Tomris Uyar’ın Doğum Gününün 11 Mayıs Olduğu İddiası Doğru Değil, Tomris Uyar 15 Mart 1941 Tarihinde Doğmuştur

Yanlış İddia

 

Bugün Google’ın hatasını aktarıyoruz. Elbette Google’dan istifade ederek.

Google, Tomris Uyar’ın 11 Mayıs 1941 günü doğduğunu iddia ederek bugün (11 Mayıs 2020) 79. doğum gününe özel Doodle hazırlamış.

 

tomris uyar doğum günü
Google’ın Tomris Uyar’ın 79. doğum günü iddiasıyla 11 Mayıs 2020 günü hazırladığı Doodle

 

Ancak, her ne kadar Google Tomris Uyar’ın doğum günü vesilesiyle bu jesti hazırladığını belirtse de 11 Mayıs Tomris Uyar’ın doğum yıl dönümü değil. Taradığımız tüm kayıtlarda Tomris Uyar’ın doğum günü 15 Mart 1941 olarak geçiyor. Tomris Uyar’ın kendi beyanı da doğum gününün 15 Mart 1941 olduğunu ifade etmektedir.

Bulgularımızı sıralayalım…

Tomris Uyar’ın kendi kitaplarındaki, hakkındaki yayınlardaki, adına açılan internet sitesindeki ve çevrim içi kaynaklardaki özgeçmişlerinde doğum günü 15 Mart 1941 olarak belirtilmektedir.

 

tomris uyar özgeçmiş

 

Adına açılan Tomrisuyar.com adlı internet sitesinde Tomris Uyar’ın doğum tarihi 15 Mart 1941 olarak aktarılmaktadır.

 

Tomris Uyar'ın doğum tarihi
Tomrisuyar.com’da Uyar’ın doğum tarihi 15 Mart 1941 olarak aktarılmıştı

 

Yapı Kredi Yayınlarından çıkan kitaplarındaki özgeçmişlerde de Tomris Uyar’ın doğum gününün 15 Mart 1941 olduğu belirtilmektedir.

 

tomris uyar otuzların kadını
Tomris Uyar’ın YKY’den çıkan Otuzların Kadını adlı kitabında özgeçmişinin bulunduğu sayfa

 

Tomris Uyar, Doğum Gününün 15 Mart Olduğunu Belirtiyor

Tomris Uyar, çıkan Günlerin Tortusu (1980-1984) adlı kitabında “18 Mart” başlıklı bölümde “Dostum Muhteşem Sünter’den şöyle bir şiir aldım doğum günümde, hiç beklemiyordum” ifadelerini kullandığı görülmektedir (Can Yayınları, 1996, sf: 81) . 18 Mart’ta kaleme aldığı yazıda doğum gününde kendisine iletilen bir şiire yer vermesi, 15 Mart’ın doğum günü olduğu savımızı kuvvetlendiriyor.

Uyar, bahsi geçen kitabında kendisi için Muhteşem Sünter ve Edip Cansever’den doğum günü vesilesiyle aldığı şiirleri şöyle aktarmıştı:

Dostum Muhteşem Sünter’den şöyle bir şiir aldım doğum günümde, hiç beklemiyordum:

 

Yumuşak ge ile başlayan bir söz bulamadı sessizliğine diye başlıyor. Şöyle bitiyor:

 

Beni çok dövün diyordu gardiyana. Haklısınız
Öyle dövün ki unutulmasın
Öyle ıslatın ki kurumasın yalnızlığım
Kentin neresine gidersem gideyim
Özgür saymasın beni kimse
Gülün üzerinden geçen bir gölge gibi.
Yağmurda bir pencereyim kapalı
Bütün karanlıkları gardiyan olan bir kentte.

 

Her doğum günüm için bir şiir yazarak -çoğu yayımlanmamış, tek kopya olarak üstelik- bir yıllık edebiyat direncimizi ayakta tutmaya çalışan, bu çabayı sevecen, yaratıcı bir görev sayan Edip Cansever’se bu yılki şiiirinde şöyle diyor bir yerde:

 

Günün herhangi bir saatinde
Saati sorsan birilerine
Onlar da -sözgelimi- “on yedi oyuz” deseler hep
“Zaman buymuş, anladım” diyeceksin elbet

Nasıl buluyorsun bu yıl kendini
Göğsündeki ruhbilimsel saate göre
Bana sorarsan, yıllar önce nasılsan
Öylesin gene
Hepsi hepsi bir kedin öldü sadece.

Duvarlara fotoğraf filan asma
Ve konsol ve ayna çerçevelerine
Hele aile resimlerini hiç mi hiç
Baktıkça renksizliğe dönüşüveriyor
Olmayan bu zaman parçaları -sen ne dersen de-

 

Tomris Uyar’ın doğum tarihinin 15 Mart 1941 olduğuna dair en kuvvetli delilimiz ise ta kendisi…

28 Mayıs 1987 tarihinde yayınlanan “Ölümünün birinci yılında Edip Cansever:Mavi-uç’lu bir kaptan” başlıklı yazısında “Her doğum günümde, tek kopya olarak yazılmış, istersem yayımlayabileceğim izniyle armağan edilmiş şiirleriyle yaşamımda ve yazımda sırdaşım, esin kaynağım oldu” ifadeleriyle Edip Cansever’in kendisine armağan ettiği bir şiiri paylaşmıştı. Uyar, Edip Cansever’in “Sevgili Tomris’e, 15 Mart için” açılış cümlesine de yazısında yer vermişti.

 

BU KAÇINCI BAHAR

Sevgili Tomris’e, 15 Mart için

Düş sensin
Düşlerde modaya uyulmaz
Yakıştı çünkü gri olan
Mor-mavi tuvaletin.

Düş sensin
Açtın mı kapısını balkonunun
Saksıda görünen de sen
Sulayan da senin elin.

Düş sensin
Susuz içersin içkini
İçtiğin içki seni görür rüyasında
Uyanınca anlatılmayı seversin.

Düş sensin
Nedense bu yıl kar yağmadı
Bembeyaz kentin içinde
Bilmem ki nasıl anladım çok belli ayak izlerin.

Düş sensin
Gülüşün sisler içinde
“ve başımda pembeden bir hale”
Hiç şaşmam, sen olsan böyle söylersin.

Düş sensin
Çünkü sensin düş
Küçücük bir kız çocuğu gibi, tam öyle gibi
Baharını icat edersin.

Düş sensin

Edip Cansever

 

Mavi-uç'lu bir kaptan
Tomris Uyar’ın 28 Mayıs 1987 tarihinde yayınlanan “Ölümünün birinci yılında Edip Cansever:Mavi-uç’lu bir kaptan” başlıklı yazısı

 

Tomris Uyar Kimdir?

Tomrisuyar.com’un alıntıladığı Tanzimat’tan Bugüne Edebiyatçılar Ansiklopedisi’nde Uyar’ın özgeçmişi şöyle aktarılmaktadır:

TOMRİS UYAR

 

(İstanbul, 15 Mart 1941 – 4 Temmuz 2003) Öykücü, denemeci, çevirmen.

 

R. Tomris imzasını da kullandı (1969’a kadar). Hukukçu Celile Hanım ile hukukçu ve yazar Ali Fuad Gedik’in kızı. CHP Trabzon milletvekillerinden Süleyman Sırrı Gedik büyükbabasıdır. İlkokulu Taksim’deki Yeni Kolej’de (1952), ortaokulu İngiliz High School’da (1957), liseyi Arnavutköy Amerikan Kız Koleji’nde (1961) tamamladıktan sonra İÜ İktisat Fak. Gazetecilik Enstitüsü’nü (1963) bitirdi. Ülkü Tamer ile birlikte Cemal Süreya’nın çıkardığı Papirüs dergisinin yayımına katıldı. Bir ara Boğaziçi Üniversitesi’nde karşılaştırmalı edebiyat dersleri verdi. Kurucu üyesi olduğu TYS’den daha sonra istifa etti; PEN Yazarlar Derneği üyesi. 1969’da evlendiği Turgut Uyar’dan bir çocuğu vardır.

 

İlk çevirisi (“Şekerden Bebek”, Tagore’dan 1962’de Varlık’ta, ilk öyküsü (“Kristin”) Mart 1965’te Türk Dili’nde çıktı. Öykü, deneme, eleştiri, günlük ve çevirileri Varlık, Dost, Papirüs, Yeni Dergi, Soyut, Yeni Edebiyat, Yeni Düşün, Gösteri, Gergedan, Argos, Adam Öykü gibi belli başlı dergilerde yayımlandı; özellikle 1966’dan sonra Papirüs’te yayımladığı ürünleriyle adını duyurdu. 1970’ten sonra gelişen yeni Türk öykücülüğünün önde gelen isimleri arasında yer aldı. Klasik öykünün sınırlarını şiirsel bir dille zorlayarak izlenimler, anılar, ayrıntılar, betimlemeler, çağrışımlar, imgeler ve iç konuşmalara dayalı bir öykü dünyası kurduğu kabul edildi. Evlilik ve aile konuları çevresinde gelişen ilk öykülerinde ağırlıklı olarak kadınların dünyasına eğilirken daha sonraları öykü kişileri çeşitlendi. Dili kullanmadaki ustalığı, kendine özgü incelikleri olan anlatımı ve modern tekniği ile Türk öykcülüğünün etkileyici isimlerinden biri oldu.

Öyküde “yoğunluk, içtenlik ve sahicilik” olması gerektiğini savunan Uyar, ilk kitabı İpek ve Bakır’daki öykülerinde küçük burjuva kökenli insanların yaşama biçimleri üzerine yoğunlaşır. Füsun Akatlı’ya göre “İpek ve Bakır’da olay akışları yok; olay kesitleri ya da durumlara ışık düşürecek, can alıcı ‘zum’lar var. Kişiler ve kişi ilişkileri de uzun uzadıya, bütünlüklü bir anlatımla verilmiyor; ama bütünlüğü kendi içinde gizli bir iletim biçimi seçiyor yazar.” İkinci kitabı Ödeşmeler ve Şahmeran Hikâyesi, sınıf atlama özlemi taşıyan bilinçli ya da bilinçsiz kitlelerle; yaşadıkları durumlar nedeniyle bir seçim yapmaya itilen, gelecekte kendi sınıfsal değerlerine sahip çıkacak ‘ezilmişlerin’ çatışmalarını, birbirleriyle ‘ödeşmelerini’ ele alır. Füsun Akatlı’nın deyimiyle, Ödeşmeler’deki öyküler, bir yerlerinden kitabın adına bağlanabiliyorlar: “Hep bir hesap var ortada, görülmesi gereken. Ödeşmenin kâh apaçık görüldüğü, kâh ancak sezildiği bu öyküler, yazarlarını bir kez daha, biraz daha iyi tanıtıyorlar okuyana…” Bu kitabın son öyküsü olan “Şahmeran Hikâyesi”, 15. yy. şairlerinden Abdi Musa’nın Câmasbnâme’sinden alınarak “halk hikâyesi” biçimine dönüştürülmüş eski bir öykünün modern biçimde alegorik bir uyarlamasıdır.

 

Önceki öykülerinde insanlardan çok durumları önemsenmişken Dizboyu Papatyalar’da insanların yaşama biçimleri öyküye yansır. Selim İleri bu konuda şöyle demektedir: “Bu kitapta ele alınan insanlar da çeşitli katlardan. Oysa İpek ve Bakır’da olsun, Ödeşmeler’de olsun küçük burjuva kökenli insanların yaşama biçimleri hikâyeye yansıtılmıştı. Dizboyu Papatyalar’da bıçkın kabadayılara, ününü yitirmiş sinema oyuncularına, ekmek parasını nasıl çıkartacağını kestiremeyen kimselere hep bir arada rastlıyoruz. Geçiş toplumunun insanlarından bir kesit vermek istiyor hikâyeci. Bu insanların sergilenişinde de özel bir tutum göze çarpıyor.” Yürekte Bukağı’da ise gittikçe yozlaşan bir ortamda ve bu ortamla beslenen hastalıklı toplum düzeninin yüreklerine geçirdiği bukağıdan kurtulmaya çalışan, yeni değerler geliştirmeye çabalayan insanlar görürüz. “Yürekte Bukağı’yı salt, yazarın öykülerinin toplamı olarak değil, Tomris Uyar’ın öykücülüğünün temelini kuran iki belirgin bileşenin; nesnel, ama yorumlayıcı gözlemciliği ile yaratıcı ve şiirleştirici imgeleminin dil düzleminde gerçeklik kazanan bir bütünleşmesi olarak düşünmek gerektiği”ni vurgulayan Füsun Akatlı, “İpek ve Bakır’dan Yürekte Bukağı’ya dört kitabıyla, yazarın hep aynı corpus’a öykü biriktirdiği kanısındayım” görüşünü dile getirir.

 

1980 sonrasında yayımlanan Gece Gezen Kızlar, “Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler”, “Kırmızı Şapkalı Kız”, “Fareli Köyün Kavalcısı”, “Uyuyan Güzel” vb. gibi evrensel masalların günümüze yansıması ve dokuz eski masaldan dokuz yeni öykü yaratmanın en ilginç örneklerinden kabul edildi. Yaza Yolculuk’taki öykülerde ise genelde insanlara öğretilen basmakalıp değer yargılarının gözden geçirilmesi, kişinin kendine ya da yaşadığı yere dönüşü gibi bir çeşit dönüş yolculuğu vardır. Günah temasını işleyen Sekizinci Günah’tan sonra yayımladığı Otuzların Kadını’nda Uyar bir portreyi anlatır. Annesinin 1936’da Osman Hamdi tarafından yapılmış yağlıboya portresini anlatırken de annesini andıran 1930’ların “diğer” kadınlarının öykülerinden yararlanır. Aramızdaki Şey, alabildiğine yalın, süssüz bir anlatımla yazılmış “kırmızılı öyküler”den oluşur. İlk öyküdeki kırmızı giysinin çağrıştırdığı ilk olasılıklar, gitgide başka “kırmızılara” açılır ve yazar sanki Aramızdaki Şey’i yazarak genç yaşta onulmaz bir hastalık sonucu ölen eski bir öğrencisine “gönül borcu”nu öder. Ustalığını geliştirerek öykücülüğüne yeni özellikler eklediği kabul edilen Aramızdaki Şey için F. Oran, “Hesaplaşmaların, söylenmemiş sözlerin öyküleri de diyebiliriz” der.

Öykücülüğü ile Türk edebiyatında özel bir yer edinmiş olan Uyar, modern dünya edebiyatından yaptığı çevirilerle de Türk edebiyatına katkılarda bulunmuştur. Bir öyküsü “Sarmaşık Gülleri” adıyla S. Önal tarafından televizyona uyarlandı. Öyküleri İngilizce, Almanca, Fransızca, Lehçe, Rusçaya çevrilerek çeşitli antolojilerde yer aldı.

 

Ödül: Evrenin Yapısı ile (Lucretius; Turgut Uyar ile), 1975 TDK Çeviri Ödülü; “Hiawata” ile Avni Dilligil Tiyatro Çeviri Ödülü; Yürekte Bukağı ile 1980 Sait Faik Hikâye Armağanı; Yaza Yolculuk ile 1987 Sait Faik Hikâye Armağanı; Murathan Mungan ve Nedim Gürsel ile birlikte kendisine verilen 1987 Haldun Taner Hikâye Ödülü’nü de ödüle katılmadığı gerekçesiyle kabul etmedi.

 

Tomris Uyar, yemek borusu kanseri nedeniyle tedavi gördüğü Metropolitan Florance Nightingale Hastanesi’nde 4 Temmuz Cuma günü vefat etmiş ve Zincirlikuyu Mezarlığı’na defnedilmişti.

 

Tüm bu gerçeklere rağmen hiçbir basın kuruluşunun Tomris Uyar’ın doğum gününün 11 Mayıs olduğu iddiasının yanlış olabileceğinden şüphe etmeyip, Google’ın hata yaptığını haberleştirmemiş olmasını da not düşelim…

 

tomris uyar doğum günü

 

Google’a da tekzip geçmiş olduk böylelikle

 

İLAVE: Merve Atılgan, verdiği bir söyleşide Google’ın Tomris Uyar’ın anısına yayımladığı Doodle’ı Uyar’ın 79. doğum gününde 15 Mart’ta yayımlanmak üzere hazırladığını belirtmiş.

 

* Tespiti için Özlem Güner’e teşekkürlerimizle…

 

Yorumunuzu yazınız...