“Ahır yapılan Mimar Sinan eseri cami” notuyla Üsküdar’daki Şemsi Paşa Camii’nin ahır yapıldığını ileri süren sosyal medya paylaşımı şu şekilde:

 

Mustafa Armağan:

“Böyle bir devirdi

Ahır yapılan Mimar Sinan eseri cami

Allah bir daha fırsat vermesin bunlara”

 

 

Şemsi Paşa Camii’nin ahır yapıldığı iddiasına mesnet olarak İbrahim Hakkı Konyalı’nın 7 Nisan 1938 tarihli Tan gazetesindeki “Koca Sinanın Ahır Yapılan Son Eseri” başlıklı yazısının sunulduğu görülüyor.

Ancak, İbrahim Hakkı Konyalı’nın yazısının başlığı ya da metni, Şemsi Paşa’nın Mimar Sinan’a inşa ettirdiği caminin ahıra çevrildiği yönünde bir ifade içermiyor.

Bahsi geçen yazının tamamı okunduğunda bakımsızlık nedeniyle harap hâle gelen Şemsi Paşa Külliyesi’ndeki caminin ahır yapıldığına dair bir aktarımın yer almadığı görülebiliyor.

Söz konusu yazısında Konyalı, ihmal edildiğini belirttiği camiinin değil, külliyedeki medrese odalarının ve dershanesinin ahır, ağıl, abdesthane hâline getirildiğini söylemiş.

 

 

Konyalı, külliyenin medrese bölümündeki odaların ilgisizlikten fakir hayvan ve insanlara ev sahipliği yapmaya başladığını şöyle aktarmış:

“Tütün depolarını geçtikten sonra dar ve pis bir sokak bizi kanatları düşmüş taş bir kapıdan içeriye sokar. Solumuzda taşları parçalanmış, yerlere serilmiş perişan bir mezarlık var. İçeriye girince üstündeki saçakları çökmüş, yüksek birer sanat eseri olan başlıkları sı­rıtmış bir sıra mermer sütun, onların arkasında da kapıları kırılmış, bazılarına teneke çakılmış 14 oda görüyoruz. Kapının birisini itiyorum: İçeride geviş getiren beş, on inek var. Birisini daha açıyo­rum: Burası koyun ağılı .. Üçüncüsü abdesthane yapılmış, beşine fakir insanlar sığınmış. Bir odadan sarsak ve ihtiyar bir ses:

– Burasını yıkacak mısınız Bay? diyor”

 

Konyalı’nın cami ve türbe hakkında kullandığı ifadeler şöyle:

“Bu kitabeden burasının Şemsi Paşa isminde bir hayır seven tarafından yapılmış bir cami ve avlusunda sıralanan 13 oda ile bir dershanenin de medrese olduğunu öğreniyoruz. Camiye deniz tarafından ön duvarı tamamen çökmüş zarif bir kümbet bitişmekte ve yaslanmaktadır. Burası da türbe olacak.

 

Avlu kapısından dışarıya çıkıyoruz. Önümüzdeki perişan rıhtımı deniz yalıyor. Uçurumlu açılan taşlarının aralarında köpek leşleri, süprüntüler var.

 

Bahçede, camiin ve türbenin içinde ve önlerinde bir yığın mermer enkazı var. Türbe ile cami arasındaki; hendesenin en güzel şekillerine göre oyulmuş tunç bir parmaklık bize bu işin yüksek bir sanatkar elinden çıktığını gösteriyor. Gözümüzü camiin aydınlık kubbesine çeviriyoruz. Mimarisindeki incelik, yazılarındaki güzellik, renklerindeki ahenk bizi teshir etmiye başlıyor. Hele pencere üzerlerindeki panoların yazılan şaheser … Camiin sağında temeline kadar yıkılmış bir minare yeri var. Şu manzumeyi dışardan bir daha süzüyoruz. Kapılarda ve pencerelerdeki ahenk, kubbenin oturtuluşundaki insicam, hele türbe kubbesindeki ·müstesna duruş bize bir deha eseri önünde bulunduğumuz kanaatini veriyor.

 

Panolarda, kubbelerde ve duvarlarındaki yazılarında şimdiye kadar başka bir yerde rastlamadığımız bir hususiyet göze çarpıyor: Yazılar kabartmadır. Bazı dökülen yerlerini kaldırıyoruz. Altından yazı şekillerine göre çakılmış çiviler çıkıyor. Sanatkar yazılan kabartma yapmak için evvela çivileri hazırlamış, sonra da üstlerine alçı koymuştur. Türbenin kapısı ve ön duvarı çökmüş, sıvaları tamamen dökülmüş karşı duvarında yalnız iyi bir sülüsün birkaç kelimesi kalmış, Türbede sandukayı andıran hiçbir şey yok. Bir kitabe de bulamıyoruz. Halbuki türbeyi eskiden görenler; içinde mermerden iki sanduka bulunduğunu söylüyorlar.”

 

Ve şu çağrıda bulunmuş:

“Sinan için ihtifaller yapıyoruz, Onun sanat ve dehasını tebarüz ettirmek için kitaplar hazırlıyoruz. Fakat gözümüzün önünde en muhteşem bir eser hani harıl çöküyor da görmüyoruz. Müzemizi, belediyemizi, evkaf idaresini ve bunların başında yüksek koruyucu, tarih kurumumuzu vazifeye çağırıyorum. Birkaç sene sonra ayakta duran enkazı da toprağa uzanacak. İmkan varken büyük şairimizin mezarını, dahi mimarımızın incisini kurtaralım.”

 

Şemsi Paşa’nın türbesinin, caminin ve medresenin yer aldığı külliyesi 1894 yılında meydana gelen depremin hemen ardından onarılmış. 1914 yılında onarım gerekliliği zuhur eden medrese göçmenlere ev sahipliği yapmaya başlamış. Cumhuriyet dönemine harabe şeklinde ulaşan külliyenin hâli 1938 yılına doğru daha da kötüleşmiş.

Ancak, İbrahim Hakkı Konyalı’nın bu çağrısının 3 ay akabinde 14 Temmuz 1938 tarihinde Üsküdar Şemsi Paşa Camii’nin tamiri için Atatürk imzalı bir Bakanlar Kurulu Kararı çıkarılmış ve cami 1940-43 yılları arasında Vakıflar Müdürlüğü tarafından onarılmış.

 

semsi pasa camii tamirat
Şemsi Paşa Camii’nin restorasyonu için çıkartılan ve altında Atatürk’ün imzasının bulunduğu 14 Temmuz 1938 tarihli Bakanlar Kurulu Kararı

 

Safa Meral ve Emre Kishalı’nın “Mimarlık Tarihi ve Mimari Koruma Ara Kesitinde Bir İnceleme: Üsküdar Şemsi Ahmed Paşa Külliyesi” (2020. Art-Sanat. 13(2020): 313–334) başlıklı makalelerinde caminin günümüze kadar geçirdiği onarımlara şöyle değinilmiş:

“Evkâf Defterleri’ndeki kayıtlara göre, 1871 yılında Üsküdar Şemsi Paşa Camii’nin tamiri Yamandi adında bir kişi tarafından yapılmıştır. Bir başka Evkâf Defteri’nde yapının 1885 yılında da tadilat geçirdiği görülmektedir. 1892 yılında Üsküdar Şemsi Ahmed Paşa Camii, medrese ve türbesinin tümünün 35.446 kuruşla tamiratının yapılacağı kaydedilmiştir.” Yine cami, 1894 zelzelesinden çok zarar görmüş ve tamire ihtiyaç duyulmuştur. Külliyenin deniz kenarındaki konumundan ötürü rutubetin fazlalığı, rıhtımın çökme eğilimi ve altyapıda lağımların bozulmuş olmasından dolayı 1914 yılında onarımın gerekliliği ifade edilmiş lakin şartların elverişli olmadığı belirtilmiştir. Bu tarihten sonra yapının tamiriyle ilgili herhangi bir bilgiye rastlanılmamaktadır. Meşrutiyetten sonra sütunların yağmalandığı ifade edilmiştir. Balkan savaşları sırasında ve 1914 yılında ise medrese içerisinde göçmenler barınmıştır. Külliyenin harabe hâlindeki durumu 1938 yılına kadar devam etmiştir. Cumhuriyet’in ilk yıllarında en belirleyici devlet politikası olan ulus devlet oluşturma ideali çerçevesinde şekillenen politik yaklaşımın uzantısı olarak Osmanlı’nın 18. yüzyılına kadar uzanan tarihi yapılarının ulus ruhunu yansıttığı kabul edilmiştir. Bu yapılar, bir mimarlık mirası kabul edilerek koruma anlayışı ortaya çıkmış ve bu yaklaşımdan Şemsi Ahmed Paşa Külliyesi de payına düşeni almıştır. Bu sebeple külliyenin Türk ulusunun tarihini ve ruhunu simgeleyen bir yapı kategorisinde ele alınması, benzer diğer yapılarla birlikte bu külliyenin de 1938’de korunmasını ve restore edilmesini sağlamış olabilir.”

 

TDV İslam Ansiklopedisi de caminin tamiratı geçmişini şöyle aktarmıştı:

“1894 depreminde oldukça fazla zarar görmüş ve ertesi yıl tamir edilmiştir. Cumhuriyet dönemine harabe halinde ulaşan caminin minaresi kaideye kadar yıkık, cami ve medrese kubbeleri çatlak, kurşun kaplamaları çalınmış, türbe duvarı ve tonozu yıkıktı; camları kırılmıştı ve medresesi hayvan barınağı olarak kullanılmaktaydı. Mustafa Kemal Atatürk tarafından külliyenin restorasyonu emredildikten sonra onarımı 1940-1943 yıllarında Vakıflar Müdürlüğü tarafından gerçekleştirilmiş, 2007-2008’deki son onarımda deniz yönüne tehlikeli bir eğim gösteren minaresi aslına uygun biçimde tamir edilmiştir.”

 

* Kapak görseli: “Külliyenin 1940 onarımı öncesindeki harap görüntüsü (İBB Atatürk Kitaplığı)” (akt. Safa Meral ve Emre Kishalı)

** Tespit: Tarihin Doğruları

 

Yorumunuzu yazınız...