Türkiye Ekonomisinin Dünyadaki Yeri Nedir?

Ülkemizin Büyüme Oranları Diğer Ülkelerle Nasıl Karşılaştırılabilir?

 

Türkiye ekonomisinin dünyadaki yeri ve büyüme oranları her zaman için en ilgi çekici tartışma konularından birisi olagelmiştir. Bu konu her dönemde önemini korumakla birlikte, özellikle ekonomide işlerin iyi gitmediği dönemlerde siyasetin ve sokağın en başta gelen gündem maddesi olmaktadır. Muhalefete göre Türkiye ekonomisi tarihin en kötü günlerini geçirirken, iktidar temsilcileri ülkemizin son derece güçlü bir ekonomik performans sergilediğini ve özellikle büyüme oranlarında dünyada en üst sıralarda yer aldığını iddia etmektedirler. Ekonomik büyüme ve ekonomik büyüklük sadece sayılarla ifade edilebilen ve dolayısıyla da son derece nesnel olması gereken kavramlar. Bu kadar açık ve net bir konunun nasıl olup da bu kadar hararetle tartışılabildiğini merak ediyorsanız, gelin bu büyüklüklerin nasıl hesaplandığına ve ülkemizin dünyadaki yerine bir göz atalım.

Bu incelemeyi yaparken dikkat etmemiz gereken en önemli konu, kavramların doğru anlaşılmasıdır. Ekonomi gibi her insanın hayatını derinden etkileyen bir konuda çok farklı bakış açılarının ve yaklaşımların olmasını normal karşılamak gerekir. Ancak kavramları doğru tanımlayabilirsek, söylediklerimizi herkesin aynı şekilde anlamasını sağlayabilir ve böylelikle ortak bir dil yakalayabiliriz. Ekonomi denilince ilk olarak akla gelen hususlar arasında büyüme, zenginlik, refah ve gelişmişliği sayabiliriz. Bunlar birbirleriyle ilgili ama farklı olan ve her birisi farklı ölçütlerle değerlendirilen kavramlardır. Bu yazıda ekonomik büyüklük ve ekonomik büyüme kavramlarını ele alacağız.

 

Ekonomik Büyüklük ve Büyüme

Ekonomik büyüklük, zaman zaman milli gelir olarak da adlandırılan gayrisafi yurtiçi hasıla (GSYH) ile ölçülmektedir. Büyüme ise GSYH’nin reel olarak bir yıldan diğerine büyüme oranı anlamına gelmektedir. GSYH yıl veya çeyrek gibi belirli bir dönemde bir ülke sınırları içinde gerçekleştirilen toplam üretimi göstermektedir.

TÜİK’e göre GSYH: Bir ülkedeki belirli bir dönemde üretilen mal ve hizmetlerden dolayı oluşan katma değere ilişkin standart bir ölçüdür.

https://data.tuik.gov.tr/Kategori/GetKategori?p=ulusal-hesaplar-113&dil=1

 

OECD’ye göre GSYH: Bir ülkede belirli bir dönemde mal ve hizmet üretimi yoluyla yaratılan katma değerin standart ölçüsüdür. Dolayısıyla GSYH, üretimden elde edilen geliri veya nihai mal ve hizmetlere harcanan – ithalat hariç – toplam tutarı ölçmektedir.

https://data.oecd.org/gdp/gross-domestic-product-gdp.htm

 

IMF’ye göre GSYH: Bir ülkede (ülke sınırları içinde) belirli bir zaman diliminde, örneğin bir çeyrek veya bir yılda, üretilen nihai mal ve hizmetlerin – yani son kullanıcı tarafından satın alınanların – parasal değerini ölçer.

https://www.imf.org/external/pubs/ft/fandd/basics/gdp.htm

GSYH yukarıda da ifade edildiği gibi parasal bir değerdir ve para söz konusu olduğunda çok farklı ölçümler söz konusu olabilmektedir. Bir ülkenin GSYH’si kendi para birimi ile nominal ve reel olarak ölçüldüğü gibi, uluslararası karşılaştırmalara imkân sağlayabilmek için ABD doları cinsinden de ölçülmektedir. Ülkelerin kendi para birimine göre yapılan GSYH ölçümü kabaca, üretilen mal ve hizmetlerin nihai bedellerinin toplanmasıyla hesaplanmaktadır. Nominal GSYH hesaplama döneminde piyasada geçerli olan cari fiyatlarla yapılan hesaplamadır. Reel GSYH ise fiyatlar üzerindeki enflasyon etkisinin arındırılması amacıyla zincirlenmiş hacim endeksleriyle hesaplanmaktadır. Bu yöntemle yapılan hesaplamada milli gelir, belirli bir yılın fiyatları esas alınarak hesaplanmakta ve temelde üretim hacmini ortaya koymaktadır. Reel GSYH yalnızca büyüme oranının hesaplanması için kullanılmaktadır. ABD doları bazından GSYH ise cari fiyatlarla hesaplanan milli gelirin ortalama dolar kuruna bölünmesiyle hesaplanır.

Bunların dışında bir de satın alma gücü paritesine (SGP) göre ölçülen milli gelir, yani SGP GSYH bulunmaktadır. SGP GSYH mal ve hizmetlerin farklı ülkelerdeki fiyatlarını dikkate alarak yapılan, ABD doları bazlı bir milli gelir hesaplamasıdır. Böylelikle yurtiçi hasıla, fiyat seviyelerinin de dikkate alınmasıyla daha gerçekçi bir şekilde ortaya konmakta ve ülkelerin gerçek üretim hacmi karşılaştırılabilmektedir. Türkiye ekonomisinin dünyadaki yeri incelenirken üretim hacmini esas alan bu veriye de mutlaka bakılması gerekmektedir.

TÜİK’e göre SGP GSYH: Temel olarak, ülkeler arasındaki fiyat düzeyi farklılıklarını gidererek uluslararası anlamda fiyat ve hacim karşılaştırmalarına yönelik olarak geliştirilen bir yöntemdir. Diğer bir ifadeyle, SGP, farklı para birimlerinin satın alma gücünü eşitleyen bir değişim oranıdır. Bu oran kullanılarak ortak bir para birimine dönüştürülen harcamalar, satın alınan mal ve hizmet hacmindeki farklılıkları yansıtarak ülkeler arasında gerçek anlamda karşılaştırılabilir veriler sağlamaktadır.

https://data.tuik.gov.tr/Search/Search?text=sgp&dil=1 

Ekonomik büyüme veya daha genel kullanım şekliyle büyüme ise adından da anlaşılacağı üzere, belirli bir dönemde bir ekonomide gerçekleşen reel artışı ifade etmektedir. Büyüme, reel GSYH’nin bir çeyrekte veya bir yılda gerçekleştirmiş olduğu artış hesaplanarak bulunur.

TÜİK’e göre: GSYH değişim oranı, GSYH’nin yüzde olarak artış oranıdır. Zincirlenmiş hacim endeksleriyle hesaplanan değerlerin birbirine oranı gerçek büyüme hızını vermektedir.

 

Veri Kaynakları ve Karşılaştırma

Ekonomik büyüklük ve büyüme kavramlarının sağlıklı bir şekilde tartışılabilmesi için kavramların doğru seçilmesi ile birlikte verilerin de doğru bir şekilde elde edilmesi gerekmektedir. Neyse ki söz konusu verilerin elde edilmesi son derece kolaydır. Uluslararası karşılaştırmalar için kullanılabilecek temel kaynaklar IMF ve OECD veri bankalarıdır. Ülkemize ait veriler için ise hem bu iki kaynağı hem de TÜİK web sitesini kullanmak mümkün.

TÜİK: https://data.tuik.gov.tr/Kategori/GetKategori?p=Ulusal-Hesaplar-113

OECD: https://stats.oecd.org/index.aspx?queryid=61429

IMF: https://www.imf.org/en/Publications/WEO/weo-database/2021/October/select-countries?grp=2001&sg=All%20countries 

Ancak doğru verileri bulmak her zaman doğru karşılaştırmayı yapabileceğimiz anlamına gelmemektedir. Ülkeler arasında karşılaştırma yaparken dikkat etmemiz gereken birkaç husus bulunmaktadır.

Öncelikle karşılaştırma yaptığımız büyüklüğün aynı olduğuna emin olmalıyız. Yani bir ülkenin dolar bazında GSYH’sine bakarken başka bir ülkenin SGP GSYH’sine bakmak doğal olarak yanlış sonuç verecektir.

Dikkat etmemiz gereken bir diğer husus ise baktığımız verilerin aynı zaman dilimini kapsamasıdır. Örneğin bir ülkenin 2020 yılı verisini başka bir ülkenin 2019 yılı verisiyle karşılaştırmamalıyız. Veya bir ülkenin çeyreklik büyümesini başka bir ülkenin yıllık büyümesine kıyaslayamayız. Yeri gelmişken, çeyrek bazında büyüme konusunda sık yapılan hatalardan birisi de kıyas yapılan çeyreğin yanlış seçilmesidir. Çeyrek bazında yapılan büyüme hesabı bir önceki çeyreğe göre olabileceği gibi (örn. 2. çeyrek ile 3. çeyrek arası büyüme) bir önceki yılın aynı çeyreğine göre de yapılabilir. Dolayısıyla ülkeler arasında bir karşılaştırma yapıyorsak hepsinin aynı veriyi kullandığından emin olmak gerekmektedir.

Ayrıca, verilerin yıllıklandırılmış olup olmadığına dikkat edilmelidir (Örneğin, ABD’nin büyüme verilerinin yıllıklandırılmış olarak açıklandığı gerçeği sıklıkla gözden kaçırılmaktadır. ABD’nin çeyreklik verileri yıllıklandırılarak açıklanıyor. Bir önceki yıldaki aynı çeyrek verisine bölmek yerine birleşik faiz formülünden istifade ediliyor. Böylece, bir çeyreklik gidişat tüm yıla yayılsa nasıl bir görünüm oluşacağı anlaşılıyor.).

Son olarak verileri doğru kaynaklardan aldığımıza emin olmalıyız. Sosyal medya genellikle bu iş için ideal bir platform değildir. Ekonomik büyüklük ve büyüme ile ilgili bilgileri bu alanda yetkin olan kurumlardan almamız gerekir.

 

Türkiye Ekonomisinin Dünyadaki Yeri

Kavramları netleştirdiğimize ve veri kaynaklarını belirlediğimize göre artık Türkiye ekonomisinin dünyadaki yerine ve büyüme performansına bakabiliriz. Öncelikle ekonomik büyüklük açısından ülkemizin dünyadaki yerini inceleyelim. Uluslararası bir karşılaştırma yapacağımız için ABD doları cinsinden ülkelerin GSYH’lerini karşılaştırmamız gerekmektedir. Aşağıdaki tabloda, GSYH verisi en büyük olan 25 ülkenin son üç yıl karşılaştırması ve 2021 yılı tahminleri yer almaktadır. Buna göre ülkemizin 2020 yılı itibarıyla dünyanın en büyük 20. ekonomisi olduğu görülmektedir. 2018 ve 2019 yıllarında ise ülkemiz 19. sıradadır.

 

GSYH Büyüklüğüne Göre İlk 25 Ülke

 

Ülkemizin son yıllarda sıralamada aşağı inmesinin en önemli nedenlerinden birisi olarak TL’nin değer kaybı ileri sürülebilir. Bu nedenle daha doğru bir karşılaştırma yapabilmek adına, döviz kuru etkisinden arındırılmış olan SGP GSYH’ye de bakmak gerekmektedir. Buna göre ülkemiz 2020 yılı itibarıyla dünyanın en büyük 11. ekonomisi olduğu görülmektedir. 2018 ve 2019 yıllarında ise ülkemiz 13. sıradadır.

 

Ülkelerin Satın Alma Gücü Paritesine Göre Ekonomik Büyüklükleri

 

Son olarak büyüme oranlarına baktığımızda, 2020 yılı büyüme verileri mevcut bulunan ülkeler arasında ülkemizin dünyada 15. sırada olduğunu görmekteyiz. Ülkemiz büyüme oranında 2018 yılında 72. ve 2019 yılında 108. sıradadır. Aşağıdaki tablo yıllık büyüme oranlarını göstermektedir. Çeyrekler bazında, hem bir önceki çeyreğe göre hem de bir önceki yılın aynı çeyreğine göre büyüme rakamlarını karşılaştırmak da mümkündür. Yapılacak karşılaştırmaların her birisi farklı sonuç verecek ve ülkemizin sıralaması değişecektir.

 

Ülkelerin 2020 Yılı Büyüme Oranları

 

 

İktisadî Büyüme Hakkında Hatalı Bilgi Paylaşan Yazarlar

 

Necmettin Batırel & Türkiye’nin İlk 10 Ekonomi Arasında Yer Aldığı İddiası

Türkiye gazetesi yazarı Necmettin Batırel, “Nasıl başardık ama?..” başlıklı 2 Temmuz 2022 tarihli yazısında Türkiye’nin dünyanın en büyük 10 ekonomisinden biri hâline geldiğini ileri sürse de IMF ve Dünya Bankası’nın açıkladığı cari fiyatlarla ve satın alma gücü paritesine göre GSYH verileri bu durumun gerçeği yansıtmadığını ortaya koyuyor.

“Farkında mısınız bilmiyorum, ben hatırlatayım. Türkiye bugün dünyanın en büyük 10 ekonomisinden biri oldu. Bunu ispat için size en canlı örneği vereyim. Hazine ve Maliye Bakanlığı, dün ilk çeyrekte Türkiye’nin brüt dış borç stokunun 451 milyar dolar olduğunu açıkladı… Bunun millî gelire oranı %56,8… İngiltere’de bu oran %314, Fransa’da %210, Almanya’da %148, ABD’de %97… İşte o özlenen yere göğe sığdırılamayan Batı ülkeleri borç batağında boğuluyor…
Son söz: Türkiye kabına sığmıyor…”

 

Yiğit Bulut ve ABD ve AB’nin GSYH’si

Star Gazetesi’nde yayımlanan 25 Eylül 2015 tarihli köşe yazısında Yiğit Bulut bu sefer eski yazılarından birini kopyalayıp yapıştırmadan yeni bir metin kaleme almış ve ABD-AB-Çin’in Gayri Safi Yurt İçi Hasıla tutarlarını karşılaştırmış:

“ABD+AB, dünya toplam GSMH’sının neredeyse % 35-40’ını üretirken, tek başına Rusya ve o coğrafya’da kalan çevre ülkeler dahil % 2,5-4 bandında kalıyor.”

Yazısında değinilen rakamlar incelendiğinde Yiğit Bulut’un nominal GSYH rakamlarına odaklandığını görüyoruz. IMF’nin Küresel Ekonomik Görünüm Veritabanı verilerine göre; 2014 yılı sonu itibarıyla ABD, 17,4 milyar dolarlık GSYH ile toplam küresel ekonominin % 22,5’ini oluşturuyor. 2015 yılı için ise beklenti 18,1 milyar dolar ile % 24,5 yönünde.

AB ise 2014 yılı sonu verilerine göre toplam 17,2 milyar dolarlık GSYH ile küresel ekonominin % 17,2’sini oluşturuyor. 2015 yılı için beklenti 15,3 milyar dolar ile % 20,7 yönünde. Toplamda ABD ve AB 2014 yılı sonunda küresel ekonominin % 44,7’sini üretiyorlar.

Keşke köşe yazarları salladıkları rakamları rapor-istatistik gibi kaynaklarla destekleseler.

 

Murat Muratoğlu ile GSYH ve Stok Hesaplaması

Sözcü Gazetesi yazarlarından Murat Muratoğlu, 13 Aralık 2015 tarihinde yayınlanan “Hayaller büyüme gerçekler Türkiye” başlıklı köşe yazısında açıklanan 2015 3. Çeyrek büyüme rakamlarına odaklanmış:

Aranılan yüzde 1’lik fazladan büyüme nereden geliyor derseniz, stoklardan… Normal şartlarda stok değişimleri hariç tutulduktan sonraki rakamları baz alınır. Stok öyle kolay ölçülebilen bir şey değildir. Hele ki tarımda…

Stok artışının ciddi bir bölümü tarım üretimindeki yüzde 11.1’lik artışın sonucu… Enflasyondan en fazla şikâyet nereden geliyor? Gıda fiyatlarının artışından… Hâlbuki büyümeden de anlıyoruz ki tarımda öyle bir üretim yapmışız ki artık satamayıp, stoklamışız. Peki, o zaman gıda fiyatları neden durmadan yükseliyor?

Murat Bey biraz yanılmış. Öncelikle, Gayri Safi Yurt içi Hasıla (GSYH) hesaplaması yapılırken stok sayılmaz. TÜİK, GSYH’yi üretim ve harcama yöntemlerine göre hesaplamaktadır. Üretim ve harcama yöntemleriyle hesaplanan GSYH arasındaki fark, stok değişmesini işaret etmektedir.

2015 yılının üçüncü çeyreği bir önceki yılın aynı çeyreğine göre sabit fiyatlarla %4’lük artışla 34 milyar 934 milyon TL oldu. Bu hesaplama üretim yöntemiyle yapıldı. Harcamalar açısından bakıldığında ise % 3’lük bir artış oldu. Dolayısıyla, aradaki % 1’lik farkın stok artışından, yani üretilip satılmayan ürünler nedeniyle firma envanterlerinde meydana gelen değişimden kaynaklandığı sonucuna ulaşılmaktadır.

Stok sayımı yapılmadığı için, bu stok artışının hangi sektörden kaynaklandığı konusunda da açık bir bilgi bulunmamaktadır. Dolayısıyla, stok artışının % 11,1’inin tarım sektöründen kaynaklandığı bilgisi kesin değildir. Bu durumda, Murat Bey’in gıda arz ve talebi üzerinden fiyat analizi de temelsiz kalmaktadır.

 

Ege Cansen ve Türkiye Ekonomisinin Büyüklük Sıralaması

Ege Cansen, Sözcü Gazetesi’nde 10 Aralık 2015 günü yayınlanan “Vizyon ve illüzyon” başlıklı köşe yazısında Türkiye ekonomisinin diğer ekonomiler arasındaki sıralamasına değinmiş:

“Gelelim ekonomiye: 2023’te Türkiye’nin, Dünyanın 10. büyük ekonomisi haline geleceğini söylüyordu, 40 yıllık 17. büyüklük sıramızı korusak ne mutlu.”

Maalesef, Türkiye ekonomisi 40 yıldır 17.lik sıralamasını sürdürmüyor.

Diğer ülkeler arasındaki büyüklük sıralamamız Türk Lirasının değerlendiği ve güçlü büyüme performansı yakalandığı yıllarda iyileşme göstermiştir. Tabii ki sıralamamız, diğer ülkelerin performanslarına göre de değişim gösterebilmektedir.

Halbuki, cari fiyatlara ya da satın alma gücü paritesine göre böyle bir durum bulunmamaktadır.

Cari fiyatlarla ABD doları cinsinden GSYH sıralamamız:

  • 1980 yılında 22. sıra
  • 1985 yılında 21. sıra
  • 1990 yılında 19. sıra
  • 1995 yılında 24. sıra
  • 2000 yılında 20. sıra
  • 2005 yılında 17. sıra
  • 2010 yılında 18. sıra
  • 2014 yılında 18. sıra.

Satın Alma Gücü Paritesine göre ABD doları cinsinden GSYH sıralamamız:

  • 1980 yılında 20. sıra
  • 1985 yılında 16. sıra
  • 1990 yılında 15. sıra
  • 1995 yılında 16. sıra
  • 2000 yılında 16. sıra
  • 2005 yılında 16. sıra
  • 2010 yılında 18. sıra
  • 2014 yılında 17. sıra

(Uluslararası karşılaştırmaya izin veren kamuya açık güvenilir kaynak olan IMF’nin Küresel Ekonomik Görünüm Veritabanı, 1980 yılından bu yana verileri paylaştığı için daha önceki yıllara değinilmemiş olup, 5’er yıllık fasılalarla örneklem oluşturulmuştur)

 

İslam Memiş ve Küresel Ekonomiler

İslam Memiş, Güneş Gazetesinde 22 Ocak 2017 tarihli “2017’de Neye Yatırım Yapmalı” başlıklı yazısında yine ekonomistliğini konuşturmuş (!):

“2016 yılında küresel ekonomilerde ciddi daralmalar gözlemledik.”

“Küresel ekonomiler” diye bir kavram yok. “Küresel ekonomi” ile kasıt, dünyadaki ülkelerin ekonomilerinin yekünüdür. “Küresel ekonomi” şeklinde kullanılır ve tekil bir kavramdır.

Ayrıca, küresel ekonomilerle kastının ne olduğu tam olduğu belli değil. Dünyanın önde gelen küresel çapta etkiye sahip ekonomileri kastettiği akla geliyor. Bir sonraki cümlesi (“gelişmekte olan ülke ekonomileri bu daralmadan olumsuz etkilendi”) bu çıkarımımızın doğru olabileceğini gösteriyor.

Daralma, iktisat literatüründe büyümenin küçülmesi değil, negatif büyüme anlamına gelir. 2016 yılında Rusya, Brezilya ve Nijerya dışında kaydadeğer herhangi başka bir ülkede küçülme görülmedi (Detaylı bilgi için bkz: IMF’nin 2017 Ocak ayı Küresel Ekonomik Görünüm Güncellemesi).

Yine yanlış ve boş bir yorum.

“Trump sadece ABD ekonomisi için değil, küresel ekonomileri de belirleyecek adımlar atabilir.”

Yine aynı durum.

““Hedef BİST’i 100 bin yapmasını sağlamak sonrada bir sıfır atarak yoluna devam mı ettirmek istiyorlar ? Örnek: Dow Jonse gibi.”

“Dow Jones” demek istedi galiba.

“Dolar sunî olarak 3,99 Lirayı test etti, TCMB müdahalesiyle 3,762 Liraya geriledi.”

Döviz piyasasında Dolar/TL kuru 3,99 seviyesini şu ana değin hiç görmedi.

 

Yaman Törüner ve ABD-Türkiye Ekonomileri

Yaman Törüner,  Milliyet Gazetesi’nde 29 Eylül 2015 tarihinde “Ne zaman, ne kadar büyüme” başlıklı köşe yazısında ABD ve ülkemiz ekonomilerinin büyüme oranlarını konu edinmiş.

“ABD, her yıl bir Türkiye kadar büyüyor. Bu gidişle, onun şimdiki haline 200 yıl sonra gelebiliriz.”

IMF Küresel Ekonomik Görünüm Veritabanına göre ABD ekonomisinin 2014 yılı sonu nominal büyüklüğü 17,4 trilyon dolar civarı. Türkiye’nin nominal GSYH’si ise 806 milyar dolar civarında.

Yaman Törüner’in aktardığı tabloda ABD’nin 2014-15 yılları büyüme beklentisi % 2,5 civarında. Mevcut büyüklüğü ve büyüme beklentisi ışığında ABD’nin her yıl yaklaşık Türkiye’nin yıllık toplam üretiminin %55-60’sı kadar büyüdüğü görülmekte. “Türkiye kadar” bir büyüme söz konusu değil yani.

ABD’nin şimdiki haline 200 yıl sonra gelme iddiasına gelince. Yine Yaman Törüner’in aktardığı 2009-2013 dönemi için hesaplanan % 3,7’lik ortalama büyüme çerçevesinde Türkiye ekonomisinin ABD’nin şimdiki haline 85 yıl içinde ulaşacağı hesaplanmaktadır. Tabii ki bu hesaplama büyük bir “ceteris paribus” içeriyor.

 

Yaman Törüner’le İran Ekonomisi

Yaman Törüner, 22 Aralık 2015 tarihinde Milliyet Gazetesi’nde yayınlanan “İran” başlıklı köşe yazısında, başlığından da anlaşılacağı üzere İran ekonomisine değinirken bir hata yapmış:

“18. büyük ekonomi sayılan İran, dünyanın 4. büyük petrol ve 2. büyük doğal gaz rezervlerine sahip. İran, kişi başına düşen 17.000 dolarlık geliriyle, Türkiye’nin önünde.”

İran’ın cari fiyatlarla (nominal) kişibaşına düşen milli gelirinin 2015 yılı sonu itibarıyla 5.048 ABD doları civarında olacağı tahmin edilirken, Türkiye için aynı rakamın 9.290 dolar olması beklenmektedir. Satın alma gücü paritesine göre düzeltilmiş kişi başına düşen milli gelir rakamı İran için 17.571, Türkiye için ise 20.277 olarak hesaplanmaktadır. Böylelikle İran, kişi başına düşen milli gelir rakamlarında Türkiye’nin gerisine düşmektedir.

Ayrıca İran, ekonomik büyüklük açısından dünyada 28. sıradadır, 18 değil.

 

Murat Muratoğlu ve Türkiye’nin Büyüme Performansı

Murat Muratoğlu, Sözcü Gazetesi’nde 24 Mayıs 2016 günü yayınlanan “Ekonomi raydan çıkar mı?” başlıklı yazısında, ülkemizin son yıllardaki büyüme performansına değinmiş; ancak, ezberden konuşmasının kurbanı olmuş yine:

“Valla, 1950 ila 2010 yılları arasında her yıl ortalama yüzde 5 büyümeyi yakalamış Türkiye son altı yıldır ortalama yüzde 3 büyüyor.”

Murat Muratoğlu  bir de “Valla” şeklinde yemin etmiş ama uyarmak gerek:

Ülkemizin son 6 yıldaki (2010-2015) büyüme ortalaması % 5,2’dir, iddia edildiği gibi %3 değil.

IMF Küresel Ekonomik Görünüm Raporu veritabanına göre son 6 yıldaki büyüme oranlarımız aşağıdaki şekildeydi:

2010: 9,2,

2011: 8,8,

2012: 2,1,

2013: 4,2,

2014: 2,9,

2015: 3,8

Demek ki neymiş -yemin etmeden önce- verileri kontrol etmek gerekirmiş.

 

Güneri Cıvaoğlu ve Ekonomi Üzerine Hatalar

Güneri Cıvaoğlu, Milliyet Gazetesinde “Hasta adam kim” başlığıyla 4 Kasım 2011 günü yayınlanan köşe yazısında Türkiye ve Yunanistan ekonomilerine değinirken hatalar yapmıştı:

“TÜRKİYE ilk kez kendisinin üretmediği bir ekonomik kriz tehdidine maruz…

Bundan önce ki krizler kendi arızalı mahsullerimizdi.”

Türkiye dünya ekonomisine nispeten kapalı olduğu yıllarda bile (1929 Büyük Ekonomik Buhran), kendi üretmediği dış ekonomik krizlerin etkilerine maruz kalmıştı. 1973 petrol şoku, 1997-98 Asya krizi bunlardan sadece bir kaçı. Zaten 88 yıllık bir ekonominin daha önce hiç dış kaynaklı bir ekonomik krize maruz kalmadığını iddia etmek, ancak köşe yazarı olmakla açıklanabilecek bir durum.

“Daha sonraki yıllarda zaman zaman ekonomik krizler gene oldu ama Osmanlı’nın Tanzimat ilanından itibaren dövize el açma sürecini Özal noktaladı. 14 Ocak 1980 tarihi ve sonrası itibariyle Türkiye ilk kez “döviz için el açmak” mahcubiyeti yaşanmıyor.”

Yazarın anlatmak istediği  yeni ekonomik önlemlerin karar ve önlemlerin alındığı tarih, 14 Ocak değil 24 Ocak 1980 olacak. Bunlar, yakın tarihimizde 24 Ocak Kararları diye anılır.

“Yunanistan AB’ye tam üye olduktan sonra nehir gibi akan Avrupa fonlarıyla palazlanmıştı. Milli gelirini 15 bin doların da üstüne taşımıştı. Türkiye’ye son noktayı koymak hayaliyle “altın vuruşlar” yapmak çabasındaydı.

PKK’lıları, kendi mülteci kamplarında barındırıyor, teknik bilgi, para, silah, istihbarat, eğitim olanakları sağlıyordu.

Abdullah Öcalan’ın yakalanmadan önceki son durağı Afrika’daki bir Yunanistan Büyükelçiliği değil miydi?”

Yunanistan’ın PKK’ya destek verdiği ve Abdullah Öcalan’ın Yunanistan büyükelçiliğinde saklandığı yıllarda milli geliri henüz 15.000 dolara çıkmamıştı. Yunanistan’ın milli geliri 2003 senesinde 15.000 doların üstünü gördü.

 

Necati Doğru ile Ekonomi

Sözcü Gazetesi’nde 7 Kasım 2015 günü yayınlanan “İstikrar Garanti(!)” başlıklı yazısında Necati Doğru, milli gelir rakamını yanlış aktarmış:

“Söz gelimi diyorum. Asgari ücret yüzde 10 artar. Enflasyon ise yüzde 11 artar. Başladığın noktada durursun. İstikrar gelmiş gibi olur. Ekonomistler bu işleri bilir. Bir görünen (nominal) var. Bir de gerçek (reel) var. Topluma görüneni gerçek gibi yedirirsen “istikrar geri geldi” diye sevindirirsin. Kaldı ki, Türkiye’nin toplam milli geliri 2.2 trilyon TL. 22 milyar bunun yüzde 1’i ediyor.”

Türkiye’nin toplam milli geliri 2.2 trilyon dolar değil henüz. 2015 Orta Vadeli Program verilerine göre 2015 yılı için beklenen milli gelir 1,93 trilyon TL. 2014 yılı gerçekleşmesi ise 1,74 trilyon TL.

 

Özgür Bolat ve Profesör Maaşları Üzerinden Ekonomik Büyüklük Değerlendirmesi

Özgür Bolat, 10 Eylül 2015 tarihinde Hürriyet Gazetesi’nde yayımlanan “Bir ülke ne zaman gelişir” başlıklı köşe yazısında gayri safi milli hasıla (GSMH) ve profesör maaşları arasındaki ilişkiye değinmiş.

“Ülkelerin gayrisafi milli hasılalarını (GSMH) ve profesör maaşlarını karşılaştırınca, enteresan bir bilgi keşfettim. Bir ülkede araştırmacı maaşları ne kadar yüksekse, o ülkenin GSMH’si de o kadar yüksek oluyor. Neredeyse mükemmel bir korelasyon var (Ben profesör maaşlarını baz aldım ama her araştırmacı seviyesinde ilişki buldum)”

Neresinden tutsan elinde kalan bir metin ve analiz.

  1. Öncelikle, Özgür Bolat analizini nominal değerler üzerinden yapmış. Yanlış 1. Satın alma gücü paritesine göre GSMH ve maaş değerleri kullanılmalı.
  2. Bolat, seçilmiş ülkelerdeki araştırmacı maaşlarıyla GSMH ilişkisini bir grafikte bir araya getirmiş. Akabinde, araştırmacı maaşlarının artmasının GSMH artışına yol açtığı sonucuna varmış. Ekonometri ve istatistik cahili olunca insanın böyle çıkarımlar yapması çok normal. Basit excel bilgisiyle dünyalar kurtarıyor yazarlarımız, bir de “enteresan bir bilgi keşfettim” diye köşelerinden bağırıyor. Utanmasalar, “evreka” diye camdan dışarı çığlık atacaklar. İşin esprisi bir yana demek istiyorum ama bir türlü kurtulamıyorum. Profesör maaşları ile yenilen yumurta sayısını bir araya getirse Özgür Bey, daha fazla yumurta yenildikçe profesör maaşlarının arttığı sonucuna varacak galiba. Ekonometrik analizlerde “nedensellik” (granger causality) denilen bir test yöntemi vardır. İki veri seti arasında bir ilişki olup olmadığı tesbit etmenin yanı sıra bu ilişkinin yönünü belirler. Yani, aslında milli geliri yüksek ülkeler, göreceli olarak daha zengin olduğu için daha fazla maaş veriyor olabilirler. Daha kapsamlı ve teknik analiz yapmadan düz mantıkla akademisyen maaşları hakkında yorum yapmak da ancak bir köşe yazarının vazifesi olur zaten.
  3. (Hindistan, Güney Afrika, Kolombiya ve Suudi Arabistan gini) Daha düşük gelirli bazı ülkelerde, toplumun akademisyenlere verdiği göreceli değer ve akademisyen arz kısıtları gibi çeşitli nedenlerle, satın alma gücü paritesine göre gelişmiş ekonomilerden daha yüksek maaşların akademisyenlere ödendiğini görüyoruz (Bu konuda kapsamlı bir analiz için bkz: International Comparison of Academic Salaries).
  4. İlaveten, Özgür Bolat’ın GSMH verisi biraz sorunlu. GSMH sütunu incelendiğinde, Danimarka, İsveç, Finlandiya, İsrail, İrlanda, Polonya’nın ülkemizden daha yüksek GSMH’ye sahip olduğu görülmekte. Ancak malesef bu doğru değil. Veride ya da verinin gösteriliş biçiminde bir sorun olduğu bariz.

 

Akademisyen Maaşları Köşe Yazısı

Akademisyen Maaslari

 

Fatih Çekirge ve İktisadi Büyüme

Hürriyet Gazetesi’nde yayımlanan 11 Eylül 2015 tarihli “Nasıl çıkarız bu nefret girdabından” başlıklı köşe yazısında Fatih Çekirge, yaşanan son sürece değinmiş ve eklenmiş:

Türkiye’nin enerjisi tükeniyor. Gücü kesiliyor. Ekonomisi daralıyor.

TUİK, 2015 yılı 2. çeyrek büyüme rakamlarını Fatih Çekirge’nin bahse konu köşe yazısından tam 1 gün önce açıkladı. Buna göre, Türkiye ekonomisi 2015 2. çeyrekte geçtiğimiz yılın aynı dönemine göre % 3,8, bir önceki çeyreğe göre % 1,3 arttı.

Yani ekonomi daralmıyor, küçülmüyor, göreceli olarak düşük de olsa büyüyor.

 

Cüneyt Başaran ve Türkiye’nin Dünyanın En Hızlı Büyüyen 6. Ekonomisi Olması

Cüneyt Başaran, Habertürk Gazetesi’nde 11 Haziran 2016 günü yayınlanan “Ne kadar ve nasıl büyümüşüz” başlıklı yazısında 2016 1. çeyrek büyüme rakamlarını yorumlarken kolaya kaçıp ezberden konuşmasının kurbanı olmuş:

“Önce size iyi bir haber vereyim. Türkiye ekonomisi (GSYH) geçen sene mart sonundan bugüne tam 228 milyar TL büyümüş ve 2 trilyon TL’lik bir büyüklüğe ulaşmış. Türkiye, 2016’ın ilk çeyreğinde yüzde 4.8 büyümeyle dünyada en hızlı büyüyen 6. ekonomi oldu. Geçen çeyrekteki büyüme hızımız, Avrupa Birliği’ne üye bütün ülkeleri de geride bırakmış durumda.”

Coğrafi bir sınırlama yapmaksızın, Türkiye’nin tüm dünyada en fazla büyüyen 6. ülkesi olduğu iddiası malesef yanlış.

OECD ülkeleri gibi göreceli olarak daha dar bir ülke örneklem seti kullansa belki haklı çıkabilecek Cüneyt Bey; ancak, dünyadaki tüm ülkeleri işin içine katması iddiasını zorlaştırmış.

Doğruluk Payı, Başbakan Yıldırım’ın benzer yöndeki bir iddiasını incelemişti:

Trading Economics web sitesinde tüm ülkeler için mümkün olan en güncel büyüme verileri bulunuyor. Sitede 2016’nın ilk çeyreğindeki büyüme oranları hakkında bilgi olan ülkeler sıralamasında, Türkiye 14’üncü sırada yer alıyor. Tüm ülkelerin 2016’nın ilk çeyreğine dair büyüme oranları erişilebilir olsaydı, şüphesiz Türkiye listenin daha aşağısında yer alacaktı.

Netice itibarıyla, 2016 1. çeyrekteki % 4,8’lik büyüme performansıyla ülkemiz, dünyanın en hızlı büyüyen 6. ekonomisi değildi.

 

Özlem Doğaner ve Orta Vadeli Program Hedefleri

Özlem Doğaner, Sabah Gazetesi’nde 8 Ekim 2016 günü yayınlanan “Face Time Büyüme” başlıklı yazısında geçtiğimiz günlerde yayınlanan “Orta Vadeli Program”ın tek hedefinin “büyüme” olduğunu iddia etme yanlışına düşmüş:

“Hükümet Orta Vadeli Program ile bir kez daha altını çizdi. Tek hedef büyüme…”

Ancak hükümetin OVP’deki tek hedefi “büyüme” değildi.

2017-19 yılları için hazırlanan OVP belgesi incelendiğinde ya da Başbakan Binali Yıldırım’ın OVP sunumuna göz atıldığında hükümetin OVP kapsamındaki büyümenin artırılmasına ilaveten belirlediği diğer başlıca hedefler dikkat çekecektir.

Orta Vadeli Programın Temel Amaçları

  • İstikrarlı ve kapsayıcı niteliğiyle büyümeyi artırmak
  • Enflasyonu düşürmek
  • Cari açıktaki azalma eğilimini korumak
  • Ekonominin rekabet gücünü, istihdam ve verimlilik seviyesini artırmak
  • Mali disiplinin kalitesini artırmak ve kamu maliyesini güçlendirmek

Sabri İşbilen Ekonomik Büyüklüğümüzü Mevcut Seviyesine Nazaran % 40 Daha Yüksek Aktarmıştı

Sabri İşbilen, Diriliş Postası’nda 24 Kasım 2016 günü yayınlanan “Avrupa Türkiye’ye katılsın” başlıklı yazısında, ekonomimizin büyüklüğü konusunda baya cömert davranmış:

“Bugün yaklaşık 1 trilyon dolarlık bir ekonomiye sahibiz, yerli üretim de, en önemlisi de savunma sanayiinde çağ atladık.”

2017-2019 yılları için yayımlanan Orta Vadeli Program‘da 2015 yılı sonu ekonomik büyüklüğümüz (Gayri Safi Yurt İçi Hasıla – GSYH), 720 milyar dolar olarak belirtilmişti. 2016 yılı sonunda ise GSYH’mizin 726 milyar dolar olacağı öngörülmüştü (24 Kasım itibarıyla 3,44 seviyesinde seyreden ABD doları kuru ışığında dolar cinsi GSYH’mizin daha da küçüleceğini göz önünde bulundurmak gerek). Sabri İşbilen’in yuvarlak yuvarlak aktardığı 1 trilyon doların yaklaşık olarak % 30 düşüğü yani.

 

Yorumunuzu yazınız...