Osmanlı Devleti Döneminden Mahkeme Defterlerinde (Şer’iyye Sicillerinde) Kadın Cinayeti İzine Rastlanamadığı İddiası Gerçeği Yansıtmıyor

Yanlış İddia

 

Mardin Artuklu Üniversitesi Rektörü Prof Dr. İbrahim Özcoşar, sosyal medya hesabından yaptığı bir paylaşımda Osmanlı Devleti döneminden binlerce mahkeme defterlerini incelediğini, bu şeriye sicilleri arasında bir tane bile kadın cinayetine rastlayamadığını öne sürmüştü.

İlgili paylaşımı şu şekildeydi:

Şimdiye kadar yüzlerce Osmanlı Mahkeme Defterinden (Şer’iye Sicili) binlerce mahkeme kaydı inceledim. Bir tane kadın cinayeti yoktu.

Acaba kendimizi bir daha gözden mi geçirsek…

Modern dünya bize neler yapmış…

#KadinaSiddeteHayir

 

osmanlı kadın cinayeti

 

Ebubekir Sofuoğlu da Facebook profili üzerinden İbrahim Özcoşar’ın paylaşımına şöyle destek sunmuştu:

Aynen öyle. Bu sefer de belgelemeden, şiddet gizleniyor yalanını atıyorlar. Bunun teyidini yapmak bugün pekala mümkündür. Modernizmin pençesine düşmüş ve düşmemiş illerdeki kadına şiddet vakalarından anlaşılır. Mesela, son ana kadar Bayburt’ta tek bir şiddet vakası bile yoktu.

 

ibrahim özcoşar osmanlıda kadın cinayeti

 

6 asır boyunca tek bir kadının dahi bir erkek tarafından öldürülmemiş olduğuna dair yanlış algı giderek yerleşiyor…

 

600 yılda kadın öldürülmemiş

 

Ancak, kadı sicillerindeki kayıtlar bu iddiayı asılsız kılıyor. Osmanlı Devleti döneminde işlenen kadın cinayetlerinin izlerine mahkeme kayıtlarında rastlamak mümkün.

Kadı defterleri, kadı sicilleri, kadı divanı, mahkeme kayıtları, sicillât-ı şer‘iyye ya da şer‘iyye sicilleri olarak nitelenen defterler, Osmanlı Devleti’nde merkezde ve taşrada her tabakadan insanlar arasındaki hukukî ilişkilere dair kayıtları içermekteydi.

Şer’iyye sicillerine yansıyan uyuşmazlıklarda cinayet vakalarının diğer olaylara nazaran daha az geçtiği bilinmektedir. Ancak, kadıdan kadıya devredilip mahkemelerde ve arşivlerde muhafaza edilerek günümüze ulaşan kadı defterlerinde ve bu defterler üzerinde yapılan akademik çalışmalarda kadın cinayetlerine ilişkin aktarımlar görülebiliyor (Şer’iyye sicillerinin sadece mahkemenin erişebildiği cinayet olaylarını yansıttığını da vurgulamakta fayda var).

Kadı Sicilleri üzerinde yapılan hızlı bir taramada dahi kadın cinayetlerine dair örneklere ulaşmak mümkün.

Yüzyıllar boyunca böylesi geniş bir coğrafyada tek bir kadın cinayetinin işlenmemiş olması imkân dahilinde değil. Ancak, biz yine de arşiv kayıtlarıyla bu iddianın geçersizliğini ortaya koyalım…

Ayşe bt. Davud’un annesi Aynî Hâtun’u öldürenlere açtığı cinayet davasında 3 erkek 2 kadın şüphelinin yer aldığı görülebiliyor. İlgili kayıt şu şekilde (1059 [103a-1] Ayşe bt. Davud’un annesi Ayni Hatun’u öldürenlere açtığı cinayet davası (Üsküdar Şer’iyye Sicili 84 numaralı defter):

Üsküdar Mahkemesi 84 Numaralı Sicil (H.999-1000/ M.1590-1591)
cilt: 10, sayfa: 545
Hüküm no: 1059
Orijinal metin no: [103a-1]
Bu defter İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı ve İslam Araştırmaları Merkezi (İSAM) ortaklığı ile hazırlanmıştır.

 

Ayşe bt. Davud’un annesi Aynî Hâtun’u öldürenlere açtığı cinayet davası

Mahmiye-i Kostantıniyye’de sâkine olan Ayşe bt. Davud tarafından husûs-ı âtîye nehc-i şer‘î üzre vekâleti sâbite olan fahrü’l-meşâyihi’l-kirâm Mevlânâ Hüsameddin b. Hasan -zîde takvâhu- mahfil-i kazâda mahrûse-i Üsküdar’da vâki‘ merhûm Rüstem Paşa’nın vakıf odalarında sâkin olan Mustafa b. Şaban ve Dimo v. İstemad mahzarlarında vekîl-i müşârunileyh Mevlânâ Hüsam Efendi takrîr-i kelâm ve ta‘bîr-i merâm eyledi ki müvekkilemin vâlidesi Aynî bt. Abdullah odalarda bunlar ile olup gece ve gündüz musâhabetleri bir yerde idi bir Cuma gün merkūme Aynî Hâtun’u Kavak İskelesi’nde kayığa koyup alıp gitmişler ol zamândan beri gâ’ibedir mezbûrlardan suâl olunsun dedikde bi’l-muvâcehe merkūm Dimo v. İstemad’dan vâki‘ hâl suâl olundukda merkūm Dimo v. İstemad cevâb verip dedi ki mezbûre Hatice ve zevci Mustafa b. Abdullah ve Mustafa b. Şaban ve hâtunu Fâtıma bt. Abdullah ve mûmâileyh Şeyh Efendi’nin müvekkilesi Ayşe’nin vâlidesi Aynî Cuma gün Kavak İskelesi’ne gelip Üsküdar’dan binip size gideriz deyip adalara doğru ben ve Mustafa b. Şaban kayık çekip Hatice ve zevci Mustafa ve Aynî iki ibrik arak getirmişler Kızkulesin dolaştıkdan sonra arak içtik mest oldular Aynî ayralıyarak Kızıl Ada’ya doğru çektirip Ada’ya vardık adaya çıktılar Kızıl Ada’da dahi arak içip bana iki Mustafa Aynî’nin boynuna vur deyu teklîf ettiler ben dahi vurmadım sizi katl ederiz yâhud Aynî ile deyu ikdâm ettiler ben dahi katl etmiyecek iken Mustafa boğup esbâbın soyup kendiye kayığa koyup boğazına taş bağlayıp deryâya bıraktılar esbâbın alıp gece ile çektirip Salacak’a geldik bir mikdâr anda Hatice ve zevci Mustafa ve Fâtıma’nın zevci Mustafa yatıp sabaha karîb olarak Hatice ile zevci Mustafa’yı Unkapanı’na çıkardım ve Mustafa b. Şaban’ı kayığımız çekidüp Üsküdar İskelesi’ne geldik andan gelip ol gece odalarında sâkin oldular ol gece öldürdükleri Aynî’nin odasın açıp maktûle Aynî’nin ve Aynî odasında odabaşı Mehmed’in hâtunu Şâhin’in esbâbın kilitler verip esbâbın alıp sepetlerin paralayıp bir hisse Hatice ile zevci Mustafa’ya verdiler ve sekiz yüz nakid akçe bana verip ve bir a‘vânî yektâ atlas ve bir tafte kemha ve bir Derviş? Paşa kumaşı ve bir beyaz sâde gümüş yenlik ve iki arakiyye ve üç aded destimal ve bir kuşak ve bir çift yenlik ve bir çift beyaz nezkeb ve birkaç nezkeb dahi ve ba‘zı hurde esbâb bir beyaz çuval içinde Mustafa ve hâtunu Fâtıma ve benim hisseme tuta verdiler elân emânet koduk deyip Aynî ile zikr olunan esbâb çuvalı ile Mustafa b. Şaban ve Dimo v. İstemad ki hâlâ Müslüman olup şeref-i islâm ile muhallas olan Mehmed getirip meclis-i şer‘-i şerîfde teslîm edip Mustafa dahi bi tav‘ ve’r-rızâ Aynî bt. Abdullah Hatice’nin zevci katl etti Hatice ile adâvet üzre idi nihâyet böyle idim ben öldürmedim esbâbı taksîm ettiler bize verdikleri bunlardır ki hâlâ getirip Üsküdar zâbiti ve subaşısı Müstedâm Bey’e teslîm eyledik mezkûr olan esbâb Aynî’nin ve Şâhin’in esbâblarıdır deyu ikrâr ve i‘tirâfları vukû‘ı üzre tahrîr olundu.

Şuhûdü’l-hâl: es-Sâbikūn

 

üsküdar şeriye sicili 84 nolu defter
1059 [103a-1] Ayşe bt. Davud’un annesi Ayni Hatun’u öldürenlere açtığı
cinayet davası (Üsküdar Şer’iyye Sicili 84 numaralı defter)

Hızlı taramada İstanbul Kadı Sicilleri kayıtlarında gözümüze çarpan diğer başlıklar şu şekilde:

  • [63a-2] Ayşe bt. Abdullah’ın Mustafa Efendi’nin evinde kaza eseri vurularak öldüğü (İstanbul Kadı Sicilleri İstanbul Mahkemesi 18 Numaralı Sicil (H. 1086-1087/M. 1675-1676)
  • [89b-1] Öldürülen Ümmühâni bt. Mehmed’in vârislerinin, katil zanlısı Seyyid Süleyman Çelebi b. Yusuf ile sulh oldukları (İstanbul Kadı Sicilleri İstanbul Mahkemesi 18 Numaralı Sicil (H. 1086-1087/M. 1675-1676)

 

Okan Gümüşdoğrayan’ın 16.yüzyıla ait olan Üsküdar Mahkemesine ait defterler üzerinden Kadın ve Çocuklarla ilgili davaların analizini yaptığı yüksek lisans tezinde İstanbul’da meydana gelen bir kadın cinayeti şöyle aktarılmıştı (2019. Üsküdar Şer’iyye Sicillerinde Kadın ve Çocuklarla İlgili Davaların Analizi. Hacettepe Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Türkiyat Araştırmaları Anabilim Dalı Türkiyat Araştırmaları Yüksek Lisans Programı. Yüksek Lisans Tezi):

“16.yüzyıla ait Galata Siciline ait bir davada Fatma isimli kadının eşi tarafından dövülerek ölümüne sebebiyet verildiği iddiasıyla alakalı üzücü bir kayıt mevcuttur. Belgede, “Fatma’nın babası Hüseyin’in evine giden Kadı Mevlana Süleyman Efendi’ye, babası şahitlerin huzurunda, 26 gün önce vefat etmiş olan kızı Fatma’nın vefat sebebi olarak şunları söylemiştir: Yirmi altı gün önce İstanbul’da Kantarcılar içinde menzilinde iken, kocası Abdurahman odun ile vücuduna vurup yara bere etmiştir. Bu yara ve berelerden dolayı Fatma’nın vefat ettiğini söylemekte ve bunun ile ilgili olarak incelemenin yapılmasını kadıdan istemektedir. Evde bulunan Fatma’nın kardeşi İbrahim ve İsmail ile birlikte Hamire, Zeynep ve Ayşe adındaki kadınlar da Fatma’nın vücudunda vurmadan dolayı, yara ve morlukların olduğunu ve bundan dolayı vefat ettiğini birbirlerine haber verdiklerini söylemektedirler. Kayıtta bir cinayet vakasının yaşandığı ve bu suçun şahitlerin vermiş olduğu ifadelerle onaylandığı görülmektedir. Kadının cinayeti ile ilgili belgenin yapılan incelemesinde, Galata mahkemesine intikal eden bir vakanın nasıl soruşturulduğuna dair bilgileri de öğrenmekteyiz. Kadının ölümü ile sonuçlanan bu şiddet olayında kocanın neden böyle bir suç işlediği ile ilgili bilgi bulunmamaktadır. Ortaya çıka başka bir sorun ise olay anında cinayete doğrudan şahitlik edebilecek kimsenin olmayışıdır. Yeniden kayda dönecek olursak babanın ifadesindeki önemli ayrıntılardan biri, babanın ispatlamaya yönelik olarak ifadesinin sonunda söylemiş olduğu incelemenin yapılmasını istemesidir. Burada baba olayın üzerinin kapatılmasından endişelenmekte ve bir an önce keşfin yapılmasını arzulamaktadır. Belki de kızının böyle vefat etmesinin vermiş olduğu acı ile cezasının bir an önce verilmesini istemektedir. Keşif ile ilgili herhangi bir bilgi bulunmamaktadır. Babanın ifadesinin bittiği yerde sözü kardeşi ve orada bulunan kadınlar almaktadır. Kadınların Fatma ile herhangi bir akrabalığının olup-olmadığı konusunda bir bilgi mevcut değildir. Kardeşi ve kadınlar Fatma’nın vücudunda vurmadan dolayı yaralar ve morluklar gördüklerini söylemektedirler. Babayı destekleyen ifadeler vermekte ve olaya şahitlik etmekteydiler. Fatma’nın neden bu kadar şiddete maruz kaldığı ile ilgili olarak herhangi bir bilgi verilmemektedir. Burada Fatma’nın eşi Abdurrahman’ın ifadesinin olmaması ve mahkemenin sonucu ile ilgili olarak hiçbir bilginin bulunmaması suçlamanın doğru olup olmadığı konusunda bir değerlendirme yapılmasını engellemektedir. Abdurrahman’a herhangi bir cezanın verilip verilmediği ile ilgili de bir bilgi mevcut değildir. Gerçek olan şudur ki; Fatma vefat etmiş ve bunun sebebinin şiddet olduğu, en büyük şüphelinin, suçlanan kişinin ise eşi Abdurrahman olduğudur” (Akbel, 2016, s.212).”

Osmanlı İmparatorluğu döneminde meydana gelen kadın cinayetlerinin önemli bir bölümü ilgili dönemde meşru görülen “namus cinayetleri” kaynaklıydı.

Namus cinayetlerinin geçmişten günümüze Akdeniz havzasında yaşayan değişik toplumlarda benzer kalıplarla görülen bir olgu olduğunu vurgulayan “Namus Adına Öldürmek: 16 ve 17. Yüzyıllarda Osmanlı İmparatorluğu’nda Namus Cinayetleri” (Hacettepe Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi, 2019 Güz (31), 81-98) başlıklı çalışmasında Kerim İlker Bulunur, 16. ve 17. yüzyıla ait şer‘iyye sicillerine yansıyan davalardan hareketle Osmanlı toplumunda meydana gelen namus cinayeti vakalarını ele almıştı. Afyon, Ayntab, Balıkesir, Bursa, Resmo, Trabzon şer’iyye sicillerinde eşleri ya da diğer aile fertleri tarafından öldürülen kadınlara yönelik birçok kayıt aktarılmıştır. Ayrıca, şer‘iyye sicillerinde herhangi bir sebep belirtilmeden kaydedilen ancak cinayete kurban gittiği anlaşılan kadınlara ait bazı davalara rastlandığı belirtilmiştir.

Fehminaz Çabuk, “19. Yüzyılda Osmanlı Toplumunda Zina: Bazı Zina Vakalarında İşlenen Cinayetler Üzerine Bir Değerlendirme” başlıklı makalesinde (2020. İnsan ve İnsan Dergisi 7(23):1-19. Ocak 2020) klasik dönem Osmanlı örfi kanunnamesinde yer alan zina ve bozgunculuk yapan kadının öldürülmesi gerektiğiyle ilgili olan fetvalar tatbik edilerek kadını ve suç ortağını zina halinde görüp öldüren akrabalara, şer’en ve kanunen bir ceza verilmemesi hükmü ile birlikte günümüzde namus cinayetleri olarak adlandırılan cinayetlerin, geniş bir coğrafyaya hükmeden Osmanlı Devleti’nde azımsanmayacak derecede çok vukua geldiği belirtilmektedir. Ayrıca, “namusumu, şerefimi, nesebimi korudum” diyerek zina işleyen ve işlediği iddia edilen kızını, kardeşini, annesini, karısını ve onların suç ortağını öldüren birinin bir ceza almadan tahliye edilmesi, Osmanlı toplumunda namus cinayetlerini meşru kıldığı da vurgulanmıştır.

Söz konusu makalede, kadın cinayeti davasına ilişkin detaylar şu şekilde sunulmuştu:

“Antakya kazasına tabi Gökçegöz karyesi sakinlerinden olup maktul Fatma’nın mirasçılarıyla kardeşi ve katili olan Osman’ın yapılan mahkemelerinde, kardeşi Fatma’yı Ahmet Efendi ile zina eylerken gördüğü için tabancayla onu öldürdüğünü itiraf etmiş ve müdafaasını maktulün zevcesi dahi tasdik etmişti. Buna sebep olan Ahmet Efendi hakkında icap eden şer’inin icrasını talep etmişlerse de şer’en bir ceza gerekmediği belirtilmişti. Maktulün mirasçıları, Osman’a kısas cezasının uygulanmasını istemeyerek bu cezadan affetmişler ancak küçük mirasçılara (kadının çocuklarına) diyet verilmesini talep etmişlerdi. Maktulün küçük oğlu Mehmet Derviş ve küçük kızına diyet verilmesi gerektiği fetvahaneden beyan kılınmıştı. Kanunen ise Osman’ın mahpus tarihinden itibaren mahallinde beş sene müddetle pranga olunarak ceza bitiminde ise tahliye edilmesine karar verilmişti. Ayrıca kefalete bağlanan Ahmet Efendi’nin de kefalet altından çıkarılması hususu uygun görülmüştü. Davadan da anlaşıldığı üzere evli olan Fatma’yı zina iddiasıyla kardeşi öldürmüş, kocası ise mahkemede Osman’ın lehine müdafaada bulunmuştu. Davada şer’en kısas cezası uygun görülmüş ancak mirasçılar, kısas istemediği için şer’en diyet cezası verilmiştir. Kanunen ise Osman’ın beş sene müddetle prangaya konulmasına karar verilmiştir. Fatma’yla zina eylediği iddia edilen Ahmet Efendi’ye de ne şer’en ne de kanunen ceza verilmiştir. Ahmet Efendi’ye ceza verilmemesinin nedeni yüksek ihtimalle zina eyledikleri tahkikatla tespit edilememesidir.”

Mehmet Salih Erkek’in “Osmanlı Mardin’inde Cinayet Vakaları ve Cinayet Soruşturmaları Hakkında Bir Değerlendirme” başlıklı çalışmasında (2013. Belleten. Ağustos 2013, Cilt LXXVII – Sayı 279. Sf: 637-652) Mardin’den şer’iyye sicil defterlerinde yer alan cinayet konulu kayıtlar hakkında şu değerlendirmede bulunmuştu:

İncelememize konu olan cinayet davalarında katillerin tamamının, maktullerin ise birçoğunun erkek oldukları görülmektedir. Maktullerin kadın olduğu sadece üç vaka vardır ki bunlardan ilkinde öldürülen bir kadın –ki ismini belgeden öğrenemiyoruz; çünkü mahkemeye başvuran oğlu annem diye belirtiyor-, ikincisinde Divan binti Tayo adlı bir genç kız, diğerinde ise Fatma isimli küçük bir kız çocuğudur. Kadınların toplum hayatında erkeklere göre geri planda olmalarının etkisinden midir bilinmez ama; tüm kayıtlarda olayların tamamında başı çekenler erkeklerdir. Erkek egemen bir toplum içerisinde gücün ve iktidarın kaynağı olarak görülen erkekler cinayet vakalarının odağında yer almaktadırlar

Mardin’e ait 13 şer’iyye sicil defterindeki verilerin değerlendirildiği bahse konu makalede MARDİN’den bir kadın cinayeti şöyle aktarılmış (MARDİN Artuklu Üniversitesi Rektörü Prof Dr. İbrahim Özcoşar’ın gözünden kaçırmış galiba):

“Olay Mardin’in Aynberud köyünde meydana gelmiş ve olayın soruşturulması için Çukadar Hacı Mustafa Ağa görevlendirilmiştir. Bu olayı diğer incelediğimiz olaylardan ayıran bir yön var ki o da olayın gerçekleşme nedeninin nasıl doğal karşılandığının bir göstergesi gibidir. Katiller bir şikâyet neticesinde mahkeme huzuruna çıkarılmamışlar ve adeta dava bir “kamu davası” şeklinde görülmüştür. Cinayetle itham edilen Süleyman ve Seyithan bin Tayo adlı kardeşler diğer olaylardaki katil veya katillerin birçoğu gibi olayın inkârı yoluna gitmemişler ve hatta olayı tüm ayrıntılarıyla anlatarak suçlamayı olağan bir şekilde kabullenmişlerdir. Süleyman ve Seyithan olaydan altı ay kadar önce amcalarının oğulları Alihan bin Mehmed ve Receb’in aynı köy sakinlerinden Ali bin Kelo’yu, dayısı Küçük bin Bero’nun (?) yardımıyla kız kardeşleri olan Divan binti Tayo ile zina ederken görüp kendilerine haber verdiklerini, bu durumu duyduklarında bunu gururlarına yediremediklerini ve bu utançtan kurtulmak için olayı duydukları gece kız kardeşleri Divan’ı, Ali’nin evinin önüne ip ile astıklarını ve hançer ile vücudunun iki yerinden yaraladıklarını itiraf etmişlerdir. Görüleceği gibi önümüzde alışılagelmiş bir namus cinayeti vardır. Süleyman ve Seyithan’ın ibret-i âlem için Divan’ı, suça ortak gördükleri Ali’nin evinin önüne asmaları oldukça ilginçtir. Daha ilginci, bir tesadüf eseri midir bilinmez ancak hançer ile Divan’ın sağ ve sol memelerinden yaralanması da kendi içerisinde bir anlam taşıyor olabilir. Süleyman ve Seyithan’ın olayın taraflarından olan Ali’ye bilebildiğimiz kadarıyla bir zarar vermemiş olmaları namus konusunda cinsiyet ayrımcılığının en bariz örneğidir.”

 

Diyarbakır şeriye sicilleri arasında da kadın cinayetlerinin izine rastlamak mümkün (Ali Özenç (2016). 18. Yüzyıl Diyarbekir Şer’iyye Sicillerine Göre Din, Gelenek ve Törelerin Kavşağında Osmanlı Âmid Ailesi. Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doktora Tezi).

“Döğerli aşiretinden Güzel isimli kızın Bayki aşiretinden Mehmed b. Rasül’ün darbı sonucu öldüğü” konulu şer’iyye sicil kaydı:

 

kadı sicili kadın cinayeti

 

“Ali b. Hüseyin’in hanımı Hüsna’yı, Ahmed b. Mehmed’in evinde misafir olan Süleyman’ın öldürmesinden dolayı ev sahibi Ahmed b. Mehmed’in sorumluluğunun olmadığı” konulu şer’iyye sicili:

 

kadı sicili kadın cinayeti

 

İbrahim Özcoşar’ın paylaşımına bazı sosyal medya kullanıcıları da tepki göstermişti:

şaka mı bu? nasıl incelediniz acaba rektör bey? rastgele bir defter açtım, karşıma çıkan: mustafa isimli şahıs, kumkapı’da oturan bir kadını öldürüp eşyalarını çalıyor. böyle sayısız örnek var.

defter incelemeye de gerek yok. yüzyıllar boyu tek bir kadın cinayeti olmaması mümkün mü? Bu insanların ismet sıfatı mı var?

tamam çok bir şey beklemiyorum, her ile bir üniversite, her üniversiteye bir kayyumdan ancak bu kadar olur ama eser miktarı da olsa mantık şart.

bunlar da @ibrahimozcosar ’ın çalışma alanı olan 18. yüzyıl diyarbekir sicillerinden kadın cinayeti örnekleri: amcaoğlu süleyman tarafından bıçaklanarak öldürülen hüsna ve baykilerden mehmed tarafında taşla vurarak öldürülen döğerlilerden güzel’in davaları.

 

 

şeriye sicili kadın cinayeti

 

1 Yorum

  1. 600 yıllık Osmanlı tarihinde 2 tane bulmuşsunuz bu yok nisbetindedir birde cumhuriyet tarihine bakalım günde 15 tane

Yorumunuzu yazınız...