin rahatsız olmamasını rica eder ve yanındakilerle bir masaya oturur. Garson mudur, otel müdürü müdür, artık kim önce koşup gelmişse birer kadeh içki istediklerini söyler ve sorar:
– Kral Kostantin hiç bu otele gelip de bir kadeh rakı içti mi?
– Hayır paşa efendimiz!
– Öyle ise neden İzmir’i almak istemiş? der ve İzmir’e girişinin ilk zevkli saatlerinden birini o masada geçirir.”
Cemal Granda anılarında Atatürk’ün rakı içmesine şöyle değinmişti (Atatürk’ün Uşağının Gizli Defteri. Fer Yayınları. İstanbul. 1971):
“O gece yemek sabahın beşine kadar devam etmişti. Çokluk geceler böyle olur, meclisin horozlar öterken dağıldığı görülürdü. Bu yüzden Atatürk te sabah saat beşten önce yatağına giremezdi. Saat onbirden sonra hava serinlediği için misafirler birer ikişer balkondan içeri girmeğe başladılar. Masanın üzerinde boşalmış Dimitropolo şişeleri duruyordu. O devrin en ünlü rakısı olan Dimitripolo’dan Atatürk her gece yarım kilo içerdi. Mezesi de sadece tuzlu leblebiydi. Ara sıra da Fava denilen zeytinyağlı, limonlu bakla ezmesini istediği olurdu. En sevdiği yemekler arasında kuru fasulye ile pilâv gelirdi.”
“Atatürk o gece çok neşeliydi. Boğaz dönüşü Marmara’da ikinci bir gezinti daha yapıldı. Sabaha kadar içildi. Hepsini hesaplamıştım. Üç şişe bira ve yarım kilo Dimitrikopolo (üç kadeh te fazlası vardı).
İşte bütün milletin ve benim de merak ettiğim içki miktarı bu kadardı. Atatürk içki olarak bira ve rakıdan başka şampanyayı da severdi. Öbür içkileri ender içerdi. Yalnız bir gece Kâzım Özalp’in evinde tam yirmisekiz kadeh kokteyl içtiğini hatırlarım. Bunun adı Napoleon Kokteyli idi. Bir miktar cin, bir miktar vermut, bir miktar da seribrandi likörü ile yapılmıştır. Bunların dışında alıştığı içkiyi değiştirmemiştir.
Her gece içen Atatürk gündüzleri alkol kullanmaz, yalnız çok sıcak günlerde bir iki bardaktan faz la olmamak üzere bira isterdi. Bu yüzden kimse Atatürk’e gündüzleri içki içmek için israr etmez, en koyu alışkanlar bile akşamın olmasını iple çekerdi. Sabaha kadar içki faslı pek enderdi. Büyükdere gezisi o ender gecelerden birine rastlamış ve halkın gösterisi karşısında coşan Atatürk, içki faslını farkında olmıyarak sabaha kadar sürdürmüştü.”
Atatürk’ün içki içmesine karşı olanların başında Umumî Kâtip Hikmet Bayur geliyordu. Bayur -herhalde Atatürk’ü hepimizden çok sevdiğinden olacak- O’nu içkisinden caydırmak için türlü bahaneler bulur, fakat hiç birini başaramazdı. Aralarında sık sık tartışmalara tanık olurdum. Hemen her sabah tekrarlanan bu tartışmalardan Bayur’un yenilgiye uğradığını üzülerek görürdüm.
Bayur, erken saatlerde Atatürk’e gelir, o günkü ajans bültenlerini getirir ve kendisinden direktif alırdı. Ata’nın yorgun halini gören Bayur dayanamaz:
— Paşam yine renginiz yerinde değil, çok yorgun ve bitkinsiniz. Şu içkiyi bu kadar çok içmeseniz daha iyi olur. Derdi.
Bu karışmaya Atatürk’ün canı sıkılır ama, hiç belli etmemeğe çalışarak:
—A Hikmet Bey, ben rakıyı şimdi değil, daha Harbiye talebesiyken içerdim. Bugüne kadar da hiç. zararını görmedim. Diye karşılık verirdi.
Bayur bunun da altında kalmazdı:
— Muhterem Paşam, bugün belki zararını görmediğinizi sanırsınız, fakat yarın göreceksiniz. Siz bu memlekete lâzımsınız. Kendinize acımıyorsanız bari bu millete acıyın. Bu millet sizin varlığınızla kaim…
Ümit Doğan, “Atatürk’ün rakı içtiği zannedilen meşhur fotoğrafı ve rakı kadehi zannedilen ayranın hikayesi” hakkındaki aktarımları şöyleydi:
Arama motoruna “Atatürk rakı içerken” yazdığınızda karşınıza fotoğraf çıkar. Bilmemekten kaynaklı, rakı sofralarında kullanılan bir fotoğraftır bu. Hatta “Atatürk rakı içerken” diye tablolar satıldığını da görürsünüz. Şimdi gelelim fotoğrafın hikayesine.
Gördüğünüz fotoğraf Ankara’da Atatürk Orman Çiftliği kurulması çalışmalarının ilk günlerinde çekildi. Atatürk Orman Çiftliği gördüğünüz gibi hiçliğin ortasına kurulacaktı.
Devletin kalkınmasının köyden başlatılması gerektiğine inandığı için üreten köylüye “Milletin Efendisi” diyen Atatürk, köylüye örnek olması bakımından birbirinden farklı iklim ve coğrafyaya sahip bölgelerde serbest çalışan örnek çiftlikler oluşturmuştur.
Atatürk bu çiftlikleri memleketin kurak arazisinde, çetin ve verimsiz şartlar altında iyi mahsuller alınamayacağı fikrine karşı kurmuştur. Atatürk, Türk köylüsüne Anadolu’nun en kötü, en verimsiz yerinde bile tarım yapılabileceğini göstermek için Ankara’nın bataklık bölgesinde Orman Çiftliği’ni kurmuştur. Falih Rıfkı Atay, Orman Çiftliğinden bahsederken herkesin bu sarı, yalçın ve kısır toprak çölü karşısında yarı ümitsiz olarak düşünürken, Atatürk’ün şehrin yanı başında sulak, ağaçlıklı bayındır bir yer yapmaya karar verdiğini yazmaktadır.
Atatürk’ün çiftlikleri kurmasındaki maksadın en olmayacak sanılan yerde insan azmi ve himmetinin neler yapılacağını göstermekten ibaret olduğunu söyleyen gazeteci Yunus Nadi şöyle anlatıyor:
“Biz Ankara’ya gittiğimiz zaman orada fesleğen ve kadife çiçeğini bile bulamamıştık. Tabiatın kabiliyetsizliği üzerinde çok ısrar olunarak bu kurak sahalarda bol bir yeşilliğin yaratılması zor ve hatta imkânsız gibi görünüyor ve gösteriliyordu. Şimdiki orman çiftliğinin o zaman dere kenarlarındaki bodur söğüt ağaçlarından başka yeşilliği yoktu… Bu kurak ve kıraç görünen Ankara’yı bütün Anadolu yaylası için numune olacak şekilde bir yeşilliğe boğmak medeni vazifesini yapmaklığım lâzımdır diye düşündü. Türk vatanını az zamanda cennete çevirebileceğini düşünüyordu.”
Çiftliklerde sulama tesisleri kurularak doğru sulamanın nasıl yapılacağı, verimsiz toprakların nasıl ıslah edilip düzenleneceği, en iyi verimin nasıl elde edileceği, zirai makinelerin nasıl kullanılacağı, doğru gübrenin nasıl atılacağı Türk köylüsüne uygulamalı olarak gösterilmiştir. Çiftlikler bulundukları bölgelerdeki köylüye iyi bir örnek, ziraat eğitimi yapan kurumlar için iyi bir laboratuvar, ziraat eğitimi almak isteyenler için de iyi bir okul olmuştur. Atatürk, elbette bu çiftlikleri mal mülk edinmek için değil, Türk köylüsüne örnek olsun, Türkiye kalkınsın diye satın alıp bayındır hale getirmiş, amacına ulaştığını gördüğü zaman da çiftliklerin tamamını hazineye bağışlamıştır.
Aradan beş yıl geçmiş, Orman Çiftliğinin kurulduğu alan şenlenmiş, ağaçlanmış, ilk ürünler elde edilmeye başlamıştı. Atatürk bu değişimi devlet büyükleriyle paylaşmak için bir davet verdi. İşte o davette konuklara çiftlikte üretilen yerli ve milli ürünlerden ikram edildi. Havanın sıcak olması nedeniyle çiftlikte üretilen yoğurttan yapılmış ayran servis edildi. Atatürk, konuklarıyla birlikte bu ayrandan içerken “rakı fotoğrafı” diye bilinen fotoğraf çekildi. Yalnız fotoğrafta Diyanet İşleri Başkanı Rıfat Börekçi de var. O kısmı servis edilmedi tabi ki.
İşte o fotoğraf:
5 Mayıs 1931 tarihli Cumhuriyet gazetesi fotoğrafı paylaşmış ve Atatürk Orman Çiftliği’nin geçen yıl düzenlenen kuruluş yıldönümü davetinde çekildiğini ve “ayran” olduğunu yazmıştır.
Hatta ertesi günkü gazetede de aynı fotoğraf var ve ayran içtikleri belirmiş. 6 Mayıs 1930.
Son olarak, Atatürk’ün içki içmediği iddiasında değiliz. Ancak burada içtiği şey ayrandır.
“Atatürk’ün Çocuklara Bira İçirdiği İddiası” başlıklı yazımıza ve “Montaj İçeren ya da Yanlış Bağlamda Sunulan Atatürk Fotoğrafları” başlıklı derlememize de göz atabilirsiniz.