Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Misak-ı Milli’ye Hiç Atıf Yapmadığı İddiası Doğru Değil

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Meclis-i Mebusan tarafından kabul edilen Misak-ı Milli’yi sahiplenmediği ve Meclis’te bu anda ilişkin hiçbir atıf yapılmadığı iddiası doğru değildir. “Misak-ı Milli çerçevesinde milli birlik ve bağımsızlığın sağlanması” Meclis’teki Birinci ve İkinci Grup’un programlarındaki ilk maddeyi oluşturuyordu.TBMM’nin birçok oturumunda Misak-ı Millî’ye atıf yapıldığı görülmektedir.

 

Ekrem Buğra Ekinci, Türkiye Gazetesi‘nde 31 Ekim 2016 günü yayınlanan “Hazırlayanların eliyle ihlâl edilen sulh programı MİSÂK-I MİLLÎ EFSÂNESİ” başlıklı yazısında TBMM’nin Misak-ı Milli’yi sahiplenmediğini; hatta hiç atıf yapmadığını iddia etme hatasına düşmüş:

"Misâk-ı Millî, zamanın icaplarına göre hazırlanmış pragmatik bir metindir. Ankara, bunu sahiplenmemiş; mecliste kendisine atıf bile yapılmamıştır. Üstelik hemen her maddesini bizzat ihlâl etmiştir."

Misak-ı Milli, 23 Nisan 1920 tarihinde açılan Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin (TBMM) ilk meclisinin (I. Meclis) gündeminden ve kalbinden tamamen çıkmamıştır. Ankara’daki Meclis’in son Osmanlı Mebusan Meclisi tarafından, 28 Ocak 1920’de oy birliğiyle kabul edilen Misak-ı Milli’yi sahiplenmediği ve Meclis’te bu anda ilişkin hiçbir atıf yapılmadığı iddiası ise yersizdir.

 

Mîsâk-ı Millî Orijinal Metni ve Günümüz Türkçesine Tercümesi

Misak-ı Milli Beyannamesi
Misak-ı Milli

 

“Misak-ı Milli çerçevesinde milli birlik ve bağımsızlığın sağlanması” Meclis’teki “Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Grubu” adını alan Birinci Grup olarak anlan iktidar oluşumu ile İkinci Grup olarak anılan ve Birinci Grup’a katılmayan milletvekillerinin teşkil ettiği muhalefet oluşumunun programındaki ilk maddeyi oluşturuyordu (TBMM Basın ve Halkla İlişkiler Daire Başkanlığı (2005). İlk Meclis, TBMM Basımevi, Ankara, Nisan 2005).

TBMM’nin 1. Dönemindeki gizli ve açık oturumlara ilişkin zabıtlar incelendiğinde bu iddianın yetersiz araştırma sonucunda ortaya atıldığı anlaşılmaktadır.

TBMM 1. Döneminde İcra Heyetinin Programının ele alındığı 9 Mayıs 1920 tarihli oturumun zabıtlarındaki Misak-ı Milli atfı şu şekildedir:

“Bu cidalde en büyük silâhımız milletin istiklâline matuf olan hakkı meşruu tabiîsini müdafaa emrindeki azim ve sebatıdır ve bu azmü sebatın tecelligâhı da Meclisi Âlinizdir. Siyaseti hariciyemizde istihdaf ettiğimiz maksat, bugün payitahtımızı esaret ve tahakküm altında bulunduran Devletleri evvelce İstanbul’da inikadetmiş olan son Meclisi Mebusanın müttefikan tanzim ve tesbit ettiği ahd ve misakı millî dairesinde istiklâlimize hürmetkar kılmaktır.”  

27 Şubat 1338 (1923) tarihli TBMM’nin Lozan Konferansı’nda ele alınan sınır meselelerini ele aldığı “Gizli Celse Zabıtları” incelendiğinde Meclis’in odak noktasının Misak-ı Millî’nin gerçekleştirilmesi olduğu görülmektedir. Bahse konu gizli oturumda söz alarak Misak-ı Millî’nin öneminden bahseden bazı vekillerin kullandığı ifadeler şöyledir:

  • Erzurum Mebusu Hüseyin Avni Bey: “Efendiler, bir teklifim vardır. Gerek Heyeti Vekile ve gerek Büyük Millet Meclisi misakı milliden zerre kadar feda ederse, icabı namus ve millî için çekilip gitmeli…
  • İzmit Vekili Sırrı Bey: “Arkadaşlar biliyoruz ki bir kaç seneden beri misaki millî namı altında toplanan bir kül etrafında dolaşıp durmakdayız ve onun bir kelimesi için milletimiz binlerce kan dökmüştür. Bu misaki milliniin lâyetigayyer olduğunu harfinden vaz geçemiyeceğimıizii âleme ilân için mümkün olsa arşı azama yazacakdık. Değil kalplerimize, âlem bunu görsün ve inansın diye Layetegayyerliği mümkün olursa kanaat getirsin diye arşı azama bunu yazmak istiyorduk. J.şte bu misaki millinin ehemmiyeti bu kadar büyüktür. Şimdi acaba heyeti murahhasamız ve onun programını kabul eden Heyeti Vekilemiz bunun, rnisakfi millinin mefhumuna sadık mı, değil mi diye onu düşünmekliğimiz lâzımdır. Ben Mudanya konferansının kabulünden sonra Mudanya konferansının şeraiti ittiba ettikten sonra o ittibâı göze alan ve o şeraiti omuzları üzerine yüklenen zevat, ki resmen kendilerine karşı söylenen sözlere aldanmışlardır. Kâğıt üzerine konan vesaikin azametini, kudretini şifahen söylenen havai sözlere feda etmişlerdir. Bu tarzda bu hamulei mesuliyetle tekrar Lozan’a gittiler ve orada dahi misaki milliden feragat ettiler. Daha evvel bize hafi celsede Hariciye Vekilimizin tebliğ ettiği projede arazı meselesinde tamamen feragat etti. Hiç bir nokdası temin olunamadı ve binaenaleyh milletin senselerden beri etrafından dönüp dolaştığı ve âleme ilân edilen misaki millî çiğnendi, heba oldu, iptal edildi. Battal edildi. Bu itibarla evvel emirde düşünmekliğiniz lâzım gelir. Milletin kanaati hilâfına bir kelimesi için söz söyleyeni idam ettiğimiz bu misaki milli için heyet hakkında ne söylemek lâzımdır ve bu Lozan’a….
  • Hüseyin Rauf Bey (İcra Vekilleri Heyeti Reisi): “Hayır, misakı milliyi tadil yoktur. Misakı millinin mahiyetini ben de arkadaşlarım kadar bilirim. Buna rağmen o ‘kanaatlerindiki isabet, müttefiklerin bu fazla vergiyi gösterdiğimiz halde sulha yanaşmadıklarını teyit etmiştir. (…) Efendiler: Misakı Milliyi tebdil ve tağyir için mevcut ise yegâne kuvvet Meclisi Âlinizdir. Başka hiç bir kuvvet ve salahiyet onu tebdil edemez. Yegâne kuvvet sizdedir. Suriye hudutlarının Lozan Konferansında mevzuufc^his edilmesinden faide kuvvetle melhuz idi. Netice çıkamadığı için hiç birisinde faide yok dediler.”
  • Karesi Vekili Basri Bey: “Misakı milliden gayri sulh yoktur. Cemiyeti Akvam yok idi o zaman.
  • Ankara Vekili Mustafa Kemal Paşa: “Bazı arkadaşlarımız, mesala Sırrı Bey gibi arkadaşlarımızın, medarı kelamı misaki milli oluyor. Hey’eti murahhasa misalki miilliyi mahvetmiş Hey’eti Vekile, misaki milliyi feda etmiş. Ben de diyorum ki Sırrı Bey Misaki Millinin ne olduğunu anlamamıştır. Misaki Millinin ne olduğunu evvela anlamalı ondan mütecavizlerin kimler olduğunu meydanı koymalı. Efendiler arazi meselesi ve hudut meselesi misaki millinin, malûmu âliniz, birinci maddesinin dairei şümulünde’dir. Misaki milli şu hat bu hat diye hiç bir vakitte hudut çizmeimiştir. O hududu çizen şey milletin menfaati ve Heyeti Celilenin isabeti hazarıdır. Yoksa bu haritası mevcut bir hudut yoktur. Bunun için de yapılmış olan işlerde veya yapılması teklif olunan işlerde hiç bir vakitte buna taaruz edilmemiştir. Bilakis riayet edilmiştir.
  • Cebelibereket Mebusu İhsan Bey: “Diyorlar ki : Bize verdiğiniz esas vazife, ki ruhunu Misakı Millîden alıyordu. Bu hudutta 76 gün düşmanlarla mücadele ettik. Neticede bir inkıta vaziyetini andıran bir şekilde ayrıldık. Binaenaleyh, şu vaziyette iki yeni şekil hadis oluyor. Ya -bir vasıta bularak müzakeratı idame etmek veyahut silah kuvvetimizle menafiimizi istihsal etmek. Buna karar verdik diyorlar. Kendi noktai nazarlannca silaha pek yanaşmıyorlar ve diyorlar ki : Biz, bu inkıtai andırır vaziyet karşısında Misakî Milliye nazaran bazı arazi fedakârlıkları yapmaya mütemayiliz. Karaağaç, Misaki Millimizde dahil olmamakla beraber. davamızda dahildir. Karaağaç’tan ebediyen vazgeçiyoruz. Musul’u bir seneye sonrava bırakıyoruz. Yani bizim Meclis değil, bizden sonra gelecek Meclis bu işi halletsin.
  • Lâzistan Vekili Abidin Bey: “Aziz arkadaşlar; bendeniz Paşa Hazretlerini son beyanatlannda kendi noktai nazarımdan anladığım Misaki Milli yoktur, istediğimiz gibi bir harita çizeceğiz.” (Mustafa Kemal Atatürk bu sözün devamında “demedim öyle bir şey” yanıtını vermiştir) “Arkadaşlar, ben Musul’dan Misaki Milli olarak nerede Türk hududu varsa, Paşa Hazretlerinin dediği gibi, işgali askeri altın da bulunmadığı bir yeri süngü ile almak lâzımdır.”

 

Daha kapsamlı bir araştırma ile birçok örnek bulunabilir. Bu araştırma faslını, yukarıdaki örnekten sonra Sayın “Profesör”e bırakmak gerek.

 

Yorumunuzu yazınız...