Afrodisias Antik Kenti’nin Ara Güler Tarafından Keşfedildiği İddiası Doğru Değil

Ara Güler Afrodisias Antik Kenti’ni keşfetmedi. Güler, çektiği fotoğraflarla Afrodisias’ın basının ve akademisyenlerin ilgisini çekmesini sağladı. Afrodisias Antik Kenti Ara Güler dünyaya gelmeden çok daha önce de biliniyordu. Afrodisias için doğru tanım “Ara Güler’in keşfettiği antik kent” değil “Ara Güler’in dünyaya tanıttığı antik kent” şeklinde olabilir.

Yanlış İddia

 

Aydın’ın Karacasu ilçesine bağlı kırsaldaki Geyre Mahallesi’nde Roma İmparatorluğu’na ait, tarihi M.Ö. 500’li yıllara dayanan ve ismini aşk ve güzellik tanrıçası Afrodit’ten alan Afrodisias (Aphrodisias) Antik Kenti‘nin ünlü fotoğraf sanatçısı Ara Güler (1928-2018) tarafından keşfedildiği yönünde yanlış iddia fasılalar hâlinde haber sitelerinde ve sosyal medyada paylaşılagelmekte.

 

Afrodisias Antik Kenti
Fotoğraf: Atlas Dergi

 

2017 yılında UNESCO Dünya Miras Listesi’nde yerini alan Afrodisias Antik Kenti‘yle Ara Güler’in yollarının kesişme öyküsü şöyle özetlenmekte:

“Aydın’ın Geyre Mahallesi’ne bir baraj açılışı için gazeteci olarak giden, dönüşte de yolunu kaybeden Ara Güler, bir köyden geçerken köylülerin tarihle iç içe yaşadığını görür. Roma sütunlarının, tarihi eserlerin köylüler tarafından kullanıldığını gören Ara Güler, tarihi lahitlerden üzüm şırası süzüldüğüne bile tanık oluyor.

Ara Güler, şaşkınlık içinde köyü fotoğraflamaya başlıyor bir yandan da köyün geçmişini araştırıyor ancak hiçbir bilgiye ulaşamıyor. Çektiği fotoğrafları çeşitli kuruluşlara gönderse de beklediği ilgiyi göremiyor. En sonunda fotoğrafları dünyaca ünlü Times Dergisi’ne gönderiyor.

Times Dergisi’nin yönetimi, Ara Güler’den fotoğrafların renkli olanlarını çekmesini istiyor. Ara Güler aynı köye giderek renkli fotoğraflar çekiyor. Bu yolla dünya basınına dağıtılan fotoğraflar bir anda büyük yankı uyandırıyor. ABD’den gelen arkeologlar Geyre’de araştırma yapmaya başladıklarında burasının Roma İmparatorluğu’na ait, tarihi MÖ. 500’li yıllara dayanan ve ismini tanrıça Afrodit’ten alan Afrodisias Antik Kenti olduğunu ortaya koyuyor. Prof. Dr. Kenan Erim, Afrodisias Antik Kenti’ne gelip hayran olduktan sonra, 1961 yılında kazı çalışmalarına başlıyor.”

 

ara güler

 

Kemer Barajı’nın açılışı için düştüğü yollarda kaybolan Ara Güler, sığındığı köyün antik yapılar üzerine kurulduğunu fark etme sürecini Coşkun Aral’a şöyle aktarmıştı:

“Hayat mecmuasında çalışırken bir pazar günü bana Kemer Barajı’nın açılışı yapılacağı, açılışı Adnan Menderes’in yapacağı söylendi. Bu olay Adnan Menderes’in son seçim seçiminden sonraki olaylarda oldu.

Kemer Barajı’nın açılışının için fotoğraf çekeceğim ama 3 gün önceden fotoğraf çekeceğim çünkü 3 gün önceden vermezsem herifler fotoğrafı ortaya basamıyor. İşte onun için 3 gün evvelden gitmek ve çekmek lazım.

Uçakla İzmir’e, İzmir’den Aydın’a gittim. Aydın Valisi’nden rica ettim “Senin vilayetinde baraj açılışı yapılacak Adnan Menderes açılışı yapacak. Onun orta sayfasını çekeceğiz.” Belediyeden bir araba ayarladı.

Biz o arabayla Nazilli’ye Nazilli’den de Kemer Barajı’na gittik. Bir gittim, fotoğrafı çekmenin imkanı yok çünkü fotoğraf ters ışıkta kalıyor. Fotoğrafı çekemedik akşam da saat 5 oldu. Şoförün evine dönmesi lazım. Fotoğrafı da çekemedik. Dağa çıktım, belki güneş gelir de o yönden daha iyi fotoğraf çekilir diye. Birkaç fotoğraf çektim.

Aşağı indik, şoförle kavgaya başladık. “Benim dönmem lazım diyor, eşimle randevum vardı” , “Bu kadar geç döneceğimi bilseydim başka biri sizi götürürdü” vs. diyor.  Dedim “Ne yapalım olan oldu.”

Şoför dolaştı buraları falan, derken yolu kaybetti. Dağların arasına girdi korkunç kayaların arasında kaybolduk. O zaman gidiyoruz aynı yere geliyoruz. Toprak toprak yollar bugünkü gibi asfalt da yok. Öyle kısa virajlar hatırlıyorum ki arabanın burnu dönünce arkası açıkta kalıyor.

Sinirli bir vaziyette “Burada bir dur da yakında köyde bir yerde kalırız.” diyerek sakinleştirmeye çalışıyorum adamı. Neyse bir yerde durduk, kalırız dedik.

Köye geldiğimizde bir kahveye girdik, orada bir taş var. O zaman buraya elektrik değil ruh bile gelmemiş. Gaz lambasıyla duruyorlar, bir baktım adamlar bezik oynuyor, kağıt oynuyor, pişpirik oynuyor.

Bir baktım masa yok masa diye kullandıkları Roma sütunları, hani var ya roma sütun başları onlar. Onu masa yapmışlar kahvede oyun oynuyorlar. Delireceğim!

Sonra bir bakıyorum kahvenin ortasında sütun var. Kahvenin damını tutuyor. Garip bir yer. “Neresi burası?” diye sordum “Geyre Köyü” dediler.

Merhaba-merhabadan sonra bir yere yatacağız. Şoförü bir yere yatırdılar, beni bir yere koydular. Ben bu köydeki durumdan huylandım.

Sabahın ilk ışıklarında çıktım. Fotoğraf makinemi aldım. Başladım buraları dolaşmaya. Bir baktım ki bir lahit. Lahitlerin üstüne üzümleri doldurmuş lahitin içinde üzümlerin üstüne çıkmış herifler şıra yapıyor. Lahitin altını delip, plastik kova koymuşlar şıra yapıyorlar.

Lahitlerin üstünde çamaşır yıkıyorlar. Ters heykeller duruyor, taş diye kullanmışlar. Allah Allah ne garip yerdir. Ne buldumsa fotoğrafını çektim.

Köylüler bir hipodrom olduğunu söyledi beni oraya da götürdüler. Bir baktım içinde adamlar ot biçiyor, orakla ot biçiyorlar.

Tarihle insan kaynaşmış, zaman birbirinin içine girmiş bir dünyanın içine düştüm.

Bu tarafa bakıyorum 20. asır, bu tarafa bakıyorum 15. asır. Bu tarafa bakıyorum  Roma Dönemi’ne bakıyorum. Bundan daha enteresan ne olabilir?

am İstanbul’a gittim, burası nedir ne değildir?” diye sormak için Şevket Rado’ya, Hikmet Feridun’a gösterdim. Bunlar gülmeye başladılar. Ciddiye almadılar. Çünkü onların istediği magazin çekmekti.

Sonra bu fotoğrafları Profesör arkadaşlara gösterdim. Sabahattin Eyüboğlu, (Şevket) İpşiroğlu… Kimse aldırmıyor. Sabahattin “Ben Fransızca’dan başka dil yazamam ki” falan diyor.

“Kenan Erim’in adresini aldığım sıralarda baktım kimse ilgilenmiyor. Ben yazayım dedim, hanım da İngilizce’ye tercüme eder. Nasıl geldik, nasıl gittik vs. hikayesini ben yazdım.

İngiliz dergisi Architectural Review 10 sayfa yayınladı bu röportajı. O yayından sonra bir telex geldi. Amerika’dan Horizon diye bir dergi.

Röportajınızı çok beğendik, biz renkli yayınlamak istiyoruz. 10 sayfa yer ayırıyoruz. Ama bize bu bölge hakkında yazılı bilgi-malumat da verin” dediler. Ama elimde yazılı malumat yoktu.

Müzeler Genel Müdürlüğü’ne gittim oranın müdürü Rüstem Duyuran’dı. Rüstem Duyuran’a sordum en son. Bunun yazısını yazacak bir kişi var. Princeton Üniversitesi’nde, Amerikalı oldu aslen Türk. Adı Kenan Erim.” dedi. Adresini verdi.

Ben de Horizon’a fotoğrafları gönderdikten sonra Kenan Erim’in iletişim bilgilerini verdim. Bu kişinin bu konuda işini bilir biri olduğunu söyledim. Ondan geldi Kenan buraya. (“Ondan geldi Kenan buraya, yoksa hayatında rüyasına görürdü”)

Makaleyi yayınlamışlar, Kenan Erim’den bilgi almışlar. Fotoğrafların altına Ara Güler yazmışlar, yazarın adı yok. Kenan Erim’in adını makalenin en sonuna yazmışlar. Çünkü Kenan Erim yeteri kadar meşhur değil. Horizon Dergisi hakikaten çok meşhur adamların yazdığı dergiydi.

Mesela siyasi bir yazı yazılsa Winston Churchill yazıyor. Amerikan başkanına gelmez sıra.

Yazı Horizon’da yayınlandı, UNESCO devreye girdi. Derken 130-140 defa sattım ben o haberi. Çok meşhur oldu.

Turizm acentaları buraya rota eklediler, yol açtılar. Haritada yer belirlediler. Adının Afrodisias olduğu belli oldu.”

 

 

Ara Güler, Afrodisias Antik Kenti’ne denk gelme öyküsünü Soner Yalçın’ın Oradaydım adlı belgesel serisinde anlatmıştı:

“Devir 1958. Adnan Menderes’in son zamanlarıydı. Aydın’da valiye gittim. “Adnan Menderes’in açılış yapacağı baraj var. Beni oraya gönder, açılışta resim çekeceğim” dedim. Şoför dedi “Ben bir kestirme yol biliyorum, oradan gidelim.” Kestirme yoldan giderken yolu kaybettik. Yolu kaybedince de nereye gitsek karşıma hep o büyük kayalar çıkıyordu. Güneş battı ve zifiri karanlık oldu.

Gidiyoruz, gidiyoruz yine aynı kayalıklara geliyoruz. Kaybolduk!

Baktım bir ışık var. Bir kahve… Kahveye girdik, adamlar oyun oynuyor. Lüks lambasıyla aydınlanıyordu. Biraz sonra gözüm ışığa alıştı, bir de baktım ki kahvede masa yok. Sütun başlıklarını masa yapmışlar ve üstünde domino oynuyorlar.

Tarih ve bugün içi içe yaşamaktadır. Böyle acayip bir yer hayatımda görmedim. Harabe dediğin harabedir. Ama bu öyle değil, bu bambaşka. Bu, tarih içinde yaşayan bir şehir…

Baktım ki taşların içinden suratlar bana bakıyor. Hemen aklıma röportajın adı geldi; Aphrodisias çığlığı…

O taşlar bana bakıyor ve “beni buradan kurtar!” diye çığlık atıyor.”

 

 

Ara Güler, çektiği fotoğraflarla Afrodisias Antik Kenti’nin bilinirliğine katkıda bulunmuştu; ancak Güler, Afrodisias’ı keşfeden kişi değil. Afrodisias 18. yüzyıldan bu yana bilinmektedir. Ara Güler’in Afrodisias’ı keşfettiğine yönelik bir iddiası olmamıştır.

Afrodisias Kazıları internet sitesinde, antik kentin 18. yüzyıldan bu yana bilindiği ve kazı geçmişi şöyle aktarılmıştı:

Aphrodisias, Avrupalı gezginler tarafından 18. yüzyıldan beri bilinmektedir. Bu dönemde şehir duvarlarına işlenmiş zengin yazıt koleksiyonunu kayıt altına almak üzere antik kente birçok keşif gezisi düzenlenmiştir. İlki ve en önemlisi William Sherard’ın 1705 yılında yaptığı ziyarettir. Şehir ve anıtları 1812 yılında Londra merkezli Society of Dilettanti sponsorluğunda gerçekleşen bir keşif gezisi sırasında çizilmiş ve 1840 yılında Antiquities of Ionia III adlı eserde yayınlanmıştır. 1835 yılında C.-F.M Texier önderliğinde Fransızların düzenlediği bir diğer keşif gezisinde şehirdeki bazı başlıca anıtlar kayıt altına alınmış ve bunlar Texier’in Description de l’Asie Mineure faite par ordre du Gouvernement Français, de 1833 à 1837 (Paris, 1839-49) adlı eserinin üçüncü cildinde yayınlanmıştır. Paul Gaudin ve Gustave Mendel liderliğindeki Fransız bir heyet tarafından 1904 ve 1905 yıllarında kazı çalışmaları yürütülmüş ve bu kazılarda Aphrodite Tapınağı’nda ve özellikle Hadrian Hamamı’nda iyi korunmuş durumda birçok portre heykel gün yüzüne çıkartılmıştır. 1904 yılında gün ışığına çıkarılan buluntular alandan götürülmüş, İzmir’de ve çeşitli Avrupa kentlerinde satılmıştır. Mendel’in 1905’teki çalışmaları sırasında elde ettiği buluntular ise, Osman Hamdi Bey’in önderliğinde İstanbul Arkeoloji Müzesi’ne getirilmiştir. 1913 yılında André Boulanger başkanlığında bir başka Fransız keşif ekibi bölgeye gelmiş olsa da çalışmalar 1. Dünya Savaşı’nın yarattığı karışıklık sebebiyle yarım kalmıştır. G. Jacopi başkanlığındaki İtalyan bir heyet 1937 yılında bölgeye gelmiş ve Güney Agora’daki Tiberius Portikosu’nda yaptığı kazılarda büyük öneme sahip maske ve girland frizlerini ortaya çıkarmıştır.”

 

Afrodisias Müze Müdürlüğü, antik kentin 18. yüzyılda batılı seyyahlarca ziyaret edildiğini şöyle belirtmişti:

Anadolu’nun güney-batısındaki diğer antik kentlere oranla ilgisiz kalmış olan Aphrodisias ancak 18. yüzyılın sonlarından başlayarak ilgi çekmeye ve batılı seyyahlarca ziyaret edilmeye başlanmıştır. Aphrodisias’a ilk olarak gelip plan çıkaran ve rölyeflerini çizip, yazıtlarının kopyalarını alanlar, 1835’te bölgeye gelen ünlü gezgin Charles Texier ve İngiltere-Dilettanti Derneği üyeleridir. 1904 yılında Fransız bir mühendis olan Paul Gaudin, birkaç noktada kazı çalışmalarına başlamıştır. Gaudin’den sonra çalışmaları Gustav Mendel devam ettirmiştir. 1913 yılında, Andre Boulanger tarafından kazı çalışmaları yeniden başlatılmıştır. 1937 yılında G. Jacopi’nin yönettiği bir İtalyan heyeti, yarıda kalmış olan kazıları devam ettirmiştir. Fakat II. Dünya Savaşı sıkıntıları sebebiyle çalışmalar yarıda kalmıştır.

 

2. Dünya Savaşı’ndan sonra Aphrodisias Antik Kenti daha da bir önem kazanmıştır. M. Squarpino’nun yaptığı çalışmalar ile yayınladığı eserler ışığında, Aphrodisias’lı yontucuların kopya değil, özgün yapıtlar ortaya çıkardıkları anlaşılmıştır. Yontuculuk sanatında “Manierist” tarz olarak bilinen bu sanat anlayışı Aphrodisias’a özgüdür. 1950’li yıllarda yöreye gelen Fotoğraf Sanatçısı Ara Güler’in girişimiyle, 1960 yılı başında Arkeolog Prof. Dr. Kenan T. ERİM’in etkisi ve sayesinde New York Üniversitesi tarafından arkeolojik kazı çalışmaları başlatılmıştır. O’nun 1990’daki ölümünden sonra, yine New York Üniversitesi arkeologları tarafından kazı ve restorasyon çalışmalarına devam edilmektedir.

 

1947 yılında Afrodisias Ören Yeri’nden çıkan buluntuların korunması için Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü’nce, Ören Yeri içinde bulunan Eski Geyre Köyü’nde eski bir han olan Deveci Hanı müze deposu haline getirilmiş. 1972 yılında ilk asistan atanarak, mevcut müze binasının yapılmasına başlanan ve teşhir tanzim çalışmaları yapılan Aydın Afrodisias Müzesi 1979 yılında ziyarete açılmış.

Ara Güler ilk fotoğrafını çeken kişi de değil. Afrodisias Joseph-Philibert Girault de Prangey (1804-1892) tarafından 1843 yılında dagerreyotipi cihazla fotoğraflanmıştı.

 

aphrodisias 1843
Fotoğraf: Joseph-Philibert Girault de Prangey (1843)

 

Fransız asıllı arkeolog ve siyasetçi Simon Joseph Léon Emmanuel, Marquis de Laborde (1807-1869), Anadolu’daki (1838-1862) gezilerinin vakayinamesini içeren 1838 tarihli “Voyage de l’Asie Mineure” adlı eserinde Afrodisias’tan gravürlere yer vermişti.

 

Afrodisias Geyre gravur 1838

Afrodisias Geyre gravur 1838

Afrodisias Geyre gravur 1838

 

Félix Marie Charles Texier (1802–1871) de Afrodisias’ı çizmişti.

 

aphrodisias
Fotoğraf: Félix Marie Charles Texier

 

Doç. Dr. Müge Kortanoğlu bu iddia hakkında şu yorumda bulunmuştu:

“Şehir efsanelerine itibar etmeyiniz: Aphrodisias, Avrupalı gezginler tarafından 18. yüzyıldan beri bilinir. Bu dönemde kente birçok keşif gezisi düzenlenmiştir. İlki W. Sherard’ın 1705 ziyaretidir. Kent ve anıtları 1812 yılında bir keşif gezisi sırasında çizilmiş ve 1840 yılında Antiquities of Ionia III adlı eserde yayınlanmıştır. 1835 yılında C.-F.M Texier’in düzenlediği diğer gezide bazı başlıca anıtlar kayıt altına alınmış ve Description de l’Asie Mineure faite par ordre du Gouvernement Français, de 1833 à 1837 (Paris, 1839-49)’de yayınlanmıştır. P.Gaudin ve G. Mendel tarafından 1904-1905 yıllarında kazı yapılmış ve Aphrodite Tapınağı’nda ve Hadrian Hamamı’nda birçok portre heykel ortaya çıkartılmıştır. 1904 yılında ortaya çıkarılan buluntular, İzmir’de ve çeşitli Avrupa kentlerinde satılmıştır. Mendel’in 1905’teki çalışmaları sırasındaki buluntular, Osman Hamdi Bey’in önderliğinde İstanbul Arkeoloji Müzesi’ne getirilmiştir. G. Jacopi başkanlığındaki bir heyet 1937’de bölgeye gelmiş ve Güney Agora’daki Tiberius Portikosu’nda yaptığı kazılarda maske ve girland frizlerini ortaya çıkarmıştır.”

 

Burayı bir baraj açılışı için bölgeye gazeteci olarak giden ve dönüşte yolunu kaybeden Ara Güler’in keşfettiğini biliyor musunuz?paylaşımıyla sosyal medyada konuyu gündeme taşıyan Nur Atalay da “Ara Güler’in Afrodisias Antik Kenti’ni keşfi” iddiasına şöyle açıklık getirmişti:

“Arkeologların bu konudaki hassasiyetini anlıyorum. Doğru bilinen yanlışlar, savaşılan bir şeye dönüşebiliyor meslek erbabının odağında. Bu keşif, Ara Bey’in kendince yapmış olduğu bir keşif. Ara Bey burayı arkeoloji dünyasına kazandırmamış evet, kimsenin böyle bir iddiası yok.

Ancak o dönemde ilgiyi buraya toplayan, TC’nin ve Türk arkeologların konu üzerinde çalışmasına, kazıların başlamasına, alanın koruma altına alınmasına vesile olan Ara Bey’in çabası. Tabiri caizse “sahip çıkılıyor” dünya mirasına bir gazetecinin “bu anlamda keşfi” ile.

Zaten flood’da da yazıyor Afrodisyas olduğu anlaşılıyor diye. Yani olay dünyaya duyurulduğunda, “bir bilen” mevzuya dahil olduğunda neyin ne olduğu anlaşılıyor. Ara Güler’in arkeologlar şampiyonu olduğuna dair bir iddiası yok benim bildiğim. Herkes sakin olabilir.”

 

Afrodisias Antik Kenti

 

Özetle, Ara Güler Afrodisias Antik Kenti’ni keşfetmedi. Güler, çektiği fotoğraflarla Afrodisias’ın basının ve akademisyenlerin ilgisini çekmesini sağladı. Afrodisias Antik Kenti Ara Güler dünyaya gelmeden çok daha önce de biliniyordu. Basın, akademi ve yerel halk tarafından farkındalığının sağlanması ile arkeolojik alanın ilk keşfi farklı hususlar. Afrodisias için doğru tanım “Ara Güler’in keşfettiği antik kent” değil “Ara Güler’in dünyaya tanıttığı antik kent” şeklinde olabilir…

 

Yorumunuzu yazınız...