Siyanürün Altın Araması Esnasında Kullanıldığı İddiası Doğru Değil
Siyanür Altın Ararken Değil Ayrıştırırken Kullanılır
Siyanür (CN-), karbon ve nitrojen içeren kimyasal bir grubun adıdır. Doğal yollarla oluşan ve güçlü ve çabuk etki gösteren dünya üzerindeki en zehirli bileşimlerden biri olan siyanür, soluma, toprağa temas ve su ve besinlerin tüketilmesi yollarıyla vücuda alınabilir.
Etkin bir intihar/zehirleme ajanı olan siyanür geçmişte gaz odalarında ya da savaş esnasında katliam amacıyla kullanılmıştır.
Yüksek miktarda alındığında akut zehirlenmeye yol açan siyanür, 19. yüzyılın son çeyreğinden bu yana madencilikte yaygın şekilde kullanılmaktadır.
Madencilikte siyanür kullanımı, çevreye, doğal yaşama, ekolojik dengeye, sağlığa yönelik zararı nedeniyle kamuoyunun büyük tepkisini çekmektedir. Ancak, bu tehlikeli maddenin altın madenciliğinde kullanımı konusunda kamuoyunda yanlış bir bilgi mevcut. Altın madeni arama çalışması esnasında kullanıldığı sanılan siyanür aslında arama değil ayrıştırma işleminde kullanılmaktadır.
Siyanürle altın arandığı iddiası altın madenciliği süreçleri göz önünde bulundurulduğunda gerçeği yansıtmıyor. Çünkü siyanür, altın ararken değil bulunmuşunu ayrıştırırken kullanılmaktadır.
1889’da Yeni Zelanda’da Crown Altın Madeni’nde başlayan siyanürün altın üretimindeki kullanımı, günümüzde dünyadaki tüm altın madenlerinde sürdürülmektedir. Ülkemizde 2001’de başlayan altın üretim faaliyetlerinde de siyanür kullanılmaktadır.
Altın araması işlemi -diğer madenlere benzer şekilde- sondajlar vasıtasıyla gerçekleştirilmektedir. Sondajla alınan maden rezervinin fizibilite çalışmaları ile incelenmesi ardından işletmeye değer bulunması durumunda madenin açılması ve zenginleştirme tesislerinin kurulması kararlaştırılmaktadır.
İşletme açıldığında altın çıkartıldıktan sonra ayrıştırma işlemine tabi tutulması gerekmektedir. Altın üretiminde siyanür, zenginleştirme olarak adlandırılan bu işlem esnasında ve kapalı tesislerde kullanılmaktadır. Ancak bu kullanım doğrudan değil, 10.000 damla su içinde 3-5 damla siyanür bulunduran (sodyum siyanür, kalsiyum siyanür ya da potasyum siyanür gibi) seyreltik bir kimyasal çözelti aracılığıyla gerçekleştirilmektedir. “Siyanür liçi” olarak adlandırılan bu işlem ile siyanür barındıran çözelti vasıtasıyla altın, rezerv içerisinden ayrıştırılmaktadır. Siyanür, kayaların içinde gözle görülemeyecek kadar küçük altın zerreciklerini çözüp katı haldeki altının sıvı hale getirilmesini sağlamaktadır.
Siyanür, altının yanı sıra altın cevherlerinde çoğunlukla bulunan demir, bakır, çinko, nikel ve gümüş gibi diğer metallerle de reaksiyona girmektedir (Mark J. Logsdon, Karen Hagelstein, Terry I. Mudder (2001). Altın Üretiminde Siyanür Yönetimi. International Council on Metals and the Environment. Kanada).
Günümüzde hem ekonomik oluşu hem de yüksek metal verimi sağlaması nedeniyle siyanür ile liç işlemi yaygın şekilde altın firmalarınca tercih edilmektedir (Serkan Sarıkaya (2018). “Bir Altın Cevherinde Başlıca İşlem Parametrelerinin Liç Verimine Etkilerinin İncelenmesi“. Yüksek Lisans Tezi. Hacettepe Üniversitesi Maden Mühendisliği Anabilim Dalı.).
Siyanürlü madencilik faaliyetlerinin 4 ana aşaması şöyle özetlenmektedir (TEMA. “Siyanür Liçi İle Altın Madenciliği“):
- Arama: “Madencilikte önce cevherin içerisinde bulunan değerli metal miktarı (tenör) belirlenir. Tenör belirlemenin adı ‘altın arama’ olarak geçer. … Arama işlemi için yüzlerce noktada sondajlar açılır… Arama işleminin ardından alınan sonuçlar maden şirketi için anlamlı ise raporlama ve izin süreçlerine başlar ve maden faaliyetlerinin çevreyi nasıl etkileyeceğini öngörmeye çalışan bir “Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED)” raporu hazırlar. Projeden etkilenecek yerleşim yeri sakinleri ile toplantılar düzenlenir ve rapor bilgileri yöre halkı ile paylaşılır. İtiraz süreçleri ve mahkemeler bu rapor üzerinden şekillenir. Rapor ile birlikte maden alanının bulunduğu ormanlar, tarım arazileri, meralar ve su kaynakları için izinler düzenlenir.”
- Sıyırma ve patlatma: “Bir madenin varlığı belirlendikten sonra, madenin çıkarılacağı alanda ilk yapılan işlem sıyırmadır. Maden alanındaki üst toprak katmanı üzerindeki ağaçlar, çalılar kesilir, içinde canlıların da yaşadığı verimli toprak sıyırılır. Sıyırma işlemi tamamlandıktan sonra cevherin bulunduğu katmana kadar patlatmalar yapılır.“
- Öğütme ve siyanürleme: “Kaya ve toprak (cevher) içinden mikroskobik büyüklükteki altının elde edilebilmesi için kaya ve toprak öğütülerek çok küçük taneciklere dönüştürülür ve bantlarla siyanürleneceği alana (liç) taşınır. Burada altın siyanürlü su ile yıkanarak cevher içinden ayrılır. Altının siyanürle yıkanması işlemine siyanür liçi adı verilir. Siyanür liçi tank liçi (kapalı ortamda siyanürleme) ve yığın liçi (açık ortamda siyanürleme) olarak adlandırılan iki farklı teknikle uygulanır. Liçlemede hangi tekniğin seçildiği ekonomik ve teknik süreçlere bağlıdır. Madencilik için tank liçi, yığın liçinden daha maliyetli bir tekniktir ve liçlemede genellikle yığın liçi tercih edilir. Yığın liçi yönteminde açık ortamda, geniş alanlara yayılan öğütülmüş cevher yağmurlama sistemiyle siyanürle yıkanır. Bu işlem yaklaşık 6-8 hafta sürer.“
- Atıkların depolanması: “Cevher siyanürlendikten ve içindeki altın ayrıldıktan sonra geriye kalan siyanürlü toprak/balçık su ile yıkanır ve atık içindeki siyanür oranı azaltılmaya çalışılır. Bu işlemin ardından atıklar atık maden barajı veya atık havuzunda depolanır.“
Örneğin, Kışladağ Altın Madeni’nde altın üretim işlemi şöyle aktarılmaktadır (Altın Madencileri Derneği (2009). Türkiye’de Altın Madenciliğini Engellemeye Yönelik Asılsız İddialar ve Gerçekler):
“Kışladağ Altın Madeninde üretilen cevher, önce tabanı geçirimsiz olarak inşa edilmiş bir alanda on binde 3 oranında seyreltilmiş siyanür içeren solüsyon ile işlemden geçirilip cevher içindeki altın çözeltiye (sıvı faza) alındıktan sonra, bulunduğu yerde durulanarak içindeki safsızlıklardan arındırılır. Siyanürleme ile altını alınan fındık büyüklüğündeki cevher yığınlarının su ile durulama işlemi, yığın içindeki siyanür miktarı yönetmeliklerin ve standartların öngördüğü seviyeye düşünceye kadar devam eder. Yığın içinde yönetmeliklerin müsaade ettiği oranda çok az seviyede de olsa siyanür bulunmakla birlikte zaman içinde bu siyanür mikroorganizmalar ve güneşin ultraviole ışınları tarafından parçalanıp yok olmaktadır. Durulama işleminden sonra gerek duyulması halinde kimyasal parçalama ünitesi (hidrojen peroksit) devreye girer. Böylelikle siyanür parçalanarak yok edilir. Yığınlar, kapatma aşamasında daha önce bu alandan sıyrılmış olan topraktan oluşan bir örtü tabakası ile kaplanır. Daha sonra örtü tabakası bitkilendirilerek bu alan doğaya geri kazandırılır.”
TEMA Vakfı da kamuoyunda yaygınlıkla bilinenin aksine altın arama faaliyetleri sırasında siyanür kullanılmadığını belirtmektedir. TEMA, sondaj çalışmalarında kullanılan doğal bir kil türü olan bentonitin yol açtığı zararı şöyle aktarmaktadır (TEMA. “Siyanür Liçi İle Altın Madenciliği“):
“Bentonitin doğal olması nedeniyle doğaya zararı olmadığı düşünülse de, bentonit sulara karıştığında suyun fiziksel ve kimyasal yapısını değiştirir, suyun yoğun şekilde bentonitlenmesi balıkların solunumuna engel olduğundan toplu balık ölümleri yaşanır.”
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakan Yardımcısı Şeref Kalaycı, 2019 yılında verdiği bir demeçte siyanürün altın ararken kullanılmadığını şöyle belirtmişti:
“Orada kesilen ağaç sayısı 13 bin 400. Firmamızın diktiği ağaç sayısı ise 14 bin. ‘Su havzası kirletiliyor’ dendi, su havzasının uzağında. ‘Siyanür kullanılıyor’ dendi, siyanür altın ararken kullanılmaz. Kuartzı mineralden ayırmak için kapalı alanda kullanılır. Bütün bunlar kamuoyunun eksik ve yanlış bilgilendirilmesinden kaynaklanıyor. İMİB gibi kuruluşların bu konulardaki bilgi eksikliklerini gidermesi gerekiyor.”
Çanakkale’nin Kirazlı bölgesinde altın madeni arayan Kanadalı şirket Alamos Gold’un CEO’su John McCluskey, altın ararken siyanür kullanılmadığını şöyle aktarmıştı:
“Altın ararken siyanür kullanılmaz. Ayrıştırırken kullanılır. 10 bin damla suyun içine birkaç damla koyarsınız. Altın siyanüre mıknatıs gibi yapışır. Biz son teknolojileri kullanıyoruz. Kapalı bir sistemde işlem yapılıyor. Siyanür, güneş ışığında bozulur. Üstelik başka endüstrilerde de kullanılıyor. Birçok vatandaş bilmez ama tekstil, kimya, plastik, akrilikte de siyanür kullanılır. Başka sektörde kimyasal sızıntı olabilir ama altın madenciliğinde olmaz. Çünkü siyanür sızarsa ona yapışık altın da gider. Yatırımcıların kârlılığı buna bağlı… O yüzden sıfır atık prensibiyle çalışır altın madencileri…”
Altın Madencileri Derneği ise Türkiye’de ve dünyada madencilikte kullanılan sodyum siyanürden dolayı ölen tek bir kişinin bulunmadığını öne sürmektedir. Derneğin bu konuda internet sitesinde yayımladığı metinden bir bölüm şu şekildedir:
“Ülkemizdeki siyanürün %98,5 nin kullanıldığı diğer alanlarla herhangi bir siyanür tartışması yaşanmazken, neden siyanürün %1,5 nin kullanıldığı altın üretiminde sürekli felaket senaryoları gündeme getirilmektedir?
Bunun nedeni; Türkiye’nin altın ithalatına her sene fiyatlara bağlı olarak 6-8 milyar dolar ödemesidir. Yıllık 6-8 milyar dolarlık bir ticareti elinde bulunduranlar böylesi bir ticaretin kesilmesini istememektedir. Türkiye kendi altın potansiyelini üretime dönüştürmesin dışarıdan ithal etsin, bizde bundan para kazanalım diye sürekli siyanürle ilgili felaket senaryoları gündeme getirilmektedir.
Ülkemizde altın üretimi yaklaşık 15 yıldır yapılmakta olup, altın üretiminden dolayı bugüne kadar ne bir çevre felaketi yaşanmış ne de altın üretimi yapılan yörelerin havası, suyu ve toprağı zarar görmüştür. Ülkemiz altın üretiminde çevre ve insan sağlığı kriterleri bakımından Avrupa Birliği standartlarının çok üstünde bir performansa sahiptir.”
Dernek, gerçekleştirilemeyen pH ayarlanması nedeniyle tesiste kullanılan siyanürün hidrojen siyanür gazına (HCN) dönüşüp uçup atmosfere karışacağı iddiasını ise şöyle tekzip etmektedir:
“Açık alanda altın üretiminin gerçekleştirildiği pH koşullarında insan ve çevre sağlığını etkileyecek bir HCN gazı sorunu olması mümkün değildir. Havanın yoğunluğu 1 gr/cm3 iken HCN gazının yoğunluğu 0.687 gr/cm³ tür. Bu nedenle son derece uçucu olan HCN gazı havada asılı kalmaz ve birikmez, hızla yükselerek atmosferde dağılır. Ayrıca bugüne kadar dünyada yaklaşık 800 altın ve gümüş işletmesinde, HCN gazından dolayı herhangi bir sorun yaşanmamıştır.”
Prof. Dr. Ali Esat Karakaya ise siyanürün kolay yönetilebilen bir kimyasal olduğunu, altın üretiminde kullanılmasına karşı çıkılmasında kemofobinin etkili olduğunu, Türkiye’de altın madenciliği yapılacaksa seçeneksiz olarak siyanür kullanılacağını, bu kullanımın uluslararası risk yönetim regülasyonlarının tam uygulanması koşulu ile bilimin “yönetilebilir ve kabul edilebilir risk” olarak tanımladığı bir faaliyet olduğunu öne sürmektedir. Prof. Dr. Karakaya, siyanür konusundaki toplumun risk algısının gerçekçi olmadığını şöyle öne sürmektedir (Prof. Dr. Ali Esat Karakaya (2014). “Altın Madenciliğinde Tartışılan Konu Siyanür: İnsan Sağlığı Yönünden Nedir, Ne Değildir?”. Madencilik Türkiye. Aralık 2014. Sf: 94-97):
“Risk analizi perspektifinden bakıldığında yönetimleri siyanürden çok daha zor kimyasallar olmasına rağmen siyanür medyada en popüler kimyasaldır. Bir örnekle açıklayalım: Arsenik, kanser yapıcı bir kimyasaldır. Amerikan Bilimler Akademisi’nin yaptığı bir risk analizine göre içme sularında 20 mikrogram/litre konsantrasyonunda arsenik olsa dahi, bu suyun yaşam boyu günde 2 litre tüketilmesi sonucunda her bir milyon kişiden 14.200’ünde yaşam boyu (70 yıl) arseniğe bağlı olarak akciğer ve mesane kanseri görülme riski vardır. Yapılan araştırmalarda Türkiye’de Ege Bölgesi’nde bazı kuyu sularında 562 mikrogram/litre, bazı kaynak sularında ise 634 ve 9.300 mikrogram/ litre gibi yüksek arsenik miktarları tespit edilmiştir (9). Üstelikte bu değerler sabit değildir, jeolojik yapıya bağlı olarak değişkendir. İzlenmesi ve yönetilmesi zordur. Dünyanın kimyasal risklerde en ön sıraya oturttuğu bu büyük risk, medyada yönetilebilir bir risk olan siyanür ile kıyaslanmayacak ölçüde az yer bulmaktadır. Google’da da altın siyanür taramasında 165.000, içme suyu arsenik taramasında ise 49.700 web sitesi bulunmaktadır. Bu kıyaslama, risk algısı ile gerçeğin çelişkisini ve bunun yansımasını gösteren bir örnektir.”
Öte yandan, birçok uzman, ağaç katliamına ilaveten altın madeninde siyanür kullanımının hem bölgedeki doğal yaşam hem de bölge halkının sağlığı açısından tehdit oluşturacağı değerlendirmesinde bulunmaktadır (Türkiye Barolar Birliği (2013). Kaz Dağları ve Siyanürlü Altın Madenciliği (13-14 Nisan 2013 – Çanakkale). Türkiye Barolar Birliği Yayınları. Ankara).
Geçtiğimiz 25 yıl boyunca dünya genelinde 30’dan fazla atık maden barajı kazası yaşandığını belirten TEMA, siyanürle altın aramasının tabiata olumsuz etkisini şöyle aktarmaktadır:
“Önce cevherin içerisinde bulunan değerli metal miktarı (tenör) belirlenir, bu işlem ‘altın arama’ olarak belirtilir. Madenin varlığı belirlendikten sonra, ilk yapılan işlem bitki örtüsünün sıyırılmasıdır. Maden alanındaki üst toprak katmanı üzerindeki doğal varlıklar ortadan kaldırılır, ardından verimli toprak sıyırılır. Cevherin bulunduğu katmana kadar patlatma yöntemiyle toprak ve kayaların hafriyatı yapılır. Bu işlemler asit maden drenajları, yeraltı suyunun beslenmesinde azalma, eğimli arazilerde toprak kaymaları ve göçük, yerleşim yerlerindeki binalarda çatlak oluşumu, fırlayan kayaların canlılara zarar vermesi, uzun süreli gürültü ve toz, dev çukurlar ve pasa (atık) dağları oluşumu ile sonuçlanır.
Altın cevherinin bulunduğu katmanlara ulaşıldığında çıkarılan kaya ve toprağın içinden mikroskobik büyüklükteki altını alabilmek için kaya ve toprak öğütülerek taneciklere dönüştürülür. Öğütülen cevher kapalı tanklar ya da açık havada (yığın liçi) siyanürlenir. Açık havadaki siyanür işlemi, geniş alanlara serilmiş toprağın siyanürle yıkanması ve toprakta eser miktarda olan altının süzülmesi işlemidir. Siyanürleme, açık hava endüstriyel kimya tesisidir. Siyanür tek başına güçlü bir zehirdir. Ayrıca toprakta bulunan zararsız arsenik, antimon, kadmiyum, kurşun, cıva gibi ağır metalleri de serbestleştirerek zararlı hale getirir. Maden ocakları ve atık havuzları işletme ömrü tamamlandıktan sonra da ekosistemleri olumsuz etkiler ve yaşam için yüksek risk barındırır. Asit maden drenajı ve atık baraj gölü kazaları ile risk devam eder.”
Ayrıca, her ne kadar altın şirketleri siyanür kullanımıyla ilgili risklerin iddia edildiği kadar yüksek olmadığını öne sürse de, denetim eksiklikleri nedeniyle geçmişte siyanür nedeniyle birçok kaza yaşandığı bilinmektedir. Bazı örnekler şu şekilde sıralanabilir:
Meksika, 2014: Yoğun yağışlar sonrası, 500.000 galon siyanür çözeltisi, Proyecto Magistral madenindeki istinat havuzundan dışarıya taştı.
Kırgızistan, Kumtor Altın Madeni, 1998: 2 ton sodyum siyanür taşıyan bir kamyon Barskoon nehrine düştü, böylece 2.000’den fazla insan tıbbi yardıma muhtaç kaldı.
Romanya, Aural Gold, 2000: Bir atık barajı patladı, Tisza ve Tuna Nehirlerine 3,5 milyon metreküp siyanürlü atık döküldü, Macaristan ve Yugoslavya’ya doğru yaklaşık 400 kilometre boyunca bulunan su kaynakları zehirlendi ve binlerce balık öldü.
Birleşik Devletler, Zortman-Landusky Madeni; Montana, 1982: 52.000 galon siyanür çözeltisi, Zortman kasabasına içme suyu sağlayan su taşırları (akifer) zehirledi. Kaza, bir maden çalışanının evdeki musluk suyunda siyanür kokusu olduğunu fark etmesiyle ortaya çıktı.
Özetle, insan ve çevre sağlığı açısından ciddi bir risk oluşturan siyanür altın aranırken değil, altın varlığı tespit edilen rezerv içinden ayrıştırma yapılırken kullanılır. Faaliyetin doğru adlandırması, “siyanürle altın aramak” değil “siyanürle altın ayrıştırmak” şeklinde olmalı.
Her ne kadar altın arama yerine ayrıştırma faaliyeti esnasında kullanılsa da maden atıklarında canlı sağlığı için belirlenen güvenli limit değerlerin çok üstünde siyanür bulunduğu bilinmekle birlikte, yönetimi güç olan maden atıkları çevreye ve insan sağlığına yönelik önemli risk potansiyeli taşımaktadır.
Siyanürle Altın Arandığını Sanan Yazarlar
- Mine Söğüt – Cumhuriyet – “‘Altın Post’u ne yapacaktık biz?’” – 2 Ağustos 2019
- Yalçın Bayer – Hürriyet – “Karadeniz zehirleniyor” – 4 Ekim 2019