Sultan Abdülmecid Gibi Osmanlı Padişahlarının Başlıklarına Kabe’yi Temizlemede Kullanılan Süpürge Ucundaki Tüyleri Taktıkları İddiası
31. Osmanlı padişahı ve 110. İslam halifesi Sultan Abdülmecid’in (1823-1861) fotoğrafı kullanılarak Osmanlı padişahlarının başlıklarındaki tüylerin daha önce Kâbe’nin ya da Mescid-i Nebevî’nin temizlenmesinde kullanıldığı haber sitelerinde ve sosyal medyada ileri sürülmekte.
Osmanlı Padişahlarının büyük saygı duyduğu Harem-i Şerif’in hizmetkârı olduğunu aktarmak üzere sarıklarına ya da feslerine Kâbe’yi süpüren süpürgelerden alınan tavus kuşu tüylerini taktığı hususu şu şekilde aktarılmaktadır:
“Yavuz Sultan Selim’den îtibâren Harem-i Şerif’in hizmetini halîfelik unvânıyla üstlenen Osmanlı sultanları Mescid-i Haram’a ve Kâbe’ye ne tür hizmetlerde bulunmuşlar, şimdi de teferruâta girmeden bunlardan bahsedeyim. 1518’de Yavuz Sultan Selim’in Mısır’ı fethetmesiyle zamânın Mekke Emîri Şerif Berekât, Yavuz Sultan Selim Hân’a Kâbe-i Şerîf’in anahtarlarını teslîm etmiş ve böylece Yavuz, Sultanı “Hâkimü’l-Haremeyn” unvânıyla anmıştı. Yavuz Selim Hân tevâzu göstererek bu unvânı “Hâdimü’l-Haremeyn” olarak değiştirdi. Bundan sonra da Osmanlı Sultanları, tüm yeryüzü Müslümanlarının lîderi olarak son halîfe Abdülmecid Efendi’ye kadar bu unvânı taşımışlardı. Haremeyn hizmetçiliği unvânını öylesine benimsemişlerdi ki, başlarındaki kavukların tam ortasına, mücevherlerin arasına yerleştirdikleri süpürgeyi andıran tavus kuşu tüyleri, Kâbe’yi süpüren süpürgelerdi. Hizmetçiliğin sembolü olarak bu süpürgeleri mücevherlerin arasına yerleştirerek kavuklarına sorguç diye takıyorlardı.“
Şüphe ile karşılanan ve tarih uydurmakla itham edilen örnek paylaşımlar şöyle sunulabilir:
“Öyle birine Ata de ki; Kabeyi temizlemede kullanılan süpürge ucundaki tüyleri başına taksın.”
“Osmanlı padişahları’nın kafalarındaki ”Sorguç” adı verilen tüyler Mescidi Nebevinin temizliğinde kullanılan süpürgelerden yapılırmış. Peygamber mescidinin tozunu başlarının üzerinde taşıyan bir ecdat.. “
“2-Osmanlı Padişahları, Mescidi Haram ve Mescidi Nebevi’nin tozunu alan bu süpürgelerin tüylerinden İstanbul’a getirtirlerdi. Başlarındaki sarıklara taktıkları sorguçlara bu tüyler iliştirilir, başlarında taşır “Biz Senin Mescidlerinin Süpürgecileriyiz” diyerek gezerlerdi.”
Padişahların başlıklarına takılan kuş tüylerinden oluşan minyatür bir süpürge şeklindeki süs püskülün adı “sorguç”tur.
Türk Dil Kurumu Güncel Türkçe Sözlüğünde “sorguç”, “Bazı kuşların tepelerinde bulunan uzunca tüy, tuğ, tepelik” şeklinde tanımlanmıştır.
İslam Ansiklopedisi’ndeki “sorguç” başlığında şu detay sunulmuş:
“Padişah başlıklarında kullanılan sorguçlar elmas, zümrüt, yakut, inci gibi kıymetli taşlarla bezenmiş olurdu. Sarığa sokulmak üzere alttan bir iğne kısmı, yanlardan tutturmak için her iki yanda ince ucu kancalı zincirler vardı. Sorguçlarda en değerlisi turna teli, sonra balıkçıl tüyü olmak üzere şahin ve deve kuşu tüyleri de kullanılmıştı. Bu tüylerden birkaç tanesi bir arada yerleştirilir ve uç kısımları yelpaze gibi açılırdı. Padişah sorguçlarında daha kısa tutularak mücevherli top, gül ya da çeşitli biçimler üzerine yerleştirilirken solak, çorbacı gibi askerlerin başlıklarında bu tüyler çok uzun tutulur ve bu yelpazemsi şekildeki sorguçlara süpürge sorguç adı verilirdi. A. Galland, XVII. yüzyıl sonunda şâtırların kullandıkları siyah sorguçların başlıklarına birer mücevherle tutturulduklarını yazmaktadır (İstanbul’a Ait Günlük Hâtıralar, I, 229). Bunların mücevherli olanları penç, gül ve top sorguç gibi adlarla tanımlanırdı. Ayrıca yine telli, telsiz, Anadolu harcı, Rumeli harcı, üçü bir yerde turna teli gibi isimlerle de tarif edilmişlerdir. Kıymetli kuş tüylerinden yapılan sorguçlar başlıktaki sarığın büklümleri arasına sokulur, bazıları püskül gibi aşağı sarkar veya dik olarak yerleştirilip yukarıya doğru verilirdi. Padişah başlarındaki tüy sorgucun uç kısmına minik ve hafif taşlar yerleştirildiği de olurdu. Meselâ II. Selim’i ok atarken gösteren tasvirde başlığındaki mücevherli tüy sorguçların nasıl yerleştirildiğini tesbit etmek mümkündür. Yine II. Selim’in başka bir minyatürü, hem tüy sorgucun hem mücevherli sorgucun bir arada kullanıldığını gösteren en iyi örneklerden biridir. Tüylü sorguç bir saçak gibi başlık kıvrımları arasından sol tarafına dökülürken mücevher gövdeli bir diğeri dik olarak yerleşmiştir. Padişahlar genellikle en fazla üç sorgucu bir arada kullanmıştır. Çok sorguçlu sarıklarda biri tüy, biri mücevher, biri mücevher dip ve saplı dik tüy sorguçtur (telli yün). XVI. yüzyıldaki bu sorguç kullanma biçimleri için bir diğer örnek III. Murad’ın portre tasvirindedir. XIX. yüzyıldaki kıyafet değişikliklerinden sonra da hükümdarlar fes başlık üzerine alnın üst kısmına gelecek şekilde mücevher sorguçlar kullanmayı sürdürmüşlerdir. Ayrıca padişah cenazelerinde tabut üzerine konulan başlığın üstüne de sorguç yerleştirildiği bilinmektedir. Kanûnî Sultan Süleyman’ın cenazesini gösteren minyatürde kavuk üzerine yerleştirilmiş üç sorguç dikkati çeker. III. Murad’ın cenaze tasvirinde ise bir tek siyah püskül biçimli sorguç vardır. III. Osman’ın cenazesinde tabutun üzerine yûsufî tabir edilen küçük selîmî ve bir siyah sorguç yerleştirilmiştir.”
Başlıklarda elmas, zümrüt, yakut, inci gibi kıymetli taşlarla bezenmiş sorguç kullanımı Osmanlı padişahları arasında yaygındı.
Mücevherli ve tüylü sorgucun, II. Selim’in minyatürlerinde, Abdülmecid’in, I. Abdülhamid’in, III. Murad’ın portre tasvirlerinde yer aldığı görülebiliyor.
Padişah cenazelerinde tabut üzerine konulan başlığın üstüne de sorguç yerleştirildiği bilinmektedir.
Osmanlı döneminde devlet erkanının sorguçlu başlık kullandığı, hatta (özellikle merasimlerde görev alan) atlar için de sorguçlu başlık kullanıldığı vakidir.
Osmanlı İmparatorluğu armasındaki öğeler arasında (merkezdeki kalkanın hemen üzerinde) sorguç öğesi yer almaktadır.
Osmanlı hanedanının Kâbe’nin yer aldığı Mescid-i Haram’a özel önem verdiği, Surre-i Hümâyun alayı vasıtasıyla Haremeyn’e hediyeler ve sadaka gönderdikleri, “Hâdimü’l-Haremeyni’ş-şerîfeyn” (Mekke ve Medine nin hizmetkârı) unvanını kullandıkları biliniyor (Detay için bkz: Nermin Taylan (2017). Kabe-i Muazzama Tarihi ve Osmanlı Padişahları’nın Hizmetleri. Doğu Kütüphanesi).
Padişahların kavuklarına, sarıklarına ya da feslerine taktıkları sorguçların “Kâbe’nin hizmetçisi” (“Hakimü’l-Haremeyn değil Hâdimü’l-Haremeyn) vasfını kendilerine düstur edinmelerini yansıttığı belirtilmektedir.
Mekke ve Medine’de gerçekleştirilen “Ferâşet-i Şerife” hizmetinde temizlikte süpürge olarak kullanılan deve kuşu gibi tüylerin uğur olsun diye (“teberrüken”) padişahlar sorguçlarında kullanıldığı şu şekilde öne sürülmektedir:
“Osmanlı devrinde Haremeyn-i Şerifeyn’in temizliğinde kullanılan eşyalar, mukaddes sayılır, şerefli mekânlarda hizmet ettikleri için onlara özel değer verilirdi. Zamanla eskiyen ve kullanılamaz hâle gelen bu objeler asla zayi edilmez, başta padişah olmak üzere hatırı sayılır kişilere arz edilmek üzere payitahta yollanırdı. Bir ömür mukaddes beldelerin tozuna toprağına hasret çekenler, bir nebze de olsa dindirirlerdi özlemlerini. Bu mukaddes eşyalar içerisinde en önemlisi, hiç şüphesiz ferrâşlar tarafından Harem-i Saadet’in temizliğinde kullanılan ve hurma yapraklarından yapılmış süpürgelerdi. Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) “Medine’nin tozu, cüzzam hastalığına şifadır.” sözleri, tozları süpüren bu nesneleri daha da özel hâle getirmişti. Hususiyle İstanbul’a, padişahlara gelen bir hediye vardı ki Osmanlı sultanları, yeryüzündeki en nadide mücevherlerden daha değerli bilirlerdi bunu. Peygamberimiz’in türbesinin tozları, başta devekuşu tüyü olmak üzere kıymetli kuşların tüyleriyle alınır ve bu tüyler, her yıl Surre Alayı ile padişaha teberrüken gönderilirdi. Hicaz hizmetkârlığının şerefine, süpürgeciliğin sembolü olarak padişahlar, bu tüyleri sarıklarındaki sorguçlara iliştirir, başlarının üstünde iftiharla gezdirirlerdi. Bugün, Topkapı Sarayı Müzesihazine bölümünde sergilenen padişah sorguçlarına baktığımızda, zümrüt ve elmasların arasından çıkan tüylerin büyük çoğunluğunun uç kısımlarının aşınmış olduğunu görürüz. Ayrıca müze koleksiyonunda Haremeyn’den gelen teberrükât eşyaları arasında süpürgeler, toz bezleri, kürekler, süngerler, yelpazeler, kova ve maşrapalar da yer almaktadır. Bütün bunlar, ecdadımızın mukaddes beldelerin tozuna toprağına bile ne denli kıymet verdiğinin apaçık bir göstergesidir.”
Osmanlı padişahlarının başlıklarına sorguç yerleştirme geleneğinin Yavuz Sultan Selim’in Kâbe’nin içini süpürmeğe mahsus olan süpürgelerden birisi getirildiğinde, süpürgeyi bir taç gibi kaldırarak başına koyduğu rivayetine dayandığı ileri sürülmüştü (Osman Nuri Topbaş (2013). Âbide Şahsiyetler ve Müesseseleriyle Osmanlı. Erkam Yayınları).
Sorguç kullanımı sadece Osmanlılara özgü bir uygulama değildi. Safevî, Bâbürlü, Timurlu, Osmanlı gibi başlık kullanan pek çok Türk ve Müslüman topluluklarda hükümdar, şehzadeler ve devlet erkanı başlık üzerine sorguç takmaktaydı. Başlığa tüy takma geleneğinin İlk Çağ’da Orta Asya’daki kullanımına dayandığını aktaran kaynaklar da mevcut.
Osmanlı’da sorguçlu başlık kullanımının kökeninin Yıldırım Bâyezid dönemine dayandığı, Hacı Bektaş-ı Veli’nin türbesini temizlemek için kullanılan devekuşundan süpürgeden parçaların teberrüken sorguçlarda kullanıldığı aktarılmaktadır. Yıldırım Bâyezid’in Karaman savaşından dönerken Hacı Bektaş’ı ziyaret ettiği, birkaç yaya başının, devekuşu tüyünden bir süpürgeyle türbeyi süpürmekte olduğunu gördüğü, teberrüken bu süpürgeyi başlarına takmayı emrettiği, süpürge sorgucun bu kullanımdan kaldığı belirtilmektedir (İsmail Hakkı Uzunçarşılı (1943). Osmanlı Devleti Teşkilâtından: Kapukulu Ocakları: Acemi Ocağı ve Yeniçeri Ocağı. Türk Tarih Kurumu Basımevi. Sf: 266) (Abdülbâki Gölpınarlı (1958). Manakıb-ı Hacı Bektâş-ı Velî: Vilâyet-nâme. İnkılâp Kitabevi. Sf: 128).
Osmanlı padişahlarının başlıkları üzerinde bulunan kuş tüyü sorguçların Kâbe’de temizlikte kullanıldığı yönünde günümüzden aktarımlar bulunsa da ilgili dönemden eserlerde bu yönde bir atfa rastlanamıyor. Ancak, sorguçlardaki tüylerin Kâbe ile ilgili sembolik bir kullanım olduğu yönünde söylemler görülebiliyor. Osmanlı Padişahlarının başlıklarında yer verdikleri unsurlarda benzer sembolizme başvurduğu biliniyor.
Örneğin 1. Ahmed’in Hz. Muhammed’in ayak izinin kalıbını çıkararak mavi mine üzerine altın ile aşağıdaki şiirini yazdırdığı ve başlığına yerleştirdiği belirtilmektedir (Dündar Alikılıç (2004). İmparatorluk Seremonisi: Osmanlı’da Devlet Protokolü ve Törenler. Tarih Düşünce Kitapları. Sf: 155) (Zehra Aygül (2007). Osmanlı Tarihi-6. Uğurböceği Yayınları. İstanbul):
N’ola tâcum gibi başumda götürsem dâim,
Kadem-i pâkini ol Hazret-i Şâh-ı Rusül’ün…
Gül-i gülzâr-ı nübüvvet o kadem sâhibidür,
Ahmedâ durma yüzün sür kademine O Gül’ün!..
Günümüz Türkçesiyle mezkûr dizeler şöyle aktarılabilir:
“Ne olurdu o peygamberlerin Padişahı’nın ayak izini
Daima tacım gibi başımda taşısaydım?
O izin sahibi peygamberlik gül bahçesinin Gül’üdür,
Ey Ahmet, durma, o Gül’ün ayağına yüzünü sür”