YALANIN SİYASETİ

(Yalanın Meşrulaştırılması, Hakikatin Önemsizleşmesi ve Hileli Akıl Yürütme Teknikleri)

 

Yalanın Siyaseti, Yalın Alpay’ın bu alanda yaptığı çalışmalara derli toplu bir şekilde ulaşma imkânı sunan, “hakikatin önemsizleşmesi dönemi”, “mantık” ve “safsataların sınıflandırılmış örnekleri” bölümlerinden oluşan Destek Yayınlarınca ilk baskısı 2017 yılında çıkan bugünlerde 13. baskıyı gören kitabı.

 

yalanın siyaseti

 

Yalın Alpay bu kitapta, hakikatin önemsizleşmesi (post-truth) kavramına yoğunlaşırken postmodern siyasetin oluşan bu zemine nasıl sızdığı, retorik ve safsata aracılığıyla kendi dayanıksız savlarını nasıl geçerli hale getirdiğini (özellikle Trump örneğiyle) ortaya koymaya çalışmış.

Çalışmanın ikinci bölümünde safsataların nasıl anlaşılabileceği üzerinde durulurken, son bölümde ise en çok kullanılan safsata biçimleri açıklanarak örneklerle ele alınmış.

Hakikatin önemsizleşme döneminin özelliklerini ayrıntılı bir biçimde ele alan yazar, akıl yürütmenin zihinden çekildiği, komplo teorilerinin karşılık bulduğu, filtre balonlarıyla (filter bubble) “kendi önyargıları, kanaatleri, inançları ve görüşlerini onaylayan” bir evrenle karşılaşılan bu ortamda kutuplaşmaların hızla arttığı ve insanların eleştirel bakışa ihtiyaç duymadan, verileri kontrol etmeden, değerlendirme ve yanlışlamayı umursamadan sadece kendi duygu ve inançlarıyla hareket etmeye başladıkları bir döneme dikkat çekmiş.

Kitabın yazılma amacı “giriş” bölümünde şöyle özetlenmiş:

“okuyucularımın bu kitabı okumalarının ardından bu safsataları gördüklerinde tanıyabilecek hale gelmeleri ve böylece kendi kanaatlerini, inançlarını ve önyargılarını destekliyor diye her sava doğrudan onay vermemeleri başlıca amacım.”

 

Kitabı, yazarın görüşlerinden hareketle ele aldığı başlıklar açısından inceleyeceğiz (Malumatfuruş’ta daha önce safsatalara başka bir yazıda yer verildiği için Alpay’ın kitabındaki hakikatin önemsizleşmesi kısmına ağırlık verilmiştir):

 

Hakikatin Önemsizleşmesi Dönemi

 

“Büyük trajedi, güzelim bir hipotezin çirkin bir gerçek tarafından öldürülmesidir.”

Thomas Huxley

 

Kitabın ilk bölümünde ele alınan konu “post-truth” kavramıdır. Sözcüğün doğuşu, kullanımı ve Türkçeleştirilmesi aktarılmış.

2016 yılının sonlarına doğru Oxford Sözlükleri tarafından yılın sözcüğü seçildiğini öğrendiğimiz kavramın, Türkçe çevirisinde ise tam bir uzlaşı sağlanamadan birçok öneriyle çeviride birlik oluşturulamadığı görülmektedir. Bu önerilerden bazıları “hakikat ötesi”, “gerçeklik sonrası”, “hakikat sonrası”, “post gerçekçilik”, “gerçek aşırı”, “post olgusal”, “gerçek ötesi” gibi.

Fakat Alpay, kavramın “hakikatin önemsizleşmesi” olarak kullanılması gerektiğini savunarak kitabında bu dikkatle hareket eder. Ona göre Oxford Sözlükleri’nin altını çizdiği durum “post” sözünün” önemsiz”e denk gelişi “truth”un artık önemli olmadığı duruma gönderme yapmak amacıyla tercih edildiğidir.

Sadece “post” sözcüğüne yoğunlaşmaz çeviri önerileri. “Truth” sözcüğü de iki tercihi barındırır: Gerçeklik mi yoksa hakikat mi kullanılmalıdır?

Dikkatli bir sözlük taraması,  ontolojik ve epistemolojik değerlendirmeler neticesinde bugün de yaygın kullanımı olan “hakikat” sözcüğünü öne çıkarır Alpay, doğrunun önemsizleşmesi karşılığını da uygun bulan yazarın tercihi “hakikatin önemsizleşmesi”nden yanadır.

 

Hakikatin Önemsizleşmesi Siyaseti

Kitlelerin ikna edilmesinde nesnel verilerin kullanılması yerine duyguların coşturulmasına başvurulduğunu belirten yazar, bunun kitlelerce kabulünün algılara dayalı sahte bir evren üretmesi sonucuyla açıklar. Zihin açıcı tespitlerde bulunan Yalın Alpay, Gerçek hâlâ dışarıdadır fakat zihinlerdeki yansıması olan hakikat, duygusal kurmacalarla yer değiştirmiştir.” diyerek sahtenin gerçeği taklit etmeye bile tenezzül etmeden, onun yerine geçme durumuna dikkat çeker.

Kanıttan ziyade hissiyata dayanan hakikatin önemsizleşmesi döneminde komplo teorileri iktidarların elinde bir kurtarıcı olarak durur. Bu dönemde “dramatik bir hızla” artan komplo teorilerinin bir diğer yeni özelliği eski dönemlerin aksine muhalefet kanadından değil, iktidar kanadından geliyor olmasıdır der yazar. Amaç başarıları büyütmek ve hataları örtmek için basitleştirici bir anlatım biçiminden faydalanmaktır.

Bize göre yazar hayretini dile getirirken insaflı davranır ve şöyle ifade eder:

“İşin en ilginç kısmı ise, uydurulmuş veya manipüle edilmiş hakikatin ısrarla ve körü körüne bu kitleler tarafından ölümüne savunulmasıdır“

 

Hakikatin Önemsizleşmesi Kavramının Tarihi

Kavram, ilk kez yazar Steve Tesich tarafından 1992 yılında kullanılmıştır. Kavramın kitap boyutundaki ilk incelemesi ise Ralph Keyes tarafından 2004’te gerçekleştirilmiştir. Keyes’in kitabı büyük oranda yalanla ilgilidir. Toplum üzerinde kanaat oluşturan akademisyenler, gazeteciler, siyasetçiler, din adamları, popüler kişiler ve kurmaca yazarları gibi yüksek profilli aktörlerin büyük çoğunluğunun yalancılıkta uzmanlaşmış olduklarına dikkat çeken bir kitaptır. Alpay’dan nakledecek olursak Keyes’e göre, kamuoyu oluşturucularının en bilinenlerinin kamuoyu yaratmadaki temel aracı yalandır.

Yalın Alpay hakikatin önemsizleşmesi dönemini 1990’ların ikinci yarısında ekonomide markalaşma ile başladığını vurgular. Postmodernizmin hakikatin önemsizleşmesi siyasetini doğurmasının başlangıcı olarak ise 2016 yılında Donald Trump’ın ABD başkanı seçilmesi ve İngiltere’nin AB’den ayrılması (Brexit) ile dolaşıma giren bir dönem olduğunu belirtir.

Hakikatin önemsizleşmesinin temellerini oluştururken dört bileşenden bahseder:

  1. Postmodernizm,
  2. Yeni medya düzeni,
  3. Demokrasiye duyulan güvenin azalması,
  4. Popülizm.

 

  1. Postmodernizm

Alpay’a göre edebiyat, mimari ve sanat gibi düş gücüne dayalı alanlarda büyük sıçramalar sağlayan postmodernizm sosyal bilimler ve siyasette aynı etkiyi oluşturamamıştır. “Her şey görecelidir ve hiçbir bilgi kesinlik iddiasında bulunamaz” savından hareketle hakikatin anlamını yitirdiğinden ve önemli olanın hakikate ulaşmaktan ziyade, daha estetik olana ulaşmak haline geldiğinden söz edilir. Hakikatin önemsizleşmesini ise şöyle özetler:

“Postmodernizme göre madem hakikatin bulunması yolu insan zihnine kapalıdır, o halde hiçbirinin hakikate ulaşamayacağı bu yorumlar havuzunda, hiçbir yorum diğerlerine üstünlük iddiasında bulunamaz. Hiç eğitim görmemiş bir kişinin yorumları ile bir profesörün yorumları arasında üstünlük bakımından bir hiyerarşiden söz edilemez. O halde entellektüellerin ve seçkinlerin artık topluma hakikate ulaşma doğrultusunda önderlik yapmalarını beklemek anlamsızdır. Madem nesnel bir hakikate ulaşılamaz ve hakikat görecelidir, o halde herkes kendi hakikatinin peşinden gidebilir.”

Bu anlayışla hareket eden postmodern metinler hakikatin önemsizleşmesi yolunu açar.

 

  1. Yeni Medya Düzeni

1990’larda internetin kamu kullanımına açılmasıyla geleneksel medyada radikal değişiklikler yaşanırken bu değişikliklerin ortaya çıkardığı sonuçları sıralayan Alpay, daha önce de basının aktardığı her bilginin doğru olmadığı kabulüyle hakikatin önemsizleşmesi döneminde Umberto Eco’nun deyişiyle internet ve sosyal ağlar sayesinde, daha önce hiç sesi çıkmayan “bir sürü budalaya konuşma hakkı verilmesi”nin birtakım sorunları da beraberinde getirdiğini dile getirir.

Daha çabuk ve daha yaygın bir şekilde çok fazla kişiye ulaşma imkânı doğuran internet aracılığıyla söylenti ve yalanlar en az sapasağlam hakikatler kadar yayılır. Bunun nedenini “hakikatten daha ilgi çekici ve daha heyecan verici olmaları”na bağlar Alpay ve Gawker’debir yüksek trafik viral öykü uzmanı olarak çalışan Neetzan Zimmerman’dan şu ifadeleri aktarır:

Günümüzde bir öykünün gerçek olup olmaması önemsiz. Aslında önemli olan tek şey insanların onu tıklayıp tıklamadıkları. Hakikatlerin devri bitti. Onlar okuyucuların başka bir seçeneklerinin bulunmadığı yazılı basın çağının kalıntıları. Eğer bir kişi bir haber öyküsünü paylaşmıyorsa, özünde o bir haber değildir.”

 

Çalışmada, “yeni medya düzeni”nde iki kavram mercek altına alınır.

 

Filtre Balonları

Hakikatin önemsizleşmesi döneminin başlıca aktörlerinden biri kabul edilen filtre balonları (filter bubble) terimini ilk kez kullanan kişi Eli Pariser olmuştur. İnternet evreninde bizim gibi düşünen, yaşayan, hatta hisseden insanlardan kurulu bir kısır döngü içine hapsolmamız filtre balonları olarak tabir edilirken, bu algoritmalar aracılığıyla şekillenmiş yanıltıcı bir dünyadır. Bu dünyada Alpay’ın Prego’dan aktarımla belirttiği gibi “kişi, yalan haberi, kendi görüş ve inançlarını desteklediği sürece doğru kabul eder ve kendisine ulaşan bu haberi, kendi balonuna sahip olan kişilerle paylaşır. Bu da dolaşımda milyarlarca sahte haberin muazzam bir hızla sosyal ağlarda, en ufak bir açığa çıkma riski bile olmaksızın, dörtnala ilerlemesini sağlar.”

Filtre balonlarına dair kitapta yer verilen Barack Obama’nın sözleri de dikkat çekicidir:

“Kendi baloncuklarımız içinde o kadar güvende hissetmeye başladık ki, görüşlerimizi kanıtlarla temellendireceğimize, doğru olup olmadıklarına bakmadan, yalnızca kendi görüşlerimize uyan bilgileri kabul etmeye başladık.”

Yalın Alpay hakikatin önemsizleşmesini aşmak için yapılması gerekenler noktasında bir çözüm sunar. Ona göre, “Filtre balonlarını aşmak ve konfor alanımızdan çıkarak, gerçek büyünün olup bittiği dışarıya açılmamız gerekiyor. Bunu ancak yeniden rasyonel akıl yürütmeye dönerek başarabiliriz. Buna, ancak Nietzsche’nin söylediği gibi, ilkin kendi önyargılarımıza, inançlarımıza, alışkanlıklarımıza saldırma cesareti ile başlayabiliriz.”

 

Doğrulama (Fact-checking)

İlk doğrulama kurumlarının 2000’lerin başında ABD’de görüldüğünü belirten yazar, bu alanda yapılan çalışmalara dikkat çeker. Türkiye’de de Teyit, Doğrulukpayı gibi doğrulama sitelerinin yanı sıra Facebook ve Google’ın sahte ya da yanlış yönlendirme amaçlı haberlere karşı belirledikleri yeni pozisyonları ele alır. Alpay, doğrulama girişimlerinin yaygınlaşması ve aktif rol almasına rağmen istenen gelişmenin sağlanamamasının nedenini ve çözüm önerisini dile getirir:

“Doğrulama kurumları bize bu sahte dünyayla mücadele etmek için kullanılabilir bir araç veriyor ancak çok daha temel sorunlarımız var. Siyasetteki postmodern, popülist ve hakikatin önemsizleşmesi hareketini, ancak rasyonel temellere dönerek ve bize iletilen her mesajı, doğru akıl yürütmeler süzgecinden geçirerek kabul edip etmeme seviyesine ulaşmamız gerekiyor. Bunun temelini de aslında hileli akıl yürütmeler aracılığıyla kamusal alana salınan safsata savları tespit etmek ve onları çürütmek oluşturuyor.”

 

  1. Demokrasiye Duyulan Güvenin Azalması

Kitapta yer verilen çalışmaya göre son kırk yılda Batı’da kurumlara duyulan güven istikrarlı bir biçimde azalırken bundan en fazla etkilenen siyasi aktörler olmuştur. Yazara göre hakikate dayalı tartışma ortamını yitiren siyasi arena; hamaset, spekülasyon ve hezeyanla dolu bir söylem edinir. Bu da gerilimin artmasına ve kutuplaşmanın toplumun kaldıramayacağı boyutlara ulaşmasına neden olur.

 

  1. Popülizm

Alpay, “yozlaşmış bir demokrasi biçimi” olarak popülizmi konumlandırdığı çalışmasında, popülistleri ise yetkiyi halktan alıp ardından hızla otoriterleşen siyasetçiler olarak tanımlar.

Popülistler eylemlerini meşrulaştırmak için referans verdiği kitleye “gerçek halk” adını verir. Değerlerine yabancılaşmış, yozlaşmış bir kısım halk içinde özünü koruyan “gerçek halk” iddiasıyla diğer herkes dışlanır. Bu dışlamada iki düşmanlık ön plana çıkar, “seçkinler” ve “çoğulculuk” düşmanlığı. “Gerçek halk”ın sözcüsü olan popülistler, kitapta seçkin olarak adlandırılan entelektüeller ile sıradan insanlar arasında uzlaşmaz bir uçurum oluşturmuşlardır. Yine “popülistler yıllarca seçkinler tarafından mağdur edilmiş “gerçek halk” adına görev isterler ve iktidara geldikten sonra da mağduru oynamaya devam ederler.” der Alpay. Kendilerini iyi olarak niteleyen popülistler, kendilerine muhalif olan herkesi “kötüler” olarak tanımlar. Bu da toplumsal “kutuplaştırma” çabasının vücut bulmuş halidir aslında.

“Devletin sömürgeleştirilmesi”, “ayrıcalıklı hukuk”la kitlesel kayırmacılık yapılması, “Anayasa”nın iktidarda kalmalarına dönük olarak değiştirilmesi, sivil toplumun sistematik olarak bastırılması kitapta “popülizm” bahsinde ele alınan diğer konulardır.

 

Hakikatin Önemsizleşmesinin Hilelerini Fark Etmek

Hakikatin önemsizleşmesi siyasetini, yalan söyleyenle yalan söylenenin yani siyasetçi ile halkın belli bir bölümünün ortaklaşa inşa ettiği siyaset biçimi olarak tanımlayan Alpay, inşa sürecinde yer alan halkı ise toplumun görece eğitimsiz ve düşük gelir düzeyli kısmının oluşturduğunu vurgular.

Yalın Alpay sadece tanımlarla ve problemleri sıralamakla yetinmez, aynı zamanda çözümü de gösterir. Ona göre günümüzde “aklın itibarsızlaştırılarak hakikatin önemsizleştirilmesi ve mantığın ortadan kaldırılmasıyla, yeniden Aristoteles öncesine, Sofistler dönemine dönülmektedir. Söylemin aklın üzerine çıktığı bu dönem, tam anlamıyla belirsizlik ve pus havası içindedir. Tutamaksız, hakikatsiz, kutuplaşma ve kaostan başka bir şey sunmayan bu dünya tasarımından kurtulabilmek için çok eski bir yeteneğin yeniden anımsanması gerekir: Aritoteles’in insanlığa kazandırdığı mantık.”

 

Yalanın Siyaseti, safsatalar çağında her an karşımıza çıkan, maruz kaldığımız bazen istemeden de olsa zincirin halkası haline geldiğimiz sahte ve yanlış bilgi ve haberlerin sorumlularının tespiti, kavramların anlaşılması konusunda başucu kaynağı niteliğinde bir kitap. Çalışmasında sadece kavramlara ve tanımlara yoğunlaşmayan yazar, aynı zamanda asıl yapılması gerekenleri de ayrıntılı bir şekilde ortaya koyar. Örneklerle safsataların tanınması ve uygun bir duruş sergilenmesi geniş bir şekilde aktarılır. Her ne kadar içinde bulunduğumuz dönem “hakikatlerin önemsizleştiği” bir dönem olsa da akıl yürütme ve mantıkla hakikate ulaşmak mümkün görünür.

 

“Post-truth” kavramının mahiyeti ve postmodernizmle ilişkisi hakkında faydalı bir anlatım için Yalın Alpay’ın Daktilo1984’teki “Yalanın Siyaseti: Trump ve sonrası” başlıklı yayındaki aktarımını da dinleyebilirsiniz:

 

Yorumunuzu yazınız...