Resesyon Hakkında Yapılan Farklı Tanımlar

Her ne kadar iki çeyrek üst üste yaşanan küçülme olarak tanımlansa da, ekonomideki derin ve yaygın bir durgunluk da resesyon olarak adlandırılmaktadır.

 

Dünya ekonomisinde önümüzdeki dönemde bir resesyon yaşanma ihtimali olduğu son aylarda sıklıkla dile getirilmekte.

 

Örneğin IMF Başkanı, Mayıs ayında yaptığı açıklamada büyüme beklentilerinin aşağı çekileceğini ifade ederken, Temmuz ayındaki açıklamasında daha karamsardı:

IMF Başkanı Kristalina Georgieva, küresel ekonomi için görünümün Nisan ayından bu yana ciddi şekilde karardığına işaret ederek, gelecek yıl küresel ekonomide bir resesyon yaşanması olasılığını göz ardı edemeyeceğini söyledi.

 

Benzer düşünceler çok sayıda iktisatçı ve analist tarafından da dile getiriliyor.

 

Örneğin, Dünya Gazetesi’nden Servet Yıldırım bir  köşe yazısında önümüzdeki dönemde resesyon beklentisinin arttığını ifade ediyordu:

Aslında finansal piyasalarda olmasa da şirketler kesiminde hesaplar önümüzdeki dönemde ABD ekonomisinin bir resesyona gireceği öngörüsüne göre yapılmaya başlanmış. CNBC kanalı ABD’nin önde gelen 22 şirketinin CFO’ları arasında 12 Mayıs-6 Haziran tarihlerinde bir anket düzenledi. Araştırmaya katılan CFO’ların neredeyse tamamı önümüzdeki dönemde bir resesyonun kaçınılmaz olduğunu düşünüyorlar.

İstatistikler de bir resesyona işaret ediyor. Geçmişteki son 11 Fed faiz artırım sürecinin 8’i resesyon ile sonuçlanmış. Ortalama olarak ilk faiz artırımının 3 yıl sonrasında ekonomi resesyona girmiş. En uzunu ise 84 ay sürmüş. Ancak daha kısa sürede resesyona girildiği de olmuş. Mesela 1980 Ağustos ayında başlayan faiz artırımları 11 ay sonra resesyon yaratmış. Zamanlama olarak ise CNBC anketine katılanların yüzde 68’ine göre resesyon 2023’ün ilk yarısında yaşanacak. Yani bu defa ağırlıklı beklenti 12 ila16 ay arasında bir sürede resesyona girileceği yönünde.

 

NTV de bu konuyu irdelediği haberinde artan resesyon endişelerinin piyasaları olumsuz etkilediğini belirtmiş:

Küresel piyasalar, artan resesyon endişeleriyle alt üst olurken, dünya genelinde makroekonomik verilerin ekonomilerin durumuna ilişkin vereceği işaretlerin piyasalarda oynaklığı daha da artırmasından endişe ediliyor.

 

 

Cumhuriyet Gazetesi ise kriz kâhini olarak adlandırılan Nouriel Roubini’nin sözlerini haberleştirmişti:

2008 küresel finans krizini tahmin eden ünlü ekonomist Nouriel Roubini yıl sonuna dek ABD’de resesyon yaşanabileceğine dair uyarıda bulundu.

Dünya ekonomilerinde gittikçe artan resesyon endişesi riski varlık fiyatları üzerinde etkili olmayı sürdürüyor. Küresel merkez bankalarının enflasyon ve resesyon riskleri arasında para politikasında izleyecekleri yola ilişkin belirsizlikler pay piyasalarını baskılarken, bu hafta para politikası yetkililerinin açıklamalarının piyasaların yönü üzerinde etkili olması bekleniyor.

 

 

Resesyon Ne Demek?

Resesyon kelimesinin İngilizcedeki sözlük anlamı (recession) “ekonomide belirli bir süre boyunca küçülme yaşanması” olarak belirtilmiştir. Türk Dil Kurumu Sözlüğü’nde ise kelimenin karşılığı “durgunluk”. Söz konusu kavramın ekonomi dilindeki karşılığı ise çok net değil.

Resesyon kelimesine farklı zamanlarda, birbirine yakın ama yine de farklı anlamlar yüklenmiştir.

 

Britannica ansiklopedisine baktığımızda resesyon şu şekilde tarif edilmektedir:

Resesyon, ekonomide, hane halklarının gelirlerinin ve harcamalarının azalmasına neden olan ve üretim ve istihdamda bir düşüş ile karakterize edilen, iş döngüsünde aşağı yönlü bir eğilimdir. Tüm haneler ve işletmeler gelirlerinde gerçek düşüşler yaşamasa da bir resesyon sırasında gelecekle ilgili beklentileri belirsizleşir ve bu da büyük alımları veya yatırımları ertelemelerine neden olur.

 

Söz konusu tarif sözlük anlamını biraz daha derinleştirmekle birlikte, aşağı yönlü eğilimin tam olarak ne olduğunu ve ne kadar sürmesi gerektiğini belirtmemektedir.

 

Ekonomi ve finans konularında sık başvurulan kaynaklardan birisi olan Investopedia adlı internet sitesi resesyon kavramına daha net bir açıklama getirmektedir:

Resesyon, belirlenmiş bir bölgedeki genel ekonomik aktivitede önemli bir düşüşe atıfta bulunan makroekonomik bir terimdir. Önceden, GSYH’nin arka arkaya iki çeyrek boyunca düşüşü resesyon olarak kabul edilmekteydi. Bununla birlikte, resesyon dönemlerini resmen ilan eden Ulusal Ekonomik Araştırma Bürosu (NBER), resesyon tanımının artık bu şekilde yapılmadığını belirtmiştir. NBER, resesyonu, ekonominin geneline yayılan ve birkaç aydan uzun süren, GSYH, reel gelir, istihdam, endüstriyel üretim ve toptan-perakende satışlarda görülen önemli bir düşüş olarak tanımlamaktadır.

 

Gerçekten de NBER’in internet sitesinde yer alan sıkça sorulan sorular bölümüne baktığımızda, resesyon tanımını şu şekilde yaptığını görmekteyiz:

Soru: Resesyon nedir? Genişleme nedir?

 

Cevap: NBER’in geleneksel resesyon tanımı, ekonominin geneline yayılan ve birkaç aydan fazla süren ekonomik aktivitede önemli bir düşüş şeklindedir. Komitenin görüşüne göre, üç kriterin her birinin (derinlik, yayılma ve süre) bir dereceye kadar karşılanması gerekirken, bir kriter tarafından ortaya konan aşırı koşullar daha zayıf diğer göstergeleri kısmen dengeleyebilecektir. Örneğin, ekonomik aktivitede (ABD’de) Şubat 2020’de yaşanan zirvenin ardından gelen düşüş çok şiddetli ve ekonominin tamamına çok geniş bir şekilde yayılmış olduğundan, gerileme oldukça kısa sürmüş olsa bile bir resesyon olarak sınıflandırılmalıdır. Genişleme ise ekonominin resesyonda olmadığı bir dönemdir. Genişleme, ekonominin normal durumudur. Çoğu durgunluk kısadır ancak, ekonominin önceki zirve faaliyet düzeyine dönmesi için geçen süre oldukça uzayabilir.

 

Resesyon teriminin tarihine baktığımızda, söz konusu kavrama ilişkin net bir tanım geliştirme çabasının 1970’li yıllara uzandığını görmekteyiz. 1974 yılında New York Times’ta yayımlanan makalede, o dönemde Ulusal İşgücü İstatistikleri kurumunun başında olan Julius Shiskin’in, ekonomideki bir gerilemenin resesyon olarak tanımlanabilmesi için önerdiği şartlar şunlardı:

  • Süre: Tarım dışı istihdamın 9 ay veya daha uzun bir süre boyunca düşmesi,
  • Derinlik: Milli gelirin en az iki çeyrek boyunca ve toplamda en az %1,5 oranında azalması ve işsizliğin 2 puandan daha fazla artarak %6 seviyesini aşması,
  • Yayılma: Tüm sektörlerin %75’inden fazlasında ve altı aydan uzun süre boyunca istihdam düşüşü yaşanması.

 

Shiskin’in bu tanımı kabul görmekle birlikte, “iki çeyrek boyunca milli gelirde yaşanan düşüş” dışındaki şartlar sonradan göz ardı edilmeye başlandı ve resesyon kavramı çoğunlukla bu şarta bağlanır oldu. Hatta resesyon tanımındaki belirsizlik kabul edilse bile, iki çeyrek boyunca yaşanan ekonomik küçülme “teknik resesyon” olarak adlandırılmaya başlandı.

 

Harvard Üniversitesi’nden Jeffrey Frankel, bir makalesinde resesyona ilişkin iki çeyrek kuralının avantajları ve dezavantajlarını şu şekilde ifade ediyor:

NBER’in daha az mekanik yaklaşımıyla karşılaştırıldığında, iki çeyrek kuralının hem artıları hem de eksileri vardır. Avantajlardan biri, basit, şeffaf ve otomatik bir prosedürün, seçilmemiş ve herhangi bir sorumluluğu olmayan ekonomistlerden oluşan bir komitenin (Ör: NBER) kararlarından daha nesnel görünmesidir. Bununla birlikte, önemli bir dezavantajı ise GSYH istatistiklerinin geriye dönük olarak revize edilmesidir.

 

Örneğin, Birleşik Krallık’ta 2011-12 yıllarında yaşanan “resesyon”, resmi GSYH rakamları Haziran 2013’te güncellendiğinde kayıtlardan silindi. Böylelikle, politikacıların ve araştırmacıların 2012’de yaşanan resesyona ilişkin söylemleri de boşa çıkmış oldu.

 

Son olarak, IMF’nin Finans ve Kalkınma dergisinde yayımlanan bir makalede de resesyon tanımı konusunda NBER’in esnek yaklaşımının daha doğru olduğu ifade edilmektedir:

Resesyonun resmi bir tanımı olmamakla birlikte, ekonomik aktivitede yaşanan bir düşüş dönemini ifade ettiğine dair genel bir kabul vardır. Çok kısa düşüş dönemleri resesyon olarak kabul edilmez. Çoğu yorumcu ve analist pratik bir tanım olarak, bir ülkenin reel gayri safi yurtiçi hasılasındaki art arda iki çeyreklik düşüşü kullanır. Bu tanım kullanışlı bir genel kural olmasına rağmen, sakıncaları da vardır. Tek başına GSYH’ye odaklanmak yetersizdir ve bir ülkenin gerçekten bir durgunluk yaşayıp yaşamadığını belirlemek için daha geniş bir ölçüler setini ele almak gerekir. Farklı göstergeleri birlikte kullanmak aynı zamanda, ekonominin durumunun daha erken anlaşılmasını da sağlayabilecektir.

 

Sonuç olarak, ekonominin geneline yayılmış ve güçlü bir durgunluk yaşanması durumunda, iki çeyrek boyunca küçülme yaşanmasa bile bir resesyondan söz etmenin mümkün olduğu söylenebilir.

 

1 Yorum

  1. detaylı bir makale olmuş epey faydasını göreceğimi düşünüyorum teşekkürler

Yorumunuzu yazınız...