Buruk Acı’nın Sözlerinin Türkan Şoray’a Ait Olduğu İddiası Doğru Değil

Parçanın Güftesi Sennur Sezer’e Ait

Yanlış İddia

 

Bugünkü konumuz, Buruk Acı adlı parçanın güftesinin gerçek sahibi hakkında…

Öncelikle Buruk Acı’nın sözlerini ve farklı yorumlarını alıntılayalım:

 

Gurbet içimde bir ok, her şey bana yabancı,

Hayat öyle bir han ki, acı içinde hancı.

Sevmek korkulu rüya, yalnızlık büyük acı,

Hangi kapıyı çalsam, karşımda buruk acı.

Yıllar yılı gönlümde, bir gün sabah olmadı,

Bu ne bitmez çileymiş, neden hâlâ dolmadı.

Sevmek korkulu rüya, yalnızlık büyük acı,

Hangi kapıyı çalsam, karşımda buruk acı.

Ruhumda bir yara var, için için kanıyor,

Kalbimde buruk acı, alev alev yanıyor.

 

 

 

 

Oğlunu gelininden kıskanan bir annenin yaptıkları konu edinen 1969 yapımı Buruk Acı‘nın başrollerini Türkân Şoray ve Tanju Gürsu üstlenmiş, yönetmen koltuğuna ise Nejat Saydam oturmuştu.

 

 

Filmin baz aldığı Buruk Acı adlı hikâye Yeni İstanbul Gazetesi’nde Türkan Şoray imzasıyla tefrikalar hâlinde yayımlanmıştı (Agâh Özgüç (2012). Ansiklopedik Türk Filmleri Sözlüğü. İstanbul. Horizon International Yayınları. Sf: 280).  Buruk Acı filmi yayınlandığında ise filmin afişlerinde “Eser: Türkan Şoray” ibaresi yer almıştı (Atilla Dorsay (1997). Sümbül Sokağın Tutsak Kadını. Remzi Kitabevi. Sf: 69). Akabinde bestelenen ve filmde Belkıs Özener’den dinlediğimiz Buruk Acı adlı parçanın söz yazarı olarak yıllarca kayıtlarda Türkan Şoray’ın ismi geçmişti.

 

buruk aci afis

 

turkan soray buruk aci

 

buruk aci gonul yazar turkan soray
Görsel: Mahmut Çınar

 

Bu aktarımlar nedeniyle Buruk Acı’nın sözlerinin Türkan Şoray’a ait olduğu sanılageldi.

“Buruk acı meğerse Türkan Şoray’ın güftesiymiş..”

“Sözleri ;Türkan Şoray tarafından yazılı olan şarkı “Buruk Acı””

“E yuh buruk acı türkan şoray’ın şarkısı. Bu yaşta bu cehalet sen bilmezsen kim bilecek sabilecim!”

“Buruk Acı’nın sözlerini Türkan Şoray yazmış, bilmiyordum”

“Bir bilgi daha o zaman . Buruk Acı şarkı sözleri Türkan Şoray a aittir.”

 

buruk acinin sozleri turkan soray

 

Halbuki, Buruk Acı adlı ne kitap ne de şarkı Türkan Şoray’a ait.

Türkan Şoray‘ın sanılan “Buruk Acı” şarkısının sözleri aslında Sennur Sezer’e ait. Buruk Acı adlı kitabın yazarı da Adnan Özyalçıner’dir. Kendi adına Adnan Özyalçıner tarafından yazılan kitaptan alıntılandığı için Buruk Acı’nın güftesi de Türkan Şoray’a ait sanılmış.

Türkiye Musiki Eseri Sahipleri Meslek Birliği (MESAM) kayıtlarında Buruk Acı’nın bestecisinin Alpay Ali Teoman, söz yazarının Sennur Fatma Çelik, editörünün / yayımcısının ise Kalan Müzik Film ve Yayım Ltd. Şti. olduğu aktarılmaktadır.

 

buruk aci beste gufte

 

Sennur Fatma Çelik, Sennur Sezer’in gerçek adıdır. Sennur Sezer’in Fatma Abla, Fatma Çelik, Heval Evindar imzalarıyla da eserlerini kaleme aldığı bilinmektedir.

 

adnan ozyalciner sennur sezer
Sennur Sezer & Adnan Özyalçıner (Kaynak: Evrensel)

 

Adnan Özyalçıner, Türkan Şoray imzasıyla gazetelerde yayınlandıktan sonra beyaz perdeye aktarılan Buruk Acı romanını aslında kendisinin yazdığını açıklamıştı.

Özyalçıner, Türkan Şoray’ın “gölge yazar”ı olduğunu ve Buruk Acı’nın şahsına ait olduğunu şöyle ifade etmişti:

“1960’lı yılların sonunda Yeni İstanbul gazetesi yöneticileri tiraj artırmak için Türkan Şoray’ın roman yazmasını düşünmüşlerdi. Şoray adına benim yazmamı teklif ettiler, donup kaldım. 10 bin lira teklif ettiler. Eşim Sennur Sezer’le düşündük, taşradan gelen kızın şehirdeki hikayesini yazdık, adını da Buruk Acı koyduk.

 

Ertesi gün gazetede, Türkan Şoray’ın elinde benim yazdığım beş sayfayla fotoğrafları vardı, nasıl yazdığını anlatıyordu. Paramı Rüçhan Adlı’dan aldım. 1969’da romanın filme çekilmesine karar verildi. Eşim Sennur’un sözlerini yazdığı, ‘Hangi kapıyı çalsam karşımda buruk acı’ diyen şarkı filmden çok tuttu. Buruk Acı, ‘Söz: Türkan Şoray, Beste: Teoman Alpay’ olarak şarkı olmuştu. Türkan Şoray söz yazarı olarak bugün de o şarkıdan, çalındıkça, telif alıyor. Filmin afişinde de ‘Öykü: Türkan Şoray’ olarak yer aldı.

 

Buruk Acı’nın ardından Buğulu Gözler romanı geldi. O da, Türkan Şoray’ınmış gibi yayınlandı. Parasını Rüçhan Adlı ödedi. Buğulu Gözler de 1970’de film oldu. Sonradan benim yazmadığım Türkan Şoray imzalı başka romanlar da çıktı. Sonra Rüçhan Adlı tekrar görüşmeye çağırdı. Yönetmenliğini Türkan Şoray’ın yapacağı bir hikaye istiyordu. Dönüş’ü yazdım. O da 1972 yılında ‘Öykü ve yönetmen: Türkan Şoray’ imzasıyla gösterildi.”

 

Özyalçıner, Buruk Acı’nın yazılış sürecini şöyle aktarmıştı (Adnan Özyalçıner (2020). “Yaşamla İç İçe Babıali Yılları”. İstanbul Ticaret Odası. Editör: Cevat Özkaya. İstanbul Yayınları. Yayın No: 2020-4. İstanbul. Sf: 105).

“Cumhuriyet gazetesinin tashih servisinde çalışıyorum. Kayhan Sağlamer ve Erol Dallı da Cumhuriyet’ten ayrılarak Yeni İstanbul gazetesine yazı işleri müdürü olarak geçmişlerdi. Ben Yeni İstanbul’un Kemal Uzan’la ilişkisini bilmiyordum. Oranın tirajını artırma derdindelermiş çünkü sallanıyor gazete. Bir gün Kayhan Sağlamer beni aradı, buluştuk. Bana dedi ki: “Brigitte Bardot bir roman yazsa, biz de onu yayınlasak sence nasıl olur?” “Harika olur, ortalık toz duman olur.” dedim. “Peki, Türkan Şoray yazsa nasıl olur?” deyince hemen yanıtladım: “Çok daha iyi olur, konuşup rica edin.” “Yok, o yazmayacak sen yazacaksın.” dedi. Donup kaldım, ne diyeceğimi bilemedim. Zaten cevabımı beklemeden devam etti, romanı her gün beş daktilo sayfa yazmam gerektiğini, gazetede tefrika olarak yayınlanacağını söyledi. Ve elime parlak kuşe kâğıtlar tutuşturup “İlk beş sayfayı yarın bekliyorum.” dedi. Evde Sennur’la kafa kafaya verdik, bir kurgu hazırladık. Konuyu biliyordum. Daha önce taslak olarak hazırladığım, yayınlaması için Erdal Öz’e gönderdiğim bir romandı bu. O taslak yoktu, kaybolup gitmiş. Yeniden yazılacaktı. Konu kısaca şöyle:

 

Taşradan İstanbul’a okumaya gelen bir genç kızın başından geçenleri anlatacaktım. Kızın büyük kentteki şaşkınlıkları, saflıkları, yaşadığı sıkıntılar olacaktı. Bunları, buruk bir acıyla yaşayacaktı. Öyleyse adı Buruk Acı olmalıydı. Hemen yazmaya başladım, yazarken de incelikli olmasına, çalakalem olmamasına dikkat ettim. Kendi öykümmüş gibi titizlikle uğraştım. Zaten başka türlüsünü istesem de yapamazdım.

 

Ertesi akşam Kayhan Sağlamer’le buluştuk. Beni Türkan Şoray’la Rüçhan Adlı’nın birlikte kaldıkları Levent’teki villaya götürdü, tanıştırdı. Yeni İstanbul’dan foto muhabirleri de gelmişti. Deri kaplı, süslü bir klasörün içine yerleştirdiğim romanın parlak kâğıtlara özenle yazılmış başlangıç bölümüyle Türkan Şoray’ın aynı parlaklıktaki poz poz fotoğrafları ertesi günkü gazetede geniş bir röportaj eşliğinde yer aldı. Söyleşiden bir gün sonra da roman yayınlanmaya başladı. Her sabah, öğlen gazeteye gidinceye kadar, beşer sayfalık parçalar hâlinde romanı aksatmadan yazıyordum. Bir ay boyunca her gün çalıştım.

 

Romanda konu gereği bir şarkı sözü gerekiyordu. Sennur’a “Bir şarkı sözü yaz bana, romanın içine koyalım.” dedim. O da beni kırmayarak “Gurbet içimde bir ok/ Her şey bana yabancı/ Hangi kapıyı çalsam/ Karşımda buruk acı” diye başlayan şarkıyı yazdı.

 

Tefrika bittiğinde paramı almak için Rüçhan Adlı’nın Harbiye’deki Adlı Han’ın altındaki otomobil parçası satılan mağazasına Sennur’la birlikte gittim. Demir kasasından yüzlükler hâlinde bir deste para çıkarıp verdi.

 

Roman beğenilmişti. Hemen filme çekilecekti. Buruk Acı, film olarak da tuttu. Senaryo başkasının da olsa öykü, Türkan Şoray olarak afişlere geçmişti. Sennur Sezer’in sözleri de; söz Türkan Şoray, beste Teoman Alpay şeklinde yazılmıştı. Şarkı, filminden daha çok ün kazandı.

 

Buruk Acı, kitap olarak basılmadı. Müsveddesi hâlâ duruyor, yeniden okumaya gönlüm el vermiyor. Aslında, iyi roman olduğunu da düşünüyorum. Buruk Acı’nın ardından Buğulu Gözler romanı geldi. Onu da, kendi romanımmış gibi, gene ben kurgulayıp yazdım. O da Yeni İstanbul’da tefrika edilerek yayınlandı. Telifimi Rüçhan Adlı ödedi. Buğulu Gözler de film oldu. Bu romanda da Sennur Sezer’in yazdığı Buğulu Gözler şarkısı vardı. O şarkı Buruk Acı gibi tutmadı, ama Hasan Saltık’ın yayınladığı albümde yer aldı. Türkan Şoray, “Şarkı sözleri benim değil.” dediği için Hasan Saltık, albümde, iki şarkının söz yazarı olarak Sennur Sezer’in imzasını kullandı. Şarkıları ona kazandırdı.”

 

Adnan Özyalçıner, Buruk Acı adlı romanın içinde geçen ve daha sonra bestelenerek aynı adlı filmde kullanılan şiirin kendisine değil, Sennur Sezer’e ait olduğunu şöyle beyan etmişti (Kitaplık. 2004 Mayıs):

‘’Erol Dallı ile ‘Yeni İstanbul’un yazı işleri müdürlüğünü yapan Kayhan Sağlamer, bir gün bana geldi ve ‘Brigitte Bardot roman yazsa nasıl olur?’ diye sordu. Ben de ‘iyi olur’ dedim. ‘Peki, Türkan Şoray roman yazsa nasıl olur?’ diye devam etti. Benim yanıtım ‘o da iyi olur’ oldu. ‘Ama Türkan Şoray’ın romanını sen yazacaksın’ dedi. ‘Ne?.. Nasıl?.. Neden?..’ dediğimi hatırlıyorum.. ‘Valla gazetenin tirajını arttıracağız, onun için böyle bir kampanyaya giriyoruz, ben Rüçhan Adlı ile görüştüm’ dedi…

 

Benim tek muhatabım yazı işleriydi. Romanı yazıp verdim… Ardından da Türkan Şoray adıyla yayınlandı. Romanın akışı içinde ‘Buruk Acı’ adlı bir şarkının sözleri vardı… Romanı yazıyordum fakat şiir yazamadığım için arkadaşım Sennur Sezer’den (daha sonra eşi oldu, 7 Ekim 2015 tarihinde de vefat etti) rica ettim ve o da sağ olsun beni kırmadı ve bilinen ’Buruk Acı’ şarkısının sözleri ortaya çıktı… Yani yalnız roman değil, herkesin bildiği ’Buruk Acı’ şarkısı da Türkan Şoray’ın değildir…

 

Türkan Şoray imzasıyla Buruk Acı’nın tefrika edildiği Yeni İstanbul gazetesinin yazı işleri müdürü olan Erol Dallı, eserin gerçek sahibini şöyle açıklamıştı (Nedim Şener (2004). Uzanlar Bir Korku İmparatorluğunun Çöküşü. İstanbul. Güncel Yayıncılık. Sf: 27):

“Bir buçuk ay için 100 bin tiraja çıktık… Yeni bir hamle için Ünlü birisinden roman almamız lazım dedim. Kemal Uzan bana Bizim o kadar paramız yok karşılığını verdi. Bir gün Cihat Baban yanıma geldi… Ona, Cihat Abi, bir roman ile patlama yapmak istiyorum. Kime yazdırayım? diye sordum. Sorumu, Git Türkan Şoray’a teklif et… Senin adınla bir roman yayımlamak istiyoruz diye cevapladı. “O zamanlar da Türkan Şoray Türkiye’de bir numara olmuş. Herkes ondan bahsediyor. Olur mu, biz söyleyince Türkan Şoray roman yazar mı, ayrıca yazabilir mi? dedim. O kadar çok ben bir roman yazdım da yayımlansa diyen adam var ki, alır onlardan birisini, üstüne de Türkan Şoray’ın adını koyar yayımlarsın dedi. Cumhuriyette bir arkadaş Adnan Özyalçıner, vardı. Hemen o geldi aklıma tashih servisinde çalışıyordu. Hep roman yazar yayımlatmaya çalışırdı. Gel sana birkaç kuruş para verelim tutsun bu roman. Senin isminle de başka bir roman yayımlarız dedim. Türkan Şoray’ın romanı Tamam da bunu Türkan’a nasıl söyleyeceğiz, mesele bu. O zaman da aklıma Türkan ile beraber olan Rüçhan Adlı geldi. Rüçhan Abi, dedim, böyle bir fikrim var. Çok para ister Türkan dedi. Sonunda kabul etti. Roman hazırlandı Türkan Şoray’a verdim. Oturduk romana bir de Buruk Acı diye bir isim koyduk. Hem buruk hem acı nasıl olur derken İstanbul ve Türkiye genelinde çok büyük bir tanıtım yapıldı. Afişler kentin her yerine asıldı. Türkan Şoray’ın ilk ve son romanı oldu bu. Yeni İstanbul’da 1968 yılı sonunda yayımlandı ve biz tam 60 bin tiraj aldık.”

 

Buruk Acı adlı parça için “şarkı sözleri benim değil” dediği aktarılan Türkan Şoray ise “gölge yazar” iddiasına “hatırlamıyorum” yanıtını vermişti:

“Sayın Adnan Özyalçıner, kalemine, eserlerine hayranlık, saygı ve sevgi duyduğum çok değerli bir edebiyatçımızdır. Onun eserini beyazperdede canlandırmaktan da onur duyuyorum. Bundan 35 yıl önce yaşanan olayları net olarak anımsamam mümkün değil! O yıllarda bu olaya da muhatap herhalde Rüçhan Bey’di. O dönem bu detayları göremeyecek koşuşturma içerisindeydim. Film setinden film setine koşuyordum. Ayrıca yaşam deneyimsizliğinde olmam büyük bir talihsizlik. Yoksa gerçekten izin vermezdim. Bu olayın hiç yaşanmamış olmasını dilerdim. Çünkü emek benim için en değerli olgudur. Bu olguya hak ettiği saygıyı göstereceğimi beni tanıyan zaten bilir.”

 

C. Hakkı Zariç, Evrensel’deki “Gölge yazar-Buruk Acı” başlıklı 21 Şubat 2021 tarihli yazısında Buruk Acı’nın güftesinin gerçek sahibine şöyle değinmişti:

“Cumhuriyet gazetesinin tashih servisinde çalışıyordu o günlerde Adnan Özyalçıner, kucağındaki kağıtlarla evin yolunu tutup durumu Sennur Sezer’e anlattı. Kafa kafaya verip plan yaptılar, kurgu, roman örgüsü derken köyden çıkıp kente gelen genç bir kadının başından geçenler anlatılacak, kadının üzüntü ve şaşkınlıklarına neden olan olaylar zincirine de Buruk Acı adı verilecekti. Ertesi günün akşamında Türkan Şoray ile Rüçhan Adlı’nın Levent’teki evlerindeydi Adnan Özyalçıner. İlk beş sayfayı yazmıştı, Kayhan Sağlamer memnundu koltuğunda. Gazetecilerin boy boy fotoğrafını çektiği Türkan Şoray yazar olarak, Buruk Acı’nın ilk söyleşisini veriyordu… Hemen sonrasında da tefrika yayınlanmaya başladı.

 

Adnan Özyalçıner sabah erkenden kalkıp daktilosunun başına geçiyor, o günkü beş sayfayı yazarak evden çıkıp elindekileri Yeni İstanbul’a teslim ettikten sonra Cumhuriyet’teki işine gidiyordu. Tefrika ilerledi, gelip bir yere dayandığında şarkı sözü gerekti kurguya. İş Sennur’a düştü tabi. “Gurbet içimde bir ok/Her şey bana yabancı/ Hangi kapıyı çalsam/ Karşımda buruk acı” sözleriyle başlayan şarkıyı yazdı Sennur.

 

Başlamakla kalmadı, devam etti ve büyüdü iş. Buruk Acı’nın filmi çekildi. Renkli filmlerin yeni yeni piyasaya sürüldüğü dönemde, efendim yıl 1969, “tamamen renkli” olduğu özellikle vurgulandı filmin afişinde. Yönetmen ve senaryo Nejat Saydam olarak geçse de “Eser: Türkan Şoray”a aittir. Şarkının söz yazarı olarak Türkan Şoray geçer, bestecisi Teoman Alpay’dır.

 

Buruk Acı’daki şarkı o kadar meşhur olur ki, tefrikayı da filmi de geride bıraktı…”

 

Fatma K. Barbarosoğlu, 2 Ocak 2008 tarihli “Askıda kitap var!” başlıklı yazısında Buruk Acı’nın güftesinin hikâyesini şöyle aktarmıştı:

“Emanet kitap faslı bu kadar değil. Türkan Şoray’a ait bir beste ve roman olduğunu bilir misiniz? Ya inanılır gibi değil.( İnanmayın zaten.) Yıllarca ha sahneye çıktı ha çıkacak diye haber yapılan, musiki hocalarından yıllarca ders aldığı söylenen “Sultan” iki arada bir derede roman yazıvermiş. Roman tam bir marka pazarlamasının ürünü esasında. Pazarlama Uzan’ların satın almış olduğu Yeni İstanbul gazetesi adına gerçekleştiriliyor. Ve gazeteye tam 60 bin tiraj sağlıyor. Nasıl mı?

 

Gazetenin tirajını arttırmayı düşünen Cihat Baban, Erol Dallı’ya, ‘Git Türkân Şoray’a teklif et’ diye önerir. Dallı, Türkân Şoray’ın roman yazmadığını, yazamayacağını belirtince de, ‘Ben roman yazdım yayınlansa diyen o kadar çok adam var ki, alırsın birinden, üstüne de Türkân Şoray’ın adını koyar yayımlarsın’ der. Dallı’nın aklına Cumhuriyet’te tashih servisinde çalışan ve romanını yayımlatamayan Adnan Özyalçıner gelir. Özyalçıner, romanın Türkân Şoray adıyla yayımını kabul eder. Erol Dallı konuyu, Türkân Şoray’la birlikte olan ve Galatasaray’dan arkadaşı Rüçhan Adlı’ya açar. 10 bin lira ödenmesi karşılığında anlaşma olur. Kemal Uzan, fikri ‘çok harika’ bulur. Romana ‘Buruk Acı’ adı konulur ve tefrikası gazeteye tam 60 bin tiraj aldırır.

 

Anlaşmaya göre yazara 5 bin, Türkan Şoray’a 10 bin lira verilecektir. Gazetenin patronu “bunlar sanatçı değil mi ömür boyu bize muhtaçlar” diyerek vaat ettiği parayı asla ödemez. Nedim Şener’in kitabında, yalnızca Buruk Acı romanı değil, Buruk Acı şarkısının güftesinin de Türkân Şoray’a ait olmadığı belirtiliyor. Bu bilgiyi veren, romanın gerçek yazarı Adnan Özyalçıner… Özyalçıner’in anlattığına göre romanın Yeni İstanbul’daki tefrikası büyük ilgi uyandırınca, aynı adla önce bir sinema filmi çekilmiş, arkasından romanda geçen şiir Buruk Acı bestelenmiş. Şarkıyı besteleyenler, Türkân Şoray ismiyle yazılmış bir romandan alındığı için şiirin de Türkân Şoray’a ait olduğunu sanarak, şarkının tanıtımında ‘güfte: Türkân Şoray’ yazmış. Oysaki roman gibi şiir de Türkân Şoray’a ait değil. Dahası var, şiir, romanın gerçek sahibi Adnan Özyalçıner’e de ait değil. Özyalçıner anlatıyor: ‘Romanı yazıyordum ama şiir yazmadığım için arkadaşım Sennur Sezer’den rica ettim. O da sağ olsun beni kırmadı ve bilinen meşhur Buruk Acı adlı şarkının sözlerini yazdı. Ben de romanın içine aldım. Yani yalnız roman değil, herkesin bildiği şarkı Buruk Acı da Türkân Şoray’ın değildir.‘”

 

Yorumunuzu yazınız...