Eski CHP Milletvekili Kamer Genç’in (23 Şubat 1940 – 22 Ocak 2016) vefatının 4. yıl dönümünde 22 Ocak 2020 günü mezarı başında CHP Genel Başkanı Özgür Özel ve CHP Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın ellerinde rakı kadehiyle görüldüğü video, “mezara rakı dökme” geleneğini gündeme getirdi.


 

 

Söz konusu görüntü, Kût’ül-Amâre kahramanı, Şark Orduları Grubu Kumandanı, Enver Paşa’nın kendisinden bir yaş küçük amcası Halil Kut Paşa’nın (1882-1957) mezarına rakı dökülmesini vasiyet ettiği iddiasını akla getirdi. Bazı sosyal medya hesapları, mezara rakı dökme geleneğinin varlığına delil olarak Halil Paşa’ya atfedilen vasiyet rivayetini ön plana çıkardı.

 

halil kut
Kut’ul Amare Kahramanı Halil Kut Paşa

 

 

Geçmişte bu iddiayı gündeme Dr. Necdet Özgelen’in 2014 yılında katıldığı “Tarihin Arka Odası” adlı programdaki sözleri taşıdı.

Özgelen, Kût’ül-Âmâre komutanı Halil Paşa’nın gırtlak kanseri olduğu dönemde midesine inen bir hortumla rakı içmeye devam ettiğini, mezarına rakı dökülmesini vasiyet ettiğini söyledi.

 

 

Halil Paşa’ya, “Paşa Babam” diye hitap eden ve 1944 “Türkçülük” davasında Nihal Atsız ile birlikte tutuklanan isimlerden biri olan Özgelen bahsi geçen programda şu ifadeleri kullandı:

“Halil Paşa gırtlak kanseri olmuştu. Paşa babam burnundan geçirilen bir sondayla ancak sulu gıdalar alabiliyordu. Paşa babam soldayla rakı içiyordu. Bana daima vasiyet ederdi. ‘evladım ölürsem, benim mezarıma ziyarete gelirsen, başucuma bir şişe rakı dök… Kayınbirader ile gittik, mezarı da bulduk, ama rakıyı dökemedik. Nasıl dökerdiniz, mezarlık ve rakı nasıl bir arada olabilir.”

 

Halil Kut Paşa’nın İstanbul Beşiktaş’taki Yahya Efendi Türbesi haziresindeki (Cengiz Kut (1917-1963) ve Aydın Kurt (1911-1980) ile paylaştığı) mezarına rakı dökülerek vasiyetinin yerine getirildiği de rivayet edilmektedir.

 

Tarihin Arka Odası adlı programı sunan Murat Bardakçı, 2 Mayıs 2016 günü Habertürk’te yayımlanan “Kafayı çekiyorum, o halde lâikim!” başlıklı yazısında Halil Paşa’nın mezarına rakı dökülmesi vasiyetini sevenlerinin yerine getirdiğini şu satırlarla belirtti:

“Önce, haberlerde sözü edilen “Bir TV programı”nın hangisi olduğunu söyleyeyim: “Tarihin Arka Odası”, yani Prof. Erhan Afyoncu ile Habertürk’te birkaç ay öncesine kadar seneler boyu yaptığımız program! Dr. Necdet Özgelen malûm rakı vasiyetini bundan iki sene önce bu programda bize söylemiş ve anlattıkları birkaç gün boyunca konuşulmuştu. Ama hafızamız şimdilerde en fazla bir-iki gün öncesine uzanabildiği ve basınımızda “kaynak göstermek” gibisinden bir âdet de artık tamamen bir tarafa bırakıldığı için programın ismini vermek gereksiz görülüyordu!

Merak edenler için haber vereyim: Halil Paşa’yı sevenler vasiyetini geçenlerde yerine getirmişler…”

 

Bardakçı, Enver adlı kitabında  “1940’larda genç bir tıbbiye öğrencisi iken Halil Paşa’nın hatıralarının ilk halini yazdırdığı Dr. Necdet Ozgelen’den naklen” dipnotuyla bu iddiayı şöyle aktardı:

“1935’ten sonra Kut soyadını alan Halil Paşa, 1957’de İstanbul’da, gırtlak kanserinden vefat etti. Hayatı boyunca en yakın dostu olarak bildiği rakıdan hastalığının en ağır günlerinde bile vaz geçmedi, rakıyı burnundan midesine uzanan sonda vasıtası ile aldı, hatta mezarına da rakı dökülmesini vasiyet etti.”

 

Öte yandan, Enver Paşa’nın 3. kuşaktan torunu Burak Enver, Halil Paşa’nın rakı sevdiğinin bilindiğini; ancak, mezarına rakı dökülmesi gibi bir vasiyetinin olmadığını belirtti.

 

“Halil Paşa’nın manevi oğlu” olarak nitelenen Necdet Özgelen’in, Halil Kut Paşa’nın ailesi tarafından tanınmadığını, Özgelen’in aktarımlarının tamamının doğru olmadığını, iddia ettiği gibi Halil Paşa’nın Bektaşi olmadığını, Halil Kut Paşa’nın anılarının ailesinin onayı olmadan kurgu ilaveler yapılarak yayımlandığını belirten Burak Enver’in “mezara rakı vasiyeti” iddiasını yalanladığı sosyal medya paylaşımları şu şekilde:

Halil Paşa’nın mezarına rakı dökme konusunu son kez tekrarlamak istiyorum.

Rakı dökülmesi, burnundan rakı konuları yalandır.

Bu iddialarda bulunan kişinin hikayelerini Halil Paşa’nın torunu red eder. Ailede de kendisini kimse tanımaz.

Halil Kut Paşa’nın kabri.

Yahya Efendi Türbesi’nin bahçesi.

Aklıma gelmişken üç konuya değinmek isterim.

Torunu Kaya Paşakay’dır.

Kabrine rakı dökülmesi istediği yalandır.

Anıların bir kısmı ailesinin onayı olmadan hikaye katılarak yayınlanmıstır. Güvenli kaynak değildir.

Akıl sağlığının da pek yerinde olduğunu sanmıyorum.

Kabrinde de Halil Paşa tek başına yatmıyor.

Geçelim lütfen bu saçmalıkları…

“Sırf torunlar değil, ailede tanıyan yok.

Silah fabrikası çalışma listesinde adı yok.

Hastane hikayeleri doğru değil.

Devamlı olarak yalan söylüyor.

Elbette tanışmışlıkları vardır ama onun anlattığı gibi değil.”

“Bütün olay Enver Paşa’nın müslümanlar üzerindeki etkisini azaltmak ve İttihad ve Terakki sizi kandırdı mantığını oluşturmak. Yoksa fazla uzağa gitmeğe gerek yok Halil Paşa’nın rakı sevdiği zaten bilinen bir gerçek. Duruma kişi bazından baktığımızda zaten kimseyi ilgilendirmez.”

“Şimdi Dr. Necdet Bey ailesi tarafından tanınmaz, Nuri Paşa’ya sevgisinden süphem yok ama beyninin sağlıklı olduğuna inanmıyorum. Çoğu söylediği şey yalan. Mezarıma rakı dökün saçmalığı falan da ondan çıkma. Halil Paşa bektaşi falan da değil. Düşünün artık.”

 

Taylan Sorgun’un Halil Paşa’nın anılarını aktardığı “İttihad ve Terakki’den Cumhuriyet’e Halil Paşa Bitmeyen Savaş” adlı kitapta Kût’ül Amare kahramanının “rakı alışkanlığını” ortaya koyan şu alıntılara yer verilmiş (1997. Kamer Yayınları. 2. Baskı. İstanbul):

“Beşiktaş’ta, Köyiçi denilen yerde tertemiz küçük bir meyhane vardı. O zamanlar en yakın arkadaşlarımdan Refet (Refet Paşa), Edip Servet (eski Gümüşhane mebusu) buluşur rakı içerdik…. Ve o meyhanenin havası bir başka türlü olurdu…. O gün de soluğu Köyiçi’ndeki meyhanede aldım. Bermutad rakımı içtim. Hattâ biraz da fazla kaçırdım o akşam. Eve döndüğümde annem yatmak üzere idi. Ötedenberi de «Artık evlenmelisin oğlum» der dururdu. Halini hatırımı sordum ve pat dive, « Anne, ben evlenmeye karar verdim, sen hemen bir kız bulsana»> diyiverdim. Sevindi. Uykusu kaçtı, bir sürü kızdan bahsetti… Ama hiçbiri işime gelmiyordu. Nihayet, …”

“Yemeğe oturduk ve misafir kaldıkları müddetçe bu böyle devam etti gitti. O akşam yemekte mi- safirlere bizim âdetlerimize göre rakı ve şarap ikram edildi, heyet üyeleri Rusya’daki ihtilâlin sebeblerini ve oluşunu anlattılar… Yemekten sonra herkes.odalarına dağıldı ve yaşlı miralaya içki dokunduğu için odasına biraz güç çıktı. Çizmelerini çektirmek için beraberinde gelen emirberini bizim hizmetine verdiğimiz Rusça bilen emirber vasıtasıyla çağırtmış fakat Rus emirberin cevabı şu olmuş: …”

“Bir taraftan rakılarımızı yudumluyor, bir taraftan sohbet ediyorduk ki kapının çalındığını duyduk. Bir arkadaşımızın geldiğini zannediyorduk, Celal Bey aşağı indi, biraz sonra geldiğinde rengi uçmuştu, odanın içine bir sessizlik çöktü, …”

Akşam üzeri kapı tıkırdarlı. silâhlı inzibat as- kerlerinin muhafazası altında bir ermeni, ağzı kulaklarında,

«- Birşey yemek ister misiniz acaba…?»>

<«<-Ben her akşam rakı içerim, yemek yemem, bana rakı getirin, arkadaşlar da ne yer ne içerlerse onları temin edin… O kadar..>>

Fena bozuldu ermeni tercüman,

« Kumandana sorayım da geleyim…>>

Git te sor bakalım…>>

O çıktı, bizim Atif ilâve etti,

… Bir de selam söyle… Hem hesaplaşırız yakında

– Biraz sonra geldi ermeni tercüman,

<– Adam başına günde yirmibeş gram rakıya müsaade vardır, şarap serbest…>>

Biraz sonra yirmibeş gram rakıyla şaraplar gel- di, arkadaşlara şarapları uzattım,

«— Alın size şarap, rakı da bana…>>

İçkilerimizi yavaş yavaş içtik… Vakit gece yarısına yaklaşıyordu. Bir İngiliz başçavuş geldi, bizi bir başka yere götüreceklerini söylediler, dışarıya çıktığımızda koridorun ve binanın her tarafının silâhlı İngiliz askerleriyle tutulmuş olduğunu gördüm, yanımda yürüyen Atıf,

….. Amma korkak herifler bunlar be Paşam…»

“…. Azeri Yüzbaşı’nın söylediği gibi Tuapse’de bakımlı bir bahçe içindeki eve indik. Tuapse o sıralarda susuz, halk açlık içindeydi. Trabzonluların benden habersiz olarak motora yükledikleri birkaç çuval un, birkaç teneke zeytinyağı ve birkaç teneke rakı öyle makbule geçmişti ki bu kıtlık içinde. Eşim buradaki insanların lisanını bilmediği için sıkılıyor- du, bu yüzden Türkçe konuşulan ve Türkleri olan bir şehre nakletmeyi kararlaştırdık. Tuapse Kumandanlığına Batum’a gideceğimizi bildirerek bir vasıta bulmalarını rica ettim. Karadeniz’de itilâf devletle- ri donanmaları devriye geziyoriardı. Bunun için İstribitel dedikleri bir torpidoyu emrime tahsis ettiler, bu ufak torpidonun 40 mm. bir de topu vardı. Torpido sahile yakın ilerleyerek Sohum iskelesine yanaştı. … “

“Abazaların ve gürcülerin meşhur rakılarını içip ona göre hazırlanan mezeleri yiyor ve sağdan sol- dan sohbet ediyorduk. Bir ara hava almak için terasa çıktım. Döndüğümde bizin aile efradı ile abazaların birbirlerine sarılıp ağlaştıklarını gördüm. Şaşırmıştım. Daha ne oluyor demeye kalmadı ki durumu anlattılar, meğerse eşimin annesi ile Cum- hurbaşkanı LAKOBA kardeş çocuklarıymış. …”

 

“Kutü’l-Amare Kahramanı – Halil Kut Paşa’nın Hatıraları” adlı eseri hazırlayan Erhan Çiftçi’nin “mezara rakı dökülmesi vasiyeti iddiasıyla” ilgili görüşü “latife olarak söylendiği” şeklinde:

“Necdet Bey ile ara ara görüşüyoruz. Burada beyanı esas almak gerekiyor ister istemez. Fakat ben de o cümlenin -eğer söylenmişse- muhtemelen latife olarak söylendiğini sanıyorum. Burhan Oğuz da Halil Paşa ve Nuri Paşa arasında şahit olduğu benzer bir konuşmayı anlatır hatıratında.”


 

Yine Erhan Çiftçi’nin Halil Kut Paşa’nın hatıratıyla ilgili “orijinallik ve yanlış bilgi” uyarısını da alıntılamakta fayda görüyoruz:

“Halil Paşa’nın dikte ettirdiği anılarının orijinal kopyası maalesef elimizde değil. Ailesinden sevgili Burak Enver’in bana verdiği bilgi, rahmetli Osman Mayatepek’te olduğu yönünde. Dolayısıyla Halil Paşa’nın hatıratı olarak dolaşan metinlerin hepsi Şevket Süreyya tefrikasına dayanıyor. Ben metin üzerinde çalışırken yanlış bilgileri tespit etmeye çalıştım ve düzelttim. Keza okuyucuların metni daha kolay anlayabilmeleri için bilgi notları ekledim ve bölümleri daha rahat anlaşılacak şekilde yeniden düzenledim. Umarım orijinal metni de görebiliriz.”

 

Daha önce, Burak Kut’un Kut’ul Amare Zaferinin kahramanı Halil Kut Paşa’nın torunu olduğu iddiası ile Halil Kut Paşa’ya ait olduğu sanılan fotoğrafı ele almıştık.

 

* Kapak görseli: Mustafa Cambaz

 

Yorumunuzu yazınız...