Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın idam kararlarını veren ve idamlarını izleyen dönemin Ankara 1 No’lu Sıkıyönetim Mahkemesi’nin Başkanı emekli Tuğgeneral Ali Elverdi ,10 Nisan 2010 tarihinde 86 yaşında “yediği yemeğin nefes borusuna kaçması nedeniyle solunum yetmezliği” sonucu boğularak öldü.
Geçmişte Malumatfurus.org‘da Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın idamı için TBMM’de yapılan oylamada kabul oyu veren CHP milletvekillerininin sayısına değinmiş ve Süleyman Demirel’in Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idamı için yapılan oylamada evet oyu kullandığı ana ait olduğu iddiasıyla kullanılan fotoğrafı incelemiştik. Bugünkü konumuz, Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslann’ın yargılandığı davada idam kararını veren mahkeme başkanı olan Ali Elverdi…
Her yıl 6 Mayıs günü Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan’ın vefat yıldönümünde, idam kararlarını veren hakimin soluk borusuna ekmek kaçtığı için öldüğü belirtilerek tepki dolu paylaşımlar yapıldığına şahit oluyoruz.
Farklı yıllardan paylaşım örnekleri şöyle sunulabilir:
“Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın idam kararını veren hakim soluk borusuna ekmek kaçtığı için ölmüş.”Ben bu dünyanın da adaletli olduğuna inanıyorum. Ne ekersen onu biçersin”diyebileceğini öğrendim.”
@zekikayahan Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın idam kararını veren hakim soluk borusuna ekmek kaçtığı için ölmüş.”Ben bu dünyanın da adaletli olduğuna inanıyorum. Ne ekersen onu biçersin”diyebileceğini öğrendim. #matrax
— Zeze (@NiksarEmel) May 7, 2019
“Yusuf Aslan, Hüseyin İnan, Deniz Gezmiş’in idam kararını veren Ali Elverdi. Yediği yemeğin gırtlağında kalması sebebiyle can verdi.”
Yusuf Aslan, Hüseyin İnan, Deniz Gezmiş’in idam kararını veren Ali Elverdi.
Yediği yemeğin gırtlağında kalması sebebiyle can verdi. pic.twitter.com/5JGSUFz8mu— Ahmet Kuzik (@KzkAhmet) May 6, 2025
“Deniz Gezmiş in idam kararını veren mahkeme başkanı hakim Ali Elverdi nefes borusuna yiyecek kaçması sonucu boğularak ölmüştür Etme bulma dünyası , ilahi adalet”
Deniz Gezmiş in idam kararını veren mahkeme başkanı hakim Ali Elverdi nefes borusuna yiyecek kaçması sonucu boğularak ölmüştür
Etme bulma dünyası , ilahi adalet #DenizGezmiş pic.twitter.com/TTEWapTYdR— T.C.Twittkalem (@twittkalem) May 5, 2024
“Biri Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan için ” idam” kararı verdi. Diğeri; 17 yaşındaki Erdal Eren’i idam ettirdi. Birisi Ali Elverdi Nefes borusuna kaçan yemek nedeniyle boğularak öldü Diğeri Kenan Evren yediği yemeğin akciğerine kaçması sebebi ile bogulark öldü.”
Biri Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan için ” idam” kararı verdi.
Diğeri; 17 yaşındaki Erdal Eren’i idam ettirdi.
Birisi Ali Elverdi Nefes borusuna kaçan yemek nedeniyle boğularak öldü
Diğeri Kenan Evren yediği yemeğin akciğerine kaçması sebebi ile bogulark öldü. pic.twitter.com/9I7mdJaR8g
— ⭕Ş (@Boncugum9) May 6, 2023
“İdam kararlarını veren mahkemenin başkanı Ali Elverdi’nın ırkçı hezeyanları. Kendisi gırtlağına kaçan bir zıkkım sebebiyle boğularak öldü. Hep merak ederim, can çekişirken, nefes almaya uğraşırken Deniz, Yusuf ve Hüseyin gözünün önüne gelmiş midir? #6Mayıs1972 #ÜçFidanÜçyürek”
İdam kararlarını veren mahkemenin başkanı Ali Elverdi’nın ırkçı hezeyanları. Kendisi gırtlağına kaçan bir zıkkım sebebiyle boğularak öldü. Hep merak ederim, can çekişirken, nefes almaya uğraşırken Deniz, Yusuf ve Hüseyin gözünün önüne gelmiş midir? #6Mayıs1972 #ÜçFidanÜçyürek pic.twitter.com/zz3cbz6i4o
— Ahmet Kuzik (@KzkAhmet) May 6, 2020
Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan için idam kararı veren Ali Elverdi’nin nefes borusuna kaçan yemek nedeniyle boğularak öldüğü iddiası doğru.
Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının yargılanma sürecini detaylandırdıktan sonra Ali Elverdi’nin vefat sürecine değinelim…
Tuğgeneral Ali Elverdi, 12 Mart Muhtırası’nın ardından ilan edilen sıkıyönetim sürecinde Ankara 1 Nolu Sıkıyönetim Mahkemesi Başkanlığı’na getirildi.
Elverdi, “Anayasa’yı cebir yoluyla değiştirmeye teşebbüs” suçlamasıyla yargılanan Gezmiş ve arkadaşlarını yargılayan mahkemenin başkanlığını üstlendi.
Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı 1 nolu Askerî Mahkemesi 16 Temmuz 1971 günü Altındağ Veteriner Okulu binasında Tuğgeneral Ali Elverdi başkanlığında toplandı. Sıkıyönetim Mahkemesi Başkanı Tuğgeneral Ali Elverdi, Duruşma Yargıcı Yarbay Ahmet Tetik, Hakim Mehmet Turan, Savcı Hakim Yüzbaşı Baki Tuğ idi. Yargılama 9 Ekim 1971 günü sona erdi. 9 Eylül 1971 günkü duruşmada Savcı Tuğ, Gezmiş ve 16 arkadaşının idamını istedi. Mahkeme, 9 Ekim 1971 günkü duruşmada verilen 971-13 esas 971-23 karar sayılı hükümle Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan’ı T.C.K. 146-1 maddesi uyarınca “Türkiye Cumhuriyeti Teşkilâtı Esasiye Kanununun tamamımı veya bir kısmını tağyir, tebdil veya ilgaya ve bu kanunla teşekkül etmiş olan Türkiye Büyük Millet Meclisini ıskata veya vazifesini yapmaktan men’e cebren teşebbüs etmek” suçuyla ölüm cezasına mahkûm etti.
İdam cezası hükmünün açıklanmasının ardından mahkeme heyeti gelenek gereği kalemlerini kırdı.
O dönemde 25 yaşında olan Gezmiş ve Aslan ile 23 yaşındaki İnan’ın, 6 Mayıs 1972 günü sabaha karşı asılarak idam edildi.
Elveri, 6 Mayıs 1972 günkü idam cezalarının infazını da izledi.

Tuğgeneral rütbesiyle emekli olduktan sonra siyasete atılan Elverdi, 1975 ara seçiminde ve 1977 seçiminde Adalet Partisi’nden Bursa milletvekili seçildi.
Ali Elverdi, 1980 yılında kaleme aldığı “Bu Vatana Kastedenler – Ali Elverdi Paşa Anlatıyor” adlı kitabında dönemin gençlik hareketlerini ağır bir dille eleştirerek, Gezmiş ve arkadaşlarının idam edilmelerinin zorunlu olduğunu iddia etti.
Elverdi, adı geçen atıratında Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının yargılanması ve idam süreci hakkında şu satırlara yer verdi:
Hemen ordan Gülay Özdeş fırladı (Müfit Özdeş’in karısıdır) ve bana: «Başkan» dedi. «Biz, Türk Halk Kurtulus Ordusu mensubu değiliz. Biz Türkiye Halk Kurtuluş Ora dusu mensubuyuz! Türkiye’de de vardır Halk Kurtuluş Or dusu; Yugoslavya’da da vardır, El-Fetih’te de vardır, Rusya’da da vardır. Dedim: Zapta aynen geçirelim mi? Hepiniz razı mısınız? Hepsi kalktılar: «Hepimiz istiyoruz. Öyle diyoruz” dediler. «Aynı fikirde bulunuyoruz dediler. ve aynen zapta geçti.
Bunların işte Türklüğe adeta allerjileri vardır. Asla kabul etmiyorlardı. Bazıları savcılıkta verdiği ifadede: «Ben Türk de değilim, Müslüman da değilim!..» Demiştir. Gazetelerde o zaman okumuşsunuzdur.
Şimdi bunların müslüman olmadığını isbat eden bir olay daha anlatacağım. Nihayet ölüm cezasıyla mahkûm ettiğimiz şahısları getirdik. Ankara Kapalı Cezaevinde hükmü infaz edeceğiz. Ben de, kanun gereğince orada görevliydim; gittim. «Efendim, bunlara imam getirdik! Paşam, söyleyin de istiyorlar mı? Dediler.
«Peki!» Dedim, «söylerim.» Üçüne de ayrı ayrı sordum.
– Bakın, size devlet iki tane imam tutmuş, göndermiş. Allah’ın huzuruna gidiyorsunuz. Dini telkinatta bulunacak, tövbe ettirecek size. İstiyor musunuz?» Dedim.
«Hayır!» Dediler…
– Bizim, imamla filân alâkamız yoktur. Biz imam istemiyoruz. Alın götürün imamlarınızı!..”
Tabir aynen bu. Üçü de böyle dediler. Ondan sonra sehpaya çıktıkları zaman, «belki kelime-i şehadet getirmiştir” diye içinizden geçenler olur. Hayır! Asla! Sehpada şu sözleri söylediler. Tutanağın fotokopisi burada. Şimdi fotokopiden okuyorum:
Deniz Gezmiş: «Yaşasın Marksizm, Leninizm Yüksek ideolojisi! Kahrolsun Emperyalizm! Yaşasın Bağımsız Türkiyel Yaşasın Kürt ve Türk Halkları!..” Diyordu. Diğerleri de, Gezmiş gibi bağırdılar.
İşte bu beyni yıkanmış militanlar, ölüm sehpasında dahi, komünizm propagandası yapıyor ve kendisinin arkasından gelecek olanlara cesaret vermek istiyor!
***
Onları astığımız için; Türk Ceza Kanunlarını, millet adına muhakeme ederek tatbik ettiğim için; bana «katil Elverdi» diyorlar. Bana, Meclis Kürsüsünde, «Bizim faşistler böyledir diye lâf atıyor. Ben de ona söyledim:
– Bütün komünistler de sizin gibidir!»
Milli iradenin tecelli ettiği mukaddes kürsüde bana saldıranlar, şahsıma değil; yaptığım göreve saldırıyorlar. Bu milletin milli iradesine saldırıyorlar. Millet adına yapılan muhakemelere saldırıyorlar. Sıkıyönetim Mahkemesi Başkanına saldırıyorlar. Faşist, dedikleri Ordu’dur. Ordu’ya saldırıyorlar. Ben faşist değilim. Bu ülkede de faşizm yoktur. Bu ülkede faşizm olsa «Faşizmi tel’in mitingini bunlar yapabilir mi? Bunları o anda faşistler yok eder, eğer faşizan bir idare olsa bu memlekette…
Bu memlekette hürriyetin en yükseği, en büyüğü var. Bir çok ülkelerde olmayan hürriyet var.
Elverdi, 15 yıl sonra idamlar konusunda Nokta dergisinden Güldal Kızıldemir’in sorularını yanıtladığı röportajda Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idamını “ibret-i müessese” olarak nitelemiş ve idam kararının infazıyla şiddet olaylarının durduğunu ileri sürdü.
Nokta dergisinin 17 Mayıs 1987 tarihli sayısında yayımlanan röportaj şu şekildeydi:
Nokta: Batı ülkelerinin hemen hemen tümünde idam cezası kalkmış durumda. Türkiye’de idam cezasının tartışıldığı şu günlerde, siz olaya nasıl bakıyorsunuz?
Elverdi: Bizim Avrupa’dan farklı durumlarımız var. Soydan gelen bir kin davası, var, üstelik bizim dinimizin icabı da var. Kısasa kısas, yani yapana yapılır. Öldürdüyse canı alınır. Bu doğrudur demiyorum ama, doğruymuş gibi davranan çok Türkiye’de.
Nokta: Söylediğiniz bu kısasa kısas anlayışı siyasi nedenle idamları pek açıklamıyor.
Elverdi: İlle de kısas diye bir şey yok. Öldürmeyene de idam cezası verilir. Mesela vatan haini, vatanının sırlarını bir ülkeye satmış. Veya ideolojisi öyle istiyor, kendisi aslen Türk değil, karışık. Buna da idam cezası verilir.
Nokta: Türkiye’de farklı dönemlerde siyasi nedenlerle idam edilen kişilerin tümünü vatan haini olarak mı görüyorsunuz?
Elverdi: Hayır. Menderes’lerin-ki demokratik ve tarafsız bir mahkeme değildi. Onlar uydurma mahkemelerdi. Köpek davası, bebek davası derken üç kişiyi şehit ettiler, asmadılar. İdam hükmü değil bu.
Nokta: Siz Menderes’ler için şehit edildiler diyorsunuz, Talat Aydemir’ler ve Deniz Gezmiş’ler için de aynı görüşü savunan kesimler var. İdam cezaları şu veya bu şekilde tartışılıyor…
Elverdi: Menderes’ler vatan haini olarak ne yaptılar? Onları asan ihtilaldi.
Nokta: O zaman Deniz’leri asan da 12 Mart idi denebilir mi?
Elverdi: Denemez. 12Mart’tan sonra sıkıyönetim geldi, anarşistler yakalandı ve ortalık düzeldi. Ama, seçimlerden sonra afla yine hapishaneleri boşalttılar.
Nokta: Deniz ve arkadaşları bir başka mahkemede yargılamaydılar, gene idam edilirler miydi?
Elverdi: Evet. Çünkü yaptıkları eylem 146/1’in üzerine oturuyor. İstanbul’da mahkemeler neticelenmeden sıkıyönetim kalktı, af çıktı dosyalar toplandı. Ertuğrul Kürkçü bizim mahkememizde yargılandı, İstanbul’a havale edildi. Afla birlikte Ertuğrul Kürkçü müebbede çevrildi. Aslında idam cezası almıştı.
Nokta: Sonuçta ortaya çıkan farklılıkları nasıl değerlendiriyorsunuz? Örneğin Ertuğrul Kürkçü’nün idam edilmemesi adlî bir hata mıydı?
Elverdi: Tabii, milli irade, o kurtulmuş, öbürü kurtulamamış.
Nokta: Deniz’lerin ölmesi de şanssızlık o zaman.
Elverdi: O zaman şanssızlıktır diyebiliriz. Şanssızlık ama, adalette böyle hadiseler çoktur.
Nokta: Bu “şanssızlık” sizce ne yarar sağladı?
Elverdi: O bir ibret-i müessese olmuştur. Onlar asıldıktan sonra hadiseler durmuştur.
Nokta: Hadiseler gerçekten durdu mu?
Elverdi: Yüzlerce dosya mahkemede durdukça olaylar durmaz. 0 dosyalar Meclis’te bekletilmeyip infaz edilse, bakın nasıl durur. Bunların sürüncemede bırakılmaması gerekir.
Nokta: Yani sizce 146/1 çok zorunlu ve gerekli bir madde mi?
Elverdi: Elzemdir. 146/1 olmasa, erken kalkan eline silahını alır ihtilal yapar.
Nokta: 146. Madde’nin uygulanmadığı ülkelerde insanlar sabahları erken kalkıp ihtilal mi yapıyorlar?
Elverdi: Onlar bizim gibi ülkeler değil. Bizim komşularımız arasından bir tek dostumuz var mı?
Oğlu İskender Elverdi, babasının verdiği idam kararından hiçbir zaman pişmanlık duymadığını şu sözlerle belirtti:
“1982’de MS hastalığına yakalandı. Zaten o tarihten bu yana da inzivai bir hayat sürdü. Hızlı bir gelişimle ilerledi hastalığı. Yürüyemiyor, elleri tutmuyor, konuşamıyordu. Son haftayı da yutkunma güçlüğüyle geçirdi. Zaten ölümünün nedeni de bu. Bakıcının anlattığına göre her şey normal giderken, yutkunma zorluğundan dolayı yaşamını yitirmiş. Çok yoğun tehdit almıyordu. Bizlere yansıyan, bizi hedef alan bir tehdit ise hiçbir zaman olmadı. Zaten üzerinden çok zaman geçti. Düşünün 1972’de mahkeme başkanlığı yaptı. 1974’te emekli oldu. Milletvekili seçildi. 1980 ihtilali ile milletvekilliği son buldu. Sonra da hastalığa yakalandı.”
“Bir karar verildi. Değerlendirmesini tarih yapacaktır. Bu kararı doğru bulanlar da yanlış bulanlar da olabilir. Ben de hukukçuyum ama olayın olduğu dönemde daha yeni mezun olmuştum. Hukuken o dosyayı değerlendirecek hukuki donanıma sahip değildim. Çoğu subay çocuğu gibi derslerimizi okuduk, sağ ya da sol bir öğrenci hareketinin içinde olmadık.”
“Hiçbir zaman rövanşist duygular içerisinde olmadı. İnsan sevgisine sahipti. Onlar bizdendi, bunlar değil diye bir karar veremez. Çok az insan onun kadar bütün canlıları sever. Mutlaka üzülmüştür olanlara ama karar birçok hukuki boyuttan geçti. Yargıtay’dan, Meclis’ten. Pişmanlık duymadı. O zamanki hukuki düzenlemelere göre verilen bir karardı.”
Uzun süre MS ve Alzheimer hastası olan Ali Elverdi, 17 Nisan 2010 günü soluk borusuna yemek kaçması sonucu boğularak öldü.
17 Nisan 2010 günü öğle saatlerinde Ankara Çankaya’da kaldığı evinde yemek yerken nefes borusuna kaçırdığı yiyecek nedeniyle fenalaşan ve Güven Hastanesi’ne hastaneye kaldırılmaya çalışılırken ambulansta yaşamını yitirdi.
Elverdi’nin ölüm nedeni kayıtlara, “yediği yemeğin nefes borusuna kaçması nedeniyle solunum yetmezliği” olarak geçti.
Oğlu İskender Elverdi babasının ölümü hakkında basına yaptığı açıklamada “Saat 13’te ölüm haberini aldık. Bakıcı kadın bize ‘birden bire nefesi kesildi’ dedi. Babam MS hastasıydı zaten hastalık son dönemlerde ilerlemişti. Yutkunma zorluğu çekiyordu uzun zamandır konuşamıyordu.” ifadelerini kullandı.
Ali Elverdi, Ankara Cebeci Mezarlığına (174/ C ada 37 parsele) defnedildi.
* Kapak görseli: Deniz Gezmiş davasında idam kararı veren hâkimler kalemlerini kırarken (Ali Elverdi, fotoğrafta sol baştaki askerî hakim)