Malumatfurus.org’da sahibi yanlış aktarılan vecize ve metinlere sıklıkla değiniyoruz. İçeriği tahrif edilen ya da sahibi yanlış aktarılan alıntılara ayrıca değinmek gereği duyduk.
Kurtul Altuğ ve Yanlış Kişiye Atıf Yapan Yazısı
Kurtul Altuğ, Aydınlık Gazetesi’nde 19 Ağustos 2012 tarihinde yayınlanan “Batı’daki yeni senaryolar” başlıklı yazısında tongaya düşmüş:
“Avrupa Basının gözde yayın organı Le Monde’un Türkiye muhabiri, uzman yazarı Guıllaume Perrier “Darbe olursa” başlıklı yazısında bu varsayımı da dikkate alarak bakın neler söylemiş? ( 15 Ağustos 2012- Le Monde). Kısa bir bölümü okuyalım ve sonra düşünelim. “Türkiye’de darbe olursa! Dünya, tarihte bugüne kadar hiç gerçekleşmemiş, yeni bir oluşumla karşılaşacak. Türkiye, olası bir darbeden sonra, Rusya ve Iranla ortaklık kurmak isteyecek. Silahı, enerjiyi ve parayı bu iki ülkeden alacak. Rusya’yla İran’ın elindeki doğal gaz, petrol ve nükleer güç, Türkiye’yi ayakta tutmaya yeter.”
Kurtul Altuğ, 15 Ağustos 2012 tarihli Le Monde gazetesinin Türkiye muhabirinin satırlarına referans vermiş; ancak, “forward mail” ünlüsü bahse konu metin sandığı gibi Guillaume Perrier’e değil, Ahmet Altan’a aitti.
Kurtul Altuğ, farkında olmadan Ahmet Altan’ın 2007 yılında önce Le Monde gazetesinde, ardından Alman Stern dergisinde yayınlanan “Üçüncü Dünya Savaşı, Türkiye’den çıkabilir…” başlıklı yazısına atıf yapmış olmuş.
İLAVE: “Türkiye, son ve büyük bir hesaplaşmaya doğru gidiyor” cümlesiyle başlayan ve “Türkiye’de darbe olursa ne olur?” sorusunu işleyen metin sanılanın aksine Fransız Le Monde Muhabiri Guillaume Perrier’e değil, Ahmet Altan’a ait olduğunu “Fransız Le Monde Muhabiri Guillaume Perrier’in “Türkiye Analizi” Sanılan Ahmet Altan’a Ait Yazı” başlıklı incelememizde aktardık.
Fransız Le Monde Muhabiri Guillaume Perrier’in “Türkiye Analizi” Sanılan Ahmet Altan’a Ait Yazı
Taha Akyol ve “Devlet Benim” Vecizesi
Taha Akyol, 19 Aralık 2015 tarihinde Hürriyet Gazetesi’nde yayınlanan “Şato” başlıklı yazısında Fransa Kralı 14. Louis’in “L’État c’est moi”, yani “Devlet Benim” sözünü biraz yanlış aktarmış:
"Tarihte 14. Louis son derece önemlidir. “Kanun demek ben demek” sözüyle ve şatafatıyla ünlü bir “mutlak kral” numunesidir."
“Kanun demek ben demek” değil haliyle bahse konu sözün Türkçe anlamı. Doğrusu “devlet benim” şeklindedir.
Emin Çölaşan ve Muhammed Ali’nin Türkiye ile İlgili Sözleri
Emin Çölaşan, Sözcü Gazetesi’nde yayınlanan “Adına Barzani Denilen…” başlıklı 9 Haziran 2016 tarihli yazısında klasik genellemelerinden birini yaparak yine hataya düşmüş:
"Muhammet onun adını bile bilmiyordu. Muhammet 1976 yılında bir kez Türkiye'ye gelip 24 saat kaldı. Türkiye'den bugüne kadar herhangi bir vesile ile söz etmişliği yok. O halde Recep Tayyip niçin gitti?.."
Emin Çölaşan yine araştırmadan genelleme yapmış. Muhammed Ali’nin, Türkiye’den hiçbir şekilde hiçbir sözünde bahsetmediğini iddia etmiş. Ancak tabiki, durum tam olarak öyle değil.
Muhammed Ali, Muhammed isminin yaygın şekilde kullanıldığı ülkeleri sıralarken Türkiye’yi de bu ülkeler arasında sıralamıştır:
"The name Muhammad is the most common name in the world. In all the countries around the world - Pakistan, Saudi Arabia, Morocco, Turkey, Syria, Lebanon - there are more Muhammads than anything else. When I joined the Nation of Islam and became a Muslim, they gave me the most famous name because I was the champ."
Bu söze ilaveten, Emin Çölaşan’ın bahse konu yazısı ile aynı gün yayınlanan Rahmi Turan’ın “Muhammed Ali ve Türkiye” başlıklı köşe yazısında değinilen Kemal Baytaş’ın Muhammed Ali ile bir anısı da Emin Çölaşan’ı haksız çıkarır nitelikte.
Rahmi Turan’ın aktardığına göre, Muhammed Ali Kemal Baytaş ile birlikte bir basın toplantısı düzenler ve Türkiye’ye geleceğini açıklarken ülkemize ilişkin atıflarda bulunur:
TÜTAV Başkanı Kemal Baytaş yıllar önce bir kitap yazdı. Adı: “Bir Bürokrat ve Devlet Baba” İşte o kitaptan sizlere gerçeği anlatan satırları naklediyorum: * * * “1976 yılında Turizm ve Kültür Bakanlığında Müsteşar yardımcısıydım. Bir toplantı için Los Angeles'a gittim. Orada uzun süre Amerika'da yaşayan Adil Özkaptan adında bir Türk'le tanışmıştım. Özkaptan'ın Dünya Boks Şampiyonu Muhammed Ali ile dostluğu varmış. Beni onunla tanıştırdı. Ali o zamanlar şöhretin zirvesindeydi. Ali'nin ülkemize gelmesinin Türkiye'nin tanıtımı için mükemmel olacağını düşündüm. Muhammed Ali ile görüşebilmek hiç kolay değildi. Özkaptan, Ali ile olan dostluğu sayesinde kendisinden randevu alarak beni onun evine götürdü. Muhammed Ali'ye kendisini Türkiye'ye davet etmek istediğimi söyleyince memnun oldu. Bana: “Yarın bir basın toplantım var. Siz de gelin benim yanımda oturun. Bu daveti orada yapın. Ben de Müslüman bir ülke olan Türkiye'ye geleceğimi orada açıklayayım” dedi. Bu önerisine çok sevindim. Basın toplantısında haberi medyadan milyonlarca Amerikalı'ya duyurma imkânı doğuyordu. Ertesi gün basın toplantısının yapılacağı salona 300'den fazla gazeteciyle, Amerika'daki neredeyse bütün televizyonların kameraları gelmişti. Toplantı masasında Muhammed Ali ile yan yana oturduk. Ali'nin çok esprili ve sempatik bir kişiliği vardı: “Bakınız, ben bir zenciyim. Yıllarca bu ülkede benim ırkımı küçümsediniz. Şimdi ben sizi küçümsüyorum. Çünkü tüm dünya en büyük Muhammed Ali diyor” dedi. Bir ara Ali elini omzuma atarak; “Yanımda oturan, Türkiye Turizm Bakan Yardımcısı'dır. Beni Türkiye'ye davet ediyor. Türkiye'nin Müslüman ve çok güzel bir ülke olduğunu duyuyorum. Yakında Türk kardeşlerimi görmeye gideceğim” dedi. Ali bana gülümseyerek “Sayın ekselans, Türkiye'ye geldiğimde senden ev sahibi olarak bir ricam var. Türkiye'de beni güzel kızlarla tanıştırır mısın?” dedi. Ben de “Memnuniyetle ama ben şimdi Amerika'dayım ve bekârım. Sen önce ev sahipliğini göster, sonrasını düşünürüz” dedim. Ali bu cevap üzerine “Türkler zeki ve hazır cevapmış” diyerek kahkahayı bastı. Bu olay bizim için paha biçilmez bir reklam değeri taşıyordu.”
Reha Muhtar, Başkalarına Ait Vecizeleri Nelson Mandela’ya Atfetmiş
Reha Muhtar, Vatan Gazetesinde 8 Aralık 2015 güü yayınlanan “Mandela’nın hayatı ve unutulmaz sözleri…” başlıklı yazısında Nelson Mandela’ya başkalarınca söylenen sözleri atfetmiş:
"En derin korkumuz yetersiz olmamızdır... Ve en derin korkumuz ölçüsüzce güçlü olmamız olmalıdır..."
Vecizenin doğrusu ““Bizim en büyük korkumuz yetersiz olmamız değil. Bizim en büyük korkumuz gücümüzün ölçülemeyecek kadar büyük olması”” şeklindedir ve Nelson Mandela’ya değil; Amerikalı yazar Marianne Williamson’a aittir.
"Özgürlüğün kolay yolu yoktur... Çoğumuz arzularımıza ulaşmak için ölümün gölgesindeki vadiden tekrar tekrar geçmek zorundayız..."
Bu söz de Hindistan’ın ilk Başbakanı Jawaharlal Nehru’ya aittir.
* Yararlanılan kaynak: Teyit.org’un “Nelson Mandela hakkında yanlış bilinenler” başlıklı sayfası
Yılmaz Özdil Fikret Bila’ya Ait Yazıyı Yasemin Çongar’a Atfetmişti
Yılmaz Özdil, Hürriyet Gazetesi’nde 5 Şubat 2010 tarihinde “GATA” başlığıyla yayınlanan yazısında Fikret Bila’ya ait bir yazıyı Yasemin Çongar’a atfederek hataya düşmüştü:
"“Başbakan Bülent Ecevit, son yolculuğuna GATA’nın Cennet Kapısı’ndan geçerek başladı... GATA morgunun açıldığı ve üzerinde Cennet Kapısı yazan küçük tören odasında, GATA imamıyla birlikte dua edenlerin çoğunluğunu komutanlar oluşturuyordu.” * Ben yazsam, neyse... * Taraf Gazetesi’nin genel yayın yönetmen yardımcısı Yasemin Çongar yazmıştı bunu, Milliyet’teyken. * Eski defter’ler moda ya bugünlerde... Hatırlamak isteyen, hatırlar. İnanmayan, arşive bakar."
Özdil, Bülent Ecevit’in cenazesinden yola çıkarak Taraf Gazetesi eski Genel Yayın Yönetmen Yardımcısı olan Yasemin Çongar’ın yazdıklarını hatırlatan bir yazı kaleme mış. Ancak Çongar’ait olduğunu iddia ettiği yukarıdaki yazı Fikret Bila’ya ait.
Fikret Bila bahse konu satırlara 12 Kasım 2006 tarihinde “Ecevit’e “Cennet Kapısı”ndan uğurlama” başlıklı yazısında yer vermişti.
Ali Ünal ve Değiştirilmiş Muhtelif İktibaslar
Ali Ünal’ın Zaman Gazetesi’nde 21 Eylül 2015 tarihinde yayınlanan “Erdoğan’ın ölümüne düşmanları” başlıklı yazısında yer verdiği iktibasların bazıları değiştirilerek aktarılmış.
Örneğin;
Hz. Bediüzzaman, “Koynundaki akrebi söyleyene teşekkür etmez misin? Akrep seni sokup öldürse dünyan gider; ama günahlar, Âhiret hayatını mahveden akreplerdir.” der.
Said Nursi’nin Mektubat adlı eserinin 16. Mektup, 3. Noktasında yer alan ifade tam olarak Ali Ünal’ın aktardığı gibi değil. Doğrusu şu şekilde: “Benim boynumda veya koynumda bir akrep bulunduğunu biri söylese veya gösterse, ondan darılmak değil, belki memnun olmak lâzım gelir.”
Hadiste, “Şehidlerin en hayırlısı Hz. Hamza ve idareciye karşı hakkı söylediği için öldürülen kişidir.” buyrulur.
Hadisteki sıralama nüansını kaçırmış. Doğrusu “Şehitlerin en hayırlısı Hz, Hamza‘dır. Ondan sonra zâlim bir idarecinin huzuruna varıp Allah rızası için ona iyiliği emreden ve kötülükten meneden ve böyle yaptığından dolayı öldürülen bir kimsedir” şeklindedir.
İsmail Kılıçarslan, Fehim Taştekin ve Alıntı Hatası
İsmail Kılıçarslan, Yeni Şafak Gazetesi’nde 1 Aralık 2015 günü yayınlanan “Bayırbucak’ın çocuklarıyla…” başlıklı yazısında alıntıladığı sözün sahibini karıştırmış :
'En çok üzüldüğümüz şey, Türkiye'de birilerinin bizi terörist gibi göstermeye çalışması ağabey' diyor biri. Bir başkası 'hiçbir insaf emaresi göstermiyor bazıları. Görevli gibi çalışıyorlar' diyor. Aklıma Fehim Taştekin'in bir yazısından cümleler geliyor. Şöyle diyordu değil mi insafına kurban olduğum büyük Ortadoğu uzmanımız: 'Varil bombası en küçük silah, yerli üretim, maliyeti düşük. Ordu bu yüzden tercih ediyor. Bombalar militanların toplandığı bölgelere atılıyor. Elbette siviller de ölüyor. Ama sadece kadınları ve çocukları gösteriyorlar, militanları gizliyorlar.'
Fehim Taştekin, 6 Ağustos 2015 tarihinde Radikal Gazetesi’nde yayınlanan “Halep’i kurtaran yol” başlıklı köşesinde bahse konu sözün Suriyeli bir komutana ait olduğunu belirtmişti:
Varil bombalarının sivil kayıplara yol açtığını hatırlattığımda komutan şu savunmayı yaptı: ...alıntı söz...
İsmail Bey, alıntıladığı sözün sahibinin “insafına kurban olduğu büyük Ortadoğu uzmanı”, “Fehim Taştekin”e ait olmadığının farkında varamamış ne yazık ki.
Salih Tuna ve Kierkegaard’tan Bir Şiir
Salih Tuna, 25 Ağustos 2015 tarihinde Yeni Şafak Gazetesi’nde yayımlanan “Hayvanlar, Yalanlar ve Şarlatanlar” başlıklı köşe yazısında Søren Kierkegaard’tan bir söz aktarmış; amma ve lâkin yanlış aktarmış.
Tuna, “Ne demişti Kierkegaard: Hayvan yaşamı son derece basittir, anlamak çok kolaydır. Zira hayvanın insana göre bir avantajı vardır: Konuşamaz…” şeklinde aktarmış Kierkegaard’ın sözünü. Ancak, sözün ikinci kısmı biraz yanlış çevrilmiş. (Søren Kierkegaard’ın “Without Authority” adlı kitabından ilgili bölümde görülebileceği üzere) Kierkegaard’ın sözünün orjinali şu şekilde: “Speech is the human being’s advantage over the animal— yes, quite true, if he is able to be silent” yani “Konuşmak insanın hayvanlara kıyasla avantajıdır – evet, gayet doğru, sessiz kalmayı becerebildiği sürece”.