Çanakkale Savaşı’nda Çarpışan 57. Alay’ın Bir Gecede Tüm Askerlerinin Şehit Olduğu İddiası Gerçek Dışı

Yanlış İddia

 

Çanakkale’de kahramanca savaşan 57. Alay’ın son erine kadar şehit düşmesinin ardından bir ağaç dalında asılı hâlde bulunan alay sancağının Avustralyalılar tarafından götürüldüğü Melbourne’deki bir müzede üzerinde bir notla sergilendiği iddiasının gerçeği yansıtmadığına daha önce değinmiştik. 57. Alay’a ait olduğu sanılarak paylaşılan fotoğrafın aslında 11. Depo Alayı 8. Bölük’e ait olduğunu aktarmıştık. Bugün ise, sanılanın aksine 57. Alay’ın tüm mevcudunun şehit olmadığına değineceğiz.

Çanakkale’de kahramanca çarpışan 57. Alay hakkında paylaşılan iddiaların önemi bir bölümünün doğruluk payı bulunmuyor. 57. Alay Çanakkale Savaşı esnasında tüm mevcudunu şehit vermedi. 57. Alay Çanakkale’de tamamen yok olmadı. 57. Alay sancağı ne ağaca asılı kaldı, ne de düşman eline geçti. Alay sancağı Çanakkale Savaşları sırasında Anzakların eline geçerek Avustralya’ya götürülmedi.

20 Ocak 1915’te Tekirdağ Yarçeşme’de üç taburlu olarak kurulan, 19. Piyade Tümenine bağlı üç alaydan biri olan 57. Piyade Alayı, 22 Şubat günü törenle teslim aldığı sancağıyla 23 Şubat günü Çanakkale’ye doğru intikale başlamıştı. 24 Şubat’ta Eceabat’a (Maydos) ulaşan Alay, Conkbayırı eteklerinde Anzak askerlerini durdurduğu 25 Nisan sabahına kadar Arıburnu ve Anafartalar’da muharebe hazırlıkları yapmıştı. 25 Nisan 1915 sabahı Arıburnu mıntıkasına çıkan Anzak kuvvetlerinin süratle muharebe sahasının en yüksek noktasını tutmaya çalışmasına karşı 19. Tümen komutanı Yarbay Mustafa Kemal’in önderliğinde Bigalı Köyü’ndeki konumundan Conkbayırı’na gelen 57. Alay, düşmanı karşılayan Yarbay Mehmet Şefik Bey komutasındaki 27. Alay’ın yardımına koşarak muharebenin seyrini değiştirmişti. 

49 subay ve 3.638 erden müteşekkil bir ihtiyat alayı, yani yedek kuvvet olan bu şanlı birlik, savaş süresince ağır zayiatlar vermişti. (Arıburnu Muharebelerindeki başarısı nedeniyle Yarbay rütbesine terfi ettirilen) Alay komutanı Hüseyin Avni Bey 13 Ağustos 1915 günü şehit olmuştu. Yarbay Hüseyin Avni Bey’in ardından Çanakkale Savaşı süresince 57. Alay’a 13 Ağustos 1915-24 Ağustos 1915 arasında Binbaşı Murat Bey, 24 Ağustos 1915 – 27 Ekim 1916 arasında Binbaşı Ali Hayri Bey komuta etmişti.

57. Alay Şehitliği’ndeki kitabeye göre Çanakkale Muharebelerindeki kaybı 25’i subay olmak üzere 1817 kişidir. Genelkurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüt (ATASE) Başkanlığı Arşiv belgelerine göre 57. Alay’ın Çanakkale Savaşı’ndaki kaybı ise 1.731 şehit, 543 kayıp olmak üzere toplam 2.274 kişidir. Milli Savunma Bakanlığı tarafından hazırlanan Çanakkale Savaşı şehitleri listesi incelendiğinde 57. Alay’ın tüm askerlerinin şehit düşmediği görülebiliyor. 57. Piyade Alayı ile Alay’ın bağlı bulunduğu 19. Tümen’in askerî arşivlerde bulunan harp cerideleri de bu durumu doğrulamaktadır.

19 Ocak 1916’da Çanakkale’den ayrılan 57. Alay’ın Çanakkale’deki üstün hizmetlerinin nişanesi olarak Padişah V. Mehmed Reşat’ın iradesiyle alay sancağına altın, gümüş imtiyaz ve harp madalyaları 26 Nisan 1916 tarihinde bir törenle takılmıştı.

Çanakkale’den sonra 57. Alay, Galiçya’da görevlendirilmişti. 57. Alay, daha sonra buradan ayrılarak önce Galiçya Cephesi’ne gönderilmişti. Akabinde Güney Cephesi’ne sevk edilen 57. Alay gönderildiği Filistin Cephesi’nde Nablus’ta 23 Eylül 1918 tarihinde esir düşmüştü.

 

canakkale alay fotografi
57. Alay’a ait sanılarak paylaşılan 11. Depo Alayı 8. Bölük’e ait fotoğraf

 

Gelibolu Yarımadası’nda Bombasırtı üzerinde bulunan 12 Aralık 1992 tarihinde açılan sembolik şehitlikteki “57. Piyade Alayı Tarihçesi” metninde Alay’ın büyük zayiat verdiği belirtilmekle birlikte, Çanakkale sonrasında hizmetlerini sürdürdüğü şöyle aktarılmaktadır:

“Balkan Savaşı’nda 19. Piyade Tümeni’nin kuruluşunda çıkartılmış olan 57. Piyade Alayı, 1 Şubat 1915’te Tekirdağ Yarçeşme’de 5. Ordu’ya bağlı 3. Kolordu’nun 19. Piyade Tümeni’nin emri altında yeniden teşkil edildi. Alay Komutanı, Binbaşı Hüseyin Avni Bey idi.

 

Kuzey Grubu Komutanlığı (Arıburnu) bölgesinde 57. Alay Yarbay Mustafa Kemal Bey’in emrindeki çarpışmalarda görev aldı ve çok fazla zayiat vermesine rağmen bu çarpışmalarda büyük yararlılıklar gösterdi.

 

İtilaf devletleri’nin Anafartalar bölgesine asker çıkarma girişimiyle birlikte tekrar yoğun bir çarpışma devresine giren 57. Piyade Alayı, bu dönemde Kanlısırt, Conkbayırı ve Anafartalar muharebelerine katıldı ve bu muharebelerde yer alan birliklerindeki askerlerden büyük bir oranı savaş dışı kaldı.

 

12 Mayıs 1915’te Yarbaylığa terfi eden Alay Komutanı Yarbay Hüseyin Avni Bey, 13 Ağustos 1915’te alay karargâhının yakınlarına düşen bir obüs top mermisiyle şehit oldu.

 

11 Ocak 1916’da 15. Kolordu’nun teşkil edilmesiyle 19 Ocak 1916’da Çanakkale’den ayrılan 57. Piyade Alayı, 25 Nisan 1916’da Çelebi Köyü’nün kuzey doğusunda toplanarak, padişah tarafından verilen nişanlar merasimle alay sancağına takıldı ve resmi geçit töreni yapıldı.

 

Çanakkale Savaşı’nın ilk gününden son gününe kadar cephede görev yapan 57. Piyade Alayı anısına yapılan bu şehitlikte, 57. Piyade Alayı’na mensup, değişik rütbelerde 25’i subay olmak üzere, 1817 şehit askerin isimleri yer almaktadır.”

 

57 piyade alayi tarihcesi

 

Genelkurmay Başkanlığı, sancağına dair yaptığı açıklamada 57. Alay’ın Çanakkale sonrası faaliyetleri hakkında şu bilgileri sunmuştu:

“57’nci Alay’a Çanakkale Muharebeleri’nden sonra, 30 Kasım 1915’te Sultan V. Reşat’ın iradesiyle altın, gümüş imtiyaz ve harp madalyaları verilmiştir. Bu madalyalar, 25 Nisan 1916 tarihinde İstanbul – Şile arasında bulunan Çelebi Köyü’nün kuzeydoğusunda toplanan Alay’ın sancağına törenle takılmıştır.”

 

“57’nci Alay, Çanakkale Cephesi’nden sonra, önce Galiçya Cephesi’nde savaşmış, ardından bağlı olduğu 19’uncu Tümen ile birlikte Filistin Cephesi’ne intikal etmiştir. 19’uncu tümen 23 Eylül 1918 tarihinde İngilizler’e esir düşmüştür. 57’nci Alay’ın da 29 Temmuz 1917 – 23 Eylül 1918 tarihleri arasında Filistin Cephesi’nde birçok muharebeye katıldığı, son olarak Nablus Meydan Muharebesi’nde mevcudunun hemen hemen dörtte üçünden fazlasını kaybettiği ve daha sonra muharebe gücünü yitirerek İngilizlere esir düştüğü tespit edilmiştir.”

 

canakkale 27 alay sancagina madalya toreni
Çanakkale’de fedakârca çarpışan 27. Alay’ın sancağına altın ve gümüş imtiyaz ve harp madalyalarını takma merasimi

 

Padişah V. Mehmed Reşad, 27. ve 57. Alaylara altın ve gümüş madalya verilmesi için 30 Kasım 1915 tarihinde İrade-i Seniyye çıkarmıştı. 30 Kasım 1915 tarihli padişah iradesi gereği madalyalar 25 Nisan 1916 tarihinde İstanbul – Şile arasında bulunan Çelebi Köyü’nün kuzeydoğusunda toplanan Alay’ın sancağına törenle takılmıştı (Harp Mecmuası. Yıl 1. Sayı 8. Nisan 1332 Recep 1334. Sf: 119).

 

Harp Mecmuası 1915
Harp Mecmuası. Yıl 1. Sayı 8. Nisan 1332 Recep 1334. Sf: 119

 

Alay sancağına madalya takılmasına dair irâde-i seniyye metni şu şekildeydi (Burhan Sayılır (2015). Çanakkale Muharebeleri’nde 57. Piyade Alayı. Bağcılar Belediyesi Kültür Yayınları. İstanbul):

İrade-i Seniyye Sureti

 

On Dokuzuncu Fırkaya mensup olup Çanakkale’de fevkalade şecaat ve yararlık göstermiş olan Elli Yedinci Alay namına sancağına üzeri sırma işleme “Devlet-i Osmaniye ile İtilaf Devletleri Harbinde Elli Yedinci Piyade Alayının Düşman Tarafından 12 Nisan 1331 Günü Çanakkale’de Arıburnu’na Vukuu Bulan İlk İhraçta Karaya Çıkmış Düşman Kuvvetlerinin İlerlemesine ve Koca Çimen Tepelerinin Düşman Eline Geçmesine Yevm-i Mezburedeki Hareket-i Seria ve Savlet-i Şedide-i Şiranesi İle Mani Olmak ve Aylarca Düşman-ı Merkum Karşısında Hatt-ı Harpte Kalarak Ona Karşı Kahramanane Muharebeler İcra Etmek Suretiyle Gösterdiği Fevka-lade Şecaat ve Yararlığın Hatırasıdır” ibaresini havi ve murassa imtiyaz nişan-ı âlisi kordelası ebadında nısfı yeşil ve nısf-ı diğeri kırmızı bir kordela ile kılıç levhası muhtevi altın ve gümüş imtiyaz ve harp madalyaları ita olunmuştur. Bu İrade-i Seniyye’nin icrasına Harbiye Nazırımemurdur.

 

22 Muharrem 1334 / 17 Teşrin-i Sani 331

 

Mehmed Reşad

Sadrazam Mehmed Said

Harbiye Nazırı Enver

 

Çanakkale Savaşı konusunda araştırmalar gerçekleştiren tarihçi ve yazarlar da bu iddianın doğru olmadığını aktarmaktadır.

Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi Yaygın Öğretim Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Burhan Sayılır, Çanakkale Muharebeleri’nde 57. Piyade Alayı adlı kitabında Çanakkale Savaşı öncesinde ve sonrasında 57. Alay’ın serencamını şöyle özetlemişti (2015. Bağcılar Belediyesi Kültür Yayınları. İstanbul):

“Türk harp tarihinde önemli bir yere sahip olan Çanakkale Savaşı, Mehmetçiğin gösterdiği kahramanlıklar açısından da oldukça önemlidir. Savaşa katılan birçok alay üzerlerine düşen görevi eksiksiz yapmış, bunu yaparken de çok sayıda şehit vermiştir.

 

Ancak bir ihtiyat alayı olmasına rağmen, çıkarmanın ilk anında cepheye koşan ve en bunalımlı dönemde büyük ve önemli işler yapan 57. Piyade Alayı, adını altın harflerle Türk harp tarihine yazdırmıştır. “Şehitler Alayı” olarak adlandırılan bu alay, savaş süresince ihtiyaç duyulan muharebe alanlarında görev almıştır.

 

57. Piyade Alayı 1880’de 15. Tümen’e bağlı olarak teşkil edilmiştir. 29 Eylül 1911’de İtalyanların Trablusgarp’ı işgal etmeleri üzerine, Trablusgarp Tümenine mensup olan 57. Piyade Alayı da Trablusgarp Savaşı’na katılmış ve savaşta büyük yararlılıklar göstermiştir.

 

2 Ekim 1912’de Balkan Savaşı için ilan edilen Seferberlik emri gereğince 57. Piyade Alayı, 15 Ekim 1912 tarihine kadar eksiklerini tamamlayarak muharebelere katılmıştır. Birinci ve İkinci Balkan Savaşlarında birçok muharebelere katılan alay bu muharebelerde de başarılı işler görmüştür.

 

Balkan Savaşı sonunda 19. Piyade Tümeni’nin kuruluşundan çıkartılmış olan 57. Piyade Alayı, 1 Şubat 1915’te 5. Ordu, 3. Kolordu, 19. Piyade Tümeni emri altında, Tekirdağ Yarçeşme barakalarında, farklı birliklerden alınan taburlarla yeniden kurulmuştur. Çanakkale Cephesi’nin açılmasıyla da Çanakkale’ye gönderilen alay, bu cephedeki kahramanlıklarının ardından savaşın sona ermesiyle bölgeden ayrılmıştır. Çanakkale cephesinden ayrılan 57. Piyade Alayı Galiçya Cephesi’ne gönderilmiştir. Bu cephede de kahramanca mücadele eden alay, buradan sonra da Filistin Cephesi’nde görevlen- dirilmek üzere Güney Cephesi’ne gönderilmiştir.

 

57. Piyade Alayı, 29 Temmuz 1917 tarihinden 23 Eylül 1918 tarihine kadar Filistin Cephesi’nde bulunmuş ve birçok muharebeye katılmıştır. Özellikle Nablus Meydan Muharebesi‘nde kahramanca savaşmış, birçok güçlüklere göğüs germiştir. Bu muharebelerde hemen hemen mevcudunun yandan fazlasını kaybetmiş ve muharebe gücünü yitirerek 23 Eylül 1918’de 57. Piyade Alayı esir düşmüştür.

 

Türk İstiklal Harbi’nde tekrar teşkil edilmiş olan 57. Piyade Alayı, Batı Cephesi Komutanlığı’nın 13 Eylül 1921 tarihli emri ile 57. Piyade Alayı’nın 3. Taburu, 3. Kolordu tarafından kuruluştan çıkartılmıştır. Subay ve erleri ile araçları diğer tümenlere dağıtılmıştır. 57. Piyade Alayı’nın İstiklâl Savaşı’na ait harp ceridesi mevcut olmadığından, bu tarihten sonra alayla ilgili hiçbir bilgi ve belgeye rastlanmamıştır.”

 

57 alay subaylari
57. Piyade Alayı Subayları bir dinlenme sonrasında bir aradalar (Kaynak: Bursan Sayılır age)

 

Yarbay Mustafa Kemal’in “Size ölmeyi emrediyorum” sözüyle canlarını ortaya koyarak savunma yapan 57. Alay’ın kahramanlıkları ve ortaya koyduğu başarının hâlen gururla anlatıldığını belirten Burhan Sayılı AA’ya verdiği bir demeçte, 57. Alay’ın mevcudunun tamamının şehit olmadığını, gerçekleri çarpıtmanın gerçek kahramanlığı gölgelemek anlamına geldiğini şöyle belirtmişti:

“Bunların 2 bin 288 tüfeği var. Savaşlar başladığında ilk gün 25 Nisan’dan itibaren cephede yerini almış, çarpışmalara katılmış. Özellikle ilk 2-3 gün, çarpışmalarda ciddi başarı göstermiştir. Savaş esnasında kaybedilen subay ve askerlerin yerine yeni askerler getirildi. Tüm savaş boyunca 25 subay şehit olmuştur. Bu elbette ciddi bir rakamdır ama bu 25 subayın yerine aynı rütbelerde olmasa da bir alt rütbesinde asker tekrar alaya verilmiştir. Er olarak baktığımızda ise bin 817 er şehit olmuştur. Genel orana baktığımızda yarı yarıya şehit var. Bu zaten başlı başına büyük bir olay. Büyük bir kahramanlık. Gerçekleri çarpıtarak, daha farklı hikayeler işin içine koyarak gerçek kahramanlığı gölgelemek oldukça hatalı olur.”

 

Ahmet Yurttakal Gelibolu’yu Anlamak’taki “Esir Düşen Sancaklarımız” başlıklı yazısında 57. Alay’ın ve sancağının akıbetine şöyle değinmişti (Yurttakal, Hüseyin Avni Tanman’la birlikte kaleme aldığı Şanlı 57. Alay’ın Cesur Komutanı Şehit Yarbay Hüseyin Avni Bey adlı kitap kitapta tafsilatlı aktarımda bulunmuştu):

“57. Alayımızın kahramanlıklarında dolayı padişah tarafından 30 Kasım 1915 tarihli iradeyi seniyyesiyle altın ve gümüş imtiyaz ve harp madalyaları ile ödüllendirilirmiş olup. 26 Nisan 1916 günü Keşan yakınlarındaki Çelebi Köyü’nde yapılan törenle harp madalyaları sancağına takılmıştır.Yani alay sancağının  Gelibolu’da esir edilmesi kesinlikle söz konusu değildir.

 

57’nci Alay, Çanakkale Cephesi’nden sonra, önce Galiçya Cephesi’nde ardından  da mensubu bulunduğu 19’uncu Tümen ile birlikte Filistin Cephesi’ne intikal etmiştir. Kahraman 57’nci Alay 29 Temmuz 1917- 23 Eylül 1918 tarihleri arasında Filistin Cephesi’nde birçok muharebeye katılmıştır. Bütün muharebelerde ağır kayıplar vermiş, takviye edilmemesinden dolayı  da muharebe gücünü kaybetmiştir. Bu da Alay mevcudunu çok düşürmüştür. Bundan dolayı Nablus[7] Meydan Muharebesi’nde mevcudunun üçte biri ile savaşmıştır.

 

Bu muharebede İngiliz süvari birliği birlilerimizin üzerine doğru geldiğini haber alınınca 19. Tümen geri çekilmekten vazgeçip düşman süvarisine karşı mevzi alır. Ateşle karşılık verilir. Bir buçuk saat  şiddetli  bir biçimde sürüp giden muharebenin ardından  düşman süvarisi hem erlerin hem de mitralyöz bölüklerinin cephanesinin bitmiş olmasından yaralanarak zayıf bir nokta da cephe hattını yarmış ve mızrak hücumu ile Türk askerlerini esir alınmıştır. Bugünkü mücadelede 19. Tümen ve 16. Tümen birlikleri esir olmuş dolayısıyla 19. Tümen bağlı olan 57. Alay da 23 Eylül 1918’de İngilizlere tarafından esir edilmiştir.[8]

 

Esir düştükten sonra sancağın akıbetinin ne olduğu bilinmiyor. 2005 yılının  Mayıs ayında Genelkurmay Başkanlığı bu konuda Avustralya Melbourne müzesine başvurmuş  onlardan 57. alayımıza ait bir sancağın olmadığı cevabını almıştır. Yaptığı açıklamada ise: “Türk ordu geleneği göz önüne alındığında, Alay’ın İngilizler tarafından esir alınırken, sancağını teslim etmeyerek imha etmiş olmasının kuvvetli bir ihtimal olduğu değerlendirilmektedir.”[9] demiştir.”

 

57 alay sancak
57. Alay sancağının temsilî devir teslim töreni yapılan replikası

 

57’nci Piyade Alayı’nın toplam kaybının 1731’i şehit, 543’ü kayıp olmak üzere 2274 olduğunu tespit eden Dr. Zekeriya Türkmen, Çanakkale sonrasında bu şanlı birliğin tarihine şöyle değinmişti:

“57’nci Piyade Alayı ile Alayın bağlı bulunduğu 19’ncu Tümen tarihçeleri ve Harp Cerideleri Askeri Arşivlerde yer almakta ve yerli yabancı tüm tarihçilere incelemeye açık bulunmaktadır.”

 

“57’nci Piyade Alayı; Birinci Dünya Savaşı’nda Çanakkale, Galiçya, Sina-Filistin cephesi olmak üzere üç cephede savaşmıştır.”

 

“57’nci Piyade Alayı’nın tarihçe ve harp ceridesinde; Alayın 29 Temmuz 1917-23 Eylül 1918 tarihleri arasında Filistin Cephesi’nde bulunarak birçok muharebelere katıldığı, son olarak Nablus Meydan Muharebesi’nde hemen hemen mevcudunun ¾’ünü kaybettiği ve daha sonra muharebe gücünü yitirerek İngilizlere bağlı Avustralya Tugayına esir düştüğü belirtilmiştir.”

 

57. Alay’ın tamamının şehit olmadığının diğer delilleri de birlik personelinin Çanakkale sonrasında da hizmetlerini sürdürmüş olması.

Örneğin;

  • Çanakkale Cephesinde 57. Alay 1. Tabur komutanı olarak muharebelerde görev yapan Ahmet Zeki Soydemir, Çanakkale’den sonra Kurtuluş Savaşı’nda da vatan müdafaasını sürdürmüştü. TBMM tarafından İstiklal Madalyası ile ödüllendirilen Soydemir, V., VI. ve VII. dönemlerde Erzurum, VIII. dönemde Çankırı Milletvekili olarak görev yapmış ve 1954 yılında vefat etmişti.
  • Ariburnu muharebelerinde büyük gayret gösteren ve 24 Ağustos 1915 günü 57. Alay komutanlığına atanan, Soyadı Kanunu ile birlikte Arıburun soyadı verilen Ali Hayri Bey’in 17 Aralık 1958 tarihinde vefat ettiği ve Bursa Emir Sultan mezarlığında medfun olduğu bilinmektedir.

 

Müttefiklerin Çanakkale’de karaya asker çıkarmasından sonra ilk karşı koyan birlik 57. Alay değil 27. Alay’dı. Bu durum, Atatürk’ün aktarımlarıyla rahatlıkla vuzuha kavuşturulabilir.

İhtiyat görevi alan 19’uncu Tümen Komutanı Kurmay Yarbay Mustafa Kemal çıkarma başladıktan hemen sonra 57. Alay ve ile birlikte bir dağ bataryası ile Bigalı’dan Conkbayırı’na gelmişti. Conkbayırı’na vardığı zaman 57. Alay’a geride beklemesini söyleyerek görüş açısı kazanmak için Kocaçimen Tepesi’ne çıkan Yarbay Mustafa Kemal, kıyı gözetlemesinde görevliyken cephaneleri bittiğinden dolayı çekilen ve düşman tarafından takip edilen 19. Tümen’e bağlı 27. Alay’dan bir bölüğü görmesinin ardından duruma müdahalesini şöyle anlatmıştı (Ruşen Eşref Ünaydın (1981). Anafartalar Kumandanı Mustafa Kemal ile Mülakat. 2. Baskı. Ankara. Sf: 18):

-Niçin kaçıyorsunuz? Dedim.

 

– Efendim düşman, dediler.

 

-Nerede?

 

-İşte, diye 261 rakımlı tepeyi gösterdiler. Gerçekten de düşmanın bir avcı hattı 261 rakımlı tepeye yaklaşmış ve serbestçe ileriye doğru yürüyordu. Şimdi vaziyeti bir düşünün ben kuvvetlerimi bırakmışım, efrat on dakika istirahat etsin diye… Düşman da bu tepeye gelmiş… Demek ki düşman bana benim askerlerimden daha yakın; ve düşman benim bulunduğum yere gelse kuvvetlerim pek fena bir vaziyete duçar olacak. O zaman, artık bunu bilmiyorum, bir muhakemei mantıkıye midir, yoksa sevki tabiiyle midir? bilmiyorum; kaçan efrada:

 

-Düşmandan kaçılmaz, dedim.

 

– Cephanemiz kalmadı, dediler.

 

– Cephaneniz yoksa, süngünüz var, dedim.

 

Ve bağırarak bunlara süngü tak, dedim. Yere yatırdım. Bu efrat yere yatınca düşman askerleri de yere yattı. Kazandığımız an bu andır…

 

8 Mayıs 1915 günü Arıburnu Kuvvetleri Komutanı sıfatıyla “Size ben taarruzu emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek zaman zarfında yerimize başka kuvvetler kaim olabilir” emrini veren Atatürk, 1918 yılında Ruşen Eşref Ünaydın’a verdiği mülâkatta 57. Alay’ın hepsinin şehit olduğunu şöyle söylemişti (Atatürk’ün Çanakkale Harbi’nin 3 yıl sonrasında Ruşen Eşref Ünaydın’a röportaj verdiği, her ne kadar bu röportajda 57. Alay’ın tamamının şehit olduğu bahsi geçse de, 57. Alay’ı komuta ettiği dönemde Atatürk’e sunulan ve kendisinin sunduğu Arıburnu ile ilgili raporlarda bu yönde bir aktarımın olmadığı görülmektedir):

“Büyük bir hareketin inkişaf etmekte olduğunu, memlekete Çanakkale Harbi’nde unutulmaz hizmetler eden, muhakemesi süratli, kararları kat’i genç bir kumandanın bütün kıtalarıyla tehlikeye atılmaya müheyya vaziyeti karşımda, bu anda sakin sakin kâğıtlarını çeviren, içinden bana verebileceği notları mülâhaza ile seçen kumandanın yüzünde ve sözlerinde o kadar vuzuhla seziliyordu ki… Türkiye’nin mukadderatını tayin edecek boğuşmaya doğru gittiğimizi heyecanla duyuyordum.

 

Bundan sonra kıtalarını yürüyüşe müheyya olarak içtima ettirmiş bulunduran 57’inci alay, -meşhur bir alaydır bu, çünkü hepsi şehit olmuştu kumandanları ve sertabip ve bir yaverimle bir emir zabitim beraber olduğu halde içtima mahalline gittim. Basit bir tertiple Bigalı deresi boyunca giden yol üzerinde alayı bizzat yürüyüşe geçirerek Kocaçimen Tepesi’ne tevcih ettim.

 

Yolda giderken kumandanlara olsun, sertabibe olsun şifahî izahatı lâzıme veriyordum. Takip ettiğimiz dereden bizi Kocaçimen’e isal edecek muayyen bir yol olmadıktan başka Kocaçimen’e varmak için atlamaya mecbur olduğumuz saha da pek ziyade fundalık, sa’bülmürur, kayalıklı derelerle mali idi. Bir yol bulup kıtayı sevke delalet etmesi için topçu taburu kumandanını tavzif ettim.”

 

Atatürk, 57. Alay’ın taarruza geçişini ise şöyle aktarmıştı:

– Bizim o ilk alay saat kaç sularında taarruza başladı.

 

– 57’nci alayın taarruza başlaması… durun size söyleyeyim… (defterine baktı ve) öğleden evvel saat on raddelerinde idi. O esnada 9’uncu fırkaya mensup süvari zabitanından mülâzımievvel Mehmet Salih Efendi yanıma geldi. Ve 27’nci alayın Kocadere garbındaki sırtlardan Kemalyeri üzerinde düşmanla muharebeye başladığını haber verdi. O zabitle mezkûr alay kumandanına, düşmanın sol cenahına taarruz etmekte olduğumu, 27’nci alayın da karşısındaki düşmana taarruz etmesini, henüz Bigalı civarında bulunan 19’uncu fırka kısmı küllisini Kocadere istikametine celbedeceğimi, bu emri kendisine isal eden süvari mülâzimi Salih Efendi’yi tekrar nezdime iade etmekle beraber benimle daima irtibatı muhafaza etmesini, muharebeyi Conkbayırı’ndan idare edeceğimi emrettim, bildirdim. Bigalı’da bulunan fırka erkânı-harbine de emir atlısı ile bir emir gönderdim. Dedim ki:

İzzettin Bey (rahmetli Gn. İzzettin Çalışlar): Alay 72 Maltepe’ye takarrüp etmesin. Sıhhiye bölüğü Kocadere’ye gelsin (hepsi). Alay 77 Kocadere şarkına takarrüp etsin. Ve bu raporu üçüncü kolordu kumandanına veriniz.

 

– O raporu, askeri bir mahzur görmüyorsanız, istinsah edebilir miyim? Çünkü harp meydanında hemen o müthiş vakalar cereyan etmekte iken şiddet ve heyecanla yazılmış canlı ve kıymetli bir harp tarihi vesikası olurdu.

 

– Hayhay, bunu verebilirim, yazınız.

 

Üçüncü kolordu kumandanlığına
Arıburnu şimalindeki sırtlar.
Saat dakika
12 Nisan 10 24 evvel

 

“Düşmanın karaya çıkmış bulunan piyadesi Arıburnu ile Kabatepe arasında bir buçuk kilometre kadar bir cephedeki sırtları işgal etmiştir. 27’nci alay düşmanı şark cephesinde sekiz yüz metre mesafede işgal ediyor. Düşmanın tamamen sol cenahında, altı yüz metre mesafeden taarruza başladım. Yalnız piyadeden ibaret olan düşmanı bir alay tahmin ediyorum. Muharebe devam ediyor. Bir saat kadar ateş muharebesinden sonra düşmanın 261 rakımlı tepeye kadar ilerlemiş olan kıtaatının ricate (gerilemeye) başladığı görüldü.

 

İşte raporun size verebileceğim kadar kısmı bu. Yine hikâyemize devam edelim, olmaz mı? 57’nci alay, verdiğim emir üzerine şiddetle takip ediyordu. 27’nci alay kumandanından emrimin alınıp alınmadığına dair bir haber gelmedi. Bununla beraber gerek bizzat benim, gerek yanımdaki zabitlerden tarassut için ileri gönderdiklerimin neticei tarassudumuzdan bu alayın da taarruz etmekte ve ilerlemekte olduğunu anladım.

 

– Pek iyi Paşa Hazretleri, böyle bu kadar şiddetle hücum eden düşmanı bu kadar süratli bir surette ricate mecbur eden amiller nedir?

 

– Evet, bu suali sormakta hakkınız var. Arzedeyim: Şimdi saat on bir buçuk evvelden sonra vaziyet bence şu idi:

 

Düşmanın karaya çıkmış olan kuvveti, sekiz taburdan fazla idi. Şimdi bu sekiz taburluk kuvvet kendisiyle gayrimünasip gayet geniş bir cephe üzerinde ”261”e kadar şimalen, ve Kemalyeri’nin bulunduğu sırtların garp yamaçlarına kadar şarktan ilerleyebilmişti. Fakat bu uzun cephe hattı, ziyade manialı birtakım derelerle kesik bulunuyordu, bu sebeple düşman kendi cephesinin hemen her noktasında zayıf idi. Conkbayırı şimalinde mevzi alan 19’uncu fırkanın seri cebel bataryası Arıburnu ihraç noktasını ateş altına aldığı için düşmanın henüz ihraç etmeye devam ettiği kıtaatın ihracı hem müşkülâta, hem de teahhura uğradı. 57’nci alayın Conkbayırı ve Suyatağı hattından ”261” istikametinde ve dar cephe ile kesif olarak düşmanın pek nazik ve mühim olan sol cenahına yüklenmesi iki taburdan ibaret olan 27’nci alayın da Merkeztepe istikameti umumiyesinde geniş cephe ile düşmana atılması düşmanı ricate mecbur etmiştir.

 

Atatürk, 57. Alay’ın şecaatini şöyle vurgulamıştı:

“22’nci günü verilen malûmata göre düşman, cenup grubunda yani Seddülbahir civarında Kirte mıntıkasına şiddetle taarruz etmekte idi. Binaenaleyh cephemizde de ciddi veyahut nümayiş tarzında bir düşman taarruzuna intizar etmek ihtiyata muvafıktı. Hakikatte o gün öğleden evvel bütün fırka cephesi düşmanın top, tüfek, mitralyözleri ile şiddetli ateş altına alındı. Düşman taarruzu vaki oldu. Gerçi umum cephede düşman ademi muvaffakiyete duçar edildi. Fakat Bombasırtı’nda iki siperimizi zapt ve işgal etti. 23 Mayıs günü biz siperleri istirdat ile  ele geçirdik. Düşman tedbirler sayesinde ve bilhassa 27’nci ve 57’nci kuvvetini sabaha kadar teksif etmiş ve aleyhimize istimal edecek bir hale getirmişti. Fakat ittihaz olunan tedbirler sayesinde ve bilhassa 27’nci ve 57’nci alayların kumandanlarının, zabitlerinin ve efradının kahramanlıkları sayesinde o siperler içinde bulunan düşman kâmilen itlâf (tam olarak yok) edildi. Bombalarla parça parça berhava oldular. Siperler elimize geçtiği zaman içerleri düşman cesetleriyle ağız ağıza dolu idi. O müthiş bir şeydi. İngilizlerden bir fert bile kurtulmamıştı. Bu muharebe cereyan ettiği sırada Kemalyeri’ni teşrif etmiş bulunan Talât Pş. Hz.’leriyle İsmail Canbulat ve Doktor Nâzım Beyler o gün İngilizlerden iğtinam ettiğimiz maddi muharebe hatıralarına da maliktirler. Kiminde kurşun parçalamış bir İngiliz altını, kiminde ufak tefek nişanlar, dürbün parçaları filân vardır.”

 

57. Alay’ın Şehadeti Hakkında Hatalı Aktarımda Bulunan Köşe Yazarları

Ahmet Şimşirgil, Hilal Kaplan, Vehbi Kara, Adnan Güllü, Nabide Kılınç, Cahit İstikbal gibi isimler bu hataya düşmüş. Harun Yahya mahlasıyla Adnan Oktar adına yazılan Asker Atatürk adlı kitapta da bu hatalı bilgiye yer verilmiş.

Vehbi Kara, Yeni Akit’teki “57. Alay Efsanesi ve M. Kamal” başlıklı 22 Mart 2017 tarihli yazısında Çanakkale’de verilen şehit sayısını hatalı şekilde 250 bin olarak aktarmasının yanı sıra 57. Alay’ın tamamının şehit olduğu ancak sadece Atatürk’ün kurtulduğu yorumuyla saçmalamıştı:

“Çanakkale’de 57. Alay’ın tamamen şehit olması ve sadece M. Kamal’ın sağ olarak kurtulması ne ilginçtir ki utanç verici bir olay olmasına rağmen bir kahramanlık destanı olarak sunulur. Bu ilginç olayı çıkıp derinlemesine analiz edecek bir yiğit bu güne kadar çıkmamıştır.”

Hilal Kaplan, Sabah gazetesindeki “Cephe değişir, ’57. Alay’lar bitmez” başlıklı 7 Şubat 2018 tarihli yazısında 57. Alay’la bir ilgisi bulunmayan Elbistanlı Şevki Bey ve Ispartalı Ömer Fevzi Bey gibi isimleri zikrettiği yazısında “Alay’ın en son askerinin, alay sancağını bir küçük ağacın dalına asıp, ondan sonra şehit olduğu söylenir.” cümlesini kullanmıştı.

Çanakkale Savaşı hakkındaki kapsamlı incelemeleriyle tanınan Tuncay Yılmazer konuya şöyle değinmişti:

“Hanımefendi. Çanakkale hakkında, Kut hakkında yazıyorsunuz! Kusura bakmayın. Saçmalama hakkınız yok. 57. Alay’ın sancağı ağaca asılı durmuş da vs. Biraz okuyun , doğrusunu öğrenin lütfen! Çanakkale’de hiçbir alayımızın sancağı esir düşmedi! Sabah okurlarına yazık!”

 

“Çanakkale’de 57. Alay vurgusu artık rayından çıktı diye düşünüyorum. Sanki başka birlik yokmuş gibi. Çanakkale’de çok sayıda birlik var, olağanüstü şartlarda görev yapan. Bir kerecik de 2. Tümen deyin, 16. Tümen deyin, 26. Alay, 27. Alay Gelibolu Jandarma vurgusu yapın”

Bilge Kağan, Hilal Kaplan’ın yazısındaki hatalı aktarımları şöyle tespit etmişti:

“Bir Çanakkale sevdalısı olarak 57. alay ile ilgili yazdıklarınızı görünce ben şok oldum, gerçi burada hocalarımız size gereken cevabı vermişler. En azından Çanakkaleli olarak 57. Alayın hurafeden uzak yaşatılmasından ve anılmasından yanayım!!!

 

57.Alayla ilgili hurafi anlatımları geçiniz, İnsan bir yazıyı yazmadan önce askeri kaynaklardan doğrusunu öğrenir, o dediğiniz Konyalı Fehmi alay imamı olayı sadece ve sadece bir uydurmadır. Tarihini bilmemek kahramanca çarpışan ecdadımıza yapılmış en büyük saygısızlıktır bence…

 

Hanımefendi bu hurafe kokan yazıyı bırakın.57nci alayda elbistanlı Şevki bey diye bir komutan yok, Konyalı Hasan Fehmi alay imamı yalanını geçiniz, Bütün komutanları şehit oldu olayı tamamen bir düzmecedir, Alay komutanımız 13 ağustos 1915’te şehit olmuştur.

 

Konyalı Fehmi bey idare etti bütün komutanlar şehit oldu da.1.Tabur komutanı Zeki Soydemir İzmire giren kolorduda 2. tümen komutanıydı, Daha Sonra Ata Bey İstiklal Mahkemesinde yargılandı,3.Tabur komutanı Arıburnu soyadını aldı.

 

Sancak hani hepsi şehit oldu da dala asıldı Çanakkale’de o sancağa Padişah Mehmet Reşat Altın ve gümüş liyakat madalyası takıyor 1916 senesinde askeri törenle, tarihimizi okuyun öğrenin,

 

“TARİH yazmak, TARİH yapmak kadar mühimdir. Yazan yapana sadık kalmazsa, değişmeyen HAKİKAT, insanlığı şaşırtacak bir hal alır.” demiştir GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK sanırım Atam bugünleri yıllar öncesinden görmüş ki bu sözü söylemiş…

 

Ayrıca 57.Alay gibi nice kahramanlar vardır, 27.Alay-19.Alay-26.Alay-34.Alay-Bursa Ve Gelibolu Jandarma Taburları, 42.Alay ,16.Tümen’in kahraman alayları 47-48-125.Alaylar daha yazmakla bitmez 23-24-28nci alaylarımız. Hepsi Kahramanlık destanlarıyla doludur…”

 

Ahmet Yurttakal‘ın ve Atilla Aşçı‘nın yorumlarıyla yazıyı sonlandıralım:

“Alay üzerinden yapılan sancağın esir edildiği, bir gecede tamamının şehit olduğu gibi söylemler kesinlikle yanlıştır. Bu söylemler şanlı 57. Alay’a yapılmış büyük bir saygısızlıktır. Alayda görev yapan birçok subay sonraki muharebelerde de görev yaptığı da aşikardır. Bu asılsız iddialar 57. Alay’ın övmek şehitlerini aziz ruhlarını incitmektedir.

Şehit sayısını yükselterek, gerçeği bir dogma, menkıbe, hurafe haline getirmek, özünde zaten efsane olan bir alayı daha çok kıymetlendirmemekte; aksine gerçeklerin sulandırılmasına ve değerinin düşmesine hizmet etmektedir.”

 

Kapak fotoğrafı: Wikimedia Commons / MartinVMtl

Yorumunuzu yazınız...