Kayseri Kültepe’de Arkeolojik Kazı Çalışmalarında Çıkarılan Küpte Bulunan 7 Bin Senelik Siyez Buğdayı Tohumunun Üretiminin Marmaris ve Diyarbakır’da Başladığı İddiası Doğru Değil

Kayseri Kültepe’de arkeolojik kazı çalışmalarında çıkarılan küpte bulunan 7.000 senelik Siyez buğdayı tohumunun üretiminin Marmaris’te başladığı iddiası 2017 yılı Mayıs ayında dolaşıma girmişti. İddianın dolaşıma girmesinin hemen akabinde gelen tekziplerin ardından “antik Siyez buğdayı” Kültepe’den Şarkışla’ya taşınmıştı. Uzmanlar, 8 bin kat verim sağlayan 7 bin yıllık tohumun yeniden kullanılmaya başlandığı iddiasının gerçeği yansıtmadığı kanaatinde. Antik siyez buğday tohumunun üretimine geçildiği iddiasını destekleyen bir bulgu mevcut değil.

Yanlış İddia

 

Kayseri’deki Kültepe kazılarında bulunan küplerin birinden çıkan buğday ve arpa tanelerinin ‘peşine düşen’ ve sonunda ‘bir kaç tohum alabilen bir mikrobiyoloji uzmanının’ 7 bin yıl öncesinden kalan bu buğdayı Muğla Marmaris’te yeniden yetiştirdiği yönündeki haber, 28 Mayıs 2017 günü yayımlanmasıyla birlikte kamuoyunun ilgisini çekmişti.

En eski yerleşimin 5.300 yıl öncesine ait olduğu belirtilen Kültepe’de 7.000 yıllık tohumun bulunmuş olması hâliyle anakronik bir durumdu. Ayrıca, bir tohumun 1’e 8 bin verim vermesi de afaki bir söylem gibiydi.

Bu durumdan şüphelenen isimler ilgili dönemde bu iddianın peşine düştü.

Gazete Duvar’dan Nuray Pehlivan, Kültepe kazısı başkanı Prof. Dr. Fikri Kulakoğlu’na ulaşarak Kültepe’de iddia edildiği gibi tarihî buğday tohumunun bulunmadığı bilgisini aldı.

Prof. Dr. Fikri Kulakoğlu’nun Kültepe’de hiçbir buğday tohumunun bulunmadığını belirterek iddiayı tekzip ettiği açıklaması şu şekildeydi:

“Bu haberin neresini düzelteceğini bilemiyorum. Bu asılsız haberi, ulusal medyanın saygın temsilcilerinde görmenin, hele hele manşetlerde görmenin şaşkınlığını yaşıyorum. Madem bu buğday tohumları Kültepe kazılarında bulunmuş, o zaman bir de Kültür Bakanlığı veya Kültepe kazılarının sorumlusu ile de konuşmak, onlardan da görüş almak gerekmez miydi? Kültepe’de henüz 7 bin yıllık bir yerleşime rastlanmadı. Habere göre ise Kültepe’de 7 bin yıllık yerleşme varmış ama kazı başkanı olarak ben bunun farkında olmadığım gibi kazıdan çıkan küplerden de haberim yok!

 

Bu arada kendi kazımdan çıkan tohumlar da çalınmış ama ben bunun da farkında değilim! Oysa bugüne kadar Kültepe kazılarında hiç buğday bulunmadı. Ama birileri, üstelik ‘uzun uğraşlar sonucunda’ bu tohumları ekip yeşertmiş! İşin en garip ve en acıklı tarafı, bu tohumları çalan kişi işlediği suçu, acar Türk medyasında itiraf etmiştir. Bunun sonuçları hemen bilimsel bir dergide, mesela Science veya Nature’da yayınlanmalı! Bilim dünyasını bu büyük keşiften mahrum etmemeliler!

 

Latife bir tarafa. Yoğun bir gündem yokmuş gibi görünen günlerde, böyle haberlerin çıkmasına artık alıştık. Ne diyelim, hem bilim yapmak, hem de bilimsel haber yapmak, bugünlerdeki en ucuz işlerden biri! Çok iyi biliyorum ki, bu haber, benzerlerinde olduğu gibi, bir kaç gün içinde medyamızın İngilizce versiyonlarında da yer alacak ve onlardan alıntı yapan yabancı medyada da yayınlanacak. Bendeniz de bu haberin hayal ürünü olduğunu anlatmak için çırpınıp duracağım!”

Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü Kazı Dairesi Başkanlığı uzmanları Teyit.org’a yaptıkları açıklamada, son yıllardaki kazılarda buğday tanelerinin bulunması gibi bir durumun söz konusu olmadığını belirtmişti.

Binlerce yıllık buğday tohumunun Kültepe’de bulunmadığının anlaşılmasıyla iddia yön değiştirmiş. Yeni hedef, Sivas’ın Şarkışla Köyü’ydü. Ancak, bu yeni aktarım da çelişki barındırıyordu. Haberin odağındaki Metin Öztürk Kayseri’deki bir kazıdan tohumların geldiğini söylemişti.

Muğla’nın Marmaris İlçesi’nde kiraladığı arazide tarımsal üretim yapan mikrobiyoloji uzmanı Metin Öztürk’ün, Kayseri’nin Kültepe kazılarında bulunduğunu söylediği antik Siyez buğdayının aslında Sivas’ın Şarkışla Köyü’nde bulunduğu ortaya çıktığı yönünde haber yayımlandı (Bu haber de ilk haberdeki gibi Mustafa Sarıipek imzalıydı).

Buğdayı bulanların kendisine getirdiğini belirten Sivas Şarkışlalı çiftçi Poyraz Temiz “Bazı kişiler izinsiz kazı yaparken buldukları küpün içinden çıkan bu buğdayları bana getirdi. Ben de hemen İlçe Tarım Müdürlüğümüze götürerek gösterdim. Üretmeye başladım ve sonuçta çok önemli bir buğday cinsiyle karşı karşıya olduğumuzu öğrendik. Ürettiklerimizden ‘Ulusal Tohum Takas’ yoluyla, yani resmi yoldan çeşitli bölgelere dağıttık. Metin Öztürk Bey de bizden tohumu bu şekliyle aldı.” ifadelerini kullanmıştı. Metin Öztürk ise “Bana bunu getirenler tohumları Kayseri’deki bir kazıdan, eski bir mezarlıktan aldıklarını söylediler. Yoksa ben Kayseri’ye gidip almadım tohumları. Tohumların nereden geldiği önemli değil. Benim derdim ülke ekonomisine biraz da olsa katlı sağlamak.demişti.

Nuray Pehlivan Gazete Duvar’daki “Türkiye’de ve dünyada antik buğday yetiştirilemedi” başlıklı haberinde dolaşıma giren yeni tohum iddiası hakkında şu yorumda bulunmuştu:

“Sözü edilen buğdayların Kültepe’den çıkmadığını söyleyen kazı başkanı Prof. Dr. Fikri Kulakoğlu’nun olayı yalanlamasının hemen ardından yapılan bu habere göre, Şarkışla’da izinsiz kazı ile elde edildiği söylenen buğdaylar hemen ‘yasallaştırılıp’, bir şekilde ‘yetiştirilmeye’ başlanmıştı! Ancak bu kez ‘kaç bin yıllık’ oldukları söylenmiyordu. Ve her nedense hangi ‘antik kent’te bulunduğu da belirtilmemişti. Bu ‘antik’ tohumların hangi laboratuvar ortamında analizinin yapıldığı, üretim ve çoğaltma aşamasına nasıl gelindiği de cevapsız sorular arasındaydı. Bu arada ilk haberde öne sürülen ‘tohumun yedi bin yıllık olduğu’ tespitinin hangi kurum tarafından yapıldığı bilgisine de sahip değiliz.”

 

Geçmişte 8 bin kat verimli olduğu iddiasıyla paylaşılan 7 bin yıllık tohum bu defa 3 kat verimli olduğu iddiasıyla dolaşıma girmiş (Aktarımın kaynağı yine İHA. “7 bin yıllık buğday Diyarbakır’da boy gösterdi, çiftçiler ‘Buğday sorunu kalmayacak’ dedi” başlıklı İHA haberi, diğer basın organlarınca sorgulanmadan aynen yayımlanmış).

 

7-bin-yillik-bugday-diyarbakirda

 

diyarbakirda 7 bin yillik ata tohumu

 

Bu iddiayı içeren örnek sosyal medya paylaşımları şöyle sunulabilir:

 

Ahmet Maranki:

 

Gıda kıtlığı son bulabilir! Kastamonu’da küpte bulunan 7 bin senelik 3 kat verimli Siyez buğdayı 1’e 8 bin verdi… 7 bin yıllık ata tohumu buğday, her başakta 160 ile 250 arası dane tutuyor. Buğday, toprakta ortalama 20 kardeş sürgünle dışarıya çıktı..! Allah’ın BüyükMucizesi🌙

 

Oğuzhan Uygun:

 

7 BİN YILLIK ANADOLU BUĞDAYI BOY VERDİ

3 kat verimli 7 bin yıllık ata tohumu buğday, her başakta 160 ile 250 arası dane tutuyor Kayseri Kültepe’de arkeolojik kazı çalışmalarında çıkarılan küpte bulunan 7 bin senelik Siyez buğdayı tohumunun üretimi Diyarbakır’da da başladı İHA

 

Halbuki, Faruk Bildirici‘nin deyimiyle “ne o buğdayın 7 bin yıllık olduğu doğruydu, ne de Kültepe’de bulunduğu. Hatta arkeolojik bir kazıda bulunduğu bile kesin değildi.“.

Konuyla ilgili uzmanlar, kazıdan çıkarılan 7.000  yıllık tohumun yeniden ekimiyle buğday üretimi ile buğday tohumundan 1’e 8.000 verim alınmasının mümkün olmadığını vurgulamıştı.

Ankara Üniversitesi Biyoteknoloji Enstitüsü Biyoteknoloji Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ali Ergül, Türkiye’de ya da diğer ülkelerde binlerce yıllık buğday tohumunun yeniden üretiminin ya da 1’e 8000 verimin mümkün olamayacağını şöyle aktarmıştı:

“Haberi duydum ancak dikkate almadım. Buğday örnekleri kömürleşmiş durumda olur. Biz Van bölgesinden gelen antik buğday örnekleri üzerinde çalışıyoruz. Yaptığımız çalışmalarda, bunların öncelikle embriyosunda bir canlılık var mı diye toprak koşullarının dışında, doku kültürü ortamını kullanıyoruz. Daha sonra bunun içine her bir tohumu dikkatli bir şekilde sırayla yavaş yavaş doku kültürü koşullarında ekiyoruz. Bunlar zaten ölü durumda. Aynı prematüre bebeği beslemeye çalışmak gibi. Olası canlı hücreleri yakalayıp bunlardan doku hücre yığınlarını (kallus) oluşturup dünyada olduğu gibi çok küçük bir ihtimal de olsa bitkiye dönüştürmeyi hedefliyoruz. Tohum ne kadar eskiyse bunların embriyoları öldüğü için çimlenme ihtimali o kadar zayıf olur. Bu yüzden önce kallus oluşturup sonra bitkiye dönüştürmek tek seçenek gibi görülüyor.

 

Bu kadar hassas davranıyoruz ama son derece ümitsiziz. Binlerce tohum ekeceksin de içinden belki bir tanesi çimlenecek. Van’dan gelen 1.5-2 kilo buğday örneğinde steril koşullarda yürütülen bu çalışmalarda henüz bir ilerleme sağlanamamış durumdadır, araştırmalarınız devam etmektedir. Dünya üzerinde yapılan araştırmalarda da benzer yöntemler uygulanmakla birlikte henüz bir başarı sağlanamamıştır. Antik tohumlarda embriyo ölmekle birlikte kimyasal özelliğe sahip DNA korunmaktadır. Örneğin saçınızın telinde DNA vardır. Uzun yıllar geçse de kemiklerindeki DNA kalıntılarından kişi teşhis edilebilir ama embriyo ölmüştür. Canlıyı oluşturan anadan gelen yumurta hücresi ve babadan gelen sperm bitkilerde (çiçek tozu hücresi) de aynıdır. İşte burada yaptığımız çalışmada ölmüş embriyonun kenarındaki olası canlı dokulardan kallus oluşturmaya çalışıyoruz. DNA örneği üzerinden yapılan parmak izi analizinde bitkinin ne kadar eskiye ait olduğunu teyit edebilirsiniz. Yani eski tohumlar çimlendirildiğinde ve kallustan yapılacak çalışmalarla yeni buğdaylar karşılaştırılır ve siz oradan kimlik tanımı yapabilirsiniz. Kimlik tanılarında özellikle bitkilerde anadan geçen kloroplast DNA bölgeleri incelendiğinde araştırmacının doğru iş yapıp yapmadığı veya tohumun eski olup olmadığı, günümüz buğdaylarının atası olup olmadığı teyit edilebilir.

 

Bire sekiz bin vermesi için başağın o kadar büyük olması lazım ki alıp tekrar ektiler alıp tekrar ektiler gibi bir durum bu. Bu yüzden mantıklı bulmadım. Kaldı ki bir tohumun antik olduğunu söyleyebilmek için DNA testlerinin ve arkeometrik ölçümlerinin yapılmış olması gerekir. Ayağı yere basan testlerle bunlar çok rahat kanıtlanabilir. Size nasıl söyleyeyim bu tohumlar aynı mangal kömürü gibi olur. Dokunduğunuzda parçalanacak halde. Tohumu çimlendirmek çok zor ve çok sayıda tohum lazım bunun için. Bugüne kadar dünya literatüründe, bazı bitki türlerinde bir kaç araştırmada bunu başardıklarını okudum ama buğday için henüz ne Türkiye’de ne dünyada bu gerçekleşmedi. Eğer başardılarsa tohumun eski bir tohum olmaması ihtimalini göz önüne almak gerekir.”

 

Çiftçi Sendikaları Konfederasyonu ve Hububat-Sen Genel Başkanı Abdullah Aysu, 1’e 8000 verim iddiasının gerçeği yansıtmadığını ve “Siyez buğdayı” söyleminin popülerleştiğini şöyle ifade etmişti:

“Kendi yaşamımdan söyleyeyim ben Hububat-Sen başkanıyım ve aynı zamanda Haymana’da buğday üreten bir ailenin çocuğuyum. Biz 60’lı yıllarda bire sekiz bin değil de bire sekiz aldığımız da büyük başarıydı. Daha sonra giderek kimyasal gübreler hayata girince bir dönem bir yükseliş oldu ama yine de bu sekiz binler falan nerede? Onun KDV sine bile ulaşamayacağımız durumdaydık. Bugün Trakya en verimli olan yerlerden birisidir. Azami dekardan sekiz yüz dokuz yüz kilo alındığında büyük başarıdır. Ama atılan tohum miktarı da 20 kilodan aşağı değildir. Yani bire kırk gibi bir rakamdır. Bu iklime, toprağa, mevsimsel yağışa göre iki katı da olabilir ama bundan daha fazlası olmaz. Böyle bir şey olursa bütün insanlık kurtulur. O zaman 500-600 dekar ekip uğraşacağımıza 50 dekar ekeriz. Bu kadar eziyet de çekmeyiz, bu kadar para da vermeyiz.”

Bugünler de “siyez” demek de biraz moda oldu. Endüstriyel tarımın yarattığı panikten dolayı parası pulu olan insanlar sarılıyor siyez buğday dediğinde. Hangi uzman buna “siyez” dedi, hangi laboratuvarlarda inceleyip, hangi kromozomlarından siyez olduğunu tespit ettiler? İlçe Tarım Müdürü’nün bu konuda referans olması da doğru değil. Tohumların bir heyet tarafından değerlendirilmesi gerekir. Bu tohumların en azından İl Müdürlüğü bünyesinde bir heyet tarafından değerlendirmeye tabi tutulması lazım. Yani kendisi tarla bitkileri mezunu olsa bile yine de böyle bir durumda komisyon raporunun yayınlanması gerekirdi. Kaldı ki böyle bir durum ortaya çıktığında Tarım İl Müdürlüğü’nün harekete geçmesi gerekmez mi? Tarım Bakanlığı’nın ilgili genel müdürlüğünün bunu derhal kontrole alıp incelemeye tabi tutması gerekirdi. İşte o zaman bu raporların doğru ya da kuşkulu olup olmadığını tartışabilirdik. Bu işin içinde biri olarak ilk kez böyle bir şeyle karşılaşıyorum. “

 

Konya Bahri Dağdaş Uluslararası Tarımsal Araştırma Enstitüsü Müdürü Fatih Özdemir, iddia ile ilgili yanlışları şöyle listelemişti:

1-Kayseri’deki kazı alanı 8000 yıllık değil,

2-Kazı alanında buğday bulunmamış,

3-Sekiz bin yıllık buğday kömür olur ve çimlenmez,

4-Görüntüdeki buğday siyez değil,

5-Görüntüdeki buğdaylar elimizde var,

6-Bahsedilen verimler ve tane sayıları bu buğdayda mümkün değil.

 

Buğday tohumunun “7 bin yıllık geçmişe sahip olması” ile “7 bin yıl boyunca toprak altında durduktan sonra çıkarılıp üretiminin yapılması” da sıklıkla birbirine karıştırılabiliyor.

 

Yorumunuzu yazınız...