Kurtuluş Savaşı’nda Yunan Başkomutan General Nikolaos Trikupis’i Esir Alan Kişi Afyonlu Ahmet Çavuş Değil

 

Daha önce Malumatfurus.org’da “Su Soğuk Ama Girince Alışıyorsun” capslerinde fotoğrafı yer alan kişinin sanıldığı gibi Yunan General Nikolaos Trikupis olmadığını, esir alınan Nikolaos Trikupis’in Huzuruna Getirildiğinde Mustafa Kemal Atatürk’ü tanıyamadığı iddiasının asılsız olduğunu aktarmıştık. Bugünkü konumuz, Kurtuluş Savaşı’nda Yunan Başkomutanı General Nikolaos Trikupis’i esir alan kişinin Afyonlu Ahmet Çavuş olduğu iddiası.

 

afyonlu-ahmet-cavus

 

Afyonlu Ahmet Çavuş’un Yunan General Nikolaos Trikupis’i tek başına esir alan kişi olduğu iddiası şöyle aktarılmaktadır:

1890 doğumlu Ahmet (Ünlü) Çavuş Yunan Başkumandanını nasıl esir ettiğinin hikâyesini şöyle anlatmıştır:

Rumeli bozgunundan sonra okul dağıldı. Ben Marmara bölgesi eşkıya takibine görevlendirildim. Daha sonra Edirne’nin kurtarılmasında bulundum. Birinci Cihan Harbi sonucu ordular dağıtılınca, Afyon Sinirköy’deki (şimdiki adı Tınaztepe) değirmenimize, geceleri yaya giderek vardım. Daha sonra Afyon’a geçtim. Afyon, düşman işgalinde…

26 Ağustos 1922 de Kocatepe’de başlayan Afyon taarruzunda, Yunan kaçmaya başlayınca; bizde durmalarına engel olmak için, devamlı kovaladık. Taa ki 29, 30, 31 Ağustos 1922 Dumlupınar Başkomutan Meydan Muharebesinde, tekrar karşı karşıya harbe tutuşana ve yenene kadar.

2 Eylül 1922 günü tabur komutanımız tarafından, keşif kolu komutanı olarak görevlendirildim. Usta erlerden bir manga ekip yaptım. Komutanıma hazır olduğumu bildirdim. Komutanım bana “bak Ahmet Çavuş, bu keşif diğerleri gibi değil. Biliyorsun düşmanı bozduk. Her tepenin ardından, kaçan düşman çıkabilir. Çıkan, düşman komutanı ve efradı, yani karargâhı olabilir. Sakın ha… Çavuşum falan deme. Alay komutanı olduğunu ve etrafınızı çevirdim. Teslim olmazsanız imha edeceğim diyeceksin” diye talimat verdi.

-Keşif için üç kişi dağa tırmanmağa başladık. Yanımda saatli, tetikli, fitilli olmak üzere 11 bomba vardı. Arkamızdan da kırk kişi yollayacaklardı. Alacakaranlıkta tepenin bir boyun noktasına vardığımız zaman, 5 – 10 zabitin oturduklarını gördüm. Derhal bombalardan birisini yakalayıp davranmayın, teslim olun, diye haykırdım. Hepsi, ellerini kaldırdılar. Arkadaşlarım da yanıma gelmişlerdi. Ben önümüzde duran bir zabitin atını yularından yakalayarak çektim. Sordular:

-Ne kadar kuvvetiniz var? dediler.

-Üç ordu, dedim. Tamamen muhasara altındasınız. Ya teslim olacaksınız, ya sizi gurup ateşine vereceğiz.

-Hangi kıtaya kumanda ediyorsun? dediler.

-Alay kumandanıyım, dedim. Rütbemi sordular? -Başçavuş… dediğim zaman hepsi hayret içerisinde kalmışlardı. Hayretlerini gidermek için devam ettim:

-Bizde onbaşıdan fırka kumandanı bile var, dedim. Onlara, torbalarımızdan peksimet çıkararak verdik. Onlar da bize, bol bol sigara ikram ettiler. Ceplerimizi doldurduk. Biz onları böylece esir aldıktan epey sonra Kaymakam Hüseyin Hüsnü Bey’le tabur kumandanımız Fuat Bey geldiler. Bu arada yirmi kadar Yunan subayı atlarını ters yöne çevirip kaçtılar.

Hüseyin Hüsnü Bey, esir zabitlerin içerisinden birisini, eliyle işaret ederek bana sordu:

-Bu zabitin kim olduğunu biliyor musun? -Ne bileyim, dedim. Elin düşmanı. . . Babamın oğlu değil ya!. . . Fuat Bey’in gözleri faltaşı gibi açılmıştı:

-Trikopis, Trikopis, diye haykırdı. Yunan Başkumandanı. . . Trikopis’i Uşak’a kadar getirdik. Orada bana bir İstiklâl Madalyası yazdılar. Trikopis’in esvaplarını da bana hediye ettiler. Geçen seneye kadar bu esvapları giyerdim. Şimdi bunlar azıcık eskidi. Sokağa pek gelmiyor. Evde saklıyorum.

Teslim olan grubu attan indirtip, silah ve kılıçlarını toplattım. Tarafımızdan Yunan komuta heyetine ne kötü söz söylendi ne de darp yapıldı. Yaya olarak Uşak yoluna vadi arasından giderken; Dadaylı Halit Albay’ın süvari birliği ile karşılaştık. Dadaylı “Ben atla birlikte Gazi Paşa’ya daha çabuk götürürüm” deyince, ben de esir aldığım Yunan komuta gurubunu teslim ettim. Teslim ettiğim yer; Uşak merkeze on-on beş km mesafede, Afyon’dan Uşak’a gidiş yönünde, sağ tarafta içerde, suni göle giderken, yol üzerindeki köyün meydanıdır.

Trikupis’e, “İsteseydiniz İzmir’e ulaşır, oradan da gemilerle Yunanistan’a geçebilirdiniz. Bunu yapmayarak niye bize teslim oldunuz?” diye soran Dadaylı Albay Halit Bey, şu cevabı aldı: “Evet, biz bunu yapabilirdik. Subaylarımızla bir toplantı yaptık. Saatlerce ne yapacağımızı tartıştık ve kaçıp Yunanistan’a dönmektense, Türk askerine teslim olmayı yeğledik. Çünkü Atina’ya vardığımızda bizi derhal idam ederlerdi. Oysa biz, Türk askerinin bize iyi davranacağından emindik!”

Atatürk, “Ahmet Çavuş; dile benden ne dilersen” dedi. “Biz karşılık beklemeden vatani görevimizi yaparız. Allah’tan sizin sağlığınızı ve vatanın kurtulmasını isterim. Bu bize yeter… ” dedim.”

 

afyonlu-ahmet-cavus-trikupis

 

Sözde tarih sosyal medya hesaplarının yanlış aktarımıyla örnekleyecek olursak:

 

Tarihi Merak Ediyoruz (@tarihiiimerak) & Tarihte O An (@TarihteOan): “Kurtuluş Savaşı’nda Yunan Başkomutanı General Nikola Trikopis’i esir alan Afyonlu Ahmet Çavuş.”

 

 

trikopisi-esir-alan

 

 

Ahmet (Ünlü) Çavuş, Kurtuluş Savaşı kahramanlarımızdan biri. Ancak, Yunan General Trikupis’i tek başına esir alan kişi değil.

Yunan Başkomutanı General Nikolaos Trikupis’in Afyonlu Ahmet Çavuş tarafından esir alındığı iddiası gerçeği yansıtmıyor.

General Trikupis’i 2 Eylül 1922 günü esir alan birliğin başında, teslim görüşmelerini yapan askerlerin arasında Afyonlu Ahmet Çavuş yoktu.

Ahmet Çavuş’un anlattığı hikâyenin -General Trikupis’in anıları ve askerî raporlar göz önünde bulundurulduğunda- çeşitli tutarsızlıklar içerdiği anlaşılmaktadır. 

Trikupis‘in esir edildiği süreci aktaran birçok kaynak mevcut. Bu aktarımlarda Ahmet Çavuş’un ismi geçmemektedir.

Tripkupis’in el koyulan üniformasını Ahmet Çavuş’un aldığı, Atatürk’ün huzuruna çıkarıldığında Yunan Generalin üniformasız olduğu iddiası da gerçeklerle çelişmektedir.

Trikupis anılarında 5. Kafkas Tümeni Komutanı Halit Bey’in yanına götürüldüğünü belirtmektedir. Ahmet Çavuş Trikupis’i doğrudan Uşak’a getirdiğinden bahsetmektedir. Bu durumda onun esir aldığını ifade ettiği Yunanlı komutanın Trikupis olmadığı açıktır.

 

26-30 Ağustos 1922 tarihleri arasında Büyük Taarruz ve 30 Ağustos 1922’de Dumlupınar Başkomutanlık Meydan Muharebesi’nde Türk ordusu Yunan ordusunu perişan edip büyük bir zafer elde etti. Yunanların aslî kuvvetleri imha ve esir edildi. Başkomutan Meydan Muharebesi’nden sonra Yunan kuvvetleri çeşitli kollara ayrılarak Türk ordusundan kaçmaya başladı. Kaçmaya çalışan Yunan kuvvetleri arasında Yunan Birinci Kolordu Komutanı General Trikupis’e bağlı birlikler de vardı.

30/31 Ağustos gecesi cepheden kaçarak Murat dağlarına sığınan General Trikupis kolu l Ey-lül 1922’de Uşak’ın birliklerimizce zapt edilmesi üzerine kaçma ümitlerinin kalmadığını anlayarak 2/3 Eylül 1922 gecesi teslim olmaya karar verdi. Etrafı Türk kuvvetleri tarafından sarılınca beyaz bayrak çeken kol Uşak İlinin Elmadağı eteğindeki Göğem Köyü civarında protokolle esir alındı.

 

Nikolaos Trikupis
Nikolaos Trikupis

 

 

General Trikupis hatıratında, Başkomutanlık Meydan Muharebesi sonrasında geri çekilen askerlerinin sürekli hareket hâlinde olmaları ve yiyecek bulamadıklarından ötürü çok yorgun ve bitkin hâle geldiklerini, cephanelerinin azaldığını, Türk kuvvetlerinin yaklaşmasıyla askerlerinin boşuna ölmemek için savaşmak istemediklerini, etrafları Türk Süvarileriyle çevrilince subaylarının da teslim olmak istediklerini, vatan hislerini okşayarak muharebeye devam için zorlasa da askerlerinin isyan edeceklerini bildirmeleri üzerine teslim olmaya karar verdiğini anlatmıştı.

Trikupis hatıratında Başkumandanlık Meydan Muharebesi sonrasında Uşak istikametine geri çekiliş sürecini ve esir alınışını şöyle anlatmıştı (Nikolaos Trikupis. General Trikupis’in Hatıraları. Çev: Ahmet Angın. Ar Matbaası. İstanbul. 1967. Sf: 100-103):

Ertesi günü (20 Ağustos) bizim alay hedefsiz olarak ilerliyordu. Fakat askerlerin yorgun ve aç olmalatı sebebiyle ilerleme yavaş oluyordu ve askerler aç oldukları için etrafta yiyecek arıyor, alayda kalmaları güçleşiyordu.

Öğleye doğru Karacahisar yakınındaki küçük Mug-Arap köyüne geldik ve oradan köylülerden Uşak’ın geçen akşamdan beri Türkler tarafından işgal edilmiş olduğunu öğrendik. O sırada, alaya dahil askerler, yürümekten ziyade sürünüyorlardı. 16 Ağustostan beri iki şiddetli savaşa girmişlerdi ve geri kalan zaman zarfında da, kısa birkaç mola hariç, mütemadiyen yürümüşlerdi. Buna ilaveten, ayın 17 sinden ve hatta 16 sından beri gıda olarak birşey almamış, yalnız ot ve yolda rastladıkları tek tük sebze bahçelerinden temin ettikleri meyva ve sebzeleri yemişlerdi. Cephenaye gelince, herbirinde 5-10 ar mermi kalmıştı, makinalı tüfeklerin ise bir tek mermisi yoktu.

Alayın genel durumu bu olup, askerler birer savaşçıdan çok, insan harebesi haline gelmişti ve bu halde bulunan asker ve subaylar 13 Ağustostan beri çarpışıyor, ablokaya giriyor,
ikinci bir savaşa başlamak üzere düşman hatlarını yarıyor, geceleri ormanlarda ilerliyor, ayın 16 sından beri bir şey yemeyip cephanesiz kalıyorlardı. Velhasıl bu alay yorgun ve aç olup sinirleri tamamen bozulmuştu. Kısaca, başlarına
bunlar gelmişti ve çektikleri insan takatinin üstünde idi.

Uşak’ın işgal edildiğine dair haber üzerine subaylarla askerlerin içinde bulundukları durumdan dolayı fazla birşey yapamazdım; bunun için ordunun şoseden ayrılarak, günün geri kalan kısmında oradaki mevcudiyetimizi gizlemek amacı ile vadi içinde ve savunma durumunda kalmasına karar verdim. Bu suretle askerler de karanlık basıncaya kadar istirahat etmiş olacaklardı. Gece olunca yola devam edecek ve Uşak ovasından Güney’de, Karacahisar üzerinden Mesudiye’ye, oradan Kapaklara ve yine Güneyde Salmanlara ve oradan Batıya giderek bu suretle mümkün olduğu kadar az enerji sarfedecektim.

Bunun üzerine alay, 1.155 metre yüksekteki köyün Güneyinden Karacahisar istikametinde yola çıktı; bu alan 1921 Haziranında Kütahya harekatının cereyan ettiği yerdi ve Uşak Doğusundaki savunma hattı burada idi. Saat 14 de burada mola verilmesini ve emniyet tedbiri alınmasını emrettim. Emniyet tedbiri olarak da askerlerin gizli siperlerden çıkmamaları emrini verdim.

Saat 16 sıralarında Güney tarafındaki nöbetçiler o cepheden takriben ı km. mesafede Türk süvarisiyle ondan dört kilometre mesafede de bir mikdar Türk piyadesinin görüldüğün haber verdiler. Keşif yapmak üzere yolladığımız 2. Grup kurmay subaylarından Binbaşı Ruvlais geri dönerek yukarıki haberleri doğruladı ve tahminine göre gelen kuvvetin üç piyade tümeni kadar olduğunu söyledi. Ayni anda, Güney istikametinden Türk topçu ateşi başlıyordu.

Bunun üzerine XIII. Tümen Komutanı Albay Kaybalis’e gerekli tedbirleri almasını söyledim. Ben bu albaya, çoğu XIV. tümene mensup birliklerden teşekkül etmiş alayın kumandasını vermiştim. Bu derleme kuvvetlerin heyeti mecmuası 15.000 kişiyi geçmezdi.

Fakat biraz sonra yanıma gelen bu komutan, savaşmak üzere ilk hatta götürmek istediği askerlerin kafi cephaneleri olmadığından cepheye gitmek istemediklerini ve boşuna telef olacaklarını söylediklerini bildirdi. Bundan sonra, borozanlardan biri, kimsenin emri olmaksızın. Ateşkes borusunu çaldı ve bu suretle ilk hattı işgal eden askerler, kendilerinden 600 metre mesafedeki düşmana ilk kurşunlarını attıktan sonra yerlerini terkettiler.

Buna hiddetlenerek mezkur borozana doğru koştum ve ateşe başla borusunu çalmasını emrettim. Bu emrimi yerine getirdi ( sonra uzaklaşmasını söyledim. Derhal cepheye gitmek istemiyen bölüğün yanına koştum ve vatan ve namus his­lerini okşayıp vatana karşı olan vazifelerini hatırlatarak onları iknaa çalıştım; bölüğün başına geçtim ve sonuna kadar mukavemet etmelerini söyliyerek takip etmelerini istedim.

Fakat onlar reddederek mermileri olmadığını ve bu se­beple boş yere ve maksatsız olarak ölmeyeceklerini söylediler.

Daha küçük birliklerin Komutanları da askerlerin Türklere karşı gitmek istemediklerini bildirdiler. Bazıları da, başlangıçta işgal etmiş oldukları savunma mevkilerini terketmişlerdi. Bazıları ise, kendilerini boş yere telefedecekleri için, buna devam ettikleri takdirde subaylarını bağlayıp Türklere teslim edeceklerini söylüyordu.

Bu vaziyetle karşılaşınca XII. Tümen topçu komutanı Yarbay Manusos’u çağırarak Türklere tümenin toplarıyle ateş açmasını söyledim. Bu işte mevcut mermileri kullanacaktı. Fakat topçu ateşi gecikiyordu.

Biraz sonra şu haberi aldım:

Silahlı piyade askerleri topçuların etrafını sarmış ve Türklere ateş açıldığı takdirde kendilerinin de topçulara ateş edeceklerini söylemişlerdi. İleri sürdükleri sebep de şu idi: şayet şimdiden ateşe başlanmaz da Türklerle göğüs göğüse gelince savaşa girişilirse Türkler onları esir alırdı, eğer cephanelerini şimdiden bitirirlerse Türkler geldiği zaman hepsini keserdi.

Bu suretle son mukavemet ümidi de sönmüştü. Derhal küçük birlik komut anlarının subay ve askerleriyle birlikte sonuna kadar mukavemet için mevzie girmelerini emir ettim. Fakat istisnasız, bütün subaylar bana askerlerinin savaşmak istemediklerini söylediler ve kendi fikirlerini de ilave ederek mücadelelenin boş olduğunu, tarafımdan gösterilecek sabrın, subayların Türklere teslim edilmesinden daha hayırlı olacağını bildirdiler.

Bu acıklı durumda kalınca, büyük bir üzüntüyle top ve makinalı tüfeklerin tahrip edilmesini emrettim ve bu emrim yerine getirildi. Mevcut subaylar bana askerlerin takındığı tavır hakkında imza verdiler (bu husustaki rapor bilahare General Konstantinos Aenias Mazarakis’in riyasetindeki Tahkik Komisyonu’na verildi ) ve Türk süvarilerinin hattımıza yaklaşıp mukavemet gösterdiğimiz takdirde askerlerin kesileceğini anlayınca beyaz bayrak çekmek mecburiyetinde kaldık.”

 

 

Trikupis’in üst rütbeli bir subay tarafından teslim alınmayı istediği biliniyor (İkna edilemeyen Trikupis’i Yüzbaşı Nihat Bey’in kendisini “general” gibi sunarak esir aldığı da rivayet edilmektedir).

 

Şevket Süreyya Aydemir, “Tek Adam” adlı eserinde Trikupis’in rütbeli bir subaya teslim isteğini şöyle anlatmıştı (Tek Adam Mustafa Kemal 1919-1922 Cilt: 2. Remzi Kitabevi. 17. Basım. Sf: 494):

Teslim sahnesi 69. Alayın öncü taburu Kumandan Yüzbaşı Nihat Bey tarafından düzenlenir. Hikâye şöyle anlatılır 1.

“Öncüler, düşmana yaklaştığı zaman Trikopis, teslim olmak için büyük rütbeli bir subay istemiştir, Nihat Bey, kendisini tümen kumandan göstererek müzakereye girişmiş ve teslim muamelesi tamamlanmıştır.” Nihat Beyin ilk aldığı esir partisi, 25 üstsubay, birçok subay, 1.000
kadar erdi. Bunlar, 23. Tümen karargâhına gönderildiler. Tümen karargâhı, Uşak’m 7 kilometre kuzeyinde, çamlık bir tepede bulunuyordu.

Hava soğuktu. Üst rütbeli esirler burada ateşler etrafına toplanarak konuşurlarken, içeri giren Nihat Beyin tümen kumandanı olmadığını anlayabildiler. Çünkü o içeri girince, Nihat Beyin de vaziyet aldığım
gördüler ve işi anladılar.

Askerî yazılara göre, Trikopis’in esareti, Süvari Kolordusunun, Murat dağı kuzeyinden Gediz ve IV. Kolordunun da güneyden Uşak üzerine yaptıkları hareketin hazırladığı bir netice olarak mütalâa edilmektedir.

Eski generaller ve üst rütbeli subaylar derhal Uşak’a sevk edildiler. Eski kurmay başkanları, Garp Cephesi Kurmay Başkanı Albay Asım Beyin (General Asım Gündüz) önüne çıkarıldılar. Harp sahasındaki hareketlerin, olayların ve bu arada Yunanlıların yarattığı nice faciaların, yangınların, katliamların raporları hep kendi elinden geçen Asım Bey, haklı olarak çok kızgındı. Gelenlere:

“— Sizi çağdaş bir ordunun Erkân-t Harbiye Reisleri diye mi, yoksa âdi bir çetenin kan içici birer ferdi diye mi karşılayayım, mütereddidim! … ” sözleriyle hitap etti. Daha fazla meşgul olmaya lüzum görmeyerek onları, hazırlanan evlere sevk etti. Rahatlarını sağladı. Esirlerin başları Önlerine eğikti!…

(1) Garp cephesi muharebe raporuna göre, Uşak’ta esir edilenler, Kolordu Kumandanı General Trikopİs, II. Kolordu Kumandanı General Dİyenis, Kurmay Başkanı Albay Yuvanis, 13. Tümen Kumandanı Albay Vandelİs, 120 subay, 3.000 erdir. Diğer bir raporda er miktarı 4.000 göstermektedir. Yunan kaynaklarına göre ise, esir verilenler 300 subay, 5.000 erdir.

 

trikupis-ataturk-teslim-cizim
Yunan orduları başkomutanı Nikolaos Trikupis’in kılıcını Mustafa Kemal Paşa’ya teslimine dair çizim

 

Yunan ordularının bozguna uğraması akabinde esir alınan Yunan General Trikupis, ana karargaha Sakallı Nurettin ve Kemalettin Sami Paşalarca getirilmiş ve İsmet Paşa tarafından Başkomutan Mustafa Kemal Atatürk’ün huzuruna çıkarıldı.

General Nikolaos Trikupis, burada Yunan Ordusuna Başkomutan olarak atandığını öğrendi. Kırşehir’de 1 yıl esir olarak tutulan Trikupis, serbest kalınca Atina’ya döndü.

Trikupis hatıratında Atatürk’ün huzuruna getirildiği anı şöyle aktardı (age. Sf: 103):

Uşak dışında esir olup o zamanki Türk ordusu kumandanı İsmet Paşa’nın (bilahare Türkiye Cumhurbaşkanı olmuştur) dairesine götürüldüm; o da beni Mustafa Kemal’e götürdü. Mustafa Kemal’in odasına girdiğim zaman o, ayağa kalkarak dostane bir şekilde beni karşıladı ve Fransızca hitap ederek şunları söyledi:

– Unutmayın ki, Koca Napoleon da esir olmuştu.

– Siz vazifenizi tam olarak ve sonuna kadar yaptınız, biz de sizi takdir ve size hürmet ediyoruz.

– Siz burada esir değil, misafirsiniz.

Sonra bana sordu:

– Küçük Asya Orduları Komutanlığına tayin edildiğinizi biliyor musunuz?

Ben cevap verdim

– Hayır!

Malum olduğu üzere Türk ordusunda telsiz vardı ve taarruz esnasında dışardan haber alıyordu. Ne olursa olsun, 23 Ağustos 1922 tarihli Atina gazeteleri şu haberi veriyordu.

‘Tuğgeneral, Trikupis Küçük Asya Orduları Komutanlığına tayin edilmiştir. Kendisi harp sahalarındaki cesaretinden dolayı tümgeneralliğe terfi ettirilmiştir…’

22 Ağustos 1922’de de Resmi Gazete’de benim Küçük Asya Orduları Komutanlığına tayin emrim intişar etmişti ve bunda şöyle deniyordu:

‘Halihazır yılın 22 Ağustos günü Kıraliyet iradesi ve Milli Savunma Bakanı’nın tasvibiyle, bakanlık emrine alınan Tümgeneral Hacıanesti G.’in yerine Tuğgeneral Nikolaos Trikupis Küçük Asya Orduları Komutanlığına getirilmiştir.”

 

General Trikupis ve grubunu kimin esir aldığı konusunda farklı aktarımlar mevcut. Afyonlu Ahmet Çavuş, Yunan Generali esir ettiğini iddia eden tek kişi değil. General Trikupis’i esir aldığını ileri süren (Kayserili Bayram Çavuş, Osman Çavuş, 14. Süvari Tümeni’nde subay olarak görev yapan Abdurrahman Özge gibi) farklı isimlerle karşılaşıyoruz. Trikupis’i 5. Kafkas Tümeni birlikleri teslim almış olsa da, bu birlikte bulunmayan ya da süvari takımı rütbelilerinden olmayan farklı kişilerin anlatımları da ihtilâf içermektedir.

 

Yunan Başkomutan Trikupis’in teslim görüşmelerinin 5. Kafkas Tümeninden Emir Zabiti Yüzbaşı Kemal Bey tarafından, esir alım işleminin bir protokolle 5. Kafkas Tümeni Tugay Komutanı Yarbay Ali Rıza Bey tarafından yapıldığı aktarılmaktadır.

Beşinci Kafkas Tümen Komutanı Albay Dadaylı Halit Akmansü’nün anlatımına göre üzere, General Trikupis’in teslim olmayı kararlaştırmasının ardından gönderdiği küçük rütbeli bir Yunan subayı beyaz bayrak sallayarak süvari bölüğüne gelmiştir. Daha sonra Tümen Komutanının yanına getirilen Yunan subay, General Trikupis’in teslim olmaya karar verdiğini, teslim alınmaları için kendisini temsilci olarak gönderdiğini söylemiştir. Akabinde Albay Halit Akmansü, Yarbay Ali Rıza Bey’e General Trikupis ve askerlerinin silahlarından tecrit edilip derhâl teslim almasını, askerlerin Zelep Köyü’nde
muhafaza altına alınmasını, yaralıların Göğem Köyü’ndeki sıhhiye bölüğüne, ge-
nerallerin de kendi bulunduğu yere getirilmeleri talimatını vermiştir. 2 Eylül 1922 gecesi saat 10.30 sıralarında süvari bölüğü komutanı Sivaslı Yüzbaşı Ahmet Bey esir generaller ve maiyetlerini Bölmelik Tepe’deki (Çakmaklı Tepe) Beşinci Kafkas Fırkası Komutanı Kurmay Albay Dadaylı Halit Bey’in (Akmansü) yanına getirmiştir (Cemal Güven (2022). “General Nikolaos Trikupis’in Esareti”. Uşak’ın Yunan İşgalinden Kurtuluşunun 100. Yıl Hatırası. Nobel Bilimsel. Cilt 1)

Öte yandan, General Trikupis’in ilk 69. Alay 1. Tabur Komutanı Yüzbaşı Nihat Ok Bey tarafından esir alındığı, Tabur Emir Subayı Teğmen Sungurlulu Nuri Efendi refakâtında Uşak’ta 23. Tümen karargâhına göndermek için yola çıkan General Trikupis ve mahiyetindekilerin, 5. Kafkas Tümeni Tugay Komutanı Yarbay Ali Rıza Bey tarafından devralınıp Bölmelitepe’de bulunan 5. Kafkas Tümeni 9. Alaya Komutanı Dadaylı Halit Bey’in karargâhına götürdüğü de aktarılmıştır (Sadık Sarısaman (2022). “Yunan Başkomutanı Trikopis’in Esareti Üzerine“. Afyon Kocatepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi / Cilt: 24, Sayı: 100. Yılında Kocatepe-Büyük Taarruz Özel Sayısı, Kasım 2022, 129-151).

 

Dönemin kaynakları incelendiğinde, Yunan Başkomutan Trikupis’i ilk teslim alan kişilerin 5. Kafkas Tümeninden Emir Zabiti Yüzbaşı Kemal Bey, 5. Kafkas Tümeni Tugay Komutanı Yarbay Ali Rıza Bey ya da 69. Alay 1. Tabur Komutanı Yüzbaşı Nihat Bey olduğu anlaşılıyor.

 

Uşak il merkezine yaklaşık 16 km uzaklıkta, Yunan Ordularının Başkomutanı General Trikupis’in esir alındığı alanda bulunan Göğem Zafer Anıtı kitabesinde şu ifadeler yer almaktadır:

Ey Türk Evladı!

Burası 2 Eylül 1922 Cumartesi saat 22.30’da Yunan Orduları Başkomutanı General Trikopis ile mahiyetinin muzaffer Türk Ordularının 5. Kafkas Tümen Komutanı Kurmay Albay (Daday’lı) Halit Akmansu tarafından teslim alındığı yerdir.

Burada çevreni gururla seyret… Türklüğün istiklâl aşkına ve Türk Ordularının kahramanlığına inan ve güvenini tazele.

 

Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Riyasetine Garp Cephesi Kumandanı Namına Erkân-ı Harbiye Reisi Asım tarafından imzalanan 23 Teşrinisani 38 (3 Eylül 1922) tarihli Harb Raporunda General Trikupis’in Beşinci Fırka tarafından esir alındığı şöyle raporlanmış (Askerî Tarih Belgeleri Dergisi (Harp Tarihi Vesikaları Dergisi). Aralık 1967 (Sayı:62) Türk İstiklal Harbi’nde Batı Cephesi. Vesika No: 1413):

“Fırka süvari keşif kolunun Karacahisar’a muvasalatı akabinde bir Yunan zabiti pal- menter olarak müracaat etmiş ve fırka kumandanı nezdine celbolunmuş ve başlarında iki ceneralle dört bin neferin teslim olacağını söylemiştir.

Beşinci Fırka liva kumandanı üserâyı tesellüme memur edilmiş ve 2/3-9-38 [2/3 Eylül 1922] gecesi Birinci Yunan Kolordu Kumandanı Ceneral Trikopis, İkinci Kolordu Kumandanı Ceneral Diyenis, Erkân-ı Harbiye Reisi Miralay Yovanis, On üçüncü Fırka Kumandanı Miralay Vandanis, Miralay Kalitas teslim alınmıştır.

Yirmi üçüncü Piyade Fırkamız da araziyi taramak üzere Uşak şimaline tahrik edilmiş ve bir Kolordu Erkân-ı Harbiye Reisiyle 96 zabit de Yirmi Üçüncü Fırka tarafından teslim alınmıştır. Her iki fırkaya teslim olan üserâ miktarı 120 zabit ile 3000 neferdir.”

 

Kurtuluş Savaşı cephelerinde kapsamlı araştırmalar yapan Selim Erdoğan, Trikupis’i Afyonlu Ahmet Çavuş’un tek başına esir aldığı iddiasının gerçeği yansıtmadığını şöyle aktarmıştı:

“Bu bilginin gerçekle uzaktan yakından ilgisi yoktur. En başta zaten Ahmet Çavuşun “Trikupis’i alıp Uşak’a götürdüm” ifadesinde bu iddia çöker. Tüm üst rütbeliler süvari takımı tarafından Göğem’deki 5nci Kafkas Tümeni karargahına götürulmüş, geceyi orada geçirmişlerdir. Ertesi sabah ta bizzat Sakallı Nurettin ve Kemâlettin Sami paşalar tarafından Baskomutan’ın huzuruna çıkarılırlar. Ayrıca “bana verdi” dediği üniforma Trikupis’e değil, muhtemelen bir itfaiye erine ait. Trikupis’in üniforması esareti boyunca üzerinde. Ahmet Çavuş’unki yanlış değil, yalan beyandır. Evet, Trikupis’in “ben bir generalin ve ancak bir generale teslim olurum” ifadesi vardır ama general rolü yaparak onu oyuna getiren ve teslim alan 5nci Kafkas Tümeni’nden bir yüzbaşıdır, Ahmet Çavuş değil. Lütfen, biraz hassasiyet! TÜRK TARİH ARŞİVİ olmak iddiasıyla yola çıkan bir site bu tarz sulandırılmış alternatif tarih yalanlarından uzak durmalı.

 


Selim Erdoğan, “İstiklal: Vatanda Bir Tek Düşman Kalmasın” adlı kitabında Trikupis’in teslim alınışına ve Yunan Generali esir aldığını ileri süren kişilere şöyle değinmişti (2022. Kronik Kitap. İstanbul. Sf: 67-68):

“General Trikupis’u kimin esir aldığıyla ilgili pek çok iddia vardır. Öyle ki 2. Süvari Tümeni’nden bir subay bile konuşla hiç ilgisi olmadığı halde Trikupis’i birliğinin esir aldığını iddia edebilmiştir. Ancak resmî harp ceridelerine ve kıta raporlarına yansıyan iki anlatımdan ilki bizim de bu çalışmada esas aldığımız ve sahadaki coğrafî bulgularımızla da örtüşen, ilk teslim görüşmesini yapan Yüzbaşı Kemal (Çakın) tarafından yazılan ve Sinan Onuş’un (2015) aktardığı 104 no’lu harp raporundaki anlatımdır. Olayın geçtiği ortamın fizikî anlatımındaki detaylar ve bu detayların sahada gerçekleştirdiğimiz harp coğrafyası çalışmalarıyla eksiksiz örtüşmesi, verilen sayılar Kemal Çakın anlatımının daha doğru olduğu kanısını uyandırmıştır. Ayrıca, ikinci anlatım olan, 69. Alay 1. Tabur Komutanı Yüzbaşı Nihat (Ok) raporunda 12.000 esirden bahsetmektedir. Oysa Trikupis’in de hatıratında zikrettiği 12.000 sayısı teslim olan asker değil, Kızıltaş Vadisi’ne 30 Ağustos gecesi girebilen Trikupis Grubu’ndaki toplam mevcuda aittir. Buna 1 Eylül’de 16. Tümen istihkam bölüğünün esir aldığı Dimaras ve ağır zayiat verse de kuşatmadan çıkarak batıya kaçmayı başaran Rokas grupları da dahildir. Bu değerlendirme Nihat Ok’un beyanının yalan olduğu anlamına gelmemelidir. Aynı gün 16. Tümen de Hamidiye Köprüsü civarından gelen binlerce esir toplamış ve sonunda bu tutsakları geriye götürmesi için bir tabur (yaklaşık 1000 muhafız) tahsis etmek zorunda kalmıştır. Benzer şekilde 23. Tümen Uşak’a girdiğinde Frangou Grubu’ndan, sayılamayacak kadar çok, döküntü toplamıştır. General Trikupis’in de teslim kararı aldıktan sonra Türk Ordusu’ndan üst düzey komutan bulmaları için beyaz bayraklı birden çok sayıda elçi subay göndermiş olması  ve bunlardan birinin Yzb. Nihat’a, diğerinin 5. Kafkas Tümeni Süvari Bölük Komutanı Yzb. ‘Sivaslı’ Ahmet’e ulaşmış olma ihtimali de göz ardı edilmemelidir. Trikupis’in esir işlemlerini yapan 5. Kafkas Tümeni’nden iki farklı subayın günlüklerindeki anlatımları da çelişmektedir. ‘Musullu’ Abdülhadi Bey tümenin hücum haburunda görevlidir ve Trikupis’le beraber II. Kolordu Komutanı, birkaç tümen komutanı, 200 subay ve 4.000 er esir alındığını ifade etmektedir (Esat Arslan, Musullu Abdülhadi’nin İzinde: Bozgundan Zafere, Phoenix Yayınları, İstanbul 2005). Buna karşın ilk teslim sırasında emniyeti sağlayan ve tasnif aşamasına doğrudan ilk katılan birlik olan 9. Alay’da görevli Asteğmen İbrahim (Sorguç) olayları akşama doğru düşmanın kuşatılmış 12.000 askerinin bir taburumuza teslim haberini aldık’ şeklinde, sanki konunun çok dışındaymışçasına muğlak ifadelerle aktarmaktadır (İbrahim Sorguç, Yd. P. Tğm. İbrahim Sorguç’un Anıları: Kaybolan Filistin, Yay. Haz: Erdoğan Sorguç, İzmir 1995). 23. Tümen Kurmay Başkanı Fahri Belen ise Uşak’taki tümen ordugahına getirilen yüksek rütbeli esirlerin Yzb. Nihat’ı görünce ayağa kalkarak selam vermelerinden Yüzbaşı’nın kendisini ‘tümen komutanı’ olarak tanıtıp teslim muamelerini yapmış olduğuna kanıt olarak göstermekte ve Yzb. Nihat’ın raporunu desteklemektedir. Ancak bu anlatımda da esir sayısı için ‘12.000’ telaffuz edilmektedir ki teslim sonrasındaki tasnif aşamasında yapılan sayıma göre esir alınan toplam asker sayısı (erat ve subay toplamı) 5.476’dır. 9. ve 10. alaylar tarafından kuşatılmış oldukları için eksik kalan yaklaşık 7000 askerin teslim aşamasında firar etmesi de mümkün değildir. Eldeki anlatımların değerlendirilmesi ve kendi saha bulgularımız ışığında, bu çalışmada Yzb. Kemal (Çakın) tarafından yazılan, Trikupis’i 5. Kafkas Tümeni birliklerinin teslim aldığına dayanan anlatım geçerli kabul edilmiştir.”

 

 

 

Yorumunuzu yazınız...