19 Mayıs 1919 Günü Samsun’da Atatürk’ü Tutuklamak İçin Bandırma Vapuru’na Çıkan İngiliz Binbaşı Salter’in Bir Anda Beklenmedik Şekilde “Emrinizdeyim Paşam” Dediği ve Tutuklandığı İddiası Doğru Değil
Mustafa Kemal Atatürk’ün 19 Mayıs 1919 günü ulaştığı Samsun’da İngiliz Binbaşı Salter’in kendisini ve beraberindekileri tutuklamak için gemiye çıktığı; ancak, İngiliz subayının Atatürk’ün mavi gözlerinin etkisine kapılıp kendisini tutuklamak yerine “emrinizdeyim Paşam” dediği, Atatürk’ün Binbaşı Salter’i tutuklayıp 1924 yılına kadar Ankara’da gözetim altında bulundurduğu UYDURMASI uzun yıllardır gazetelerde, internet sitelerinde ve sosyal medya platformlarında paylaşılageliyor.
Bu uydurma anlatının yaygınlaşmasına Rahmi Turan‘ın köşe yazılarında yer verilmesi yol açmıştı.
Samsun’a Mustafa Kemal Atatürk’ü tutuklamaya giderken teslim olan İngiliz subayın kurgu hikâyesi Emekli Hava Albayı Kemal İntepe’ye atıfla şöyle aktarılıyor:
Emekli Hava Albayı Kemal İntepe, hatıralarında anlatıyor:
“1941 yılında İngiltere’ye uçuş eğitimi için gitmiştik. Londra’ya vardığımızda, yaşlı bir İngiliz hava binbaşısı, irtibat subayı olarak görevlendirilmişti
Adı Mr. Salter olan bu subay Türkçe’yi bizlerden daha iyi konuşuyordu.
Mr. Salter’i birkaç defa eşi ile birlikte ikindi çayına davet ettim. O da beni akşam yemeklerine evine çağırıyordu. Emekli Binbaşı Salter bir akşam bana şunları anlattı:
* * *
“1919 yılında Piyade Binbaşı Salter olarak Samsun’daki İngiliz İşgal Tabur Komutanı idim. 18 Mayıs 1919 günü İstanbul’daki İngiliz İşgal Kuvvetleri Komutanlığı’ndan şifreli bir telsiz telgrafı aldım. Bu telgraf, ‘16 Mayıs 1919 günü, Mustafa Kemal adında bir Türk generalinin, Bandırma Vapuru ile İstanbul’dan ayrıldığını, eğer Samsun’a inecek olursa tutuklanarak İstanbul’a gönderilmesini’ istemekte idi.
Gerekli emirleri verdikten sonra Samsun’a indim. Şehir her zamankinden daha kalabalıktı. Bu kalabalık pazar kalabalığından farklı görünüyordu. Siyah çizmeli, külot pantolonlu ve siyah kalpaklı, sert bakışlı kimselerin çokluğu dikkatimi çekti. Sonradan bunların Türk subayları olduğunu öğrendim. Durum çok nazikti. Dört gün önce Yunanlılar İzmir’i işgal etmişler, Türkler buna çok sert bir tepki göstermişlerdi. Rum tercümanım çok korkuyordu. Bütün gece hiç uyuyamadım.”
* * *
“19 Mayıs günü sabah erkenden iskeleye gittim. Sabah namazından çıkan herkes sahile inmişti. Kurtarıcılarını bekliyorlardı. Askerlerimle çevreyi kordon altına aldım.
Denizde, batı tarafında bir duman göründü. Sahildeki kalabalık heyecanlıydı. Bir de baktım ki, her askerimin arkasında siyah çizmeli, kara kalpaklı bir Türk subayı duruyor. Hepsinin silahlı olduğu muhakkak.
Vapur iyice göründü. Görevimi iskele üzerinde yapamayacağımı düşünerek motoruma atlayıp vapura doğru hareket ettim. Mustafa Kemal Paşa’yı orada tutuklayacaktım.
Vapura ilk varan benim motorum oldu. Beraberimde getirdiğim iki erimi motorda bırakarak, tercümanımla birlikte vapurun iskelesine tırmandım. Güvertede beni selamlayan iki tayfaya: ‘Vapurdaki generali görmek istiyorum’ dedim.
Bir tanesi önümüze düşerek bizi salonun kapısına kadar götürdü. Kapıdaki görevli, durumu içeriye bildirdi ve geriye dönüp bizi salona aldı… Herkes ayakta idi…”
* * *
“Ortada, mavi gözlü, sert bakışlı kişi ile göz göze gelince ne söyleyeceğimi şaşırdım. Sert bir asker selamı verirken ağzımdan şu sözler döküldü: ‘Taburum emrinizdedir!’
Bunu nasıl söylemiştim? Daha önce hiç böyle bir şeyi aklımdan bile geçirmemiştim. Rum tercümanım şaşırdı, bir an durakladı. Ben kendisine dönüp bakınca hemen toparlandı ve Türkçe olarak generale iletti.
Mustafa Kemal Paşa’nın yüzünde hafif bir tebessüm belirdi, teşekkür etti ve beni de yanına alarak dışarıya çıktı.
Sanıyorum, bakışlarından etkilenip bir anda teslim olma kararı vermiştim.
Gözlerinin, inanılmaz bir etkileyici gücü vardı.
Öteki sandallar da vapura ulaşmışlar, çevreyi doldurmuşlardı.
Mustafa Kemal Paşa, gemiye çıkan birkaç kişiyle tokalaştıktan sonra, vapurdan benim motorumla ayrıldık.
İskeleye vardığımızda muavinime, taburu safta toplayıp silah çattırmasını ve hepsinin Türk makamlarına teslim olmasını emrettim. Biraz durakladı, sonra asker selamı verip ayrıldı ve emrimi aynen yerine getirdi. Taburu o siyah çizmeli, kara kalpaklı kişiler teslim almıştı…
Bu yüzden, İngiltere’ye dönünce askeri mahkemede yargılandım. ‘Bir İngiliz subayı, nasıl olur da bir Türk generalin emrine girer? Bu vatan hainliğidir!’ diyorlardı.”
Emekli Hava Albayı Kemal İntepe’nin aktardığı bu kurgu iddia, Silahlı Kuvvetler Dergisi’nin 1984 yılı Mayıs ayında çıkan 291 nolu sayısında “Mr. Salter Adlı Bir İngiliz Subayın Anlattıkları” başlığıyla yayımlanmış.
Kaynak metin şöyle:
“1941 yılında İngiltere’ye uçuş eğitimi için gönderilmiştik. Londra’ya vardığımızda, grubumuzun İngiliz makamları ile irtibatını sağlamak üzere yaşlı bir İngiliz hava binbaşısını irtibat subayı olarak atamışlardı. Adı Mr. Salter olan bu subay Türkçeyi bizlerden daha iyi konuşuyordu. Mr. Salter’i birkaç defa eşi ile birlikte ikindi çayına davet ettim. O da beni akşam yemeklerine evine çağırıyordu. Bir akşam bana şunları anlattı:
1919 yılında Piyade Binbaşı Salter olarak Samsun’daki İngiliz işgal Tabur komutanı idim. 18 Mayıs1919 günü İstanbul’daki İngiliz işgal kuvvetleri komutanlığından şifreli bir telsiz telgrafı aldım. Bu telgraf; “16 Mayıs 1919 günü , Mustafa Kemal adında bir Türk generalinin, Bandırma Vapuru ile İstanbul’dan görevli olarak ayrıldığını ve fakat vapurdan gönderdiği telgrafta istifa ettiğini, eğer Samsun’a inecek olursa tutuklanarak İstanbul’a gönderilmesini” istemekte idi. Kumandanlığımın bu emrini en iyi şekilde yerine getirebilmem için ilk iş olarak tabur subaylarımı toplayarak kendilerine telsiz emrini okudum ve gerekli emirleri verdim. Şehirdeki durumu görmek için Samsun’a indim. Şehir her zamankinden daha kalabalıktı.
Bu kalabalık pazar kalabalığından farklı bir görünümde idi. Siyah çizmeli, kilot pantolonlu ve siyah kalpaklı, sert bakışlı kimselerin çokluğu dikkat nazarımı çekti. Sonradan, bunların Türk subayları olduğunu öğrendim. Durum çok nazikti. Dört gün önce Yunanlılar İzmir’i işgal etmişler Türkler buna çok sert bir tepki göstermişlerdi. Rum tercümanım çok korkuyor. Bütün gece hiç uyumadan yatağımda döndüm durdum.
19 Mayıs günü sabah erkenden iskeleye gittim. Sabah namazından çıkan herkes sahile inmişti. Kurtarıcılarını bekliyorlardı. Bir olay çıkmaması için taburumla bütün iskele ve civarını kordon altına aldım.
Denizde, batı tarafında bir duman göründü. Sahildeki kalabalığın heyecanı son haddini buldu. Bir de gördüm ki her askerimin arkasında siyah çizmeli kara kalpaklı bir Türk subayı duruyor. Hepsinin silahlı olduğu muhakkak.
Vapur iyice göründü. Bazı il ve belediye görevlileri sandallarla vapurun demirleyeceği yere doğru gitmeye başladılar.
Görevimi, iskele üzerinde yapamayacağımı düşünerek ben de motoruma atlayıp vapura doğru hareket ettim. Vapura ilk varan benim motorum oldu. Beraberimde getirdiğim iki erimi motorda bırakarak tercümanımla birlikte vapurun iskelesine tırmandım. İskelede beni selamlayan iki tayfaya ; “Vapurdaki generali görmek istediğimi” söyledim. Bir tanesi önümüze düşerek bizi salonun kapısına kadar götürdü. Kapıdaki görevli, durumu içeriye bildirdi ve geriye dönüp bizi içeriye aldı. Herkes ayakta idi. Ortadaki mavi gözlü, sert bakışlı kişi ile göz göze gelince ne söyleyeceğimi şaşırdım. Sert bir asker selamı verirken ağzımdan şu sözler döküldü: “Taburum emrinizdedir.”
Bunu nasıl söylemiştim? Daha önce hiç böyle bir şeyi aklımdan dahi geçirmemiştim. Tercümanım bir an durakladı. Kendisine dönüp bakınca hemen toparlandı ve Türkçe olarak generale iletti. Mustafa Kemal Paşa’nın yüzünde hafif bir tebessüm belirdi. Teşekkür etti ve beni de yanına alarak dışarıya çıktık. Öteki sandallar da vapurun etrafına varmışlardı. Gemiye çıkmış olan birkaç kişiyle tokalaştıktan sonra vapurdan benim motorumla ayrıldık. İskeleye vardığımızda muavinim koşarak yanıma geldi. Kendisine; Taburu safta toplamasını, silah çattırmasını ve Türk makamlarına teslim olmalarını söyledim. Biraz durakladıktan sonra emir tekrarı yaparak selam verip ayrıldı ve emrimi aynen yerine getirdi. Taburu o siyah çizmeli, kara kalpaklı kişiler teslim almıştı. Yanılmamıştım. Onlar hakkında edinmiş olduğum bilgiler doğru çıkmıştı. Mustafa Kemal Paşa; benim yanıma, o siyah çizmeli kara kalpaklı kişilerden birini vererek kendi makam otomobilimle –tabi kendi şöförümle birlikte- misafir edileceğimi söyledikleri Ankara’ya gönderdiler. Taburumun erleri de ; Çorum, Çankırı ve Kastamonu’da kurulan esir kamplarına yerleştirilmişler.
Kurtuluş savaşımızın sonuna kadar Ankara’da, Ogüstüs Mabedi’nin yanındaki Hacıbayram Camii’nin önündeki cadde üzerinde bulunan iki katlı ahşap bir evde kaldım. Hizmetimi göreceğini söyledikleri, fakat aslında gardiyanım olan ve sıksa suyumu çıkaracak kuvvetteki bir kadınla dört seneye yakın bir süre bu evde oturdum.
Savaşın sonunda imzalanan anlaşma gereğince ben ve taburum, Malta’daki Türk esirlerle değiştirildik. İngiltere’ye döner dönmez tutuklandım ve divanı harbe verildim. Ben askeri hapishanede tutuklu iken ziyaretime gelen ailem ve ebeveynim, savunmamı yapabilmem için bana birçok gazete ve kitap getirmişlerdi. Onlardan yararlanarak, kısa, fakat öz bir savunma hazırladım. Bana isnad edilen suç taburumu hiç direnmeden teslim edişim idi. Yüksek Askeri Mahkeme’nin önüne çıktığımda savunmamı büyük bir soğukkanlılıkla okudum ve şu cümlelerle bitirdim :
“ Sayın hakimler Başbakanımız Lıoyd George’e Avam Kamarası’nda şöyle bir soru sorulmuştur : Yunanlıları silahlandırarak 15 Mayıs 1919’da İzmir’e çıkardık ve o tarihten bu yana milyarları bulan (sterling) masraflar yaptık. Sonuç ne oldu? Yunanlılar İzmir’de denize döküldüler ve Anadolu’daki bütün Rumlar atıldılar veya muhacerete zorlandılar. Bizim kazancımız nedir?”
Bu soruya karşılık Başbakan Lloyd George şunu söylemiştir: ‘Yüzyıllar bir veya iki dahi yetiştirir. XX. Yüzyılın dahisinin Türkiye’den çıkacağını ben nereden bilebilirdim?’
Görüyorsunuz sayın hakimler, karşınızdaki bu subay, Başbakanımızın bahsettiği, XX. Yüzyılın dahisi ile hiç beklemediği bir anda karşı karşıya ve göz göze gelmişti. Ne yapabilirdi? Eğer ben başka türlü hareket edecek olsa idim, bugün benimle beraber bütün taburumun mezarlarını ziyarete gidecektiniz. Fakat şimdi, eceli ile ölmüş olan üç erimizin dışında hepimiz sağ salim yurdumuza dönmüş, ailelerimize kavuşmuş durumdayız. Karar yüksek adaletinizindir.”
Beraat ettim ve terhise tabi oldum. Sivil hayatta bir tütün şirketinde iş buldum. Şirketim “Abdullah Cigarette” adındaki Türk tütünü ve Virginia karşımı sigarayı çıkartıyordu. Ben Türkçeyi çok iyi konuştuğum için beni bir kursa tabi tutarak tütün eksperi yaptılar ve Türkiye’ye gönderdiler. İlk iş olarak Mustafa Kemal Paşa’yı ziyaret ettim. Beni kabul buyurdular ve ilgililere, Türkiye’deki ikametim hususunda yardımcı olmalarını ve kolaylık göstermelerini emir buyurdular. Ailemle birlikte ikinci Dünya Savaşı’na kadar, tütün üreten köylerde, Türk köylüsü ile birlikte yaşadım. Ben ve ailem Türk köylüsünü o kadar çok sevdik ve o kadar çok benimsedik ki eğer hükümetimiz tarafından resmen İngiltere’ye çağrılmasaydık Türkiye’de kalmayı tercih ederdik.
İngiltere’ye döndüğümüzde beni hava bakanlığından çağırdılar ve yeni görevimi bildirdiler. Çok sevindim ve müjdeyi aileme büyük bir zevkle bildirdim. Beni terhis olduğum rütbe ile Kraliyet Hava Kuvvetleri ( RAF )’ne almışlardı. Görevim istihbarat Başkanlığında idi. Türkiye ile İngiltere arasında 1939’da yapılan bir anlaşmaya göre İngiltere’ye uçuş eğitimine gönderilecek olan subayların RAF ile irtibatını sağlayacaktım yani yine Türklerle birlikte olacaktım….
Mr. Salter ile iki yıldan fazla bir süre birlikte bulunduk. Bu süre içerisinde bizleri daima savundu ve kendisini daima bizden saydı. “
Herhangi bir tarihî vesika ya da şahitlikle desteklenemeyen Atatürk ile göz göze gelince sözüm ona görevini unutup “emrinizdeyim” diyen İngiliz subayı anlatısı hayal gücü zengin bir kişinin uydurmasıdır.
19 Mayıs 1919 günü Mustafa Kemal Atatürk’ü tutuklamak isteyen bir İngiliz İşgal Taburunun teslim olması söz konusu olmamıştır.
Kemal İntepe’nin uçuş eğitimi için gittiği İngiltere’de tanıştığı Atatürk’ü Samsun’da tutuklamak isterken teslim olan İngiliz subayın bu anlatıyı kendisine anlattığını doğrulayabilen bir kaynak bulunmuyor.
Ne Atatürk ne de başka bir kaynak, Samsun’da 19 Mayıs 1919 günü teslim olan bir İngiliz taburundan söz etmiyor.
Kurtuluş Savaşı’nın başlangıç günü kabul edilen tarihte Samsun’da bir İngiliz işgal subayının bölgeyi denetim için gönderilen Osmanlı generaline teslim olmasının izine ne Türk ne İngiliz belgelerinde brastlanamıyor.
19 Mayıs 1919 günü Samsun’da karaya ayak basan asker ve sivillerin anılarında bu yönde bir “hikâye” yer almıyor.
Mustafa Kemal Atatürk, Anadolu’ya geçmeden önce vize evrakları İngiliz İrtibat Bürosu görevlisi Yüzbaşı John Godolphine Bennett tarafından imzalanmıştı. İstanbul’u işgal eden İngiliz kuvvetlerin onayıyla Anadolu’da görevlendirilen Atatürk hakkında tutuklama kararı alındığına dair bir bilgi ya da belge mevcut değil.
19 Mayıs 1919 günü Samsun’daki İngiliz kuvvetinin başındaki kişi Binbaşı Salter değil Yüzbaşı L. H. Hurst’tur (Mustafa Kemal Atatürk’ün Samsun bölgesindeki faaliyetlerini İngiliz Yüksek Komiserliğine rapor eden en yetkili kişi (Samsun bölgesi kontrol ve haberalma subayı) Yüzbaşı L. H. Hurst idi). Mustafa Kemal’in faaliyetlerini yakından izleyerek bunları sürekli İstanbul’daki İngiliz yetkililerine rapor eden Hurst’un aktarımlarında bu şekilde bir hadise geçmiyor.
Atatürk’ün Nutuk‘undaki “Samsun’a Çıktığım Gün Genel Durum Ve Görünüş” başlıklı bölümde bu yönde bir vakadan bahsedilmiyor.
19 Mayıs 1919 günü Samsun sahili açıklarına demir atan Bandırma Vapuru’ndan Atatürk ve beraberindeki heyeti, ilk olarak Havuzlu İsmail’in kullandığı sandalla Kurmay Binbaşı Mahmut Ekrem Bey karşılamıştı. Kurtuluş mücadelesini başlatacak Atatürk’ü karaya ise Karakaş Mustafa lakaplı kayıkçı çıkarmıştı. Atatürk ve arkadaşları, Samsun’da karaya ilk adımlarını Tütün (Reji) İskelesi’nden atmıştı. Yani, Bandırma Vapuru’na sandal ile giderek Atatürk’ü karşılayan kişi Yüzbaşı Salter değildi.
Mustafa Kemal Atatürk 20 Mayıs günü Samsun’dan Harbiye Nezareti’ne çektiği telgrafta, 9 Mart’ta mahalli hükümetin haberi olmaksızın Samsun’a çıkan 200 İngiliz askerine ilaveten 17 Mayıs’ta 100 kadar yine İngiliz askeriyle birlikte askeri malzeme ve hayvanların da nakledildikleri haberini vermişti.
Atatürk’ün Tamim, Telgraf ve Beyannameleri (C.IV. Sf: 24) incelendiğinde Atatürk’ün 22 Mayıs 1919 günü Samsun’dan gönderdiği raporunda “Bugün erkânı harbiyemden birkaç zatı, sureti mahsusada Samsun İngiliz siyasî mümessili Yüzbaşı Hurst, askerî kontrol memuru Yzb. Salter (Zelther) ve siyasî kontrol memuru Yüzbaşı Miles ile temas ve mülâkat ettirdim.” ifadeleriyle Yüzbaşı Salter’den bahsettiği görülebiliyor.
Kurmay Binbaşı Hüsrev Gerede anılarında Yüzbaşı Salter hakkında şu ifadeleri kullanmış (“Hüsrev Gerede’nin Anıları-Kurtuluş Savaşı, Atatürk ve Devrimler”. Hazırlayan: Sami Önal. Literatür Yayıncılık. İstanbul. 2002. Sf: 113):
“Samsun İngiliz temsilcisi levanten, edepsiz, rezil Yüzbaşı Solter, Sinop Hükümet Konağına bayrak çekmiş olan Rumlara – kötülük yapıldığı gerekçesiyle, Mustafa Kemal Paşaya kaba bir dille telgraf çekmiş. Bu utanmaz adam da Sivas’a geliyormuş. Mutasarrıf Deli Hamit, Yüzbaşı Solter’e iyi davranılmasını öneriyor. Ancak Heyet-i Temsiliye kendisini kabul etmemeyi ve ilişki kurmamayı kararlaştırdı. Solter’in niçin kabul edilmediği de kendisine anlatılacak.”
27 Mayıs 1919 günü Merzifon’da bulunan İngiliz Denetim Subayı Salter Havza’ya gelerek Mustafa Kemal Paşayı kaldığı Mesudiye Otelinde (Ersandık köyünde Pontusçularla çarpışan küçük bir müfrezemizden bir subayla üç jandarma erinin şehit edilmesi üzerine ayaklanan halkın köyü kuşatması ve bu arada 56’ncı Alay Komutanı Fehmi Beyin olaya müdahale etmesi sonucu bir Rum papazının ölmesi nedeniyle) ziyaret etmişti. Bu durum karşısında Mustafa Kemal Paşa, Türklere yapılan katliamdan bahsederek “Bunlara karşı bugüne kadar ne yaptınız?” sorusunu yöneltmişti (Cemal Güven (2012). Milli Mücadele’de Mustafa Kemal Paşa’nın Yabancılarla Temas ve Görüşmeleri. Eğitim Kitabevi).
1919 yılı Mayıs ayında Samsun’daki durumu aktaran İngiliz raporlarına yer veren Bilâl N. Şimşir’in hazırladığı “İngiliz Belgelerinde Atatürk, 1918-1938” adlı kitabında (Cilt: I. Türk Tarih Kurumu Basımevi. Rapor: 47. Ankara. 1973) ve Gotthard Jaeschke’nin “Kurtuluş Savaşı ile İlgili İngiliz Belgeleri” (Çeviri: Cemal Köprülü. Türk Tarih Kurumu Basımevi. Ankara. 1971) kitabında da bu uydurma anlatının izi görülemiyor.
1921 yılında imzalanan Türk – İngiliz Esir Değişim Anlaşması ile Malta’daki Türk esirler ile Anadolu’da esir edilen İngiliz subaylar 1921 yılı Ekim ayında serbest bırakılmıştı.
1919 yılında tutuklanan İngiliz subayın 1941 yılında da aynı rütbeye sahip olması kurgunun bir diğer zayıf yönüdür.
Ahmet Akyol “İngiliz Komutan, Samsun’a Çıktığında Mustafa Kemal Paşa’yı Esir Alacakmış (!)“, Osman Aydoğan “Yanlış bilgi felaket kaynağıdır!” başlıklı yazılarında bu uydurma anlatının gerçeği yansıtmadığını aktarmıştı.
1 Yorum
1974’te Edirne’de yedek subay iken tümenin bahçesinde,emekli hava albay olduğunu söyleyen Kemal İntepe adında biri İnönü’nün Kıbrıs’ı Yunanlılara bıraktığını söylemişti.Saygımızdan cevap vermedik.