Ünlü tiyatro ve sinema sanatçılarımız Adile Naşit (17 Haziran 1930 – 11 Aralık 1987) ve abisi Selim Naşit Özcan (15 Ağustos 1928 – 18 Ağustos 2000) hakkında dile getirilen bir iddiaya odaklanacağız.
Soner Yalçın, 4 Şubat 2018 tarihli “Merhaba” başlıklı yazısında Adile Naşit ve abisi Selim Naşit’in Ermeni olduğunu şöyle ileri sürmüştü:
Bizim güzel Ermenilerimiz
HRANT Dink’in cenazesindeki “Hepimiz Ermeni’yiz” pankartı ve sloganı bazı çevreler tarafından “hıyanet” olarak görüldü.Açılan bir pankartla, atılan bir sloganla “Türklüğümüzü kaybediyoruz” vehmine kapılıverdik!..
Bizim Türklüğümüz ne zamandan beri “pamuk ipliğine” bağlı algılanır oldu.
Ve, biz ne zamandan beri “kendimize benzemeyene”, “bizden olmayana” karşı hoşgörümüzü kaybettik?
Ne oldu bize?
“Hıyanet” gibi ağır bir sözcüğü kullananların, Türk tiyatrosu deyince gururla adını andığımız Naşid Özcan’a ve çocukları Adile Naşit-Selim Naşit’e bir özür borcu yok mu?
Peki ya “diğerlerine”?
Bu iddia sosyal medyada da aktarılmıştı…
“Adile Naşit, asıl Adı Adela idi. Yeşilçam’ın kimliği saklanan onlarca Ermeni sanatçısından biriydi.”
Adile Naşit’in baba tarafı Türk iken, anne tarafı Ermeni ve Rum aile bağlarına sahiptir.
16 Haziran 1930’da İstanbul’da doğan Adile Naşit’in babası, “Komik-i Şehir” unvanlı ünlü tuluat ustası Ahmet Naşit Özcan (1886 – 1943), annesi de dönemin ünlü kanto yıldızlarından tiyatro oyuncusu Amelya Hanım’dır. Adile Naşit, babası Naşit Bey’in Leman Hanım’la evliyken gönlünü kaptırdığı Amelya Hanım’la yaptığı ikinci evliliğin meyvesi. Adile Naşit’in babası Ahmet Naşit Özcan Türk’tür. Adile Naşit’in (annesinin babası) dedesi Kemani Yorgo Efendi, anneannesi ise zamanının meşhur kantocularından Küçük Verjin’dir. Adile Naşit’in anneannesi “Küçük” lakaplı Verjin Hanım, kaynaklarda ülkemizdeki ilk Rum kantocu olarak aktarılmaktadır. Küçük Verjin’in anne tarafı Ermeni iken baba tarafı Rum’dur.
Aileden gelme sanatçı olan kantocu ve oyuncu Ameliya Hanım’ın kardeşi Niko Efendi ile düetlere çıktığı biliniyor (Merve Çetinkaya (2020). Adile Naşit’in Sanat Hayatı. Yıldız Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. Yüksek Lisans Tezi).
Amelya Hanım’ın evlendiğinde Emel adını aldığı aktarılmaktadır (Ergun Hiçyılmaz (1999). İstanbul Geceleri ve Kantolar. Sf: 46). Amelya ismini sahne adı olarak kullanmaya devam eden, özel hayatında Emel ismini kullanan Amelya Hanım’ın 1966’daki vefatının ardından ölüm ilanlarında ismi Amelya olarak aktarılmış (Milliyet Gazetesi. 4 Şubat 1967).
Levon Panos Dabağyan, “Geçmişten Günümüze Millet-i Sâdıka – 2” “Sanat Dünyamızda Ermeniler” adlı kitabında (2012. Yedirenk. İstanbul. Sf: 234) Adile Naşit ve Selim Naşit için ayrı bir bölüm ayırmasa da anneleri Amelya Hanım’a ayrı bir başlık açmıştı:
“Amelya Hanım
(? – 1966)
Kanto ve Düetto
Kantolar ve Düettolarla şöhret yapmış olan ünlü Amelya Hanım, Kantocu Küçük Verjin’in kızı, Tiyatrocu Naşit’in refikasıdır ve Selim ile Adile Naşit onun evlâtlarıdır. 1966 yılında vefat etmiş bulunan Amelya Hanım’m doğum tarihini temin edemedik.
Kanto ve düettolarda olağanüstü başarı sağlamıştır. Hele düettolarda karşılıklı atışmada pek mahirdir.”
Ayrıca, Adile Naşit’in abisi Selim Naşit’in eşi Sotiriya’nın evlendikten sonra adını Oya olarak değiştirdiği belirtilmektedir.
1950 yılında tiyatro oyuncusu Ziya Keskiner’le evlenen Adile Naşit’in 1952 yılında dünyaya gelen doğuştan kalbi delik olan Ahmet adlı çocukları, 14 yaşında hayatını kaybetmişti. 1982 yılında ilk eşi Ziya Keskiner’i kalp krizinden kaybeden Adile Naşit, 1983 yılında Cemal İnce ile evlenmişti.
Gönüllerde “Adile Teyze” ve “Hafize Ana” olarak taht kuran Adile Naşit, babasının ismini sahne soyadı olarak kullanmıştır.
Yeşilçam’da gayrimüslim oyuncuların Türkçe isimler almayı tercih ettiği biliniyor. Adile Naşit’in de gerçek adının Adela olduğu ileri sürülmektedir (Anadolu Ajansı’nın ve Bilim ve Sanat Vakfı – Türk Sineması Araştırmaları (TSA) biriminin Adile Naşit’in özgün adının Adela Özcan olduğunu aktardığı görülüyor). Öte yandan, Adile ismiyle doğduğunu ve ismini aslında değişmediği de iddia edilmektedir. Adile Naşit’in asıl adının Adela olduğu iddiasını teyit edecek delil niteliğinde bir aktarıma (henüz) rastlayamadık.
Sibel Öz, “Oyuncu Yeşilçam Yıldız Sisteminde Bir Anti-Yıldız: Adile Naşit” (İletişim Yayınları, 2020) adlı kapsamlı incelemesinde Adile Naşit’in soy kütüğünü şöyle detaylandırmıştı:
“Ailenin soy kütüğüyle ilgili kaynak taramasında pek çok farklı bilgiye rastlanmıştır. Verjin, Naşit Özcan’ın anlatımlarına göre anne tarafından Ermeni’dir. Ancak Verjin’in, ilkokulu Rum okulunda okuduğu bilgisine dayanarak baba tarafının Rum olduğu yorumu yapılabilir. Aynı şekilde gerçek adıyla Verjin Ozan öldüğünde verilen vefat ilanında da cenazesinin Rum Kilisesi’nden kaldırıldığı bilgisine rastlanmaktadır. Yani ailede Ermenilik, Adile Naşit’in büyükannesinden (anneannesi Verjin’in annesi) gelmekte, (Türk olan Naşit Bey dışında) Rum büyükbaba, Rum dede şeklinde sürmektedir. Dolayısıyla aile ataerkil soy zinciri sürdürüldüğünde Naşit Bey’e kadar Rum’dur. Ermenilik Adile Naşit’ten üç kuşak önce görülürken, Rumluk daha yakın bir bireye, annesine dayanmaktadır. Bu durumda Adile Naşit’in Türk-Rum melezi olduğunu belirtmek daha doğrudur.”
Adile Naşit’in yeğeni, Selim Naşit Özcan’ın oğlu, tiyatro, dizi ve sinema oyuncusu Naşit Özcan, verdiği bir mülakatta babası, halası ve dedesinin Ermeni kökenli olmadığına şöyle değinmişti:
“Dedem Komik-i Şehir Naşit Bey,
Babam Selim Naşit Özcan,
Halam Adile Naşit
Ermeni değiller!..”
“Soner Yalçın, Hürriyet gazetesinde “Bizim güzel Ermenilerimiz” başlıklı yazısında dedem Naşit Bey’i, babam Selim Naşit Özcan ve halam Adile Naşit’i Ermeni olarak gösteriyor.
Çok ayıp!..
Bir defa Naşit Bey’in hanımı Amelya Hanım Rum’dur. Onun annesi ve anne tarafı Ermenidir. Dedem Naşit Bey bir Osmanlı Türk adamıdır!.. Amelya Hanım dedemle evlenince Türk kimliğini almıştır. Dolayısıyla babam Selim Naşit ve halam Adile Naşit’in her ikisi de Türktür!..
Her ikisi de ölünce camide Kuran okunarak Türk mezarlığına gömülmüşlerdir. Dedem dahil olmak üzere hepsi Türk oğlu Türktürler!.. Benim annem Rumdur. Bende yarı bir kırmalık vardır. Ancak, dedemi, babamı ve halamı Ermeni diye lanse etmek Soner Yalçın gibi araştırmacı bir gazeteciye yakışmayan bir durumdur…
Bu hedef göstermek gibi bir şeydir!..
Halamın cenazesine Türkiye’nin her tarafından insanlar geldi. Ben bu ailenin yaşayan bir ferdiyim; bana bir telefon edip sorabilirdi.
Araştırmacı diye geçinen Soner Yalçın gibi yazar ve gazeteci, koskoca bir Naşit’i Ermeni diye gösterebiliyorsa; bu devletin yazarlarından ve gazetecilerinden şüphe etmek gerekir!..
Soner Yalçın bunun hesabını Türk halkına vermesi gerekir; bana değil!..”
Naşit Özcan, bir başka röportajda Soner Yalçın’ın iddiasına tepki göstererek halası Adile Naşit’in Türk olduğunu şöyle vurgulamıştı:
SORU: “Dedeniz Osmanlı soyundan geliyor. Büyük anneniz ve anneniz de Rum bildiğim kadarıyla değil mi? Hangi kültürü daha çok hissederek büyüdünüz? Mesela, bayramlaşma dediniz. Nasıl bir çocukluk geçirdiniz? Babanızla büyüklerinizle ilişkileriniz nasıldı? Biraz bahsedebilir misiniz?”
Naşit Özcan: “1960 yılında mübadele oldu. İsmet İnönü dönemiydi galiba. Anneannemin 7 çocuğu vardı. Biri benim annemdi. 2 dayım, 4 teyzem var. Bir teyzem Afrika’da lejyondu, askerdi. Biri Kıbrıs’a gitti, Rum kesimine yerleşti. 2 dayımı ajan diye bu ülkeden sürdüler. Okuma yazması olmayan ajan. Biri musluk tamircisi, biri badanacı, boya yapıyor. Onlar Türkiye’de, İstanbul’da doğmuş büyümüşler. Toprağı burası artık. Anneannem Bulgar göçmeni, dedem Selanik göçmeni Rum, onları sürüyorlar. Annem bir Türk’le, Selim ile evli olduğu için kalıyor. Bir teyzem gene bir Türk’le evli olduğu için kalıyor. Diğerlerinin hepsi gidiyor. Bir teyzem İngiltere’ye yerleşiyor ve bir İngiliz’le evleniyor. Ben evde İngilizce ve Rumca konuşuyorum. Türkçe hiç yok, çok az Türkçe konuşuyorum. Babam bir gün çok sinirlendi haklı olarak 5 yaşında falanım herhalde. ‘Bundan sonra bu evde ne İngilizce ne Rumca konuşulmayacak. Türkçe konuşulacak. Bu adam okula başlayacak, Türkçeyi doğru düzgün konuşmayı bilmiyor.’ dedi. Haklıydı da. Ondan sonra bir daha hiç konuşmadım. Rumcayı unutmadım. İngilizceyi unuttum. Aslında dile karşı çok yeteneğim var, çok da seviyordum ama Türkçemi doğru bir hale getirmem gerekiyordu. Getirdim de zaten. Getirmeseydim yoksa tiyatrocu olamazdım.
Bu arada beni sinirlendiren olaylar oldu Türkiye’de. O gazetecinin adını vermek istemiyorum ama Adile Naşit’e ‘Ermeni’ diyebilecek kadar ne var? Ermeni veya Rum olması bir problem değil ama ‘Bizim sevdiğimiz şirin Ermenilerimiz’ diye bir yazı yazdı. Bu adamın babası Osmanlı, annesi Rum. Onun annesi Ermeni evet ama Adile Türk, Müslüman. Sen nasıl buna Ermeni diyebiliyorsun? Aman yanlış anlaşılmasın! Ermenilere karşı falan değilim. Canım ben de yarı Rumum sonuçta. Bu bir şey değil ama gazete böyle yazılar yazmamalı. Mahkemeye verecektim o kişiyi. Utanmıyorlar. Araştırmacı gazeteci olarak, bir bak bunun aile kütüğüne, niye sen buna böyle diyorsun?“
Tekin Deniz ise Adile Naşit’in ismi ve kökeni hakkındaki iddialar hakkında şu değerlendirmeyi sunmuştu:
Adile Naşit’in adının “Adela” olduğuna dair hiçbir belge, hiçbir kayıt, hiçbir anı görmedim. Adile Naşit’in kendini Ermeni olarak tanımladığı ne kişisel ne de özel hiçbir anı okumadım, dinlemedim. Aksine, kendini Atatürkçü müslüman bir Türk kadını olarak tanımlıyor.Adıyla ilgili sadece Âdile diye uzatılarak söylenmesine kızıyormuş. Türklerde soy zaten babadan geçer, anneden değil. Kültürel yapı da bu şekilde ilerler. Babası Naşit Bey’in ailesi paşalardan, askerlerden oluşuyor. Annesi Amelya Hanım da müslüman olup Emel adını kullanmış.Bir kişi adını ve kimliğini nasıl tanımlıyorsa onu o şekilde çağırmak ve kabul etmek gerekir. Ermeni yurttaşlara yapılan baskılarla Adile Naşit arasında doğrudan hiçbir bağ yok. Biraz zorlama olarak “Ermeni” başlığı kullanılıyor. Bunlara gerek yok. Adile Hanım gayet netti.Ermeni yurttaşlar çeşitli baskılar neticesinde kamufle olma ihtiyacı duymuş ve kimleri isimlerini değiştirmiştir. Bu doğru. Fakat dediğim gibi bunlarla Adile Naşit’in hikâyesinin hiçbir ilgisi yok. Canlı tanıklar, onunla yıllarca çalışmış olanlar ve ailesi de bunu söyler.Bütün bunların dışında gerek Adile Naşit’i gerek Ermeni yurttaşları “azınlık” olarak nitelemek çok yanlış. Zira Ermeni yurttaşlar bu ülkenin azınlığı değil, asli unsurlarıdırlar. Anadolu Türk olduğu kadar Ermeni’dir de. Çeşitli asimilasyonlar vs de bunu değiştirmez.Bir yerde bir halkın türküleri söyleniyorsa, dedelerinin ve çocuklarının mezarları, ibadethaneleri, fıkraları, masalları, el işi sanatları, edebiyatı, tiyatrosu, karikatürü hâlâ yaşıyorsa, o coğrafya, diğer milletler kadar onların da toprağıdır. Böyle bir halka “azınlık” denemez.Türk ve Yunan meselesinde olduğu gibi Ermeni ve Türk halkları arasında da hiçbir kin ve nefret öz olarak yoktur. Aynı toprağın çocukları bu halklar. Kötü niyetli siyasilerin hırsları, kışkırtmaları, kan emicilikten beslenmeleri dolayısı ile çıkarılan yapay bir düşmanlık bu.”
Geçirdiği bağırsak ameliyatından sonra tüm çabalara karşın iyileşemeyen Adile Naşit, dolaşım bozukluğu ve vücudundaki iltihaplar sonucu komaya girmiş ve 11 Aralık 1987 günü vefat etmişti.
Adile Naşit’in cenazesi 13 Aralık 1987 günü Şişli Camii’nde kılınan cenaze namazının ardından Karacaahmet Mezarlığı’na defnedilmişti.
Sibel Öz’ün (Arslan) yukarıda alıntılanan kitabının bazını oluşturan yüksek lisans tezindeki tespitiyle yazımızı noktalayalım:
“Adile Naşit, yakın tarihimizde yer alan, henüz 1987 yılında aramızdan ayrılan bir sanatçı olduğu halde, hayatı hakkında bütünlüklü bilgiler içeren çalışmalar olmadığı gibi, filmografisinde bile eksiklikler bulunmakta, oynadığı tiyatro oyunlarının listesi zorlukla çıkarılabilmektedir. Bunun yanı sıra hayat hikayesine yönelik olarak da, kaynaklarda hem ciddi eksiklikler, hem de yanlış bilgilere rastlanmıştır. “Adile Naşit Türk’tür” ve “Adile Naşit Ermeni’dir” kutupları arasında, maddi temele ve soyağacı bilgilerine bile dayanmayan genel geçer tanımlamalar, onun tüm Türkiye seyircisini kişiliğinde ve eserlerinde birleştiren gerçeğine karşı haksızlık olduğu kadar, bu alanda ne kadar rahat ‘bilgi’ üretilebildiğinin de göstergesidir. Bu her iki ideolojik tutuma rağmen Adile Naşit, Türkiye gibi çoğul, tek başına herhangi bir etnik kökene indirgenemeyecek kadar da çoktur. O ne sadece Türk’tür, ne sadece Rum’dur, ne de sadece Ermeni’dir. O, belki de Türkiye’ye benzer çoğul bir kimliğe sahip olduğu için toplumun tümü tarafından sıcak duygularla ve sevgiyle sahiplenilmiştir.”