Putin, Dostoyevski Olmak Yerine Hitler Olmayı Tercih Etti” Sözünün Absürtlüğü Üzerine…

 

putin dostoyevski hitler

 

Rusya’nın Ukrayna’ya saldırdığı gün İzdiham dergisinin Twitter hesabında “Putin, Dostoyevski olmak yerine Hitler olmayı tercih etti.” cümlesi paylaşıldı. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in sergilediği tutumu eleştiren dergi yetkilileri / sosyal medya yöneticileri onu kendi milletinden Dostoyevski varken Hitler’liğe soyunmakla suçlamışlardı. Bir gaf olarak nitelenebilecek bu ifadeler bir edebiyat dergisinden gelince hâliyle tepkiler ve itirazlar da yükseldi. Biz de bu sözün doğruluğunu/yanlışlığını ortaya koymak adına küçük bir araştırma yaptık.

Goethe, farklı ulusların birinci sınıf eserlerinin insanlığa ait ortak edebiyat hazinesini yaratması anlamında dünya edebiyatı terimini kullanan ilk kişi olmuştur. Dünya edebiyatı hazinesinin tartışmasız isimlerinden biri de Fyodor Mihailoviç Dostoyevski’dir (11 Kasım 1821-28 Ocak 1881). Onunla ilgili fikir ayrılığının olmadığı, maruf olan diğer bir husus da siyasi duruşundaki netliktir. Dünya edebiyatının en önemli romancılarından olan Dostoyevski kuşkusuz bir Rus milliyetçisidir.

 

Fyodor Dostoyevsky
Fyodor Dostoyevsky

 

Dostoyevski’nin 1873’te başlayıp, 1876’da 3 yıllık aranın ardından 1881 yılının Ocak ayına değin sürdürdüğü yazılarını içeren Bir Yazarın Günlüğü adlı eserinde “halkıyla bağını koparmış Rus aydınının eleştirisi, Rus halkının yüceltilmesi, Slavların birleştirilmesi ülküsü; Batılılaşma sorunu, Avrupa özenticiliği, kültür yozlaşması, Doğu sorunu, Katolik kilisesinin eleştirisi” gibi konulara eğildiği görülür. Bu kitap, onun Türk düşmanlığının, Rus milliyetçiliğinin, Batı karşıtlığının, Ortodoks halkların birleşmesi düşüncesinin açık bir şekilde ifade ettiği en önemli kaynaktır. Aynı zamanda özellikle Karamazov Kardeşler ve Ecinniler romanlarında bu fikirlerini kahramanları aracılığıyla da dile getirir.

Dostoyevski, Bir Yazarın Günlüğü’nde birkaç yerde Türkler için ağır hakaretler içeren sözlere yer verirken Yahudiler için de sık sık “Jid” ifadesini kullanmaktadır. Kitabın çevirmeni Kayhan Yükseler kitabın takdim yazısında Rusların Jid sözünü Yahudileri küçümsemek için kullandıklarını belirtmiştir.

Yazarın görüşlerine örnek olması açısından kitaptan bazı alıntılar şöyle sunulabilir:

“İstanbul’un ele geçirilmesi üzerine paradokslarımı uluorta dile getirdiğim için beni müthiş alaya alıyor. Şu an sürmekte olan ‘katılmadığımız savaşı’ konu ederek İstanbul’dan söz etmedim ki, ‘zamanı’ gelince gerçekleşeceğini söyledim ve ardından yakın zamanda olabilir diye ekledim, kim bilir belki de gerçekten yanılmadım.”

(Sf: 927)

 

“İstanbul düşüncesi ve Doğu sorununun geleceğiyle ilgili yazımda, bu düşüncenin eski olduğunu, Slavların icadı olmadığını vurgulamıştım. Ne eskisi, tarihsel kadim Rusya ülküsüdür ve bu nedenledir ki hayali değil, gerçekçidir. III. İvan döneminden beri vardır.”

(Sf: 928)

 

“Ulusal köklerimizin, Ortodoksluğumuzun (bununla hiç sapma göstermeyecek ülküyü kastediyorum) insanlığın geleceğinde canlı yaşamın sözünü Rusya’nın söyleyebileceğinin güvencesi olduğunu cesaretle dile getirmem mi size saçma geliyor?”

(Sf: 929)

 

“Roma Katolik dini Avrupa’da doğallıkla sosyalizmi de yaratmıştır. Sosyalizm, insanoğlunun yazgısı sorununun çözümünde Tanrının dışında bir görevi üstlenmiştir çünkü… Yitirilen İsa imgesi korunmuştur. Geleceğin sosyalizmine doğru, belki de Avrupa insanlığına yeniden kurtuluş yolunu gösterecek yeni rüzgârlar Doğu’dan esecektir. İşte Doğu’nun misyonu ve işte Rusya için Doğu sorununun taşıdığı anlam budur.”

(Sf: 2215)

 

“Bu savaş bize gereklidir, Türklerin zulmü altında ezilen Slav kardeşlerimiz için değil sadece, kendi kurtuluşumuz için de bu savaşı başlatacağız: Savaş, çürümüşlüğün batağında tinsel acılar içinde otururken soluduğumuz o zehirli havayı temizleyecektir.”

(Sf: 1631)

 

“İstanbul bizim olmalıdır, evet, İstanbul Ruslar tarafından fethedilecektir, Türklerden bize sonsuza dek geçecektir. Kısacası, sadece bize ait olmalıdır, sahip olduktan sonra biz bu kente Slavları ve sonra kimi istiyorsak onları sokacağız.”

(Sf: 2209)

 

(Fyodor Mihayloviç Dostoyevski (2009). Bir Yazarın Günlüğü I-II. çev. Kayhan Yükseler. İstanbul. YKY)

 

Paylaşılan cümledeki iddiaya karşın “Putin’in Dostoyevski’den etkilenmediği”ni de söyleyemeyiz. Demeçlerinde “vatansever” olarak tanımladığı Dostoyevski’den alıntılara sıkça yer verdiği görülmektedir.

Putin yazarın doğumunun 200. yıl dönümü olan 11 Kasım 2021 tarihinde “Dostoyevski’nin Moskova Evi” müze merkezini ziyaret ederek Onursal Misafirler Defterine “Organizatörlere, emek verenlere Rusya’nın dahi düşünürü ve vatanseveri F. M. Dostoyevski’nin anısını korudukları için çok teşekkür ediyorum” şeklinde bir not düşmüştü.

Ukraynalı siyaset bilimci Vladimir Pastukhov, Putin’i Dostoyevski’ye benzettiği “Kremlin’deki Dostoyevski” başlıklı yazısında militarist ve saldırgan bulduğu Putin’in yayılmacı politikasını eleştirirken Dostoyevski’nin kahramanlarının çılgınlığıyla, riskleri yükseltmek için son bir umutsuz girişimde bulunduğunu belirtiyor.

J. Paul Sartre ve Nietzsche, Yeraltından Notlar’ı muhteşem bir psikolojik çalışma olarak nitelemişlerdir. Aynı zamanda Nietzche, Dostoyevski’yi kendisinden bir şeyler öğrendiği bir psikolog olarak gördüğünü vurgulamıştır. Cemal Süreya bir söyleşide Dostoyevski okuduktan sonra bir daha huzuru bulamadığını belirtmiştir. Freud “Hiç kimse insan ruhunu Dostoyevski kadar derinden incelememiştir.” der. Mikhail Bakhtin, Dostoyevski üzerinden teorisini kurduğu ünlü kitabında onu “çok sesli romanın yaratıcısı” olarak tanımlamıştır. Nurdan Gürbilek birçok yazısında karşılaştırma/tartma kefesine koyduğu Dostoyevski’yi “mağdurluğu bütün karmaşıklığıyla, meydan okumayla incinmişliğin, isyanla gücenmişliğin, öfkeyle korkunun aynı anda mayalandığı bir yeraltı olarak, böyle karmaşık bir toplumsal-ruhsal mekânla ilişkilendirerek anlatabilen” bir deha olarak görmüştür.

Dünya edebiyatında çok derin izler bırakmış; birçok yazarı, filozofu, bilim insanını, sanatçıyı etkilemiş ve beslemiş olan Dostoyevski’yi mahkûm etmekten ziyade onun gerçeğini ortaya koymak amacıyla yazımızı kaleme aldık. Sevelim ya da sevmeyelim, benimseyelim ya da benimsemeyelim ünlü yazarın kendi milletini seçilmiş gören, tüm Slav toplumlarını Rusların çatısı altında birleştirmeyi amaç edinen, Türklerden nefret eden ve Türklere her türlü eziyeti reva gören bakış açısı ortadayken “Putin, Dostoyevski olmak yerine Hitler olmayı tercih etti.” cümlesi talihsiz / absürt bir benzetmedir.

Son olarak şu soru yöneltilebilir: “Acaba İzdiham dergi Dostoyevski yerine Tolstoy’u koysaydı aynı cümleye bu denli tepkiyle karşılaşacak mıydı?

Sorunun cevabı basit: Hayır!

“Dostoyevski ısrarla kendi millî, dinî mirası üzerinden gerçeği ararken Tolstoy insanlığın tüm kültür mirasına bakmayı salık verir.”

(Nurcan Özkaplan Yurdakul)

 

2 Yorumlar

  1. Pınar Akın Reply

    Hitler, tarihe geçmiş olan, örnek bir insan ve saygın bir lider olarak tarihe geçmiş olan ve şeytana hizmet edenlerden, insanları kurtarmak için büyük çapta bir temizlik yapmış, gerçek bir kahramandır. Çünkü, o kutsal olana duyduğu derin saygı sebebiyle, şerefli yaşadı. Ama Hitler’i kıskanan ne kadar tecavüzcü ve bayanlara karşı şiddet uygulama yanlısı şeytansı hain varsa, ona düşman olarak, onu haksızca suçlamaya kalktı. Hitler, insanlığın yapması gerekeni yaptı ve insanlıktan nasibini almayan, hayvandan da daha aşağı olan çirkin, soysuz şeytani mahlukları ortadan kaldırdı.

  2. Pınar Akın Reply

    Putin’e karşı çıkan ne kadar çok kimse varsa; bu durum, Putin’in, o derecede doğru yolda olduğunu gösterir. Bu devir, doğru sözlü olanı susturan, yalancı zalim şeytan soyunun devri.

Yorumunuzu yazınız...