NOT: ÜLKER markasına ilişkin içeriklerin telif hakkını koruma yükümlülüğünü ve yetkisini üstlenen ILS International Licensing Service GmbH’nin Küçük Kardeş Olmak – 1 Nisan Yaklaşıyor” isimli animasyon türünde kısa film hakkındaki telif hakkı ihbarı nedeniyle yazıdaki reklamla ilgili video ve resimler kaldırılmıştır.
Ülker’in Tepki Çeken 1 Nisan Reklâmı ve Şecaat Arz Ederken Sirkatin Söyleyen Bir Mukrir
15 Temmuz 2016 tarihinde gerçekleşen başarısız darbe girişiminin ardından süregelen OHAL döneminde Nisan 2017’de yayımlanmasıyla birlikte “darbe çağrısı” ve “subliminal FETÖ mesajı” olarak yorumlanan Ülker’in 1 Nisan konulu reklam filmine değineceğiz.
İçerdiği “1 Nisan geliyor, hesaplaşma zamanı yaklaşıyor”, “”1 Nisan yaklaşıyor, tuhaf şeyler oluyor”, “eve dönerken bir parlama gözünü alacak”, “acılar seni bulacak”, “abiler”, “ablalar”, “abilerimiz kahramanlarımız” ve “bu kadar mutlu büyüdüysek ablalarımız sayesinde” gibi ifadelerin barındıran reklamın “gizli şifreler” içerdiği öne sürülmüştü.
Söz konusu reklâm bazı sosyal medya kullanıcıları tarafından tehdit olarak algılanmış ve büyük tepki görmüştü.
21 Mart 2017 tarihinde yayımlanmaya başlayan 1 Nisan şakası temalı video reklam serisinin 31 Mart 2017 günü yayınlanan bölümüne yönelik tepkiler 1 Nisan 2017 günü sosyal medyadan sokağa sıçramıştı. Tehdit maksatlı hazırlandığı ve darbe çağrışımı yaptığı iddiasıyla reklama tepki gösterenler gece saatlerinde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Kısıklı’daki evinin önünde toplanmıştı.
Ülker’in bağlı olduğu Yıldız Holding’in Yönetim Kurulu Başkanı Murat Ülker 1 Nisan reklamı hakkında sosyal medya hesabından 1 Nisan 2017 günü yaptığı paylaşımda “Yurtdışındayım. Şimdi duydum. Haber verenlere teşekkürler. Kumpası kuranlar hak ettiklerini bulacaklar. Milletimizin yanındayız.” ifadelerine yer vermişti.
Gelen tepkiler üzerine Ülker reklamın yayınını durdurmuş ve sosyal medya hesapları üzerinden kaldırmıştı.
Ülker “darbe tehdidi” olarak yorumlanan 1 Nisan şakası konulu reklam filmi ile ilgili şu açıklamayı yapmıştı:
1 Nisan şakalarını konu alan seri reklam filmlerimizin birisi ile ilgili şirketimize ve markamıza yönelik akıl almaz, mesnetsiz bir karalama kampanyası başlatıldı.
20 Mart’tan bu yana televizyonda ve sosyal medyada yayında olan bu reklam filmi 1 Nisan’ın şaka ruhunun ve hep olageldiği üzere aile bireyleri ve bilhassa kardeşler arasındaki şakalaşmaların üzerine kurgulandı.
Akıl ve izanla açıklanamayacak bir biçimde, bir şaka reklamı, başlatılan bir sosyal medya kampanyası ile farklı noktalara çekildi ve içinde asla olmayan ve olması dahi düşünülemeyecek anlamlar yüklenerek, markamıza yönelik olumsuz yargılar oluşturulmaya çalışıldı. Reklam film görüntüleri ve üzerindeki yazılarla oynanarak deformasyon oluşturuldu ve sanki bu deforme edilmiş görüntü ve sözler markamıza aitmiş gibi lanse edilmeye çalışıldı.
Oysa filmin içeriğindeki görüntüler, kardeşlerin birbirlerine yaptıkları şakalardan örnekler taşıyordu. Ki bu senaryo, gerçek hayattaki bilindik 1 Nisan şakalarının hikaye edilmesinden başka bir şey değildi.
Herhangi bir yanlış anlamanın önüne geçmek amacıyla, reklam filminin amacını anlatan bir açıklama ve devam filmleri kamuoyu ile paylaşıldı. Fakat bu açıklamaya rağmen reklam filmine farklı anlamlar katmaya çalışan bu olumsuz kampanya, markamıza / şirketimize yönelik ‘hakaret ve tehditler’ içerecek kadar ileriye götürüldü.
Ülker, 1944 yılından bu yana bu memleket için üreten, ürettikleri ile tüketicilerini memnun eden bir şirket olarak milletimizin ve memleketimizin önemli bir değeri olduğunun bilincindedir. Ve yine Ülker, milletimizin, Ülker’e verdiği değerin de bilincindedir.
Söz konusu kötü niyetli kişiler aslında, Ülker’i hedef almış gibi görünmekle birlikte, haksız itham ve iftiralarla; devletine, milletine ve ülkesine bağlı saygıdeğer vatandaşlarımızı da tahrik etme ve hasmane tutum almaya zorlamayı amaçlamıştır. Maalesef bu tarifsiz çirkin yaklaşım memleketimize zarar vermektedir.
Ama bu kötü niyetli kişiler Aziz vatanımıza, Milletimize, Devletimize ve milletimizle bütünleşen markamıza zarar veremeyeceklerdir. Bu maksatlı kişilerin kumpas ve linç girişiminin yarattığı tahribatın sonuçları kanun önünde ayrıca takip edilecektir.
Ayrıca şirketimiz tarafından konu ile ilgili kapsamlı bir soruşturma başlatılmış olup, ihmali ve/veya kastı olan herkes hakkında idari tedbirlerin yanı sıra suç duyurusunda da bulunulacaktır.
Öte taraftan bu süreçte, yanımızda olan ve bize, haklılığımızı dile getirip, geçmiş olsun diyen milletimize de bilhassa teşekkür ederiz.”
Bu açıklamanın ardından Yıldız Holding söz konusu reklam çalışmasına katılan personeli açığa aldığını, kurum içinde geniş çaplı soruşturma başlattığını ve ilgili reklam ajansı ile yapılan anlaşmanın dondurulduğunu duyurmuştu.
Murat Ülker, 1 Nisan reklamını “komplo” olarak nitelemiş ve konu ile ilgili şu ifadeleri kullanmıştı:
“Bu bir reklam kampanyasıydı. Hani 1 Nisan şakası üzerine oturtulmuş. Bunun için de bir reklam filmi hazırlanmış. İnsanlar birbirlerine iyi davranır, kötü davranır, ailede kardeşler birbirlerine ağır şakalar yapar ama bunlar 1 Nisan şakası gibi gerçek değildir. Böyle bir reklam düşünmüşler. Fakat bu oynayan ve herkesin ben dahil şaşkınlıkla karşıladığı bu reklam filmi değil, bir korsan reklam filmi yapılmış dijital olarak, oynatılmış.
Acayip sözlerle, acayip görüntülerle ve bu bir komplo olarak yapılmış çünkü niye? Biz bunu takip ettik, bu reklam filmi yayınlanmış, televizyonda değil sosyal medyada, bizimle bir alakası yok bizim hesaplarımızdan yayınlanmıyor. Sonra bu ‘Ülker reklam filmi’ deniyor. Sonra bunu bir 150 kişi konuşuyor sonra birkaç yüzbin kişiye mal oluyor yani Twitter’da yani bu işin arkasında o bot denen robot denen şahsiyetler var, trol ordusu.
Bunlar yapmışlar bunu. Buna karşılık ben Amerika’daydım o sıra dükkan geziyordum. Müşterileri geziyordum, duyunca bir kenara geçtim. Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih (Gökçek) Bey haber verdi bana. Sağolsun baba dostudur, ondan öğrendim. Hemen bunu açıklayan bir tweet attım. Benim attığım tweet 12 milyon kişiye ulaştı. İnsanlar gerçeği öğrendiler ve bundan çok memnun oldular. Bütün bunlar olurken gece yarısı saat 12 idi Türkiye’de. Amerika’da saat 7 idi. Sabaha kadar bu iş bitti. Ama şöyle bir etkisi oldu tabii.
Bundan sonra biz yoğurdu üfleyerek yedik. Savcılığa müracaat ettik, bu konunu araştırılmasını istedik. Takipsizlikle sonuçlandı. Çünkü bazı kimseler kaçmış, bazısı yokmuş, bazısına da dedi ki savcılık bunlara ulaşmam mümkün değil. Neticede böyle bir komploydu. Biz kendimizi ucuz kurtardık. Demek ki bu devirde böyle şeylere karşı çok dikkatli olmak lazım. Demeden dediler, yapmadan yaptılar deyiverenler çok oluyor.
Bunun arkasından ben sosyal medyadaki işimi paydos ettim 12 milyon kişiye ulaşınca. O zaman diyebilirler ki bu konuda niye tweet attın veya bu konuda niye tweet atmadın? O gün bu gün Twitter’da, Facebook’ta yokum. Instagram’da bazen amatör fotoğrafçılığım vardır, fotoğraf çeker koyarım. Bir de linkedIn’de makaleler yazarım, sanatla alakalı.”
Aslında tüm bu aktarımın amacı, reklamın yayınlanması, tepki görmesi ve yayından çekilmesinin ardından yaklaşık 3,5 yıl geçtikten sonra ikrar mahiyetinde paylaşılan bir itirafa değinmekti.
Tuğra Yazbahar adlı bir genç reklamcı, Medium’da 12 Eylül 2020 tarihinde yayımladığı yazısında 2017 yılı 1 Nisanında yayımlanan ve darbe çağrısı yaptığı iddiasıyla büyük tepki çeken Ülker reklamının kamuoyunda oluşturduğu etkiyi kendisinin tetiklediğini öne sürmüştü.
Sadece, bir reklamcının bu şekilde hareket edebilmesini ve aktardığı bazı gerçekleri vurgulamak…
Hatırlar mısınız bilmiyorum…
Bundan yaklaşık 3 sene önce, Ülker’in bir reklamı sübliminal darbe mesajları verdiği gerekçesiyle Türkiye’nin gündemine oturmuş, belki de on binlerce kişi demokrasi nöbetlerine akın etmiş, yüzlerce kişi Tayyip Erdoğan’ın evinin önünde toplanmış ve daha birçok olay olmuştu.
Mevzubahis reklamı ben yapmadım, hatta bu reklamla uzaktan yakından alâkam da yok.
Yalnız tüm bu olaylara ben sebep oldum.
Peki ya bunu neden ve nasıl yaptım?
Şimdi size bunu taaa en başından, tüm detaylarıyla anlatacağım…
Reklam gerçekten enteresandı ve sesiyle, müziğiyle, görüntüleriyle şiddet öğeleri barındırıyordu. Artniyetli birileri tarafından, sağa sola çekmeye çok müsaitti. Muhtemelen o gün, dünya üzerinde benden daha artniyetli bir insan da yoktu.
Bu arada Ekşi’de yediğim linç, aklıma müthiş bir fikrin gelmesini sağlamıştı. “Zeki çocuklar” olarak bildiğimiz Ekşi Sözlük’teki zekâ ortalaması bile içler acısı vaziyetteydi, bunu görmüştüm. Yani sosyal medya dediğimiz ortamda, sürü psikolojisiyle hareket eden ve bildiği/bilmediği, anladığı/anlamadığı her konuda, müthiş bir özgüvenle yorum yapan milyonlarca cahil ve aptal insan vardı. Ki o dönem, Türkiye’nin tek gündemi de darbe meselesiydi. Herkes darbeyle yatıyor, darbeyle kalkıyordu. Yani ben, bu reklamın sübliminal darbe mesajları verdiğini iddia etsem, elbet buna inanacak ve bu fikrimin yayılmasını sağlayacak birileri olacaktı.
Hemen Twitter’a girdim ve sıradan, anonim bir hesapla, bu reklamın sübliminal darbe mesajları verdiğini, bu nedenle de tetikte olmamız gerektiğini belirten bir tweet attım. Ardından bu tweet’ime; Büyük Resmi Görme Uzmanı çok takipçili hesapları ve troll’leri tek tek etiketlemeye başladım. Birkaç tanesi retweet etti. Hemen ardından konu Ekşi’ye düştü: https://eksisozluk.com/ulker-1-nisan-reklami–5332989
Çok kısa bir süre içerisinde de virale dönüştü ve günün en çok konuşulan konusu olmayı başardı. Artık herkes bu reklamın darbe mesajları verdiğinden bahsediyor ve sokağa çıkma çağrıları yapıyordu.
Neyse devam ediyorum… Öğleye doğru, Ülker’in dijital pazarlama ekibinin komple işten atıldığını duydum. Bu olay, müthiş bir biçimde keyfimi kaçırmıştı. Yani bu mevzu, gerçekten çirkin yerlere gitmeye başlamıştı. Facebook hesabımdan “Bu reklamı benim fikrimi çalan mal yaptı ama darbeyle falan ilgisi yok, lütfen sakin olun. Eleman sadece mal olduğu için böyle bir reklam yaptı.” gibisinden bir paylaşım yaptım. Yalnız ben bir canavar yaratmıştım ve bu canavarın artık beni tanıması da mümkün değildi. Post’umu da sildim. “Boşver Tuğra, sen karışma şimdi.” dedim kendi kendime.
Gün içinde, Murat Ülker’in apar topar Türkiye’ye geldiğini gördüm.
Bakın Murat Ülker‘in bu hamlesi çok akıllıcaydı. Yalnız sevgili dostlar; bu olay artık “Delinin biri kuyuya bir taş atmış, kırk akıllı çıkaramamış.” hikâyesine dönmüştü. O taşı o kuyuya atan deli bendim ve bir Murat Ülker değil, kırk Murat Ülker de gelse, o taş artık o kuyudan çıkmazdı.
Yani evet, sonuç olarak ben intikam listemdeki Enis O., WPP ve TBWA’i tek seferde vurmayı başarmıştım. Reklam sektöründe tokatlanıp kenara atılmış bir Jr. Metin Yazarı olan ben; sadece reklamcılık yeteneklerimi kullanarak, dünyanın en büyük iki reklam grubunu dize getirmeyi de başarmıştım. Evet, şimdi böyle söyleyince çok havalı oldu ama, artık Türkiye’yi bırakın, Papua Yeni Gine’deki bir reklam ajansında bile işe girebilmem mümkün değildi tabii, o ayrı mesele. Yani kariyerimi zaten yakmıştım ama bu olayla da artık yaktığım kariyerimin küllerini savurmuş oldum. Pişman mıyım? Kesinlikle hayır.
Neyse…
Peki ya bu olaylar nedeniyle benim başıma bir şey gelebilir miydi? Bakın dostlar… Ben altı üstü, “Bu reklam darbe mesajı veriyor olabilir, lütfen tetikte olalım.” gibisinden bir tweet attım ve birkaç tane de Twitter hesabını etiketledim. Bu kadar. Bu suç mudur? Elbette değildir.
TCK’da böyle bir suç tanımı da yok. Buna en yakın suç tanımı olarak “Savaşta Yalan Haber Yayma Suçu” diye bir suç var. Ama takdir edersiniz ki; ben bu eylemi yaparken ortada bir savaş da yoktu. Üstelik ben ülkenin direncini azaltacak bir şey de yapmadım.
Bakın ben bunu sıradan bir Twitter hesabından atılmış sadece tek bir tweet’le ve bir kuruş dahi reklam bütçesi harcamadan başarmıştım. Dünya üzerinde hiçbir reklamcının portfolyosunda da böyle manyak bir şey yoktur diye düşünüyorum. Varsa da saygı duyar, ellerinden öperim.
Ancak, Tuğra Yazbahar’ın aktarımının aksine, iddia ettiği zamanlama öncesinde Ülker’in reklamına tepki gösteren paylaşımları (aradan geçen zamana rağmen) görmek mümkün. “Ülker’e güvenmiyorum ve bu reklamdan da kuşkuluyum, subliminal mesaj var sanki.” gibi söylemleri içeren sosyal medya paylaşımlarına Yazbahar’ın iddia ettiği tarihin 2 gün öncesinde rastlayabiliyoruz.
Özetle, Tuğra Yazbahar, şecaat arz edip sirkatin söylerken biraz aşırıya kaçmış olabilir.
NOT: İşbu yazının amacı, Ülker’in reklamının hazırlanma amacını doğrulamak ya da yanlışlamak değil, reklamın darbe çağrışımı içerdiği iddiasının sosyal medyada yayılmasıyla ilgili söylemi aktarmaktadır…