Siyasetçilerin eğitim politikalarına ve öğretmenlik mesleğine kalite ve değer bakımından yöneltilen eleştirilerden biri öğretmenlerin eğitim süreciyle ilgili.

Bu konuda yaygın şekilde dile getirilen eleştirilerin başında da 1978 yılında Bülent Ecevit’in başbakanlığı döneminde referans yoluyla toplanan 76.000 kişi 45 günde öğretmen olarak atandığı iddiası geliyor.

 

Bu yöndeki iddialardan bazı örnekler sunacak olursak:

1978 yılında ilköğretmen açığını kapatmak için Üniversite kazanamayan lise mezunları öğretmen oldu. bu öğretmenlerin çoğunluğu köyde ilkokul öğretmeni yapıldı. ayrıca bu kişiler kısa dönem askerlikden de yararlandı.

1978’de lise mezunu 76.000 kişi 45 günlük eğitimin ardından öğretmen olarak atandı.
1978’de 45 günde öğretmen yapılanlar toplam öğretmen sayısının %40’ına tekabül ediyordu.

vakti zamanında ecevit’in icraatı.
76000 lise mezunu 45 günlük bir kursla öğretmen yapılmış. ve dahası, bu sayı, o günkü öğretmenlerin üçte birinden fazlasına tekabül etmekte idi.
45 günlük eğitime ve eğitim sonu sınavlarına şahit olan biri, felaketi anlatırken, ”birçoğu eğitimi dahi doğru dürüst almadılar, sınavı da yerlerine birilerini sokarak geçtiler.” dedi.
bu 76000 öğretmenin tesir ettiği öğrenci sayısını bir hesap edin.
sonra 78’de öğretmenliğe başlayan birinin 2010’lara kadar çalışabileceğini hesap edin.
sonra da eğitim sistemi mi dersiniz, 80 sonrası doğan/okula başlayan neslin durumunu mu tefekkür edersiniz bilemem.
o günlerde bazı siyasetçiler bu icraata karşı çıkarken ”45 günde kabak bile yetişmez” demişler

 

Normal koşullarda ilgili dönemde 3-4 yılda yetiştirilen öğretmenlerin hızlandırılmış eğitimle 2-3 ayda yetiştirildiği iddiası DOĞRU (Sadece yanlış iddiaları yayımlasak da, yanlış olduğu izlenimiyle başlayan incelemenin neticesini aktarmış olmak istedik).

Bu adım, öğretim elemanı eksikliği, politik olaylar ve baskılar gibi öğretmen yetiştirme politikalarını yeniden şekillendiren sürecin etkisiyle atılmıştı.

 

5 Ocak 1961 tarihli ve 222 sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanunu ile ortaokul mezunlarına bir kurs almaları şartıyla ilkokullarda vekil öğretmenlik yapma hakkı tanınmış olup, ortaöğretim ve üstü seviyelerden mezun olanlara ise yine bir kurs almaları şartıyla orta dereceli okullarda vekil öğretmen olarak çalışma hakkı verilmişti.

14 Haziran 1973 tarihli ve 1739 sayılı Millî Eğitim Temel Kanunu, öğretmenlik mesleğinin devletin eğitim, öğretim ve bununla ilgili yönetim görevlerini üzerine özel bir ihtisas mesleği olduğu ve ayrıca öğretmenlerin yüksek öğretim düzeyinde eğitim alması gerektiğini belirtmişti.

Kanun’un ilgili maddesi şu şekildeydi:

MADDE 43. —

Öğretmenlik, Devletin eğitim, öğretim ve bununla ilgili yönetim görevlerini üzerine alan özel bir ihtisas mesleğidir.

Öğretmenler bu görevlerini Türk Millî Eğitiminin amaçlarına ve temel ilkelerine uygun olarak ifa etmekle yükümlüdürler. Öğretmenlik mesleğine hazırlık genel kültür, özel alan eğitimi ve pedagojik formasyon ile sağlanır.

Yukarıda belirtilen nitelikleri kazanabilmeleri için, hangi öğretim kademesinde olursa olsun, öğretmen adaylarının yüksek öğrenim görmelerinin sağlanması esastır. Bu öğrenim lisans öncesi, lisans ve lisans üstü seviyelerde yatay ve dikey geçişlere de imkân yerecek biçimde düzenlenir.

1974-1975 Öğretim yılından itibaren sınıf öğretmeni yetiştirmek üzere iki yıllık Eğitim Enstitüleri açılmıştı.

İlk kademe okullar için öğretmenler 2 yıl süre eğitimden geçirilmekteydi.

Sınıf Öğretmeni yetiştiren iki yıllık eğitim enstitüleri ile ilgili yapılacak her türlü uygulamalar ve şartlar, 1979 yılına kadar 1975 yılında yayımlanan Eğitim Enstitüsü Sınıf (İlkokul) öğretmenliği Bölümü Sınıf Geçme ve Sınav Yönetmeliği ve bu yönetmeliğin kapsamına girmeyen konular ise, Eğitim Enstitüsü Yönetmeliği hükümlerine göre uygulanmıştı.

1979 yılında çıkarılan “Sınıf Öğretmeni Yetiştiren Eğitim Enstitüleri Hakkındaki Yönetmelik” (Resmi Gazete, Sayı: 16744, 4 Eylül 1979) hükmü şu şekildeydi:

“Sınıf öğretmeni yetiştiren Eğitim Enstitüleri, Temel Eğitim Okullarının birinci kademesine (İlkokullara) öğretmen yetiştiren, iki yıl süreli bir yüksek Öğretim kurumudur.”

Orta dereceli okullara öğretmen yetiştiren okulların 2 yıllık programı, 1968-69 öğretim yılından itibaren 3 yıla, 1977-78 öğretim yılında 4 yıla çıkarılmıştı.

Milli Eğitim Bakanlığı tarafından öğretmen yetiştirme sürecine ‘akademik’ bir nitelik ve yeni bir statü kazandırılması amacıyla Üç Yıllık Eğitim Enstitüleri yerine 1978- 1979 yılı eğitim öğretim dönemi itibariyle 4 yıllık öğretim süresi ile Yüksek Öğretmen Okulları açılmıştı.

1978-1979 öğretim yılı itibariyle yeniden yapılandırılan, öğrenim süresi 4 yıla çıkarılan bu okullara öğrenci alımı merkezi seçme sınavı ile yapılmaya başlanmıştı.

1982’de öğretmen yetiştiren bütün kurumlar, üniversitelere devredilerek, öğretmen yetiştirme sistemi akademik bir yapı, statü ve işleyişe kavuşmuştu.

Böylelikle, öğretmen yetiştirme işinin üniversitelere yani eğitim fakültelerine devredilmesi nihai amacı hayata geçirilmişti.

 

1970’li yılların ortalarında okullarda sağ ve sol görüşlü öğrenciler arasında devam eden olaylarda öğrencilerin eğitim haklarıyla ilgili sıkıntılar çıkmıştı. Öğrenci olayları nedeniyle yaşanan gergin havanın etkisiyle eğitim enstitülerinde düzenli eğitim yapılamamıştı. Birçok sağ ve sol görüşlü öğrenci hakkında okuldan uzaklaştırma kararı alınmıştı. Öğrencilerin eğitim hakkını geri alabilmek için okula girmek istemeleri sonucunda ise, öğrenciler güvenlik güçlerince engellenmişti.

Öğretim elemanı eksikliği, genellikle düşük puanlı öğrencilerin alınması, politik olaylar ve baskılar gibi sorunlarla nedeniyle normal programın dışında “hızlandırılmış eğitim” yoluyla öğretmen yetiştirilmeye başlanmıştı (Evrim Solmaz Decker (2014). Eğitim Enstitülerinin Tarih Eğitimindeki Yeri. Yüksek Lisans Tezi. İstanbul Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü).

Yaşanan bu süreç nedeniyle 1974 yılında, eğitim enstitülerine gündüzlü, akşam öğretimi ve mektupla öğretim şeklinde olmak üzere üç türlü şekilde öğrenci alınmasına karar verilmişti.

Mektupla öğretimin başlamasıyla eğitim enstitülerindeki Fen Bilgisi, Matematik, Türkçe, Sosyal Bilgiler, Resim, Müzik, Beden Eğitimi gibi bölümlerde, öğrenciler sınıf ve öğretmen yüzü görmeden eğitim görmeye başlamıştı. 1974 yılında kurulan Mektupla Öğretim Merkezinin faaliyetleri 1975 yılında hayata geçirilen Yaygın Yükseköğretim Kurumuna (YAYKUR) devredilmiş ve mektupla öğretim 1976 yılında öğrenci alınmayarak sonlandırılmıştı. Eğitim enstitüleri, Kız Teknik Yüksek Öğretmen Okulu, Erkek Teknik Yüksek Öğretmen Okulu, Ticaret ve Turizm Yüksek Öğretmen Okulunda yürütülen, örgün eğitimle bir müfredat farkı bulunmayan mektupla öğretimin ders notları gönderiminde aksaklıklar ortaya çıkmış, ders notları bazen öğrencilere geç ulaşmış, bazen de öğrencilere hatalı notlar gönderilmişti (Sabri Becerikli (2021). “Mektupla Öğretmen Yetiştirme“. Belgi Dergisi. S. 21. Pamukkale Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi Yayını. Kış 2021/I. Sf: 279-299).

Can güvenliği bulunmaması nedeniyle okullara devam edemeyen öğrencilere, Danıştay’ın lehlerinde verdiği kararlar dikkate alınarak 1978-82 yılları arasında “Hızlandırılmış Eğitim” adı altında kısa süreli öğretim yapılarak ya da sınavlara girilerek okulu bitirip öğretmen olma yolu açılmıştı (Niyazi Altunya (2008). “Türkiye’de Öğretmen Yetiştirme Deneyimi (1848-2008)”. İstanbul. Sf: 65-66).

“Hızlandırılmış eğitim” adımının yasal dayanağı, 18 Temmuz 1978 tarihli 16350 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan “Millî Eğitim Bakanlığına Bağlı Yüksek Okullar Hızlandırılmış Programlar Yönetmeliği” idi.

 

hizlandirilmis programlar yonetmeligi

 

Hızlandırılmış programlarda her ders için ayrılan toplam sürenin derslerin normal yıllık/yarı yıllık ders saati toplamının yarısından az olamayacağını belirten söz konusu yönetmeliğin amacı şöyle açıklanmıştı:

Amaç:
Madde 2 — Çeşitli nedenlerle öğretim yapılamadığı için bir süre kapalı kalan ya da zamanında açılamayan yüksek okullarda öğrenim yapılamayan sürede okutulması gereken derslerin tamamlanması;

öğrencilerden :
öğrenim özgürlüğü ve can güvenliği bulunmadığı gerekçesiyle bu okullara devam edemiyerek sınıfta kalan yahut kayıtları silinenlerden öğrencilik haklan geri verilen ya da bu okullara girmeye hak kazandıkları halde bu hakları daha sonra kendilerine tanınanların öğretim bakımından kaybettikleri zamanın kazandırılması amacıyla uygulanmasına Bakanlıkça karar verilen hızlandırılmış programların esasları bu yönetmelikle saptanır.

Yönetmelik, 5 Ocak 1978’de kurulan ve 14 Ekim 1979 ara seçimlerinde CHP’nin yaşadığı yenilgi sonrasında düşen Ecevit (42.) Hükümeti döneminde yayımlanmıştı.

Dönemin şartları nedeniyle “hızlandırılmış eğitim” sürecinde staj uygulaması kaldırılmış ve kuram ağırlıklı eğitim verilmişti.

Hızlandırılmış eğitim süreci 1980 yılında sona ermişti.

Normal eğitim süresini %25-50 oranında kısaltan, oldukça yoğun şekilde ve yalnızca teorik bir eğitime dayandırılan bu uygulama ile on binlerce genç öğretmenlik diploması almıştı.

“Gece Öğretimi” (toplam mezun 15.000) ve “Mektupla Öğretim” (toplam mezun 42.141), 1978 yılında da “Hızlandırılmış Eğitim” (toplam mezun 70.557) yoluyla gerekli eğitimi almadan çok sayıda (toplam 120.000) öğretmenin yetiştirildiği (!) belirtilmektedir (Halit Dursunoğlu (2003). “Cumhuriyet Döneminde İlköğretime Öğretmen Yetiştirmenin Tarihi Gelişimi“. Milli Eğitim Dergisi. Sayı 160. Güz 2003).

Bu yol ile eğitim görenlerin önemli bir bölümü yıllarca görevlerine devam etmişti.

 

Normal program dışında hızlandırılmış programla öğretmen yetiştirildiği süreç şöyle özetlenebilir:

“1978’de Bülent Ecevit’in kurduğu hükümet bu öğrencilere bir hak tanıdı:

1. Kayıt yaptıramayan öğrenciler, kayıt yaptıramadığı yıllara ait puan kartlarını getirip puanları tuttuğu halde kayıt yaptıramadıklarını kanıtlarlarsa yani puanları, okulun o yılki taban puanının üzerindeyse o okula kayıt yaptırabileceklerdi.

 

2. Yeni kayıt yaptıran ve okullarına devam edemeyen öğrencilere, her öğretim yılı için üç aylık yoğunlaştırılmış öğretim programı uygulanacak, bu programların sonunda sınavlar yapılacak, sınavlarda başarılı olurlarsa bir üst sınıfa geçecek ya da mezun olacaklardı. Birinci sınıftakiler dokuz ay, ikinci sınıftakiler altı ay, üçüncü (son) sınıftakiler de üç ay (sınavlar hariç) öğretim göreceklerdi. Böylece bir mağduriyet giderilmiş olacaktı.”

 

Örneğin bu dönemde Amasya Eğitim Enstitüsü şu şekilde faaliyet göstermişti:

  • 1978 Mart ayına kadar süren eğitim-öğretim faaliyetlerine bu tarihte süresiz olarak ara verilmiştir.

  • 1978 Yaz aylarında ise “Hızlı Eğitim” adı altında öğretime yeniden açılmıştır.

  • 1979 yılı Aralık ayında tekrar öğretime ara verilmiştir.

  • 1980 yılı başlarında ise “Uzaktan Eğitim Programı” adı altında yeniden öğretime başlamış ve aynı yılın Eylül ayında kapanmıştır.

  • 1981 yılında yapılan düzenleme ile ülke genelinde Eğitim Enstitülerinin sayısı 17-ye indirilmiştir.

 

Öğretmenlik mesleğinin statüsü ve değeri bakımından sorunlu görülen binlerce lise mezununun 45 günde bir sınıf geçilmek kaydıyla öğretmen yapılması kararının siyasî saiklerle alındığı ileri sürülmektedir (O. Nuri Demirel (1995). Öğretmen Mesleğine Yönelen Eğitim Fakültesi Öğrencilerinin Sosyo-Ekonomik, Psikolojik Özellikleri. Yayımlanmamış Doktora Tezi. İst. Üni. SBE).

Uygulanan hızlandırılmış öğretmen yetiştirme programı birçok uzman isim tarafından sert bir şekilde eleştirilmişti.

Kısa süreli öğretmen yetiştirme uygulamalarının öğretmen kalitesinin düşmesine yol açtığı yönündeki eleştirilerden bazı örnekler şöyle sunulabilir:

 

“12 Eylül 1980’den önce, mesleğin gerektirdiği ehliyeti kazanma fırsatı bulamadan hızlandırılmış eğitim programlarından mezun sayılıp atanan 100.000’in üzerinde öğretmen vardır. Sayıları, sistemdeki öğretmenlerin üçte birine yaklaşan bu öğretmenlere en kısa zamanda, branşlarında kullanabilecekleri pratik metot ve tekniklerin kazandırılması kaçınılmazdır.”

 

Hizmetiçi Eğitim. (1988). Hizmetiçi Eğitim (Kuruluş- Gelişme-Faaliyetler 1960-1987) Ankara: T.C. Milli Eğitim Gençlik ve Spor Bakanlığı.

 

“Özellikle 1970’li yıllardan sonra, ihtiyaç karşısında öğretmenlik formasyonu aranmaksızın kitle halinde öğretmenler ve er öğretmenler göreve çağrılmış, mektupla öğretimle veya kısa süreli hızlandırılmış programlarla yaklaşık 25 bin kişiye asaleten lise öğretmenliği görevi verilmiş, nitelikli öğretmen dahi 70-80 kişilik kalabalık sınıflarda görevini yapamamanın bunalımına itilmiş, ev kirasını dahi karşılamayacak maaşla zor durumlara düşürülmüş, yurdun en ücra köşelerinde çok güç yaşam koşulları içinde sorunları ile yalnız bırakılmıştır. Sonuç olarak hem görev koşulları ağır, hem de maddi imkanları düşük kalan öğretmenlik, gençler için hiç de çekiciliği olmayan en geri meslekler arasına itilmiştir.”

 

İsmail Güven (2003). “1940’dan Günümüze Öğretmenlerin Ekonomik Sorunlarının Tarihsel Analizi“. Milli Eğitim Dergisi. Güz 2003. Sayı 160.

 

“Hızlandırılmış eğitim programlarıyla öğretmenlik formasyonu verilmiştir. 1974’te 46.000 öğrenci, öretmen yetiştiren programlara alınmıştır. 1978’de ise siyasi nedenlerle 45 günde bir sınıf geçmek kaydıyla binlerce lise mezunu öretmen olmuştur. Ancak öğretmen kaynağının bu şekilde temin edilerek sıkıntıların aşılmaya çalışılması, öğretmenlik statüsü ve değeri üzerinde olumsuz sonuçlar doğurmuş, öğretmenlik mesleğinin saygınlığını yitirmesinde bu uygulamaların büyük bir etkisi olmuştur.

 

Cihangir Doğan (2005). “Türkiye’de Sınıf Öğretmeni Yetiştirme Politikaları ve Sorunları“. Bilig Türk Dünyası Sosyal Bilimler Dergisi. Sayı: 35. Güz 2005.

 

1977 Başbakan: Süleyman Demirel 41. Hükümet

 

Hızlandırılmış Programla Öğretmen Yetiştirme: 1975-1976 yıllarında yükseköğretim kurumlarındaki ideolojik ayrışmalardan kaynaklanan şiddetli çatışmalar nedeniyle öğrenimlerine devam edemeyen öğrenciler, 1977-1979 yıllarında “hızlandırılmış programlarla” eğitim görmüşlerdir. O dönemin mevcut koşullarında 3-4 yılda yetiştirilen öğretmenler 3 ay gibi kısa sürede herhangi bir uygulama yaptırılmaksızın yetiştirilmiştir. Bu yöntemle öğretmen vasfı kazanması mümkün olmayan 30 binin üzerinde kişi öğretmenlik diplomasına sahip olmuştur. Ancak bunlardan yaklaşık 5 bin kadarının diploması 12 Eylül 1980’den sonra Milli Eğitim Bakanlığınca iptal edilmiştir.

 

Şener Gönülaçar. “Türkiye’de Öğretmen İmajı ve İtibarı Üzerine Bir İnceleme“. Ocak 2016. Ankara

 

“1978 yılında, eğitim enstitülerinde uygulamaya konulan hızlandırılmış programlarla öretmen yetiştirilmesi olmuştur. Normal eğitim süresini %25-50 oranında kısaltan, oldukça yoğun şekilde ve yalnızca teorik bir eğitime dayandırılan bu uygulama ile on binlerce genç öğretmenlik diploması almıştır. Öte yandan 1970’lerin ikinci yarısında, 40 bin civarında genç hiçbir eğitim almadan, sadece sözde sınavlara girerek, iki ve üç yıllık eğitim enstitülerinden mezun olmuştur. Bu yıllarda, yukarıda sözü edilen yollarla, yeterli eğitim almadan yaklaşık 120 bin kişi öretmen olarak Türk eğitim ordusuna katılmıştır.”

 

Cemil Öztürk (2005). Türkiye’de Dünden Bugüne Öğretmen Yetiştiren Kurumlar. Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları. İstanbul.

 

TBMM’de 21 Şubat 1980 günü Milli Eğitim Bakanlığı bütçesi ele alınırken bu sistem şöyle eleştirilmişti (Millet Meclisi Tutanak Dergisi. Dönem 5. Toplantı 3. Cilt: 14. 44. Birleşim. 16 Şubat 1980):

Milli Eğitim Bakanı Orhan Cemal Fersoy:

 

“Sevgili arkadaşlarım, hiçbir pedagojik, akli ve mantıki nedeni ortaya konulmadan, 51 yüksek meslek okulu bu devre içerisinde tekrar öğretime açılmıştır. «Hızlandırılmış eğitim» denilen (3 X 21) günde öğretmen yetiştirme mucizesi, kesinlikle iflas etmiş ve buna son verilmiştir.

 

Değerli arkadaşlarım, bu mucizevi hareket içerisinde bir yol tutarsak (3 X 60) günde de profesör yetiştirmemiz mümkün olurdu”

 

Mehmet Tahir Şaşmaz:

 

“Türkiye’nin bütün okulları TÖB-DER’in Rusçu, Cinci militanlarına teslim edilmeliydi. Hızlandırılmış eğitim ile birkaç yıl içinde binlerce cahil ve kızıl öğretmen Türk çocuklarına musallat edilmeliydi. Kapıları kırmadan, tokmağı çevirir çevirtmez Türkiye’yi komünist rejime geçiriveren anahtarlar hazırlanmalıydı.

Bunlara 2 görev verilmişti:

1. Enstitülerde mevcut 2 nci 3 ncü sınıf talebelerini bir bahane bularak uzaklaştırmak, okuyup öğretmen olmalarını engellemek.

2. Ne yapıp yapıp enstitüleri solcu militanlarla doldurmak, bunları 4 – 5 haftalık hızlandırılmış ideolojik eğitimle okullarımızın başına musallat etmek.

TÖB-DER’li kadro 2 nci şıktan işe başladı. Yeterli puanı olduğu halde solcu olmayan gençler kayit yaptıramadılar. Buna karşılık puan kartı ve haltta I lise diploması dahi bulunmayan militanlar, komünist I teşekküllerin emir ve tavsiyeleriyle enstitülere alındılar. Bunlara aynı zamanda, okulun milliyetçi bilinen kayıtlı öğrencilerini kaçırmak görevi de verilmişti.”

 

Mehmet Irmak (Çorum MV):

 

«Hızlandırılmış eğitim» madrabazlığı altında, 30 güne 1 yıllık dersleri sığdırarak mevsimlik zerzavat misali sözde öğretmen çıkarılan militan Marksistlerle, Anayasa ve Milli Eğitim Temel Kanunu çerçevesinde milli eğitim yaptırabileceğiniz kanısında mısınız?

 

Öte yandan, bahse konu oturumda hızlandırılmış öğretmen yetiştirme programının “süre” olarak “kısa” olsa da “toplam ders saati” olarak “kısa” olmadığı belirtilmişti.

Eski İçişleri Bakanı (1977) ve Millî Eğitim Bakanı (1978-79) Necdet Uğur’un, bakanlığı döneminde atılan adıma dair aktarımı şu şekildeydi:

“Sayın Bakanımızın sık sık söylediği bir hikâye var. Bu, «Hızlandırılmış eğitim» hikâyesi. Hızlandırılmış eğitim hikayesinin çok kısaca içyüzünü sayın Balkana anlatmak isterim. Öyle (3×21) falan; bunlarla bu meseleyi geliştirmek büyük haksızlıktır ve kendi kendilerine haksızlıktır. ‘130 bin öğretmen teslim alındı sayın Bakan daha önceki hükümetten. Bunların hepsi o zaman liselerden mezundu, bunların hepsi de eğitim enstitülerine daha önceki hükümet tarafından atamıştır. 67 ilimizde olaydan geçilmiyordu. Etnik dengeler bozuluyordu, mezhep dengeleri bozuluyordu, aşırı politize olmuşlardı. Biz elimizle devraldık bunları. Bunları bir an evvel toplumdaki huzuru bozmasınlar diye, çok süratle toplum açısından sağlıklı nasıl çözüm bulunur diye düşünüldü. Yapılan şudur: Haftada 22 ve 25 saat yenine 48 saat ders verilmiştir. Toplam 6C|0ı saattir normal öğretimdeki deriş; burada hızlandırılmış eğitimde 576 saattir. 1977 – 1978 öğretim yılındaki hızlandırılmış eğitim, 17 Nisan 1978den 8 Ağustos 1978’e kadar devam etmiştir. Kayıp yılların telafisi içlin 11 Eylül 1978’dien 1 Ocak 1979’a kadar davam etmiştir; 1978 – 1979 öğretim yılı için 12 Şubat 1979dan 14 Haziran 1979’a kadar devam etmiştir. 1979 – 1980 dönemi 3 Eylül 1979’dan 13 Şubat 1980’e kadar devam edecek idi, kestiniz, ‘Simidi bunların bir kısmı 4 ay, bir kısmı 3,5 ay en Sonu 5 ay; fakat bunların hepsi haftada 22 saat yerine 48 saat, 40 saat, 46 saat eğitim gördüler. Bunların içinde (3×20) var mı, yok mu bilemiyorum, belki var; ama 13(Q bin kişimin içinden lütfen bir daha bu rakamları kullanırken kaç bin tanesi (3×20)’ye göre yapıldı, kaç bin tanesi yukarıda söylediklerine göre yapıldı, buna dikkat ediniz. Size sağlıklı bir örmek daha vereyim: Gazi Eğitim Enstitüsünde hızlandırılmış eğitime tabi olanların toplam olarak gördüğü ders saatlerini bulunuz; daha önceki normal eğitimde gördükleri toplam ders saatlerini bulunuz ve karşılaştırınız. Göreceksiniz ki, hızlandırılmış eğitimlin toplam ders saati daha fazladır.”

 

Yorumunuzu yazınız...