Necip Fazıl Kısakürek’in Beklenen Adlı Şiirinin Hikâyesini Yansıttığı Sanılan Anlatı Aslında Hıncal Uluç’a Ait Bir Metin
Ünlü şair, romancı, oyun yazarı ve İslamcı ideolog Necip Fazıl Kısakürek’in (26 Mayıs 1904 – 25 Mayıs 1983) “Beklenen” adlı şiirin yazılış hikâyesini yansıttığı sanılan anlatıya değineceğiz.
Öncelikle söz konusu şiiri hatırlatalım:
BEKLENEN
“Ne hasta bekler sabahı,
Ne taze ölüyü mezar.
Ne de şeytan, bir günahı,
Seni beklediğim kadar.Geçti istemem gelmeni,
Yokluğunda buldum seni;
Bırak vehmimde gölgeni
Gelme, artık neye yarar?”
Necip Fazıl Kısakürek’in “Beklenen” adlı şiirini kendi sesinden dinlemek isteyenler için:
Necip Fazıl Kısakürek’in Beklenen’i birgün bir voleybol maçını izlerken görüp aşık olduğu ve sonra peşine düştüğü bir genç kadın için kaleme aldığı sanılarak paylaşılan anlatı metni şu şekilde:
“Necip Fazıl Ankara’da öğrenciyken yazar bu şiiri. Bir voleybol maçında genç bir delikanlıyken aslında maçı değil de oyuncuların arasından güzel bir kızı takip ettiğini fark ettiği an başlar hikâye. Kız ona gülümser, çocuğun kalbinde güller açar. Daha sonrasında gel zaman git zaman o genç çocuk yani Necip Fazıl o voleybol maçlarını kaçırmaz hale gelir. Bu iki geç birbirine bir şey hissetmeye başlamıştır. Hatta zamanla artık âşık olmuştur Necip Fazıl. En sonunda dayanamaz voleybol takımının kaptanıyla konuşur. Kaptan anlayışlı çıkar hafta sonu bir konser vardır oraya gelmesi halinde tanışabileceklerini söyler. Bizim delikanlı mutluluktan havalara uçar. Konserde kaptan tanıştırır ikisini. Devamında da içeride kaptan küçük bir hamleyle ikisini yan yana getirir. Uzun bekleyişlerin ardından yan yana kalırlar en sonunda. O kadar güzel hisseder ki.. Çıkışta da birbirleriyle konuşurken haftaya Adana’da maçlarının olduğunu, onu maçlarda görmeye çok alıştığını Adana’da da olmasını istediğini söyler, bizim genç delikanlıya. O da cebindeki paraya bakar, gidip gelebileceğini görür ve düşünemeden gider. Döndüklerinde kızın defterinin arasında bir not. O güzel duygular, bir dörtlüğe bir paragrafa anlatılır gibi anlatmış Necip Fazıl;
‘Ne hasta bekler sabahı
Ne taze ölüyü mezar
Ne de şeytan bir günahı
Seni beklediğim kadar!’
O an anlar kız, ona duyulan aşkın gerçekliğini. Necibi karşısında gördüğündeyse ‘Senden hoşlanıyorum ama senden önce tanıştığım biri vardı. İkiniz arasında seçim yapmam gerekecek.’ der. O an genç delikanlı dağılır ama belli etmez. Aradan aylar geçer bir gün kapısının çaldığını duyduğunda kapıyı açar. Karşısında o kızı görür. Kız ona artık birlikte olabileceklerini söyler. Onca ayın sonunda, onca çektiği acıların sonunda beklediği olmuştur ama o kendisine yapılanı yediremez. İçeri gider boş kağıda bir dörtlük daha yazar ve kıza verir, sonra da kapıyı kapatır. Kağıtta yazanlar şunlardır:
‘Geçti istemem gelmeni
Yokluğunda buldum seni.
Bırak vehmimde gölgeni
Gelme artık neye yarar!..’”
“Beklenen’ şiiri uzun ve derin bir hikayeye sahip bir aşkın şiiridir. Gelin hep birlikte bu şiirin hikayesini okuyalım” gibi ifadelerle paylaşılan metin Beklenen adlı ünlü şiirin kaleme alınma hikâyesini yansıtmıyor.
Beklenen şiirinin hikâyesi sanılan metin, gazeteci, yazar ve spor yorumcusu Hıncal Uluç’un (1 Kasım 1939 – 20 Kasım 2022) kaleme aldığı bir “anı”.
Hıncal Uluç, Sabah gazetesinde 7 Eylül 2007 günü yayımlanan “Bir şiir ve bir aşk hikâyesi” başlıklı yazısında Beklenen şiirinin hikâyesi sanılan metnin kahramanının kendisi olduğunu şöyle belirtmişti:
“Aradan yıllar, çok ama çok uzun yıllar geçti. Delikanlı bugün hdüşünüyor.. O uzun, çok uzun bekleyiş mi öldürmüştü aşkını!..
Ya da beklerken, ölesiye beklerken hayalinde öylesine bir sevgili yaratmıştı ki, artık yaşayan hiç kimse bu hayali dolduramazdı.. O sevgilinin kendisi bile.. Hayalindekini canlı tutmak için mi, canlısını silmişti yani?..
Ya da.. Ya da.. Bir şiirin romantizmine mi kapılmış, bir delikanlılık jesti uğruna, mutluluğunun üzerinden öylece yürüyüp geçmişti, acaba?
Delikanlı bu soruların yanıtını bugün hala bilmiyor..
Bilmediğini de en iyi ben biliyorum.
Çünkü, delikanlı, bendim!..
(25 Kasım 1995’te yayınlandı)“
Hıncal Uluç’un 1995 yılında yayımlandığını belirttiği “aşk hikâyesi”nin orijinal metninde Beklenen şiiri Necip Fazıl Kısakürek’e ait olduğu belirtilerek alıntılanmıştı:
“Bir gün üniversite kantininde gazete okurken, iç sayfalarda bir şiire rastladı. Daha doğrusu bir şiirden alınmış, bir parça dörtlüğe..
Söylemek istediği her şey bu dört satırda vardı sanki..
Bembeyaz bir karta yazdı o dört satırı.. Öğleden sonrayı zor etti, Kolej’in önüne gitmek için.. Kızın karşıdan geldiğini gördü. Koşarak yanına gitti. “Bu sana” diye kartı eline tutuşturdu ve kayboldu ortadan.. Kız, Necip Fazıl’ın dört satırını okurken..
“Ne hasta beklerdi sabahı
Ve ne geç ölüyü mezar
Ne de şeytan bir günahı
Seni beklediğim kadar!..”
Ertesi gün öğleden sonra, tarif edilemez heyecanlar içinde Kolej’in önündeydi gene..”
Ekşi Sözlük’ten aruzheceserbest mahlaslı yazarın şiirle ilgili hatalı aktarım tespitiyle yazıyı sonlandıralım:
“uzun ve derin bir hikâyeye sahip bir aşkın şiiri” olarak şairine hikâye izafe edilmiş, bu sözde hikâyeyle bugünlerde instagram’da sıkça paylaşılan necip fazıl şiiri. hikâyeyi necip fazıl’a uyarlayan kişinin bir hayli bilinçli davrandığını ve özneyi necip fazıl yaparak hikâyeyi sosyal medyaya saldığını düşünmekteyim. hatta paylaşıldığı tarihlere bakıldığında kaynağının sözlük’te bir yazar olduğu kanaatini taşıyorum. #120169247 no’lu entry’de yazan arkadaştan sonra uydurma hikâye sosyal medyada yayılmış gibi.
bahse konu hikâyenin asıl sahibinin ise hıncal uluç olduğunu görüyoruz. hem de çok basit bir şekilde google’a yazdığınız birkaç cümleyle karşınıza ilk o yazı çıkıyor. “beklenen” şiirinin hayatındaki önemini anlattığı “bir şiir ve bir aşk hikâyesi” başlıklı 1995 tarihli yazısında ayrıntılı bir biçimde bahsettiği gibi uluç, üniversiteli bir öğrenci olarak ankara koleji’ne voleybol maçını izlemeye gider ve olaylar gelişir. şiir başlamadan biten bir aşkın öyküsüne tam anlamıyla uymaktadır. fakat hikâyeyi necip fazıl’ın başından geçmiş gibi anlattığınızda daha fazla ilgi göreceği aşikârken böyle bir olay necip fazıl’ın yaşamında vuku bulmamıştır.
hikâyedeki somut unsurlardan (liseyi farklı birçok okulda okumuş olsa da tümü istanbul’dadır, üniversite için ankara’ya değil paris’e gider. ankara kolejinin lise kısmı 1936 yılında eğitim öğretime başlar. necip fazıl o yıllarda 31 yaşındadır ve bir bankada çalışmaktadır. ankara yılları boyunca iş bankası’nda çalışır vs. gibi) bile necip fazıl’ın başından geçmemiş bir olay olduğu anlaşılıyor. bu hikâyedeki mona, hıncal uluç’un mona’sı necip fazıl’ın değil. bu başlıktaki son entry’de de bu uydurma hikâyenin paylaşıldığına şahit oluyoruz.”