Bugünkü konumuz, NATO’nun genişlemesi ile ilgili.

Rusya yanlısı kaynaklar tarafından sıklıkla gündeme getirilen ve uluslararası ilişkilerde tartışmaya yol açan bir konu olan, Sovyetler Birliği’nin dağılması sürecinde NATO’nun doğuya doğru genişlemeyeceği yönünde bir söz verildiği iddiasını ele alacağız.

Ancak öncelikle, NATO’yu ve NATO’nun genişleme sürecini özetleyelim…

 

 

NATO Nedir?

Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (North Atlantic Treaty Organization (NATO) – Organisation du traité de l’Atlantique nord (OTAN)), 4 Nisan 1949 tarihinde 12 kurucu üye ülke tarafından Vaşington’da imzalanan Kuzey Atlantik Antlaşması ile kurulmuş uluslararası bir askeri ittifaktır.

nato merkezi

NATO Üyeleri:

1949 yılında ABD, Kanada, Birleşik Krallık, Fransa, Belçika, Hollanda, Lüksemburg, Norveç, Danimarka, İtalya, Portekiz ve İzlanda’dan oluşan 12 kurucu ülke ile faaliyete geçen NATO çatısı altında günümüzde 32 üye ülke bulunmaktadır.

NATO üyesi ülkeler, örgüt üyeliği tarihi itibarıyla şöyle sıralanmaktadır: ABD, Belçika, Birleşik Krallık, Danimarka, Fransa, Hollanda, İzlanda, İtalya, Kanada, Lüksemburg, Norveç, Portekiz, Türkiye, Yunanistan, Almanya, İspanya, Çekya, Macaristan, Polonya, Bulgaristan, Estonya, Letonya, Litvanya, Romanya, Slovakya, Slovenya, Arnavutluk, Hırvatistan, Karadağ, Kuzey Makedonya, Finlandiya, İsveç.

nato-uyeleri-bayrak

Amaçları:

NATO’nun temel amacı, üye ülkelerin özgürlük ve güvenliklerini korumaktır. Bu amaç doğrultusunda, üye ülkeler arasında dayanışma ve işbirliği esastır. NATO’nun en önemli ilkesi “birimize yapılan saldırı hepimize yapılmıştır” ilkesidir. Bu ilke, üye ülkelerden birine yapılan bir saldırının tüm üye ülkelere yapılmış sayılacağını ve tüm üye ülkelerin birlikte karşılık vereceğini ifade etmektedir.

Yapısı:

NATO, bir Genel Sekreter tarafından yönetilir. Genel Sekreter, üye ülkelerin temsilcilerinden oluşan Kuzey Atlantik Konseyi’ne başkanlık eder. Konsey, NATO’nun en üst karar alma organıdır. Ayrıca, NATO’nun askeri ve sivil kanatları bulunmaktadır. Askeri kanat, müttefik silahlı kuvvetlerinden oluşur ve bir Yüksek Müttefik Komutan tarafından yönetilir. Sivil kanat ise, siyasi ve diplomatik işlerden sorumludur.

Faaliyetleri:

NATO, kuruluşundan bu yana birçok faaliyet gerçekleştirmiştir. Soğuk Savaş döneminde, Sovyet tehdidine karşı caydırıcılık sağlamak ve üye ülkelerin güvenliğini korumak temel öncelik olmuştur. Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle birlikte, NATO’nun rolü değişmiş ve yeni güvenlik tehditlerine karşı mücadele önem kazanmıştır. Günümüzde NATO, terörizmle mücadele, siber güvenlik, enerji güvenliği gibi alanlarda da faaliyet göstermektedir.

 

NATO’nun Genişleme Süreci

1949 yılında Soğuk Savaş’ın etkisiyle Batı bloku ülkeleri tarafından kurulmuş bir askeri ittifak olan NATO, zaman içinde değişen uluslararası dengeler ve güvenlik ihtiyaçları nedeniyle, çeşitli genişleme dalgalarıyla yeni üyeleri kabul etmiş ve örgütün kapsama alanını genişletmiştir.

NATO’nun, güvenlik politikalarının bir parçası olarak büyük önem taşıyan genişleme süreci Soğuk Savaş öncesi ve sonrası olmak üzere 2 ana başlıkta incelenebilir.

Soğuk Savaş Dönemi (1949-1991)

Soğuk Savaş döneminde NATO’ya katılan ükeler:

– 1952: Türkiye ve Yunanistan

– 1955: Almanya

– 1982: İspanya

Bu dönemde NATO’nun genişlemesi, Sovyet tehdidine karşı Avrupa’da bir güvenlik çemberi oluşturmayı amaçlamıştır.

Soğuk Savaş Sonrası Genişleme (1991-Günümüz)

Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra NATO, Doğu Avrupa’ya doğru genişlemeye başlamıştır. Bu genişleme dalgaları şu şekilde gerçekleşmiştir:

– 1999: Çek Cumhuriyeti, Macaristan, Polonya

– 2004: Estonya, Letonya, Litvanya, Slovenya, Slovakya, Bulgaristan, Romanya

– 2009: Arnavutluk, Hırvatistan

– 2017: Karadağ

– 2020: Kuzey Makedonya

– 2023: Finlandiya

– 2024: İsveç

 

nato-genislemesi

 

Olası Genişleme İçin Aday Ülkeler

Bosna-Hersek: Bosna-Hersek, NATO üyeliği için aday bir ülkedir. Ülke, üyelik sürecinde reformlar yapmaktadır.

Gürcistan ve Ukrayna: NATO üyeliği hedefini açıkça belirten her iki ülke, NATO ile yakın işbirliği içinde olsa da üyelik süreçleri siyasi ve güvenlik sorunları nedeniyle belirsizliğini korumaktadır.

 

 

 

 

Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla birlikte, bağımsızlıklarını kazanan Doğu Avrupa ülkeleri, Batı ile entegrasyon sürecine girdi. 1999’da NATO, ilk kez eski Varşova Paktı ülkelerini kapsayan bir genişlemeye imza attı ve Çek Cumhuriyeti, Macaristan ve Polonya NATO’ya katıldı. Bu genişleme, Doğu Avrupa’nın güvenlik mimarisini değiştirdi. 2004’te NATO, tarihinin en büyük genişlemesini gerçekleştirdi. Bulgaristan, Estonya, Letonya, Litvanya, Romanya, Slovakya ve Slovenya NATO’ya katıldı. Bu genişleme, Baltık ülkeleri ve Balkanların güvenliğini sağlamada önemli bir adım oldu. 2009 yılında Arnavutluk ve Hırvatistan, 2017 yılında Karadağ, 2020 yılında Kuzey Makedonya’nın katılımı NATO’nun Balkanlardaki varlığını güçlendirdi. Soğuk Savaş sonrasında Doğu Avrupa ‘ya doğru genişlemesi, NATO’nun küresel güvenlikteki rolünü pekiştirdi; ancak, aynı zamanda Rusya ile gerilimleri artırdı. NATO ile yakın işbirliği içine giren Gürcistan ve Ukrayna’nın örgüt üyeliğinin gündeme gelmesi ise Rusya’yla gerginlik had safhaya çıktı.

Rusya, NATO’nun genişlemesini, Soğuk Savaş sonrası dönemde kendisine verilen sözlerin ihlali olarak gördü. Ancak, Batılı ülkeler ve NATO, bu genişlemenin demokratik ülkelerin güvenlik ihtiyaçlarına yanıt vermek amacıyla yapıldığını savundu.

Soğuk Savaş’ın sona ermesi ve Sovyetler Birliği’nin dağılmayla birlikte, Batılı ülkelerin ve NATO’nun, Doğu Avrupa’daki yeni bağımsız devletlerle ilişkilerini yeniden şekillendirdiği dönemde, Sovyet lideri Mihail Gorbaçov ve diğer Rus yetkililer, NATO’nun genişlemesi konusunda endişelerini dile getirdi. Bu süreçte, Mihail Gorbaçov’a, Almanya’nın yeniden birleşmesi müzakereleri sırasında NATO’nun doğuya doğru genişlemeyeceği konusunda sözlü güvenceler verildiği, NATO’nun ise bu sözü tutmadığı ileri sürüldü.

1989-1993 yılları arasında George H.W. Bush’un ABD Başkanlığı döneminde görev yapan eski ABD Dışişleri Bakanı James Baker’ın 1990 yılında Sovyet lider Mikhail Gorbaçov ile yaptığı görüşmede NATO’nun “Doğu’ya doğru bir santim bile genişlemeyeceği” (“NATO will not move one inch further east“) sözünü verdiği iddia edildi.

Ayrıca, İngiltere Başbakanı Margaret Thatcher ve Almanya Başbakanı Helmut Kohl gibi liderlerin de Rus yetkililere NATO’nun genişlemeyeceğine dair güvence verdikleri öne sürüldü.

Örneğin, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin 2007 yılında Münih Güvenlik Konferansı’nda yaptığı konuşmada geçmişte Rusya’ya NATO genişlemesi konusunda güvenceler verildiğini şu sözlerle aktardı:

“Ve şunu sormaya hakkımız var: bu [NATO] genişlemesi kime karşı yapılıyor? Ve Varşova Paktı’nın dağılmasından sonra Batılı ortaklarımızın verdiği güvencelere ne oldu? … NATO Genel Sekreteri Bay Woerner’in 17 Mayıs 1990’da Brüksel’de yaptığı konuşmadan bir alıntı yapmak istiyorum. O zaman şöyle demişti: “NATO ordusunu Alman topraklarının dışına yerleştirmemeye hazır olmamız Sovyetler Birliği’ne sağlam bir güvenlik garantisi veriyor.” Bu garantiler nerede?”

Putin, 18 Mart 2014 günü Kremlin’de yaptığı konuşmada bu hususu yeniden şöyle gündeme getirdi:

“… onlar [Batılı liderler] bize birçok kez yalan söylediler, arkamızdan kararlar aldılar, önümüze tamamlanmış bir gerçeği koydular. Bu, NATO’nun doğuya doğru genişlemesinde ve sınırlarımıza askeri altyapı konuşlandırılmasında yaşandı.” İttifak’ın Ukrayna’yı üyelik yoluna sokma konusunda iştahlı olmadığı birkaç yıldır açık olmasına rağmen Putin, NATO güçlerinin Kırım’da bulunma ihtimalinden duyduğu dehşeti ifade etti: Rusya’nın hareketsiz kalması “NATO donanmasının Rusya’nın askeri ihtişamına sahip bu şehirde [Sivastopol] olması anlamına gelirdi ve bu da Rusya’nın güneyinin tamamı için hayali değil tamamen gerçek bir tehdit oluştururdu.”

 

Tarihsel gerçekler, NATO’nun doğuya genişlemeyeceğine dair resmî ve bağlayıcı bir taahhüt verilmediğini gösteriyor.

 

Eski ABD Dışişleri Bakanı James Baker, 9 Şubat 1990’da Mihail Gorbaçov ile yaptığı görüşmede “NATO’nun bir inç bile doğuya genişlemeyeceği” şeklinde bir cümle kullanmış.

Rusya Dışişleri Bakanlığı tarafından paylaşılan görüşme kayıtlarında James Baker’ın aşağıdaki cümleyi kullandığı görülüyor:

“We understand the need for assurances to the countries in the East. If we maintain a (military) presence in a Germany that is a part of NATO, there would be no extension of NATO’s jurisdiction for forces of NATO one inch to the east.”

“Doğu’daki ülkelere güvence verme ihtiyacını anlıyoruz. NATO’nun bir parçası olan Almanya’da (askeri) varlığımızı sürdürürsek, NATO güçlerinin yetki alanının bir santim doğuya doğru genişlemesi söz konusu olmayacaktır”

Dönemin ABD Dışişleri Bakanı James Baker’ın Gorbaçov’a söylediği cümle, Almanya’nın birleşmesi bağlamında ve Doğu Almanya özelinde idi. Yani bu söz, NATO’nun genel olarak Doğu Avrupa’ya genişlemeyeceği anlamında değil, Alman olmayan NATO güçlerinin eski Doğu Almanya topraklarında konuşlandırılmayacağı yönündeydi.

 

Bizzat Mihail Gorbaçov, ilgili dönemde “‘NATO’nun genişlemesi’ konusunun hiç tartışılmadığını ve o yıllarda gündeme gelmediğini.” söyledi.

Gorbaçov’un Russia Beyond’la 2014 yılında yaptığı mülakattan ilgili kısım şu şekilde:

Russia Beyond: “Ukrayna’daki olaylarla bağlantılı olarak ortaya çıkan en önemli konulardan biri NATO’nun Doğu’ya doğru genişlemesi. Batılı ortaklarınızın Doğu Avrupa’daki gelecek planlarını geliştirirken size yalan söyledikleri hissine kapılıyor musunuz? Size verilen sözlerin – özellikle de ABD Dışişleri Bakanı James Baker’ın NATO’nun Doğu’ya doğru genişlemeyeceğine dair verdiği sözün – yasal olarak kodlanmasında neden ısrar etmediniz? Baker’dan alıntı yapacağım: “NATO bir santim bile doğuya ilerlemeyecektir.””

Mihail Gorbaçov: “NATO’nun genişlemesi” konusu hiç tartışılmadı ve o yıllarda da gündeme gelmedi. Bunu tüm sorumluluğumla söylüyorum. Varşova Paktı 1991’de sona erdikten sonra bile tek bir Doğu Avrupa ülkesi bile bu konuyu gündeme getirmedi. Batılı liderler de bu konuyu gündeme getirmedi. Gündeme getirdiğimiz bir diğer konu da NATO’nun askeri yapılarının ilerlememesi ve Almanya’nın yeniden birleşmesinden sonra ittifaktan ilave silahlı kuvvetlerin o zamanki Doğu Almanya topraklarında konuşlandırılmamasının sağlanmasıydı. Baker’ın sorunuzda bahsi geçen açıklaması bu bağlamda yapılmıştır. Kohl ve [Almanya Şansölye Yardımcısı Hans-Dietrich] Genscher bu konu hakkında konuştular.

Bu siyasi yükümlülüğü sağlamlaştırmak için yapılabilecek ve yapılması gereken her şey yapıldı. Ve yerine getirildi. Almanya ile varılan nihai çözüm anlaşmasında ülkenin doğusunda yeni askeri yapılar oluşturulmayacağı, ilave asker konuşlandırılmayacağı ve kitle imha silahlarının yerleştirilmeyeceği belirtilmişti. Tüm bu yıllar boyunca buna uyuldu. Dolayısıyla Gorbaçov’u ve o zamanki Sovyet yetkililerini Batı’nın parmağında oynattığı naif insanlar olarak göstermeyin. Eğer bir saflık varsa, bu daha sonra, mesele ortaya çıktığında olmuştur. Rusya ilk başta itiraz etmedi.

ABD ve müttefiklerinin NATO’yu doğuya doğru genişletme kararı 1993 yılında kesin olarak alındı. Ben en başından beri bunun büyük bir hata olduğunu söyledim. Bu kesinlikle 1990’da bize yapılan açıklamaların ve verilen güvencelerin ruhunun ihlaliydi. Almanya ile ilgili olarak, bunlar yasal olarak güvence altına alındı ve uygulanıyor.”

Gorbaçev bu hususu farklı demeçlerde de dile getirdi ve “NATO’nun genişlemeyeceği yönünde yazılı bir belge olmadığını” belirtti.

 

Aynı şekilde, dönemin ABD Başkanı George H.W. Bush ile Mihail Gorbaçov arasında 1990 yılında gerçekleşen toplantıya katılan ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Robert Zoellick de NATO’nun genişlememesi yönünde bir taahhüdün verilmediğini, bu konunun toplantıda gündeme gelmediğini aktardı.

 

Ezcümle, 1991 yılı öncesindeki resmî temaslar ve müzakereler Almanya’nın yeniden birleşmesi sürecinde Sovyet birliklerinin çekilmesinden önce Alman olmayan NATO güçlerinin eski Doğu Almanya’da konuşlanıp konuşlanmayacağı ile sınırlıydı.

 

 

Rusya’nın Ukrayna’yı 2022 yılı Şubat ayında işgal etmesiyle başlayan savaş NATO’nun genişleme sürecini yeniden gündeme taşıdı. ABD Başkanı Donald Trump’ın Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile ateşkes ve barış görüşmelerine başlama kararı aldığını açıklamasıyla Beyaz Saray yetkilileri ABD’nin Rusya ve Ukrayna politikası konusunda bir dizi çelişkili açıklama yaptı. Ukrayna’nın NATO üyeliğini desteklemeyen Başkan Donald Trump, Rusya’nın 2014’te Kırım’ı işgal etmesinin ardından çıkarıldığı G7’ye yeniden katılması gerektiğini söyledi ve Rusya ve Çin ile üç ülkenin savunma harcamalarını yarıya indireceği olası bir anlaşmayı gündeme getirdi. Ayrıca kısa süre önce Ukrayna’nın “bir gün Rusya’nın olabileceğini” öne sürdü. ABD Başkanı Donald Trump, Ukrayna’nın NATO’ya alınma ihtimalinin, Rusya-Ukrayna Savaşı’nın ana nedenlerinden biri olduğunu belirtti. Ancak Münih Güvenlik Konferansı’nda ABD Başkan Yardımcısı J.D. Vance, Rusya’nın kötü niyetli davranması halinde Ukrayna’yı savunmak için ABD birliklerinin gönderilebileceğini söyledi ve ABD Savunma Bakanı Pete Hegseth Ukrayna’nın asla NATO’ya katılamayacağı yönündeki söylemleri “her şey masada” sözleriyle terste bıraktı.

 

Ukrayna-NATO İlişkilerinin Tarihi

Ukrayna ile Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO) arasındaki ilişkiler, Ukrayna’nın 1991 yılında Sovyetler Birliği’nden bağımsızlığını kazanmasının ardından başladı. Soğuk Savaş döneminde Sovyet nüfuz alanında kalan Ukrayna, bağımsızlığını ilan ettikten sonra Batı ile ilişkilerini geliştirme arayışına girdi. Bu bağlamda NATO, Ukrayna için önemli bir ortaklık seçeneği olarak ortaya çıktı.

İlk Adımlar ve İşbirliği (1991-2004)

Ukrayna, 1994 yılında NATO’nun (üye olmayan ülkelerin NATO ile ortak tatbikatlar yapmasına, askeri eğitim almasına ve diğer işbirliği alanlarında bulunmasına olanak sağlayan) “Barış için Ortaklık”  (Partnership for Peace – PfP) programına katılarak işbirliğinin ilk adımlarını attı. Ukrayna, bu dönemde NATO ile savunma reformları, askeri standartların uyumlaştırılması ve barışı koruma operasyonlarına katılım gibi konularda işbirliği yaptı.

1997 yılında NATO-Ukrayna Özel Ortaklık (NATO-Ukraine Distinctive Partnership) kuruldu. Bu, Ukrayna’nın NATO ile ilişkilerini daha da derinleştirmesine olanak sağladı. Aynı yıl, NATO-Ukrayna Komisyonu (NUC) oluşturuldu.

2002 yılında Ukrayna’nın NATO’ya üyelik hedefi resmen açıklandı. Dönemin Ukrayna Devlet Başkanı Leonid Kuçma, NATO’ya üyelik hedefini ilan etti.

NATO Üyelik Arayışları ve Zorluklar (2005-2014)

2004 yılında Ukrayna’da yaşanan “Turuncu Devrim” sonrası, ülke Batı yanlısı bir politika izlemeye başladı ve NATO üyeliği hedefini daha açık bir şekilde dile getirdi. Ancak bu süreçte Ukrayna, hem iç siyasi bölünmelerle hem de Rusya’nın muhalefetiyle karşılaştı. Rusya, Ukrayna’nın NATO üyeliğine karşı çıkarak, bunun bölgedeki güvenlik dengesini bozacağını ve kendi çıkarlarına aykırı olduğunu savundu.

3 Nisan 2008’de Bükreş’te düzenlenen NATO Liderler Zirvesi’nin ardından yayınlanan bildiride Ukrayna ve Gürcistan’ın olası NATO üyeliklerine dair kararda Ukrayna ve Gürcistan’ın gelecekte NATO üyesi olabileceği yönünde bir ifadeye yer verildi. Ancak, bu sürecin ne zaman gerçekleşeceği belirsiz bırakıldı.

2010 yılında iktidara gelen Viktor Yanukovych’in Rusya yanlısı politikaları nedeniyle, Ukrayna’nın NATO üyeliği süreci sekteye uğradı. Ancak 2014 yılında Rusya’nın Kırım’ı ilhak etmesi ve Ukrayna’nın doğusunda çıkan çatışmalar, Ukrayna’nın güvenlik politikasını yeniden gözden geçirmesine neden oldu.

Rusya ile Gerilim, Rusya’nın Ukrayna’yı işgali ve NATO’ya Yakınlaşma (2014-Günümüz)

Rusya’nın 2014 yılında Kırım’ı ilhak etmesi ve Doğu Ukrayna’da (Donbas’ta) başlayan çatışmalar, Ukrayna’nın güvenlik politikalarında köklü bir değişikliğe yol açtı. Ukrayna, NATO ile ilişkilerini yeniden güçlendirme kararı aldı.

Ukrayna, NATO’dan askeri destek, eğitim ve teçhizat yardımı almaya başladı. Ayrıca, NATO ülkeleriyle ortak askeri tatbikatlar düzenlenerek, Ukrayna ordusunun NATO standartlarına uyum sağlaması hedeflendi.

Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik saldırgan politikaları, Ukrayna halkının NATO üyeliğine verdiği desteği de artırdı.

Rusya’nın Ukrayna’ya karşı başlattığı geniş çaplı işgal, Ukrayna-NATO ilişkilerini daha da güçlendirdi. NATO, Ukrayna’ya askeri ve insani yardım sağladı ve Rusya’ya karşı yaptırımlar uyguladı. Ukrayna’nın NATO üyeliği, uluslararası gündemde daha fazla yer almaya başladı.

Anketlere göre, Ukrayna halkının büyük çoğunluğu ülkenin NATO’ya üye olmasını istemektedir.

Günümüzde, Ukrayna’nın NATO üyeliği, hem Ukrayna’nın güvenliği hem de Avrupa-Atlantik güvenlik mimarisi açısından önemli bir konu olmaya devam etmektedir.

Özetle; Ukrayna-NATO ilişkileri, ülkenin bağımsızlığını kazanmasından bu yana inişli çıkışlı bir süreç izledi. Başlangıçta işbirliği ve ortaklık temelinde gelişen ilişkiler, Ukrayna’nın NATO üyeliği arayışları ve Rusya’nın muhalefeti nedeniyle zorlu bir döneme girdi.Rusya’nın agresif politikaları, Ukrayna’nın NATO ile olan bağlarını daha da güçlendirdi. Rusya’nın Kırım’ı ilhakı ve Donbas’taki çatışmalar, Ukrayna’nın NATO’ya yakınlaşmasını hızlandırdı. Günümüzde Ukrayna, NATO ile daha yakın ilişkiler kurarak güvenliğini güçlendirmeye çalışmaktadır.

 

 

Fırsatını bulmuşken, NATO hakkında yanlış bilgi paylaşan köşe yazarlarından eski tespitlerimizi alıntılayalım…

 

Mehmet Barlas, Francolu İspanya’yı Nato’ya Sokmuş!

Mehmet Barlas, Sabah Gazetesi’nde 26 Ekim 2016 günü yayınlanan “İttifakın patronu için demokrasi teferruattır” başlıklı yazısında İspanya’nın NATO üyeliğine ilişkin bir yanlışa düşmüş:

“Gerçekten seçilmiş olmak ya da darbe ile işbaşına gelmiş olmak, “Patron Devlet” için fazla fark etmiyor. Örneğin Franco’nun İspanya’sı da NATO’da değil miydi?”

İspanya 1982 yılında NATO üyesi olmuştu.

Francis Franco ise 1975 yılında vefat etmişti.

Haliyle, Francolu İspanya’nın NATO’da olması mümkün değil.

 

Ekrem Kızıltaş ve Varşova Paktı

Ekrem Kızıltaş, 11 Temmuz 2016 günü Takvim Gazetesi’nde yayınlanan “Ne idi ne oldu” başlıklı yazısında Varşova’da gerçekleşen NATO Devlet Başkanları Zirvesi’ne değinirken Varşova Paktı hakkında bir yanlış yapmış:

“Soğuk Savaş dönemin boyunca NATO’ya karşı faaliyetlerin yürütülüp kararların alındığı Varşova’nın şimdilerde NATO karşıtı faaliyetlere yönelik bir zirvenin düzenlendiği şehir olması ironik…”

Varşova Paktı, toplantılarını rotasyon bazlı gerçekleştiriyordu. Yani, pakta ilişkin kararların alındığı toplantılar, pakta ismini veren Varşova şehrinde yapılmıyordu.

Ayrıca, 2016’da gerçekleştirilen NATO devlet başkanları toplantısı “NATO karşıtı faaliyetler” değil, haliyle “NATO’yu güçlendirecek faaliyetler”e bir zirveydi.

 

 

Yorumunuzu yazınız...