Medya Maydanozları
Her trolleme kötü maksatla yapılacak değil ya. Malumatfuruşların ifşası için gerçekleştirilenleri de mevcut. Haftalık Aktüel Dergisinin 1993 ve 2005 yıllarında gerçekleştirdiği “etnodertin” trollemesi de bu yönde icra edilen “epik” bir örnek.
Medya maydanozu terimi, sahip olduğu kısıtlı bilgi üzerinden edindiği fikri ile kendini her konuda uzman gören kişileri tanımlamak için kullanılmaktadır. Yetkin olduğu ya da olmadığı her konuda görüş beyan etmeyi kendine vazife edinen, her konuda konuşma ihtiyacı hisseden, “bilmiyorum” demekten imtina eden medya maydanozlarının bir bölümü, Aktüel’in oltalama deneyi ile ifşa edilmişti.
1993 yılında Aktüel Dergisi, var olmayan bir hastalık uydururarak ilgili dönemin kamuoyunca bilinen yazarlarına bu hastalık hakkında fikirlerini sormuştu. “Etnik” ve “dert” sözcüklerinin birleşiminden oluşan hayali “etnodertin” bir cilt hastalığının Karadeniz Bölgesi’nde görüldüğünü, araştırmanın Hacettepe Üniversitesi tarafından yapıldığını belirterek, hastalık hakkında telefonla malumatfuruşların görüşlerini talep etmişti. Ülkemiz basınının önde gelen simaları “bilmiyorum” demek yerine malumatfuruşluk yapmayı tercih edince oltaya düşmüşlerdi. Aktüel, 20 Mayıs 1993 tarihli 98. sayısında yayımlanan “Medya Maydanozları” başlıklı yazıda bu isimleri ifşa etmişti.
2005 yılına gelindiğinde ise Yeni Aktüel adıyla yayın hayatını sürdüren dergi bu defa Medya Maydanozları’nın ikinci oltalamasını gerçekleştirmişti. Yeni Aktüel, 22-28 Kasım 2005 arasında yayınlanan 19. sayısında 12 yıl önce yaptığı gibi yine etnodertin hakkında aynı soruyu dönemin bilindik simalarına yöneltti. Bu defa 1993 yılındaki gibi “duymuştum bu hastalığı” diyen kimse çıkmasa da mevzu hakkında açıklamaya girişen isimler olmuştu. Aktüel, bu kişilerden edindiği görüşleri ‘Medya Maydanozları II’ başlıklı yazısında ifşa etmişti.
Aktüel’in tanınan simalara 1993 ve 2005 yıllarında yönelttiği değişmeyen soru şu şekildeydi:
“Etnodertin adlı bir tür cilt hastalığı var, bu hastalık daha çok ulusal kimlik arayışının yoğun olduğu bölgelerde görülüyor. Nitekim adı da buradan geliyor. Hacettepe Üniversitesi’nin yaptığı bir araştırmaya göre son 3 yılda Karadeniz Bölgesi’nde özellikle kadınlar arasıda bu hastalıkta büyük bir patlama olmuş. Nasıl yorumluyorsunuz bu olguyu?
Aktüel Dergisinin 1993 yılındaki bahsi geçen sayısını temin edemedik. Şanslıyız ki, 2005 yılındaki sayısını bulduk (Aktüel’in “havan batsın” ifadesinden türetilen uydurma “Heaven Beatson” adlı var olmayan bir caz grubu hakkında da benzer şekilde görüş talep ettiği sayıyı ise tespit ya da temin edemedik).
Aktüel Dergisinin Oltasına Takılıp ”Medya Maydanozu” Unvanını Alanlar
Hayali bir hastalık olan etnodertin ile ilgili görüşleri talep edilen “her şeyden biraz anlama” yeteneğini haiz ülkemiz malumatfurularından hastalık hakkında skandal ve çarpıcı ifadeler sadır olmuştu. Kimi “Biliyorum, Güneydoğu’da da var, gizleniyor” derken, kimi de konuyu “Nataşalar”a bağlamıştı. Bir iki kişi hariç kimse böyle bir hastalıktan haberdar olmadığını söyleme cüretinde bulunmamıştı.
Aktüel’in deşifre ettiği medya maydanozları olarak isimlendirilen ve etnodertin tuzağına düşen isimleri aktaralım…
Abdurrahman Dilipak
1993 yılındaki oltaya düşen Yeni Akit Gazetesi yazarı Abdurrahman Dilipak, gerçek olmayan hastalık hakkında uzun uzadıya görüş beyan etmişti:
“Etnodertin sorunu, dünyada ilk kez karşılaşılan bir sorun değil, Afrika’da Amerika’da Asya’da kara kızıl ve sarı ırk bu sorunu büyük ölçüde yaşadı. Sorun psikosomatik öğeler taşıyor. Sorunun bu şekilde alerjik nitelikli tezahürünü hazırlayan başka faktörler söz konusu. Hastalığın Güneydoğu’da değil de Karadeniz’de, kadınlar arasında tezahürü, tamamlayıcı şartlar açısından önem taşıyor. Mesela, Çernobil ya da ozon tabakası, ekolojik faktörler, nataşa sendromu, beslenme bozukluğu, hormonal faktörler, biyokimyasal sebebpler bu süreci ajite etmiş olabilir
Sorunun, psikolojik olduğu kadar fizik çevre faktörleri ile de ilgili olması gerekir. Sorunun Güneydoğu’da ortaya çıkmaması, Güneydoğu insanının karşı şiddetle deşarj olması, dinamizmi, mücadele kararlılığını sürdürmesine bağlanabilir. Güneydoğu insanı canlı bir kan, Karadeniz’de özellikle kadınların psikolojik bir eziklik vve kırılma içinde oldukları düşünülebilir. Sanırım sorun büyük ölçüde resmi ideolojilerin, yanlış sağlık politikaları kadar, ekonomik, sosyal ve kültürel sorunlardan kaynaklanmakta, inanç yoksulluğu ve ahlaki çözülme, stres bu süreci hızlandırmaktadır.”
İLAVE:
Dilipak, Yeni Akit’teki “Sosyal media ahlaksızlığı” başlıklı 8 Ağustos 2021 tarihli yazısında konu hakkında şu yorumda bulunmuştu:
“Gelelim şu ETNODERTİN hadisesine. Yıl: 1993. SSCB dağılmış. Gürcistan’dan Karadeniz’e yoğun girişler var. Basında o günlerde NATAŞA Sendromundan söz ediliyor. Hâlâ konu taverna şarkılarına yansımış, mizah konusu olmuş, her yerde konuşuluyor. Aktüel dergisi, var olmayan bir hastalık uydurarak “Etnik” ve “dert” sözcüklerinin birleşiminden oluşan hayali “etnodertin” diye bir cilt hastalığının Karadeniz Bölgesinde görüldüğünü, araştırmanın Hacettepe Üniversitesi tarafından yapıldığını belirterek birtakım kişilerden görüş alıyormuş. Ben aradıklarında İsviçre’deydim. Bir konferans için gelmiştim ve İsviçre’deki bir tıp kongresine katılan bir grub doktorla beraber yemekteydik. Telefon geldi. Konuyu aktardılar. Etnodertin ismini kendileri uydurmuş. Hacettepe Üni.’den söz ediyorlar. Aslında olay tipik bir dolandırıcılık. Ben Eczacı odası ya da doktor arkadaşların telefonlarını verebileceğimi söyledim. Benden, İslami kimliğim ve ilaç konusundaki yazılarım sebebi ile görüş istediklerini söylediler. Ben de ilaç isminin etnik kimlik ve dert kelimesini hatırlatmasının üreticinin takdiri olduğunu, ilacın jenerik adına, etken maddesine bakmak gerektiğini. Nataşa konusunun kadınlarda sosyo psikolojik travmalara sebeb olabileceğini, “Coğrafi Keşiflerin İçyüzü” kitabımı yazarken incelediğim ve kitabımda da yer aldığı şekilde, köle edilen zenciler ve esir alınan Kızılderililerde çok ciddi zona, egzama türü, sedef türü, deride döküntüler görüldüğünü, Nataşa örneğinde de bu ve benzer sosyal travmaların strese dayalı psiko-sosyal davranış bozukluklarının, alerjik reaksiyonlar görülebileceğini söyledim. Bunları da oradaki doktorlarla konuşarak onların yanında bu bilgileri verdim. Ve sonuç ortada. Aktüel beni tuzağa düşürmek isterken, kendileri ve bu yalana inananları kendi tuzaklarına düşürmeye devam ediyorlar. Bu dünyada tartışıp durduğumuz şeylerin hakikatini gören, duyan, bilen, hüküm sahibi bir Allah ve bir din günü var. Alemlerin Rabbine hamdolsun. Selâm ve dua ile.”
Füsun Önal
1993 yılında Aktüel tarafından arandığında şarkıcı Füsun Önal uydurma etnodertin hastalığı hakkında dertlenerek mevzuyu Nataşalara bağlayarak içini dökmüştü:
“Bence Nataşa’lar yüzünden (…) Biliyorsunuz Türkiye’de özellikle Anadolu insanında, Anadolu gençlerinde cinsellikle ilgili öğrenim, bilgi neredeyse sıfır düzeyinde. Dolayısıyla cinselliğe karşı bir açlık var. Ve Rus ırkı da güzel bir ırk. Bu güzel kızlarının buradan gelip bizim Doğu Karadenizli delikanlılarımızın herhalde gönüllerinde bir heyecan uyandırıyorlar. Cinsellikleriyle ilgili susuzluklarını, açlıklarını gideriyorlar. Ve böylelikle bu kanalla mikrobu karılarına taşıyor olabilirler (…) Yani o tarzda olabilir. Bir de ne olursa olsun, biliyorsunuz bu Çernobil patladığında Karadeniz’deki çaylarda epey hadiseler olmuştu. Birtakım şeyleri gizlediler. piyasaya sürdüler bunları, okuduk, bilemiyoruz. Dolayısıyla oradan olabilir. Ama burada yine bir soru işareti çıkıyor. Niye erkeklerde yok? Çünkü erkekler de çay içiyor. Acaba çaydan mı? Radyasyonlu olaydan ziyade erkekler taşıyıcı oluyorlar da erkek bünyesinde oluşmayan bir şey karılarına mı geçiyor o kanalla. Bunun dışında bir şey söyleyebilmem için bilim adamı veya falcı olmam lâzım. Bunun dışında aklıma gelen bu oldu.”
Aktüel 2005 yılında tekrar arayarak yine etnodertin hakkında görüşlerini talep ettiği Füsun Önal oltaya ikinci kez düşmemiş. Mevzuyu hatırlayamasa da Füsun Önal bu defa etnodertin hakkında bilgi sahibi olmadığını belirterek şu ifadeleri kullanmış:
“Aaa çok ilginç. Etnik kimliğin cilt hastalığıyla ilgili olması çok ilginç. Ben bir bağlantı kuramıyorum. Hadi bir kuş gribi hakkında olsa tamam bir şeyler söyleyeyim. Çünkü çok şey duydum, biliyorum. Ama etnodertini bilmiyorum. Cilt hastalığı ve etnik kimlik bağlantısını da kuramıyorum. Ama deseniz ki Fransa’daki kargaşalığın sebebi nedir? Onu söyleyelim. Oranın başbakanı durumun ekonomik olduğunu söylüyor. Bizim başbakan ise türbana bağlıyor. Bununla ilgili sorsanız söylerim. Çünkü okuyorum, yabancı basını takip ediyorum. Ama bu dediğiniz hastalığı ömrümde hiç duymadım. Ben çok arkadaşlarımın konularını sorularını cevapladım. Beni bağışlayın ama başka konularda sorarsanız seve seve cevaplarım.”
Etnodertin Oltasına Düşmeyen İsimler
1993 yılındaki denemede Abdurrahman Dilipak, Füsun Önal, Küçük İskender, Alanur Özalp gibi isimler tongaya düşerken Cem Mumcu, Bengi Semerci, Ender Saraç ve Taylan Kümeli ise zokayı yutmamıştı. 2005 yılındaki denemede de Tolga Yarman, Zekeriya Beyaz, Sunay Akın, Sinan Aygün, Soner Arıca ve Davut Güloğlu gibi isimler etnodertin hakkında Abdurrahman Dilipak gibi malumatfuruşluk yapmasa da mevzu hakkında açıklama sunmaya girişmişlerdi.
Sunay Akın:
” Karadeniz’de ağalık sistemi yoktur. Olamaz da. Çünkü Karadeniz’de herkes tek kişilik bir cumhuriyettir. Dolayısıyla herkes bağımsız olduğu için, bu topoğrafyanın, doğanın, iklim koşullarının, yerleşimin getirdiği bir zorunluluk olarak bu kültüre de yansıdığı için Karadeniz insanının böyle ulusal kimlik diye bir derdi yok. Zaten o ulusal kimliğini 1923 devrimiyle bağımsızlık kavgasında ortaya koymuş ve onunla birlikte kazanmıştır. Onun dışında Karadeniz insanı kültürel kimliğini politize edip tamamıyla son 10 yılda yaşadığımız kırmızı çizgi politikalarına alet ettirmiyor. Yani bu yönü ettirmez, kullandırmaz. Anlatabiliyor muyum? Kullandırmaz, böyle bir derdi yok. O zaman bu hastalığın burada görülmesi, bence hastalıktaki tanımlamanın kesinlikle yanlış olduğunu gösteriyor. Böyle oyunlara gelmeyen Karadeniz yöresinde bu etnodertin hastalığının görülmemesi gerekiyor.
(Peki hangi bölgede görülmesi gerekiyor sizce?) Valla bence hiçbir yerde görülmemesi lâzım aslında.
(Karadeniz kadınları eşlerini Rus kadınlara kaptırdığı için bir sıkıntı yaşıyor olabilirler mi acaba? Biliyorsunuz bazı cilt hastalıkları psikosomatiktir…) Olmayabilir de benim bildiğim kadarıyla. Tabii bu benim uzmanlık alanım değil. Dermatolojinin alanı. Nedeni bu da olabilir. Bunu bilemeyeceğim. Bunun nedeni Nataşa’ysa daha önce ortaya çıkması gerekmez miydi? O zaman ben buna da şüpheyle yaklaşırım. Ama şunu da söyleyeyim. Karadeniz insanı sağlık konusunda çok şeydir, son anda son çare olarak doktora gider. Doktor onun için gemideki can yeleğidir. Gemi batarken gider. Tabii bu olumsuz bir durum. Cilt gibi konuları hiç önemsemediğini biliyorum. Keşke önemsese. cilt hastalıkları aslında çok başka hastalıkların da habercisidir. Çok çeşitlidir, çok zengindir. Ama cilt hastalıklarına gelir geçer gözüyle bakıldığını ben biliyorum Karadeniz’de.
(…)
Haa bi de şu var! Ulusal kimlik konusunda eğer bu hastalık görülüyorsa, o zaman Karadeniz’de değil, bütün ülkede bu hastalığın salgın olarak görülmesi gerekiyor. Çünkü biz kendi kimliğimizi ve kültürümüze ait bütün değerlerimizi büyük bir hızla erozyonla kaybediyoruz. O zaman bunun bütün ülkede görülmesi gerekiyor.”
Prof. Dr. Zekeriya Beyaz:
“Karadeniz Bölgesi’nde böyle bir kimlik arayışı yok ama buraya ayrılıkçı fikirleri aşılamaya çalışan bazı dış güçler var. Bu dış güç Yunanistan’dır. Pontusçulardır. Karadeniz Bölgesi’nde Pontus Rum İmparatorluğu’nu yeniden kurmak için burayı karıştırmaya çalışıyorlar. Bunlar çeşitli kitap ve dergilerde de ülkemize fitne sokmaya çalışıyorlar. Ben Karadeniz’de böyle bir cilt hastalığı olduğuna inanmıyorum. Bu araştırma dedikleri şey bir komplodur.”
Dönemin Ankara Ticaret Odası Başkanı Sinan Aygün:
“Allah Allah çok enteresan, Lazlarla nasıl bir ilgisi olabilir ki ulusal kimlik arayışının. Vallahi sorunuza yanıt veremeyeceğim bilmiyorum. Aslında her soruya verecek cevabım vardır ama buna veremedim.
Soner Arıca:
“Etnodertin… Ulusal kimlik arayışı… Sadece Karadeniz’de mi görülüyormuş? Ulusal kimlik arayışıysa eğer her bölgede görülmesi gerekmez mi? Aklıma birkaç seçenek geliyor; ilk olarak bu hastalığın beslenmeden kaynaklanabileceğini düşünüyorum. Karadeniz’e mısır unu, lahana, tereyağı çok yenir. (Bunlar sağlıklı besinler değil mi?) Fazla tüketimi bir hastalığa sebebp oluyor olabilir bence. İkinci ihtimal ise Çernobil felaketiyle ilgili. Radyasyon yayıldığı zamanlar denize de girdik çayları da içtik; bundan etkilenen çok insan oldu o bölgede. (Bu hastalığın kadınlarda görülüyor olmasının sebebi ne olabilir sizce? Rus kadınlarının Karadeniz’e dağılması yüzünden olabilir mi?) Kadınların kocalarını kıskanması gibi mi yani? Ben Karadeniz’de uzun süre bulundum ve çevremi gözlemledim. Karadeniz kadını kendiyle barışıktır, şakacıdır, hayatın içindedir. Diğer bölgelere göre kadın erkek eşitliği daha fazladır Karadeniz’de. Psikolojik sebeplerden olması zor gibi gözüktü gözüme. En kuvvetli ihtimal radyasyondur diyorum.”
Davut Güloğlu:
“Karadeniz kadınının kimlik problemi olmaz. Kimliğini bulmuş bir kadındır Karadeniz kadını. Zaten Karadeniz insanının ulusal kimlik problemi hiçbir zaman olmamıştır. Karadenizliler dünyanın her yerine uyum sağlayabilirler. Bence Çernobil’den kaynaklanıyordur.”
Ürün Dirier, yıllar önce gerçekleştirdikleri Aktüel Dergisinin etnodertin trollemesini sosyal medya hesabından şöyle yorumlamıştı:
“Yıllar önce Aktüel Dergisi’nde şöyle bir haber yaptık. Siyasetten adalete, sosyolojiden teröre her konuda bilirkişi olarak medyada konuşan-yazan 20 kişiye “Karadeniz’de sadece kadınları etkileyen bir hastalıkla ilgili” görüşlerini sorduk. Öyle bir hastalık yoktu, biz uydurduk
Sonuç: Bir iki kişi hariç kimse böyle bir hastalıktan haberdar olmadığını söylemedi. Psikolojik olduğunu söylediğimiz uydurma hastalığın sebebiyle ilgili çarpıcı açıklamalarda bile bulundular. Haberi kapaktan medya maydanozları diye vermiştik. Bilirkişilere çok da inanmayın:)”
Sonuç: Bir iki kişi hariç kimse böyle bir hastalıktan haberdar olmadığını söylemedi. Psikolojik olduğunu söylediğimiz uydurma hastalığın sebebiyle ilgili çarpıcı açıklamalarda bile bulundular. Haberi kapaktan medya maydanozları diye vermiştik.
Bilirkişilere çok da inanmayın:)
— Ürün Dirier (@DirierUrun) October 1, 2019
Memleketin basının mensuplarının, köşe yazarlarının hâl-i pürmelâli daha iyi ortaya konulamazdı…