Aşağıdaki cümlede mantıksız / uyumsuz husus nedir? (Aşağıya doğru kaydırmadan bir süre üzerine düşünebilirsiniz.)

“Ahmet Bey 1926 yılında yaptığı konuşmada ‘Birinci Dünya Savaşı tarihin en kanlı savaşlarından biri’ demişti.”

 

 

 

 

El cevap: 1926 yılında sadece tek dünya savaşı yaşanmış ve ikincisi gerçekleşmemiş olduğu için ‘Birinci Dünya Savaşı’ tanımı yapılamazdı.

Yazıya önce bu soruyla başlamanın yerinde olacağını düşündük… Çünkü, 1918-1939 yılları arasında, tek dünya savaşı olmasına rağmen yine de insanların bu yıllarda Birinci Dünya Savaşı gibi bir tanımlama yaptığı sanılıyor.

Evet, 1939 yılına değin Dünya Savaşı olarak nitelenen tek bir geniş çaplı harp vardı. İkincisi mevcut olmadığı için Birinci Dünya Savaşı gibi bir nitelemeye ihtiyaç duyulmuyordu. 1939-1945 yılları arasında İkinci Dünya Savaşı’nın meydana gelmesiyle birlikte Birinci Dünya Savaşı adlandırması anlamlı ve kullanılabilir hâle gelmiştir.

Şimdi, bu mantık hatasına yazısında yer veren yazarlardan birini ifşa edelim…

 

Bülent Erandaç ile Birinci Dünya Savaşı

Takvim Gazetesi’nde 14 Aralık 2015 günü yayınlanan “1. Dünya Savaşının Son Perdesi” başlıklı köşe yazısında Bülent Erandaç, I. Dünya Savaşı’na değinirken mühim 2 hata yapmış:

"Savaşın sonunda imzalanan Sykes-Picot Anlaşması'nın sadece huzursuzluk, kargaşa, acı, gözyaşı ve zulüm getirdiğini, Osmanlı'nın boşalttığı alanı doldurmadığı çok iyi anlaşıldı."

Sykes-Picot, I. Dünya Savaşı sonunda değil, Savaş sürerken 1916 yılında imzalanmıştır.

"Ortadoğu'da hala süren fitnelerin en önemli kaynaklarından olan İngiliz ajanı Lawrence şöyle diyordu: 'Birinci savaş, Türkler'in askeri gücüne değil, zihinlerine ve kalplerine karşı verilen bir savaştır.'"

Arabistanlı Lawrence’ın sözünün orijinali, “Bu savaş, Türklerin askeri gücüne değil, zihinlerine ve kalplerine karşı verilen bir savaştır” şeklindedir. Lawrence bu sözü söylediğinde henüz II. Dünya Savaşı patlak vermemişken, ilk Dünya Savaşı’nı -2. sinin ortada ve ufukta olmadığı durumda- “birinci” olarak nitelemesi zaten mantıksızdır.

 

Abdullah Şanlıdağ ve Üçüncü Dünya Savaşı’nın Ayak Sesleri

Abdullah Şanlıdağ, Yeni Akit Gazetesinde 13 Mart 2017 tarihinde yayınlanan “İkinci Dünya Savaşı’nın ayak sesleri ve Batı’nın İslam’la hesaplaşması” başlıklı yazısında “ayak sesleri” metaforunu yanlış kullanmış:

"Hollanda’daki ve öncesinde baş gösteren Almanya’daki hareketliliği aslında tek kelimeyle ifade edecek olursak, Batı’nın İslam dünyası ile hesaplaşması ve İkinci Dünya Savaşı’nın ayak sesleri olduğunu söyleyebiliriz."

Yazının başlığı da yukarıda alıntılanan içerik de yanlış. Çünkü, “ayak sesleri” metaforu, yaklaşmakta olan hadiseler için kullanılır. Ayak sesleri benzetmesi, sona ermesinin üzerinden 72 sene geçen 2. Dünya Savaşı için kullanılamaz. Olup bitmiş şeylerin ayak sesleri zaten yaklaşmaz, uzaklaşır, giderek duyamaz olursunuz. O nedenle, sona eren olaylar için değil, olası ya da yaklaşan olaylar için “ayak sesleri duyuluyor” denir. Bu durumda, 2. Dünya Savaşı’nın değil, 3. Dünya Savaşı’nın ayak sesleri duyulur.

 

Yorumunuzu yazınız...