Başbakan Ecevit, beraberindeki heyetle birlikte depremin meydana geldiği 17 Ağustos 1999 günü öğleni afet bölgesine gitmişti.
1999 depremi sonrasında afet bölgesine yardımların ulaştırılmasında ve enkaz kaldırma çalışmalarında yetersiz kalınmıştı. Aynı gün ulaştığı deprem bölgesinde Bülent Ecevit, iletişim altyapısı çöken bölgeye yönelik yardım koordinasyonuna dair kamu kurumlarına çağrısını TRT aracılığıyla yapabilmişti.
Türkiye, 17 Ağustos 1999 gecesi saat 03:02’de merkez üssü Gölcük olan ve Kocaeli, Adapazarı, Yalova ve Düzce illerimizde ağır hasara yol açan 7.4 büyüklüğündeki depremle sarsılmıştı. Ardında karanlık bir yıkım bırakan deprem nedeniyle resmî kayıtlara göre 17 bin vatandaşımız hayatını kaybetmiş ve 200 bin kişi evsiz kalmıştı.
Meydana gelen depremin ardından tüm iletişim hatlarının çökmesiyle birlikte merkez üssü bile bir süre belirlenememiş ve Ankara’daki yetkililer bölgeden bilgi almakta güçlük çekmişti.
Depremin ardından hükûmet, geç tepki verdiği, afet bölgelerine erişemediği, gerekli yardım ulaştıramadığı, iletişim ve koordinasyonun yetersiz olduğu, bu kadar büyük bir facia için hazırlıklı olunmadığı gibi nedenlerle yoğun şekilde eleştirilmişti. Eleştirilerin odağında dönemin Başbakanı Bülent Ecevit vardı.
Başbakan Bülent Ecevit eşi Rahşan Ecevit ve beraberindeki heyetle birlikte Nevşehir’in Hacıbektaş ilçesinde 16 Ağustos 1999 günü düzenlenen Hacı Bektaş Veli’yi Anma törenlerine katıldıktan sonra Ankara’ya dönmüştü. Gece meydana gelen deprem esnasında diğer vatandaşlar gibi Bülent Ecevit de uykudaydı.
Başbakan Ecevit’in henüz uyandırılmadığı saatlerde Başbakanlık’ta dönemin Başbakanlık Müsteşarı ve bazı Bakanları ile bir kriz masası oluşturulmuştu. Başbakanlık’taki kriz masası saat 4 buçukta faaliyete geçerken, Milli Güvenlik Kurulu Kriz Merkezi ise saat 6’da çalışmaya başlamıştı.
Saat 5’te uyandırılan Bülent Ecevit, Saat 6’yı 10 geçe eşiyle birlikte Başbakanlığa gelmiş ve durum hakkında bilgi almıştı. İstanbul’daki Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ile ancak saat 7:30’da temas kurulabilmişti.
Deprem meydana geldiğinde uykuda olan Bülent Ecevit’i diğer hükûmet yetkililerinin “uyandırmaya kıyamadıklarını” söyledikleri ileri sürülmüştü.
17 Ağustos 1999 Depremi’nin devletin zirvesi tarafından geç öğrenilmesinin sebebinin başbakan yardımcılarının Başbakan Ecevit’i geç saatte rahatsız etmek istememeleri olduğu aktarılmıştı.
Mehmet Ali Birand’ın sunduğu 32. Gün adlı belgeselin Gölcük Depremi ile ilgili bölümünde bu duruma şöyle değinilmişti:
“Başbakan depremi çok geç öğrenmişti. Nedeni de yardımcıları başbakanı uyandırmaya kıyamamışlardı. Ama her şey çökmüştü. İletişim, karayolları, demiryolları, yani bölgenin altyapısı resmen açıkça çökmüştü. Ülkenin başkentinin Marmara Bölgesi ile bağlantısı kesilmişti. Ankara karanlıkta kalmıştı.”
Can Dündar, Milliyet’teki “O gece… Ankarada…” başlıklı 17 Ağustos 2002 tarihli yazısında 17 Ağustosun ilk saatlerinde devletin zirvesinin durumunu şöyle özetlemişti:
“Sarsıntıyla fırladı yataktan… Elektrikler kesikti. Telefonla yardımcısı Özgün Ötmene ulaşmaya çalıştı. Aynı dakikalarda Ötmen de onu arıyor, düşüremiyordu. Saat 3.30da haberleşebildiler. Ötmen gece karanlığında özel arabasıyla Şağarı evinden aldı. Başbakanlığa girdiklerinde saat 4tü.Sonra Hüsamettin Özkan, Sadettin Tantan ve Koray Aydın geldi. Aynı saatlerde Ahmet Mete Işıkara da Kandilli Rasathanesine varmış, 4e 20 kala Özkana ilk bilgileri aktarmıştı. Saat 4.30da bir toplantı yapıldı. Durum tam olarak bilinemiyordu. Başbakan Ecevit halen uykudaydı. Cumhurbaşkanı Demirele ise henüz ulaşılamamıştı. Oysa bir medya ordusu yola çıkmış, yakınlarından haber alamayan yurttaşlar TEMi tıkamıştı bile..”
Can Dündar’ın hazırladığı 17 Ağustos 1999 Gölcük Depremi konulu “O Gün” adlı belgeselde dönemin İçişleri Bakanı Sadettin Tantan ve Başbakanlık Müsteşarı Ahmet Şağar, 17 Aralık 1999 Marmara Depremi’nin ardından devletin üst kademesinin refleksini aktarmıştı.
Gece 03:02’de meydana gelen depremin ardından Başbakanlık binasında toplanıldığını belirten Şağar, bahsi geçen belgeselde şu sözleri sarf etmişti:
“Saat 4’te başbakanlıkta olduk. Bizden hemen sonra önce İçişleri Bakanı Sadettin Tantan Bey ve Hüsamettin Özkan Bey geldi, sonra 1-2 bakanımız daha geldi. Bayındırlık bakanımız geldi. Ve bir durum değerlendirmesi yaptık. 4 buçuğa doğru.”
“6 buçuğa doğru ilk talimatlar verildi. Genelkurmay Başkanlığı’na, Jandarma Genel Komutanlığı’na, Emniyet Genel Müdürlüğü’ne benim imzamla talimatlar gitti. Bu talimatlar da yörede deprem olduğunu, bu ilin valileriyle temasa geçmelerini, kan bağışı için çağrıda bulunmalarını, kurtarma timlerini ve araçlarını o merkeze yönlendirmelerini talimatladık. Aynı zamanda Kızılay’a ve İçişleri Bakanlığı Sivil Savunma Genel Müdürlüğü’ne talimatları verdik.”
“Biz valilerle Başbakan arasındaki bağlantıyı akşam 19:00’da sağlayabildik. Gölcük’teki tahribatı 11:30’da öğrenebildik. Haberleşme tüm boyutlarıyla felç olmuştu.”
“Deprem ya da bu tip bir afetle uğraşma görevi Kızılay’a verilmişti. Bizim karşılaştığımız en büyük sıkıntı oydu. Yani devlet böyle bir şeyi öngörmemiş ve buna göre tedbir almamış.”
Helikopter ile Adapazarı’na ulaşıp karşılaştığı vahim tabloyu Ankara’ya ancak amatör bir telsizci yardımı ile aktarabildiğinin aktarıldığı belgeselde dönemin İçişleri Bakanı Saadettin Tantan şu ifadeleri kullanmış:
“Çok geç yatmıştık. Hafif bir sallandıyla polis arkadaş gece uyandırdı. Işıklar kesik olduğu için süratle giyinip hemen bir taksiyle makamıma geldim. Bakanlıkta 10-15 dakikalık bir süreçte telefonlar çalışıyordu. O arada, 3-4 ille görüşebilme şansımız oldu. İstanbul, Sakarya daha birkaç ille görüşebilme şansımız oldu.”
“İlk müdahalemiz TÜPRAŞ yangınına İstanbul’a talimat vermek suretiyle oldu. Büyük bir yangın olduğu söylendi. İtfaiye araçlarının bölgeye yönlendirilmesi noktasında. Sakarya’daki nöbetçi müdürlüğümüzle görüştüğümüzde Sakarya’nın tamamının yerle bir olduğunu orada arkadaş izah etmişti.”
“”Efendim insanlar üzerimize atladılar ismen bizi kurtar diye yapacak hiçbir şansımız yok. Yani kime ne emir vereceksin?”
“Biz gördük ki şey sonrası Türkiye’nin envanteri yok, yani mesela envanter dediğiniz zaman hangi noktada envanter yok? Ne kadar köyü var, ne kadar belediyesi var, ne kadar bu yerlerde istihdam edilmiş personeli var ve ne kadar araç gereci var yani? Gerek teknolojik anlamda gerekse diğer anlamda. Bunların envanteri yok.”
Bu süreçte, başta dönemin Başbakanı Bülent Ecevit olmak üzere Ankara’daki hükûmet yetkililerinin deprem bölgesine ancak 3 gün sonra gelebildiği yönündeki yanlış iddianın bazı basın organlarınca ve vatandaşlarca yaygın şekilde dile getirildiği görülüyor.
Örneğin Hulki Cevizoğlu, Beyaz TV’deki bir programda “99 depreminde rahmetli Ecevit Başbakan olarak felaket bölgesine gidememişti. Devlet neredeyse bir hafta olay yerinden haber alıp topluma bildirememişti” demişti.
Halbuki, Başbakan Ecevit beraberindeki heyetle birlikte depremin meydana geldiği 17 Ağustos 1999 günü afet bölgesine gitmişti.
17 Ağustos 1999 günü sabahı Bülent Ecevit Ankara’da yaptığı basın açıklaması ile deprem bölgesiyle iletişim kurulamadığını duyurmuştu:
Bülent Ecevit: “Türkiye’nin bazı bölgelerinde çok ağır bir depremin yer aldığı anlaşılıyor. Birçok yerle telefon bağlantısı kolay kurulamadığı için, bazı yerlerle hiç kurulamadığı için henüz ayrıntılı bilgi alabilmiş değiliz. Fakat depremin özellikle Kocaeli ve Sakarya’da yoğunlaştığı İstanbul’da büyük ölçüde etkili olduğu anlaşılıyor. Ayrıca civar illerde tabi hasar var. Hasarın boyutları henüz yeterince tespit edilebilmiş değil. Çalışmalar ortalık aydınlandıktan sonra ve iletişim olanakları sağlandıktan sonra yoğunlaşmaya başladı. Haber aldıkça sizi bilgilendireceğiz. Tabi bu arada Kandilli Rasathanesi Müdürü Sayın Profesör Ahmet Mete Işıkara ile görüştüm. Beklentileri sordum. Dedi ki asıl şok geride kaldı fakat artçı depremler devam ediyor ve bir süre daha devam edecek. Onun için bir tavsiyesi şu: hasarlı binalara kesinlikle girilmesin. Bir süre daha beklensin. Yani deprem yerine oturuncaya kadar bir süre daha beklensin. Bir de paniğe kapılınmasın. Çünkü birçok hasar panik yüzünden birçok can kaybı veya yaralanma paniğe kapılma yüzünden oluyor. Paniğe kapılanlar dolayısıyla trafik aksıyor. Onun için bu 2 tavsiyeye özenle uyulmasını diliyorum ben de. Yani hasarlı binalara kesinlikle girilmesin. Daha bir süre hafif ölçüde de olsa artçı depremlerin bir süre devam etmesi bekleniyor. Bir de paniğe tabi herkes tedbirini almalı ama paniğe kapılmadan almalı. Şu anda söyleyebileceklerim bunlar. Haberler belli bir düzeye vardığında sizlere bilgi vereceğim.”
Muhabir: “Efendim Ankara’da kaç merkezde kriz merkezi oluşturuldu? Genelkurmay karargahı…”
Bülent Ecevit: “Efendim şimdi Genelkurmay’da var tabi milli güvenlik şeyde. Onun dışında bütün illerde aslında depreme uğrayan bütün illerde kriz masaları kurulmuştur. Teşekkür ederim.”
Bu açıklamanın akabinde Başbakan Bülent Ecevit, deprem bölgesine aynı gün giderek incelemelerde bulunmuştu.
İstanbul’dan Ankara’ya dönen Süleyman Demirel ile deprem bölgesine gitmek üzere hazırlanan Bülent Ecevit Ankara Esenboğa Havalimanı’nda görüşmüştü.
Aynı gün ulaştığı deprem bölgesinde Bülent Ecevit, iletişim altyapısı çöken bölgeye yönelik yardım koordinasyonuna dair kamu kurumlarına çağrısını TRT aracılığıyla şu sözlerle yapmıştı:
“Türkiye’nin ve dünyanın hiçbir yeriyle telefon bağlantısı yok. Bütün tesisler zarar görmüş durumda. O yüzden bu il ve ilçelerimiz Türkiye’ye Ankara’ya seslerini duyuramıyorlar. Fakat biz Ankara’dan geldik bu sesleri duyduk şimdi TRT aracılığıyla Ankara’ya iletmiş oluyoruz. Bir kere süratle eski teknolojilerle de olsa asgari düzeyde telefon bağlantısının mutlaka kısa sürede derhal yapılması gerekiyor.”
“Bütün devlet kuruluşlarına sesleniyorum, ilgili devlet kuruluşlarına çünkü şurada bulunduğum yerden telefonla Ankara’ya gereken direktifleri verebilme olanağım yok. Acı da olsa bu gerçeği bilmek zorundayız. Onun için bütün devlet kuruluşlarının derhal bunlara çözüm bulmaya çağırıyorum. Zayiat çok büyük. Şimdi kurtarma önemli olan tabi vatandaşlarımız duygusal olarak duygusal bir haklılık içinde. Diyorlar ki biz can varlıklarımızın sevdiklerimizin seslerini duyuyoruz enkaz altında. İş makinesi gelsin bunları kaldırsın. Oysa ki iş makinesi bilinçsiz şekilde kaldırmaya çalışırsa bu enkazı bir can kurtaralım derken 10 canın telef olmasına neden olabilir. Bu uzmanlık işidir. Türkiye’de az sayıda da olsa bu işin uzmanları var. Gerek özel kuruluşlar gerek devlet kuruluşları sivil savunma teşkilatı. Onlar yetişebildikleri kadar yetişiyorlar.”
Sakarya’ya gelen Bülent Ecevit’in dönemin valisi Yener Rakıcıoğlu’dan bilgi aldıktan sonra TRT’nin canlı yayınına katılarak Ankara’ya bürokratlara talimat verdiği andan video, aşağıdaki bağlantılardaki kayıtlar vasıtasıyla izlenebilir:
Bülent Ecevit, depremin en ağır kayba neden olduğu Yalova, Gölcük ve Adapazarı’na yaptığı inceleme gezisinin ardından Bakanlar Kurulu toplantısı için Ankara’ya Başbakanlığa dönmüştü.
Başbakan Ecevit’ten önce deprem bölgesine giden İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’ın yanı sıra dönemin Çalışma Bakanı Yaşar Okuyan seçim bölgesi Yalova’ya, Devlet Bakanı Metin Bostancıoğlu Adapazarı’na, Devlet Bakanı Hasan Gemici Kocaeli’ye gitmişti.
Başbakan, bakanlar ve milletvekillerinin depremin meydana geldiği gün bölgeye yaptığı ziyaretler basında kendine yer bulmuştu.
Örneğin, 18 Ağustos 1999 tarihli Milliyet gazetesi, Bülent Ecevit’in Yalova, Gölcük ve Adapazarı’na yaptığı inceleme gezisini haberleştirmişti.
18 Ağustos 1999 tarihli Cumhuriyet gazetesinin kapağında deprem bölgesine hükûmet yetkililerinin deprem bölgesine giderek bilgi aldığı aktarılmıştı.
Deprem bölgesinde 17 Ağustos 1999 günü Ecevit’e mikrofon uzatan gazeteci Devrim Gürkan, o anı şöyle aktarmış:
1- Hulki Cevizoğlu “99 Depreminde Ecevit bölgeye gidemedi, devlet 1 hafta bölgeden haber alamadı” buyurmuş. Görüntüde Rahmetli Ecevit’le röportajı yapan muhabir benim. Sakarya’da, Valilik önündeki koordinasyon merkezi önünde, deprem günü yapıldı bu röportaj.
2- Rahmetli Ecevit her zamanki gibi samimiydi, gerçekleri söyledi. Hızla yaraları sarmak dışında bir amacı yoktu. Hatta koordinasyon merkezlerinden acil ihtiyaç listelerini gün boyunca yayınlamamız ricasını da yapan ve o listelerin Ankara’dan takibi emrini veren de O’dur.3- Depremin ilk bir-iki gününde bölgede izlediğim – röportaj yaptığım bazı Bakanlar; Sabahattin Çakmakoğlu, Mustafa Yılmaz, Fikret Ünlü, Yüksel Yalova, Cumhur Ersümer, Metin Bostancıoğlu. TRT arşivlerinde bunlar duruyor. Koordinasyon merkezinde bilgi aldılar, bölgeyi incelediler4- Devlet yokmuş. TRT olarak saat 8.00 sıralarında canlı yayındaydık. Ben Ankara’dan bölgeye saat 6.00 gibi geldim. Montaj zamanı olmadığı için kesintisiz ham çekim yaptık. 15 dakikalık o ilk kaset ilk gün çok kez yayınlandı. Asker de oradaydı, itfaiyeler de, ambulanslar da.5- Ecevit’e yakın olduğunuzu iddia etmişsiniz. Rahmetli Ecevit tüm basın mensuplarına son derece saygılı yaklaşırdı. Majestelerinin gazetecisi diye bir kavram yoktu. Ve her şey, TRT de dahil, çatır çatır sorulurdu. Ne kabuğumuz sizinki gibi inceydi, ne içindeki ceviz kurtlanmış6- Hulki Cevizoğlu. Yalancısınız, iftiracısınız ve belli ki ahlaki melekeleriniz eksik. En sevdiğin sözle bu dizini bitireyim. “İnsanların ekmek kadar onura da ihtiyacı” vardır.
Depremin meydana gelmesinin 2 gün sonrasında Bülent Ecevit, Ankara’da Başbakanlık’ta yaptığı basın açıklaması ile kamuoyunu bilgilendirmişti.
Afet sonrasında kurtarma operasyonlarının koordinasyonsuzluk nedeniyle fiyaskoya dönüştüğü, yardım faaliyetlerinin yeterli olmadığı, hükümetin iletişim sorunu nedeniyle aciz kaldığı, vatandaşlara devletin yardım elinin geç uzatıldığı, depremzedelerin sahipsiz kaldığı eleştirileri yoğun şekilde dile getirilmişti.
Devletin depremle imtihanında sınıfta kaldığı yönündeki eleştirilerden basına yansıyan bazı örnekler şöyle sunulabilir:
Başbakan Ecevit, düzenlenen bir basın toplantısında deprem konusunda gazeteciler tarafından yazılı olarak yöneltilen, ”Marmara deprem felaketinin birinci yıldönümü olan 17 Ağustos 2000 gecesi, yaklaşık 10 ulusal televizyon deprem bölgesinde saatlerce canlı yayın gerçekleştirmişlerdir. Bu yayınlarda yüzlerce depremzede ‘isyankar’ ifadelerle sıkıntılarını dile getirmişler, ancak bir tek vatandaş dahi ‘Allah devletten razı olsun’ dememiştir. Bu durumdan hareketle, devletin bölgedeki çalışmalarında önemli ölçüde yetersiz kaldığı ileri sürülebilir mi?” şeklindeki soruyu şöyle yanıtlamıştı:
”17 Ağustos ve 12 Kasım depremleri, gerek ülkemizde halk ve devlet dayanışmasının gerek bütün dünyada insanlık dayanışmasının önemli birer vesilesi olmuştur.
Türk Silahlı Kuvvetleri, Bakanlıklar ve ilgili tüm kamu kuruluşları, bu arada sivil toplum örgütleri ve özel sektör, verimli bir işbirliği kurabilmiş, devletimiz de her bakımdan büyüklüğünü ve gücünü kanıtlamıştır. Depremlerin büyüklüğüne, kapsadığı alanın genişliğine ve nüfusun yoğunluğuna rağmen sorunların çözümünde önemli aşamalar sağlanmıştır.
Yurttaşlarımız, depremler dolayısıyla büyük acılar yaşamışlardır. Dolayısıyla onlar istek, dilek ve yakınmalarını dile getireceklerdir. Devletimiz ve hükümetimiz de bugüne kadar olduğu gibi bundan böyle de tüm olanaklarıyla yurttaşlarımıza hizmet edecektir. Bugüne kadar böylesine büyük bir afetle karşılaşmayan ülkemizin, devlet ve vatandaş olarak yaptığı çalışmalar dünya ülkeleri tarafından da takdirle karşılanmış ve bu durum uluslararası tüm toplantılarda dile getirilmiştir.”
4 Yorumlar
Ne karanlık bir dönemdi 17 ağustos……
Dış ülkelerden gelen deprem yardımları ile memur ve işçilerin maaşları ödenmişti ve emeklilerin ise maaşları ödenememişti anasolmeeeee
Hükümeti gelmiş gećmiş en beceriksiz
En bilgisiz
En tiynetsiz
En akılsız bir hükümetti ve üstüne üstlük Cumhur başkanlığında da en beceriksiz ve en korkak olan siyasetci demirel vardı……
Allah cc bu milleti bu karanlık siyasetcilerin şerrinden korusun
Amin.
Terbiyesiz
incinmişsin.
haklısın