Atatürk “Suriyeliler zeki, modern ve nazik insanlardır” sözünü 22 Aralık 1937 günü Ankara’da Suriye Başvekili Cemil Mardam’la görüşmesinde sarf etmiş
Son günlerde sosyal medyada yaygın şekilde Atatürk’e ait olduğu yanılgısıyla “Gereğinden fazla merhamet, vatana ihanettir” sözünün paylaşılmasının ardından “Suriyeliler zeki, modern ve nazik insanlardır.” sözü de gündeme geldi.
“Suriyeliler zeki, modern ve nazik insanlardır.”
M. Kemal Atatürk
— Fehmi İlkay Çeçen (@fehmi_ilkay) July 2, 2024
Mezkûr cümle Atatürk’e ait.
Atatürk, “Suriyeliler zeki, modern ve nazik insanlardır” sözünü 22 Aralık 1937 günü Ankara’da Şehir Lokantası’nda davetlileriyle yemek yerken kendisine takdim edilen Suriye Başvekili Cemil Mardam ile yaptığı konuşmada sarf etmiş.
Atatürk’ün Bütün Eserleri (Cilt 30. Kaynak Yayınları) adlı yayında “Hususi Kalem 1937’den aktaran: Bilal N. Şimşir, ‘Atatürk’ün Yabancı Devlet Adamlarıyla Görüşmeleri Yedi Belge (1930-1937)”, Belleten, Ocak 1981 , c.45, Sayı: 177, s.202-207.’” kaynak olarak sunulmuş.
23 Aralık 1937 tarihli Ulus, Cumhuriyet, Tan, Akşam, Son Posta, Anadolu gibi gazetelerde aktarılan görüşme Anadolu Ajansı tarafından şöyle servis edilmiş:
“Ankara, 22 (AA) – Atatürk Ankara’da Şehir Lokantası’nda davetlileriyle bulunurken, bundan malumattar olan Hariciye Vekili, Dahiliye Vekili arkadaşı ile birlikte, misafirleri bulunan Suriye Başvekili Cemil Mardem Bey’i Reisicumhur’a müsaadeleriyle takdim etmişlerdir. Atatürk, Suriye Başvelcili’ni ve seyahat arkadaşı Adil Arslan Bey’i nezdlcrinde alıkoymuşlardır. Cereyan eden konuşma esnasında Atatürk, Suriye halkını muhabbetle selamladıklarını ve Türkiye’nin Suriye’yi bağımsız ve mesut görmekle bahtiyar olacağını beyan buyurmuşlardır.”
Atatürk’ün Hatay konusundaki kararlılığını vurguladığı, Fransız emperyalizmini yerdiği, Suriye halkını övdüğü konuşmasından ilgili kısım şu şekilde:
“Çünkü ben makul olmayan bir şeyi hayatımda asla düşünmedim. Dünyanın, insanlığın, hakiki Iojik gördüğü bir şeyi, herhangi bir millet olursa olsun, birtakım makul olmayan ve alçak ve adi menfaatlar peşinde koşarak onu yapmamaya girişirse, ben, kuvvet kullanmadan onların mağlup olacağına eminim. Şimdi, somut olarak, belki hiç temas etmediğiniz ve etmeye lüzum görmediğiniz Hatay meselesi vardır. Hatay meselesi şahsım için yeni bir mesele değildir. Arkadaşlarım beni mazur görsünler. Mösyö Franklin Bouillon ile çok uzun görüştükten sonra, ben birtakım özel şartlar ile Hatay’ı bırakırım. Bırakmayabilirdim. Fakat bıraktım. İki şey için bıraktım. Bunu açıkça söyleyeyim. Bir kere Suriye mevcudiyetini az çok kuvvetli bir hale koymak için. İkincisi; bir gün Türkiye ve Suriye birbirini anlayacaklardır, bir gün makus hareketler ortadan kalkacaktır, biz Suriyelilerle kolaylıkla anlaşırız diye bıraktım. Ondan sonra karşılaştığımız vaziyetlere, biz ve Suriyeliler şahit olduk. Bunun üzerine zannederim ki, Başvekil ile konuşulmuştur. Daha fazla görüşmeye lüzum yoktur. Fransızlar, Hatay’da Alevilik meselesini ortaya attılar. Aleviler Türktür. Bilmem Ekselans Başvekil ne düşünüyorlar. Alevi aleve tapan demektir. Onlar eski Türklerdir. Ateşperest Türklerdir. En nihayet lisan, Arapça, Türkçe vesaire, bir ırkın ayırt edici vasfı değildir. Kendilerine soracağım. Acaba bütün Suriyeliler hangi ırktandır? Arapça konuşmalarına rağmen. Belki aynı ırktanız. Tabii. Ben bu nokta üzerinde durmayacağım. Fakat batıdan bir millet gelecek, bunu tayin edecek. Bu benim hoşuma gitmiyor. Çok kıymetli dostlarımız Fransızlara ben açıkça söylediğim gibi siz de açıkça söyleyebilirsiniz: Bu işte onları hakem tayin etmeyeceğim. Bizi karşı karşıya bıraksınlar. Biz anlaşırız. Bu takdirde, Türkiye Cumhuriyeti’nin Suriye devlet, millet ve Başvekili’yle yapacağı hareket, dostluk ve kardeşlik olacaktır. Bunu ben bütün dünyaya açıkça söylüyorum. Dostlarımız da açıkça söylesinler. Fransızlar bir şey yapamazlar, enerjinizi kullanmak şartıyla. Ben bunu somut olarak söylüyorum ve icabında da fiilen gösterecek vaziyetteyim. Fransızlar eğer şüphe ediyorlarsa bunu tecrübe edebilirler. Yapamam! Hepimiz Müslümanız. Yemin ederim ki, namusum üzerine söylerim ki, bırakmam! Çok temenni ederim ki, Fransız hükümeti aklını başına toplasın. Namusum üzerine söylüyorum, bırakmam. Kendileri bilirler. Fakat daima Türkiye Cumhuriyeti’nin arzu ettiği şey, Suriye’nin bağımsız bir İslam devleti olmasıdır. İsterlerse Suriyeliler bizimle dost olurlar veyahut olmazlar. Bu onların bileceği bir şeydir. Fakat, her halde bağımsız bir Suriye İslam devleti kurulmalıdır. Fakat Fransızlar bunu istemiyorlar. Suriye’yi kıskıvrak ellerine almak istiyorlar. Bu, sizin enerjinize kalmış bir iştir. Eğer Suriyeliler isterlerse ben bunu yapacağım. Fransızlar bizimle ve Suriyelilerle dost olursa, tabii daha iyi olur. Fransızlar Suriyelileri adam yapmak istiyorlarmış. Fakat evvela kendileri adam olsunlar. Suriyeliler zeki, modem ve nazik insanlardır. Fransızların terbiyesine ihtiyaçtan yoktur. Suriyeliler böyle düşünmelidirler. Ben Suriye’yi bilirim. Gençliğimde Şam’da bulundum. Sürgün olarak, Abdülhamit zamanında. Suriye’nin daha birçok şehirlerinde de yaşadım. Daha sonra kumandan olarak da bulundum. Bütün kabahat Osmanlı İmparatorluğu’ndadır. Balkan Harbi sonunda Gelibolu’da idim. Ben Talat Paşa’ya teklif ettim. Suriye’ye, Irak’a bağımsızlık veriniz dedim. Talat Paşa “Bunu başkasına söyleme, seni asarlar” dedi. Fakat yapılacak şey bu idi. Eğer yapılsa idi bugün Türkiye, Suriye ve Irak, ki zaten kardeştirler, bugün daha samimi kardeş olacaklardı, bağımsız Suriye, Irak ve Türkiye. Belki çok karmakarışık şeyler oldu. Suriyelileri, Iraklıları yanlış yollara sevk eden vaziyetler oldu. Fakat artık bunlar değişti. Fransızlarla, İngilizlerle, herkesle dost olalım. Fakat benliğimizi kaybetmeyelim. Onlar da artık bizim varlığımızı, kıymetimizi anlasınlar, bağımsızlığa hürmet etsinler. Onlar bizi köle olarak kabul ederlerse bundan Sayın Suriye Başvekili elbet memnun olmaz. Emir altında olamayız. Bunu Suriyeliler tahakkuk ettirecektir. Ettiremezlerse hiç olurlar. Fakat bu tahakkuk ederse büyük ve şerefli bir mevki alırlar. Açıkça söylüyorum. Suriye devleti, milleti, Başvekili vardır. Ben çok hassasım. Ben makul olmayan şeyleri kabul etmemiş olmakla iftihar duyanın. Bir Fransız generali gelsin bütün bir millete hükmetsin. Suriyeliler henüz olgun değilmişler. Fransızlar acaba ne zaman olgun olmuşlardır? Tarih maalesef yanlış anlaşılmıştır. Suriyeliler mükemmelen medeni iken acaba Fransızlar ne vaziyette idi? Daha birçok meselelerimiz vardır. Fakat ve maalesef bunların ortaya konulması için kuvvet lazımdır. Biz kuvvet yapabiliriz. Türkiye kuvvetini kurmuştur. Suriye de mükemmelen kuvvet yapabilir. Fakat Suriyelilerin ellerini kollarını bağlamışlar. Çözünüz onları, koparınız o bağlan! Biz Türkler, sizi seven dostlarınızız. Tabii bu meseleleri diplomatik kanalla takip edeceğiz. Fakat onlar bize galebe çalamazlar. Hatay nedir? Küçük bir şey. Ben, onu bize verin demiyorum. Bu mesele benim için bir namus meselesidir. Biz orayı muharebe ile kaybetmedik. B ize verin demiyorum. İhtiyacınız yoktur. Mesele, benim için bir namus meselesidir. Arazimiz o kadar geniştir ki, 1 7 milyon değil, 5 0 milyon nüfus barındırabilir v e barındıracaktır. B u meseleyi halledeceğiz. Bu namus meselesidir. Bunun için en büyük tehlikeyi bile göze aldım. Mesele, Suriye ile aramızda kalınca bin bir dostluk yollan ile uyuşuruz. Hatta Suriye Başvekili ile benim aramda kalsa daha çabuk olur. Bunu yapacağım. Fransızlara veremem. Açık söylüyorum. Eğer Ekselans yarın Suriye’ye ve Şam’a dönerlerse lütfen benim bütün Suriyelilere ve bütün dostlarımıza selamımı söylesinler ve açık olarak desinler ki, ben ve hükümetim sizin tam bağımsızlığınızı istiyoruz. Eğer Fransızlar mani olursa Fransızlara da söyleyecek sözlerimiz vardır. Ona da kefilim. Suriyelilerin ordusu yoktur. Fakat bizim ordumuz kâfi. Söz veriyorum: İcap ederse girerim ve sonra yine çıkarım. Temenni ederim ki, buna mecbur olmayalım. Katiyen bırakamam. Suriye’yi terk etmek istemiyorlar. Fakat terk edeceklerdir. Bir kere tutununuz, ordu yapınız. Korkmayınız. Bir şey yapamazlar. Kuvvet kullanmaz iseniz her şey yaparlar. Bundan emin olunuz. Ben Hatay’ı istemiyorum. Bu, benim için bir namus meselesidir. Dünyanın bin bir meselesini bırakarak böyle şeylerle uğraşamam. Uğraşmak isteseydim Türklerle meskûn büyük ülkeler vardır. Fakat ben böyle şeylerle uğraşmam. Hatay’ı verseler de almam. İhtiyacımız da yoktur. Yalnız bu benim için bir namus meselesidir. Bize dost gibi görünüp de bizi birbirimize düşürmek için vaziyetlerden istifade etmek isteyenler aldanıyorlar. Bunu ben çok dostane ve açık söylüyorum. Zaten söz konusu olan devlete, bunu, gerek Hariciye ve gerek Erkanı harbiye Reisi ile de söyletmiş bulunuyorum. Dost olduğumuz için samimi ve açık konuştum. Kendilerine memleketlerinde muvaffakiyetler dilerim.”
* Kapak görseli: Ulus gazetesi, 23 Aralık 1939, Sf: 1